GüncelManşet

(Foto) Kadın, LGBTİ ve çocuk hapishaneleri tartışıldı

İstanbul: Altunizade’de bulunan Petrol-İş Sendikası’nda gerçekleşen ve uluslararası insan hakları aktivisti ve hukukçuların katıldığı Uluslararası Hapishaneler Sempozyumu’nun ikinci gününde ilk oturum sona erdi.

Moderatörlüğünü Ayşe Berktay’ın yaptığı ilk oturumda “Kadın, LGBTİ ve çocuk hapishaneleri” üzerine sunumlar yapıldı.

Ayşe Berktay’ın “Kadınların erkek egemen sistem içerisinde vermek zorunda olduğu mücadele apaçık ortada. Politik kadın tutsaklar açısından düşünecek olursak biz kadınlar dışarıda özgürleşme ve hayatının iradesini ele alma mücadelesi veriyoruz. Hapishanede ise devletin eril zihniyetine karşı mücadele veriliyor. Bu mücadeleyi bütün kadınlar beraber veriyoruz.” şeklinde hapishanelerde kadın mücadelesi üzerine yaptığı kısa bir açılış konuşmasının ardından Çocuk Hapishaneleri Kapatılsın Girişimi adına Av. Hasan Erdoğan söz aldı.

 

“Pozantı, çocuk tutsaklara yönelik işkenceleri teşhir etti”

Erdoğan, çocuk hapishaneleriyle ilgili yaptığı sunuma, çocuk hapishanelerinin gündem olmasının 2011 yılında Pozantı Hapishanesi’nde yaşanan çocuklara yönelik cinsel istismarın açığa çıkmasının ardından gerçekleştiğini hatırlattı.

Adalet Bakanlığı’nın bu konudan rahatsız olduğunu ve çözüm adına sorunu Pozantı’nın fizibilite yapısında bularak “eğer çocuklar yüksek güvenlikli mahkemede olsalardı bunlar yaşanmazdı” dediğini söyleyen Erdoğan, bu yüzden de Pozantılı çocukları Sincan F Tipi Hapishane’ye sürgün gönderdiğini hatırlattı.

Ülkede 3 adet çocuk hapishanesi bulunduğunu ve bu hapishanelerin hepsinin de kapasitesinin üzerinde dolu olduğunu söyleyen Erdoğan, Bakanlığın bunun gündemleşmesinin ardından 15 yeni çocuk hapishanesi “müjdelediğini” söyledi.

 

“Pozantılı çocukların tamamı Kürt’tü”

“Diğer yandan Pozantı’dan getirilen çocuklara kimse sahip çıkmadı” diyen Erdoğan, Çocuklar 3 kişilik odalarda 7-8 kişi kalıyorlardı. Süngerli odada çocukların işkenceye uğradığını öğrendik. Soruşturma açılması için başvuru yaptık. Ama beraat ettiler. Hak ihlalleri sistematik olarak gerçekleşiyor. Göz yumularak süngerli oda soruşturmasından sonra 3 müdür sürgün edildi. Ama biz ‘Bunlar gittikleri yerlerde çocuklara işkence etmeyecekler mi? Bunları görevlerinden alın dedik, yapmadılar” sözleriyle çocuklara yönelik suç işleyen “memurlarını” nasıl koruduğunu örnekleriyle aktardı.

Daha sonra “Pozantı’dan gelen çocukların tamamı Kürt’tü ve aileleri Kürt illerinden göç etmişti. Çoğunun babası işsizdi ve aralarında sokakta çalışan çocuklar da vardı. Ve bu çocukların tamamı taş atan çocuklar kapsamında yani TMK ile yargılanan çocuklar değildi”  şeklinde bilgi veren Erdoğan, kendilerinin de yalnızca TMK mağduru çocuklarla iletişime geçmediklerini vurguladı.

 

“Gardiyana soruşturma yok, çocuklara 3 kez hücre cezası!”

Çocuk hapishanelerine karşı girişim başlattıklarını belirten Erdoğan, girişimin başlangıç tarihinin 1 Ocak 2014’te Sincan’da yaşanan saldırıların gerçekleştiği gün olarak belirlediklerini söyledi. Yapılan işkencelere ilişkin suç duyurusunda bulunulduğunu belirten Erdoğan, soruşturmanın işkencecilere değil de çocuklar hakkında isyan çıkarmaları sebebiyle açıldığını ifade etti.

1 Ocak’taki saldırıların ardından çocuklara 5 günlük hücre cezası verildiğini söyleyen Erdoğan, “Buna ‘oda cezası’ diyorlar ama hücre cezası aslında. Kaldıkları yer ışıksız, penceresiz. Tuvalet içeride ve açık. Çocuklar bu durumu protesto etmek için havalandırmaya çıkmadılar. Bu yüzden onlara ‘memura mukavemet’ten 2. kez 5 günlük hücre cezası verdiler. Daha sonra da 3. kez ve bu kez ‘kamu malına zarar vermekten’ kaynaklı 5 gün daha hücre cezası verildi” sözleriyle yaşananları aktardı ve birçok insanın buna inanmakta güçlük çektiğini söyledi. Ayrıca kendilerinin de bu saldırıyla ilgili gardiyanlar hakkında suç duyurusunda bulunmalarına rağmen henüz hiçbir soruşturma açılmadığının da altını çizdi.

Erdoğan çocuk cezaevlerinin kapatılması ve 18 yaş altındaki tutukluğa son verilmesi için 10-11 Mayıs’ta Mersin’de çalıştay düzenleneceğini belirtti.

 

“Hasta tutsaklar ölüme terk ediliyor”

Erdoğan’ın ardından söz alan çeşitli aralıklarla toplam 22 yıl tutsak olan TİKB/Bolşevik davasından yargılanan Nevin Berktaş ise hapishanelerdeki hak ihlalleri ve işkencelere dair bilgi verdi.

12 Eylül sürecindeki gibi işkencelerin var olmadığının söylenmesinin altının boş olduğunu belirten Berktaş, hala sistematik olarak işkencelerin devam ettiğini ifade etti. Hak ihlallerine ilişkin hapishaneler izleme kurulundan gelen verileri aktaran Bektaş, sağlık uygulamalarına yönelik engellemelere dair Suzan Zengin’i örnek vererek kelepçeli muayenenin dayatılması, ringlerde uygulanan işkencelerin hasta tutsakları ölüme terk etmek olduğunu belirtti.

 

“Erkek tutsak ile kadın tutsağın hayır demesi aynı değil”

Kadın hapishanelerine ilişkin konuşan ESP İstanbul İl Başkanı Çiçek Otlu ise hapishanelerde kadınlara yönelik politikaların şekillenişini “Her şey aslında erk sistemi. Polis-asker, aramalar. Kadın olarak aslında erkek egemen sistemin saldırılarının merkezindesiniz. Bir erkek tutsağın hayır demesi ile bir kadın tutsağın hayır demesi bir değil onlar için. Hapishanelerde tam bir asker kafası var. Her şeyin itirazsız olması bekleniyor. En çok toplumda itaat eden kim, kadın! Onlar itaat bekliyor ama karşısında gözaltında olduğu süreden beri itiraz eden kadınlar görünce afallıyorlar. 19 Aralık sürecinde de ilk olarak Bayrampaşa’da kadınları katleden bu zihniyettir” şeklinde ifade etti.

Hapishanelerde kadın tutsakların son yıllardaki artışını, kadın özgürlüğünün artışı ile ilişkilendiren Otlu hapishanelerde kadınların durumuna ilişkin başka bir noktaya dikkat çekti ve “Önemsediğim şeylerden bir tanesi F tipi sonrası kadın olmanın farkına varıyorsunuz. Çünkü yalnız kalıyorsunuz. Savaş ve erk erkeklere ait bir olguysa buna tavrınız net oluyor. Kendinizle hesaplaşmayı, kendinizi siyasi olarak yönetmeyi öğreniyorsunuz. Kadın dayanışmasını, kadın yoldaşlığını öğreniyorsunuz. Tecrit bir ölümdür ama üretici alanlardır. Sizi olgunlaştırıyor, üretici kılıyor ve büyütüyor. Hapishaneler dönem dönem tartışılıyor ama büyük oranda bekleyiş vardır. Mektup bekler, kapının açılmasını bekler, yemek gelmesini bekler. Bu anlamda beklemekle geçen bir ömre karşı daha fazla duyarlı olunması gerekiyor” dedi.

 

“Trans kadınlar, taciz ve tecavüze maruz kalıyor”

LGBTİ tutsakların durumuna ilişkin İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği adına söz alan Kıvılcım Arat ise ilk olarak geçtiğimiz günlerde nefret cinayetine kurban giden Çağla ile geçtiğimiz günlerde gördüğü baskılardan kaynaklı intihar eden bir LGBTİ’yi ve hapishanelerde yaşamını yitiren tüm devrim, demokrasi şehitlerini anarak başladı ve ardından trans tutsakların hapishanelerdeki durumu hakkında bilgi verdi.

“Mahpus olma hali, kabul ile başlar. Adınız, soyadınız vs. ile bir sıra numaranız olur. İlk kriz trans kadınlar için burada yaşanıyor. Aramayı kimin yapacağı noktasında sorun yaşanıyor. Kendi beyan ettiğin cinsiyet mi yoksa nüfus kağıdında yazana göre mi aramanın yapılması üzerinden kriz yaşanırken genelde arama nüfus kağıdı üzerinden yapılıyor ve trans kadınları erkekler arıyor” diyen Arat, bir diğer hak gaspının da hastaneye muayeneye gidildiğinde yaşandığını, burada doktorların transfobik ve homofobik yaklaşımlarından dolayı sorun yaşandığını belirtti.

LGBTİ tutsakların hapishanede hormon ilaçlarını almak zorunda olmasına rağmen, bunun engellendiğini belirten Arat, gardiyanların LGBTİ tutsaklara tecavüz, zoraki cinsel ilişki karşılığında hormon ilacı verdiğini söyledi. Bunu reddeden Sanem isimli bir LGBTİ’nin hapishanede kaldığı günler boyunca sabahın erken saatlerinde ezan sesiyle uyandırıldığını ve namaz kılmaya zorlandığını da aktaran Arat, Sanem’in  Arat, “Yönetmelikler değişmeli ve cinsel yönelim cinsiyet kimliği yazılmalı, cinsiyet beyanı esas alınmalı, personele homofobi eğitim verilmeli, Aramalarda istediği cinsiyet esas alınmalı, özel koğuşlar yaratılmalı, sağlık hakkı önündeki engeller kaldırılmalı, hormon ilaçları idarece sağlanmalı, kurslardan yararlanma önündeki engeller kaldırılmalı, yayınlara ulaşım önündeki engeller kaldırılmalı (gönderdiğimiz yayınlar ahlaki yapıya aykırı gerekçesi ile verilmiyor), eş ziyareti sorununda evlilik şartı değil beyan esas alınmalı” şeklinde LGBTİ’lerin taleplerini sıralayarak konuşmasını bitirdi.

 

“Erkek egemenliğinin hareket alanını daraltmalıyız”

Konuşmaların sonlanmasıyla beraber Gebze’den MKP, MLKP ve TKP/ML davası kadın tutsaklarının gönderdiği mesaj okundu. Mesajda Gezi İsyanı ve Rojava’daki süreçte kadınların özne rolüne vurgu yapılarak etkinlik selamlandı.

Ardından serbest kürsüye geçilerek Gezi sürecinde tutsak düşen ve çıplak aramaya maruz kalan Elif Kaya söz alarak, “Kadın hapishaneleri devletin kadın bedeni üzerinden geliştirdiği politikaların en yoğunlaştığı yerlerin başında geliyor. Çıplak arama olayı benim üzerimden gündemleşti ama bundan önce de, sonra da bu işkence devam etti. Bunun görünür olmasının sebebi Gezi’nin ardından kadın dayanışmasının yükseliyor olması. Bu anlamda kadın olarak teşhir etmemiz, kadın dayanışmasını büyüterek erkek egemen sistemin hareket alanını daraltmamız gerekli” dedi.

Çocuk hapishaneleri üzerine düşüncelerini belirtmek üzere söz alan Aylin Kırıkçu, yaş parametresinin yeterli olmadığını, 18 yaş altında kim olursa olsun salalım gibi algılanmaması gerektiğini ifade etti ve ek yöntemleri düşünmek gerektiğini savundu.

 

[widgetkit id=609]

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu