GüncelManşet

İran halkının isyan ve özgürlük çığlığı yükseliyor

Ortadoğu 2017 yılının son günlerini halkların zalim diktatörlere, baskı ve yasaklara; hak gasplarına, açlık ve yoksulluğa karşı gelişen tepkisi, öfke ve isyanlarıyla kapattı. Halklar eski yılı yenisine, direniş sloganları ve sokakları zapt eden enerjileriyle bağlamış oldu. Irak Kürdistan’ında Barzani ve Talabani aşiretlerinin yolsuzluklarına, baskılarına ve ortaya çıkan yoksulluğa tepki olarak gelişen öfke patlaması, bu kez çok daha geniş bir alanda, çok daha büyük bir sinerjiyle ve de çok daha çarpıcı sonuçlar açığa çıkaracak bir hatta kendini ortaya koydu.

İran’da 2017’nin son günlerinde başlayan ve yeni yıla devreden isyan ve direniş, bir kez daha Ortadoğu halklarının bağrında biriken enerjinin büyüklüğüne dikkatleri çekti. Ana akım ya da başka bir deyişle egemen sınıfların sözcüsü durumundaki medya, İran’daki isyanı gündeminden düşürse de, hareket varlığını ve etkinliğini farklı biçimler altında sürdürüyor. Hemen her kesimden yazar, çizer ve yorumcunun kalem oynattığı halk isyanına genel hatları bağlamında yakından bakmak faydalı olacaktır.

Ortadoğu’nun en eski uygarlıklarından birine ev sahipliği yapmış olan İran coğrafyasında bugünkü hâkim sınıflarının üç bin yılık bir geçmişi bulunuyor. 82 milyon 801 binlik nüfusun yüzde 61’ini Farslar, yüzde 16’sını Azeriler, 10’unu Kürtler, yüzde 6’sını Lorlar, yüzde 2’sini Beluciler, yüzde 2’sini Araplar;  yüzde 2’sini ise Ermeni, Teberi, Yahudi, Gillek ve diğer milliyeler oluşturuyor.  Kürt olan Lorlar’ın Kürt olarak sayılmayıp, ayrı bir milliyet olarak alındığının altını çizmeliyiz. İran’da resmi dil Farsça’dır. Ancak Azerice, Belucice, Kürtçe, Arapça, Türkmence tanınan diller iken Azeri, Kürt, Beluci, Arap ve Türkmenler etnik gruplar olarak kabul ediliyor.

İsyanla, İran’ın 31 eyaletinden 28’inde Fars, Arap, Kürt, Azeri, Gillek, Mazender, Lek, Lor ve İran’da yaşayan diğer tüm milliyetlerden İran halkı ayağa kalkmış durumda. Bu ayağa kalkışı diğerlerinden ayıran, isyanın Qum, Meşed, Şiraz, Esfehan gibi ideolojik merkezlerde başlamış olmasıdır. Öfke patlamasının, bu şehirlerde başlamış olması, çok sayıda yazar ve kesim tarafından isyanının taşra kentlerde başlayan ve büyük oranda burada gelişen ve bu alanlara sıkışan bir ayaklanma olarak yorumlandı.

Temel gövdesi kırsal bölgelerdeki kent ve köyler olsa da isyanın çapı bundan çok daha büyüktür. İsyanın bir diğer dikkat çekici noktası ise Loristan ve Huzistan eyaletlerindeki gelişmelerdir. Zira Loristan ve Huzistan eyaletleri 1979 yılında Şah’a karşı ayaklanmadan sonra yaklaşık son 40 yıldır neredeyse hiçbir gösteri, yürüyüş vb. eylem ve etkinliğin olmadığı bölgeler. Öte yandan Lorlar, İran askeri sisteminde iç güvenlik olarak bilinen İntizam’i güçlerinin yarısından fazlasını oluşturuyor. Bu anlamda, sistemin temel çarklarından birinde yer alıyorlar.

1979 yılından önce Şahlıkla yönetilen İran, 1979 yılında Humeyni’nin iktidara gelmesinden sonra siyasal sistemi İslami ideoloji temelinde yeniden yapılandırıldı. İslam dinine hem kamusal hem de özel alanı belirleme gücü verildi. İran Anayasası, “İslam devrimi”nden sonra 15 Kasım 1979’da çalışmaları bitmiş ve Anayasa aynı yılın Aralık ayında halk oylamasına sunularak % 99.5 oranda “evet”le kabul edilmiştir. Bu süreç, 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası sonrasında gündeme getirilen 1982 anayasanın onaylanması ve Kenan Evren’in cumhurbaşkanı olmasına benzerdir.

iran tahran eylem 30aralik2017 reuters manset

1989’da Humeyni’nin ölümünden sonra İran Anayasası yeniden gözden geçirilmiştir. Anayasa 177 maddeden oluşmaktadır. İran anayasasında en yüce makam olarak Velayet-i Fakih (Ruhani lider) olarak belirlenmiştir. İran sisteminin diğer siyasi, askeri, ekonomik, toplumsal, yargı sistemi Velayeti Fakih sistemine bağlıdır. İran’da kapitalizmi sınırlayan, hatta dışlayan bir “İslam ekonomisi” uyguladığını iddia eden bir rejim yürürlükte. Ne var ki gerçek hiç de öyle değildir. Zengin ve fakir arasındaki uçurumun büyüdüğü, yoksulluk ve sefaletin arttığı, genç nüfus içinde işsizliğin yüzde 30’a ulaştığı bir İran tablosu mevcut.

Geçmişte petrol fiyatları yüksekken İran Molla rejimi, ezenlerle ezilenler arasındaki söz konusu çelişkileri ve dipte biriken öfkeyi kısmen de olsa tolare edebilme kabiliyetine sahipti. Daha doğrusu söz konusu durumu idare etme kapasitesi daha gelişkindi. Bütçenin önemli kısmını sübvansiyonlara ayırarak bunu yapabiliyordu. Ne var ki 2007/2008 emperyalist kapitalist sistemde yaşanan krizin etkisiyle petrol fiyatlarının gerilemesi dahası  İran’a uygulanan ambargo ile ekonomi çarkları iyice yavaşladı. İran ekonomi-politik sisteminin buna ise herhangi bir çözümü yoktu. Bu duruma ilk isyan 2009’da patladı. Bugün ise bu isyanın ikinci perdesi açılmış görünüyor.

 

Yoksulluk, sefalet ve yasaklara isyan!

İran’da ezilenler, rejimin her türlü temel hak ve özgürlüğü kısıtlayan, yaşam alanlarına çok yoğun müdahaleyi içeren gerici yapısına, yoksulluğa, işsizliğe, sefalete başkaldırdı. 

İran İslam Cumhuriyeti’nde görünüşte politik İslamcı demokrasi yürürlükte. Ne var ki gerçek olan, gerici İslamcı faşist, despotik bir diktatörlükten başka bir şey değildir. Sözgelimi, son karar merci her durumda İran dini lideridir. Ordu ona bağlıdır, radyo televizyon ağının başkanıdır, yüksek devlet görevlilerini azletmek onun sorumluluğundadır, seçime katılanları veto etme yetkisine sahiptir. Parlamentonun hiçbir etkisi yoktur. Politik özgürlük tamamen yok edilmiş durumdadır.

Koyu karanlık bir baskı ve zulüm cenderesi hüküm sürmektedir. Meşhed’de yolsuzluklar sonucunda tüm birikimlerini tefecilerle yok edilen halk sokaklara döküldü, böylece isyanın fitili ateşlendi. Ne var ki bu ateş kısa sürede tüm ülke çapında, ezilen yığınların bilincinde biriken öfkenin patlak vermesini tetikledi.  Tıpkı seyyar tezgâhı elinden alınan bir emekçinin kendini yakması ile bütün Tunus’un tutuşması gibi; tıpkı Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine karşı direnen bir grup çevreciye polisin vahşice saldırısının AKP’de vücut bulan rejime karşı isyana dönüşmesinde olduğu gibi. Diğer yandan İran’da yaşanan depremlerin rejimin yüzündeki maskeyi de yıktığını söylemek yanlış olmaz. Bilindiği üzere Kirmanşah’da yaşanan son deprem, bölge halkını büyük bir yoksunluk, açlık ve sefaletle karşı karşıya bıraktı.

Deprem bölgesinde yaşayan halkın korkunç sefalet görüntüleri, İran halkı için rejimin politikaları ve tıkanmışlığı, aynı zamanda tükenmişliğinin bilince çıkarılması ve harekete geçilmesinde bardağı taşıran son damla oldu. Diğer yandan zaten son dönemlerde birkaç kentte yaşanan depremler sonucunda halk, kendilerini daha güvende hissettikleri sokaklardaydılar.

iran tahran universitesi eylem 30aralik2017 1

İsyanın temel taleplerine daha yakından baktığımızda oldukça zengin bir görüntü karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Kum (Qum) şehrinde atılan “Kahrolsun Hizbullah” sloganı rejimin dış politikalarına yönelik bir tepkiye işaret etmektedir. “Molla rejimine ölüm” sloganı ise doğrudan politik bir talebi içermektedir. Kum şehrinin Şii Molla Rejimi’nin ruhani merkezi olduğunu hatırlatırsak biriken öfkenin büyüklüğü de kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Kirmanşah, Senendec ve Ormiye gibi Kürt şehirlerinde, Humeyni kastedilerek, “Diktatör’e Ölüm”, “Siyasi tutsaklara özgürlük”, “Kadınlara özgürlük” sloganları haykırılmaktadır.

İsfahan’da atılan, “Gazze’ye, Lübnan’a değil, canımız İran’a feda” sloganı, İran’ın dış politikasını eleştiren ulusalcı bir özellik taşımaktadır. Bu slogan, bazı çevrelerin dillendirdiği “protestolar İsrailcidir, Amerikancıdır” argümanını da çürütmekte ve halk isyanının dış güçlerin manipülasyonuna karşı duran bir özellik taşıdığını göstermektedir. Diğer yandan sokağa çıkan kitleler Trump’ın, “İran’da değişim zamanı” gibi söylemleri ve İsrail’in açıklamalarını tepkiyle karşılamaktadır.

Ayrıca rejimin, Sine ve Kirmanşah’ta diğer şehirlere oranla eylemlere daha azgınca saldırması bir Kürt ayaklanmasından korktuğunu göstermektedir. Arap şehri olan Ahvaz’da atılan “Ruhun şad olsun Rıza Şah” sloganı ise mevcut Molla Rejiminin yaşadığı tıkanıklığa sistem içinde başka bir çözüm önerisi olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu bağlamda toparlayacak olursak; halk isyanının, yoksulluk, yoksunluk,  sefalet koşulları gibi ekonomik nedenlerin yanısıra politik özgürlükleri kapsadığı ayrıca toplumsal yaşama dair baskılara karşı özgürlük isteğini yansıttığı söylenebilir. Bunun yanında isyanın kimi yerlerde İran milliyetçiliğini yansıtan özellikler barındırdığını söylemek yanlış olmayacaktır.

İsyanın 2009’da seçimlere hile karıştırılmasın karşı gelişen isyandan farklı olarak temelde rejimi, politikaların ve ortaya çıkan sonuçları hedef tahtasına koyduğunu söylemek mümkün. Bu açıdan kendiliğinden gelişen isyanın, son derece radikal bir muhtevaya sahip olduğu ve sistem içi kimi odak ve güçlerden öte düzeni doğrudan hedeflediği görülüyor.

 

İran halkının rejimi hedef alan Gezi İsyanı!

Direnişin muhafazakâr Meşed’de başlaması, dini merkezler olan Kum ve Yezd şehirlerinin yanında etnik, siyasi-ideolojik, sosyolojik olarak değişik özellikler gösteren birçok farklı bölgeye sıçraması da isyanın zengin içeriğini göstermektedir.

Bir açıdan her kesimin kendi talebi ile sokağa çıktığı ve mevcut düzene tepki gösterdiği Gezi İsyanı’na benzetilebilir. Ne var ki Gezi’de isyanın nişangâhında AKP bulunurken İran’da rejimin kendisi yer almaktadır.

İsyanın, öfke patlamasının başlangıcında belli etkileri olsa da İran egemen sınıfları arasındaki hesaplaşma ve çatışmayı aşan bir niteliğe sahip olduğu açıktır. Bu bakımdan isyanın, Mollalar ile reformcular olarak bölündüğü,  kamplaştığı iddia edilen hâkim sınıflar arasındaki çatışma ile açıklamak doğru değildir. Kuşkusuz İran, siyasal sistemi içinde iktidar mücadelesi yürüten güçler söz konusun isyanı, etkilemeye ve yönlendirmeye, kendi siyasal emelleri uğruna kullanmaya çalışmaktadır.

Ne var ki isyanın genel karakteri bunu aşan bir niteliğe sahiptir. Başka bir deyişle, İran Rejimi (Mollalar) ve Hükümet (Ruhani) birbirini söz konusu halk isyanı üzerinden yıpratmaya ve geriletmeye çalışmaktadır. Ancak isyan, hem Humeyni’ye hem Ruhani’ye karşıdır. Yani direniş hem hükümete hem de rejime karşıdır.iran eylemler

Gelinen aşamada İran’da çeşitli ulus ve milliyetlerden, inanç ve mezheplerden İran halkının zincirlerinden boşanmış bir öfkesinin olduğunu söylemek mümkün; Korku duvarları aşılmış durumdadır! En öne çıkan sloganlardan birkaçının “İş, Ekmek, Özgürlük” (Kaar, naan, azaadi) ile “Reformcular… Muhafazakarlar… Masal bitti” (Eslaahtalab, osulgara, dige tamoome maajerah) olması, enflasyonun, ekonomik çöküşün, sosyo-politik baskının tüm isyanın ortak bileşkesi olduğunu gösteriyor. Buna mukabil hareketin çok güçlü bir işçi damarı olduğu da bir başka gerçek.

İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin; “İnsanlar sadece ekonomik nedenlerden ötürü sokakta değiller, sadece ekmek, su, para için sokaklara dökülmediler… bizden aynı zamanda kendileri için bir alan açmamızı istiyorlar” sözleri, politik özgürlükler talebinin iktidar katından bir kabulü olarak okunabilir.

 

Mollalar ile “reformcu”ların kader birliği

Hareket, İran hâkim sınıflarının çeşitli iktidar odaklarını büyük bir koalisyonda birleştirmiş durumda.

Reformculardan Mollalara iktidar katında, değişik renklerden muktedirlerin hareketi ilk elden dış güçlere bağlamada ortaklaştıkları açık! İsyanı yıpratmaya, yoldan çıkarmaya, sönümlendirmeye çalışmaları ve hedef tahtasına koymaları da buna işaret ediyor. İran hâkim sınıfları, sistem tıkandıkça, halkın değişim ve dönüşüm talebi şiddetli bir basınç oluşturdukça, esasta düzeni yeniden tesis eden kimi adımları reform etiketiyle pazarlama yöntemini uygulayageldi.

Kuşkusuz bu arka planda, şiddetli bir iktidar dalaşı eşliğinde yaşam buldu. Başka bir deyişle halk ise reformcular ile Mollalar arasında sıkışmış durumda.

Mollar isyana cepheden karşı ve düşmanlar, Ruhani’nin eylemlere “yumuşak” davrandığını düşünüyorlar. Ruhani ise Devrim Muhafızlarını ve dolayısıyla Rehberi(Ayetullah Ali Hamaney) suçluyor; ekonominin yüzde 60 civarının hükümetin değil Hamaney’in ve/veya Devrim Muhafızlarının elinde olduğunu ve ekonomiyi onların yönettiğini/yönetemediğini savunuyor.

Bu bakımdan gelişen halk isyanı, iktidara oynayan güç odaklarının hamleleri açısından yeni fırsatlar da açığa çıkarabilir. Hareketin kendiliğinden niteliği, çeşitli sol, sosyalist ve Kürt muhalefetinin kimi donelerini içinde taşısa da ciddi bir önderliğinin olmaması manipüle edilebilmesi olasılığını güçlendirmektedir.iran tahran universitesi polis saldirisi 30aralik2017 1

 

Kadınların talebi; “Diktatörlük yıkılsın!”

Kadınlar, isyanın öne çıkan en aktif öznesi durumunda. Genel kanının aksine İran’da köklü, güçlü bir kadın hareketi bulunuyor. Kadınlar, Molla rejiminin tüm yasak, baskı ve kısıtlamalarıma rağmen yaşamın her alanında son derece aktif ve öncü bir rol oynamaktadır.

Bir karşılaştırma yaparsak, İran’da araba kullanan kadın sayısının Türkiye’dekinden daha fazla olduğunu söylenebilir. Ülkede şeriat gereği hicap zorunlu. Uçağın iniş anonsu ile birlikte çoğunluğu başörtüsüz olan kadınlar başlarını örtmeye başlıyor ya da kalkış anonsu ile birlikte başörtüler çıkarılıyor.

Tahran gibi büyük kentlerde hicap kuralları kadınların ısrarlı, militan mücadelesi sonucunda neredeyse birer formaliteye indirgenmiş durumda. Sürekli sokakta devriye gezen irşad polisleri kılık kıyafetin veya vaziyetin şerri hukuka uygun olup olmadığını denetliyor. Uygun görmediklerini uygunsuzluk derecelerine göre azarlama, gözaltına alma ve nihayetinde kırbaçlama yetkileri var. Elbette yaptırım ve cezalar bununla sınırlı değil!

Sadece 2015 yılında Tahran’da kötü hicaptan dolayı haklarında işlem yapılan kadın sayısının 40.000 olduğunu da hatırlatalım. Rejimin, bütün yaşam alanlarını yok eden ve kadınları erkeğin birer nesnesi haline getiren; çocuk yaşta zorla evlendirme, taciz, tecavüz, sistematik şiddet, idam vb. vahşet uygulamalarının yanı sıra söz, eylem ve örgütlenme bağlamında hiçbir politik özgürlüğün tanınmadığı bir zulüm cenderesi altında yaşama tutunma mücadelesi veriyorlar.

Kadınlar, “Diktatörlük yıkılsın” şiarıyla hareketin sürükleyici gücü durumunda. Kadınlar, 2009 yılındaki ayaklanmada da etkin ve dinamik bir güçtü. Kadınlar, rejimin bir bütün uygulamalarına karşı cepheden tavır alan ve bedel ödemekten çekinmeyen radikal bir geleneği yaratmış durumdalar.

Halk isyanı, binlerce insanın tutuklandığı, hapishanelerde çok sayıda direnişçinin işkencede katledildiği, kitlelerin hapishane önlerini eylem alanına çevirdiği bir mecrada yoluna devam ediyor.

Ülkede yaşanalar konusunda rejimin yasakları sonucunda yaşanan enformasyon eksikliği, rejiminin gerçek vahşeti ve işlediği suçların gerçek boyutunun öğrenilmesini de zorlaştırıyor. Ne var ki Tahran’da bulunan Evin Hapishanesi önünde tutsaklar için yapılan eylemde haykırılan “Korkun, korkun biz hep birlikteyiz” sloganı, hareketin ruhunu, halkın bağrındaki öfke ve isyanı ve direnişin, özgürlük ve geleceğe uzanan sözlerini ifade ediyor!

İran halkının isyanı, Ortadoğu’da halkların bağrında, bozkırı tutuşturan büyük bir kıvılcım çaktı! Tüm bozkırın tutuşması ise çok sürmeyecek!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu