Güncel

Mustafa Sarısülük, “İstanbul’dan Lice’ye, Ankara’dan Hatay’a, Kobane’den Afrin’e nerde bir hak arama mücadelesi varsa artık bizler ordayız”

Gezi’den bu zamana geçen sürece baktığımızda devletin sol, sosyalist, yurtsever ve emek-demokrasi güçlerine karşı topyekün saldırıya geçmesinin altında yatan sebep kitlelerin tekrardan ayağa kalması korkusudur.

H. Merkezi: Atik Haber Merkezi, Gezi Şehidi Ethem Sarısülük’ün kardeşi Mustafa Sarısülük ile Gezi İsyanı ve gündem üzerine bir röportaj gerçekleştirdi. Sarısülük AHM’ye verdiği röportajda ülkede yaşanan gelişmelere değinerek, “Devletin tüm vahşi saldırılarına karşı toplumsal bellek diri ve canlı, işledikleri bu suçlara karşı halkın önünde hesap verecekler. Başta Tayyip Erdoğan ve çetesi bu suçlardan arınamayacak. Ezilen halk yığınları bunun intikamını alacaktır. Bu zaman çok uzun değil. Şu an kitlelerde biriken muazzam bir öfke topu var. Bu öfke yakın geçmişte olan Gezi isyanı ve Kobane Serhıldan’ını kat be kat aşacak nitelikte” dedi.

                                                  

AHM: Sizin de süreci yakından takip ettiğiniz gibi, Gezi İsyanı’ndan sonra Gezi’ye katılanlara ve ailelerine karşı inanılmaz bir baskı uygulandı, uygulanmaya da devam ediyor. Bu baskının bir parçasını ise yargı süreci oluşturuyor. Gerek şehit ailelerinin açtığı davalarda, gerekse Gezi’ye katıldıkları gerekçesiyle yargılananlarda hukuk dışı, “şaka gibi” diye tabir edebileceğimiz kararlar alınmakta. Bu konuda, özellikle katil polislerin yargılanması hakkında ne düşünüyorsunuz? Örneğin katil polis Ahmet Şahbaz için verilen sözde ceza size ne ifade ediyor? Hukuksal olarak bir sonuç alınabileceğini düşünüyor musunuz?

 

“Hak arama mücadelemizi tıpkı Ethem gibi barikatlarda dövüşerek sürdürmemiz gerektiğinin farkındaydık”

Mustafa Sarısülük: – Baskıları değerlendirirken aslında geleneksel Türk devlet aygıtının geçmiş tarihini de yakından incelemek gerekiyor. Zira kurulduğu günden bu zamana kadar geçen sürede devletin bir diğer adıdır baskı, katliam, sindirme, asimilasyon ve tehdit. En insani olan taleplere bile zor kullanarak müdahale eden bir devlet var karşımızda. Bu süreci ağır bir şekilde yaşayacağımızı biliyorduk. Kardeşim Ethem polis tarafından vurulduktan sonra yürüttüğümüz hak arama mücadelemizi tıpkı Ethem gibi barikatlarda dövüşerek sürdürmemiz gerektiğinin farkındaydık. Ve sistematik baskı, tehditlere maruz kalacağımızın bilincindeydik. Bizler Ethem’in ailesi olarak her ne pahasına olursa olsun direneceğiz. Her türlü hukuksuzluğa, baskıya ve tehdide karşı direneceğiz. Boynumuzu büküp kaderdir diye oturup yas tutmayacağız. Ethem’in ideallerini yaşatmak uğruna mücadele ettiği ezilen halk yığınlarının bir neferi olacağız. Dediğim gibi, klasik Türk devletinin her dönem aynılaşmış baskılarına kalacaktık. Ve öyle de oldu. Ama her şeyden önce yürütmeye çalıştığımız hukuk mücadelesinden adaletin çıkacağını hiçbir zaman düşünmedik ve öylede hareket etmedik. Çünkü biz aile olarak bu devletin zihniyetini çok iyi biliyorduk. Hukuk da bir mücadele alanıydı ve sonuna kadar mücadele etmeliydik. Yoksa polisin ceza almayacağını bizler çok iyi biliyorduk. Gezi direnişinde milyonlar direnirken bizler de direniş boyutunu seçtik.

Kısacası hukuk alanında bir adalet beklemiyoruz. Biz adaletin tıpkı Gezi’de, Kobani’de olduğu gibi milyonların kahredici örgütlü gücünün başkaldırarak bu çürümüş faşist devletin ve sermaye sınıfının ezilerek geleceğini düşünüyoruz.

Gezi direnişi bu devletin gelmiş geçmiş en büyük korkusudur, bir de bu yönü onun bu kadar çıldırmasına sebep oldu. Gezi’den bu zamana geçen sürece baktığımızda devletin sol, sosyalist, yurtsever ve emek-demokrasi güçlerine karşı topyekün saldırıya geçmesinin altında yatan sebep kitlelerin tekrardan ayağa kalması korkusudur.

 

AHM: Gezi sonrası siyasal iktidarın baskısı artarak devam ediyor. Bu baskıyı neye bağlıyorsunuz?

 

“En büyük korkusu kitlelerin, yığınların tekrardan ayağa kalkabileceği ve iktidarlarını alaşağı edeceği korkusu”

Mustafa Sarısülük: -Aslında Türk hâkim sınıfları ve onun faşist karakterli devletinin özüdür baskı, şiddet ve katletme. Adeta onun varoluş DNA’sına sarsılmaz bir şekilde kodlanmıştır. Dönem dönem sistematik baskılar azalırken iyi devlet babacan devlet rolü manipüle edilirken yükselen sınıf ve halk hareketleri döneminde ve onun sonrasında katliamcı maskesini tekrar yüzüne geçiriyor. En büyük korkusu kitlelerin, yığınların tekrardan ayağa kalkabileceği ve iktidarlarını alaşağı edeceği korkusu. Egemen devletin ve onun siyasal iktidarı tarafından yoğun baskı, tutuklama, sindirme, katliam vs. politikaları hayata geçiriliyor. Bununla da amaçladıkları tekrardan böylesi kitle ayaklanmasının önüne geçebilmektir. Fakat bu gerici ve faşist iktidar için tarihin saati dönmeye başladı. Bu yoğun karanlık dönem çok uzun sürmeyecektir. Çünkü gerek dünyada gerekse de ülkede kapitalizmin derinleşen krizleri ve mevcut siyasi iktidarların politikaları bu saati geriye döndüremeyecektir. Ne yaparlarsa yapsınlar yığınların başkaldırmasını engelleyemeyeceklerdir. Çünkü sorun onlardır, bu sorunları yaratanlar da onlardır. Ezilen halklar, emekçiler ve yığınlar ise bu sorunları yırtıp tarihinin çöp sepetine atacaklardır.

Öte yandan siyasi iktidarın baskıyı bu kadar artırmasının altında halklara karşı işlenen suçlarının büyük olmasında da gizlidir. Şimdi baktığınızda çok güçlü bir siyasal iktidar varmış gibi bir hava var emin olun ki hayata pamuk ipliği ile bağlı ve o iplik kopmak üzere. AKP ve Tayyip Erdoğan bu ipin ne kadar zayıf olduğunu çok iyi biliyor.

Bir ironi ile özetlersek Sovyet Kızıl Ordusu dünya halklarının baş belası Nazi Almanya’sının başkentine dayandığı zaman da Hitler Alman halkına “zafer yakındır” propagandası yapıyordu. Ama kaçınılmaz son uzun sürmedi. Tayyip Erdoğan ve onun gerici çetesi bu gerçeği çok iyi biliyorlar. Ondan kaynaklı da toplumun en ilerici kesimlerine karşı her gün baskıyı arttırmakta. Psikolojik olarak iç savaş çıkaracak algısı ile hareket etmesinin altında yatan gerçek de budur.

 

AHM: Gezi şehitleri adına ailelerinin ve yakınlarının kimi çalışmaları var. Örneğin Berkin Elvan’ın ailesi son duruşma öncesinde önemli çalışma yürüttü. Yine Ahmet Atakan’ın ailesi de doğum günü öncesinde kamuoyuna dönük özellikle sosyal medyada bilgilendirmeye yönelik çaba gösterdi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

 

“Ailelerimizi toplumsallaştırdık”

Mustafa Sarısülük: -Biz aile olarak ilk günden itibaren bu acının sadece bizlere ait olmadığını düşündük ve bütün bu acıyı çeken, çocukları devlet tarafından katledilen diğer abilerle irtibata geçtik. Amacımız toplumsal bir mücadele sürerken biz de özneler olarak bir araya gelip bu mücadeleye omuz vermekti. Bununla beraber tüm ailelerle birlikte hukuk mücadelesini güçlü bir şekilde yürütmekti. Güçlü bir dayanışma oluşturduk acımızı bir tarafa bırakıp sokaklarda direniş alanlarında olduk, meydanlarda direnen milyonların içinde sıra neferi olduk. Çünkü biz aileler ne kadar güçlü ve birlikte hareket edersek biliyorduk ki gerici AKP iktidarının o kadar korku dünyası büyüyecekti. Birlikte mücadele etmeyi ve bunun bayraklaşmasını aslında bize geçmiş mücadele alanlarında yine ailelerimiz gösterdi; Cumartesi Aileleri, Sivas aileleri, Roboski vs. hepsi bize birlikte mücadele yürütürsek muzaffer oluruz dersini verdiler. Biz aileler bu dayanışmayı hala güçlü bir şekilde ayakta tutmaya çalışıyoruz. Zira bu katliamcı iktidar insanları katletmeye devam ediyor.

Dediğim gibi bizler oturup yasımızı tutmadık İstanbul’dan Hatay’a, Ankaralardan Lice’ye dayanışmayı güçlendirmemiz gerekliydi yan yana durduk omuz omuza direndik. Hukuk mücadelesi devam ederken birbirimize tutunduk. Yani bir anlamda ailelerimizi toplumsallaştırdık. Çünkü bu evlatlarımızı kaybetmenin acısı sadece bizlere ait değildi, toplumun elinde bayraklaştı. Bu çok önemli tarihsel süreçte sembol oldular. Maalesef hukuk mücadelelerimiz hala devam ediyor. Mahkemelere güçlü katılımlar sağlaya bilmek için elimizde bir tek sosyal medya var. Mahkeme dönemlerinde aileler olarak katılımın yoğun olması için böylesi platformlardan çağrılar yapıyoruz ama maalesef yalnız kaldık ve kalmaya da devam ediyoruz.

 

“Gezi alileri artık tek aile olduk”

Fakat bu hukuk mücadelesinde belli bir dönemden sonra yalnız kalacağımızı bizler çok iyi biliyorduk. O açıdan üzgün değiliz. Keza bu dönemde insanlar mevcut siyasal iktidarın baskılarından o kadar korkmaya başladılar ki kimse mahkemelere gelmeyi cesaret edemiyor. Korkmamamız gerekli tam tersine iktidarın korkusunu büyütmemiz gerekli. Zira devam eden mahkeme süreçlerine yoğun şekilde katılım göstermek insani bir duruştur. Çünkü o mahkemeler bizim bireysel davamızı değil bütün halkın yürüttüğü özgürlük, demokrasi ve insan haklarını yargılıyor. Bizler güçlü katılım gösterirsek emin olun ki biz onları yargılarız. Biz Ethem’in davasında bunu başardık. Ama diğer kardeşlerimizin mahkeme süreçlerinde bunu çok fazla göremiyoruz. Bu üzücü bir durum.

Diğer yandan biz Gezi alileri artık tek aile olduk, hiç birbirimizi tanımıyorduk. Şimdi çocuklarımızın yürüttüğü bu onurlu mücadeleyi bizler devam ettiriyoruz. İstanbul’dan Lice’ye, Ankara’dan Hatay’a, Kobane’den Afrin’e nerde bir hak arama mücadelesi varsa artık bizler ordayız ve bu dayanışmayı büyütmek için var gücümüzle birlikte olmaya çalışıyoruz.

 

AHM: Son olarak, güncel politikalara değinelim. Bildiğiniz gibi darbe sürecinden sonra OHAL ve KHK’ler nedeniyle en ufak bir tepki, grev, muhalefet son derece şiddetli biçimlerle engelleniyor. Ülkenin en büyük 3. partisinin eş başkanları hâlâ tutuklu. Ekonomik olarak bir çöküş yaşanıyor ama diğer yandan Efrîn ve devamında Rojava işgal edilmek isteniyor. Saray kliğinin politikalarına baktığınızda önümüzdeki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Türk hâkim sınıfları ve siyasi iktidar halklara karşı ilan ettiği savaşı kaybetmeye mahkûm

Mustafa Sarısülük: Bahsettiğiniz bu durum devletin ve sistemin faşist karakterini çok açık bir şekilde göstermektedir. En ufak bir hak arama mücadelesi bile zor ile bastırılmakta, engellenmekte ve boğulmaktadır. İnsanlar neredeyse nefes alamaz bir duruma geldiler. Dediğiniz gibi HDP eş başkanları ve milletvekilleri, parti yöneticileri, aydın, yazar ve gazeteciler, öğrenciler, muhalif olarak kim varsa hepsi faşist TC’nin zindanlarına atıldılar. Tarih var olan gerçeklerin üzerinde şekillenir. Devletin tüm bu vahşi saldırılarına karşı toplumsal bellek diri ve canlı işledikleri bu suçlara karşı halkın önünde hesap verecekler. Başta Tayyip Erdoğan ve çetesi bu suçlardan arınamayacak. Ezilen halk yığınları bunun intikamını alacaktır. Bu zaman çok uzun değil. Şu an kitlelerde biriken muazzam bir öfke topu var. Bu öfke yakın geçmişte olan Gezi isyanı ve Kobane Serhıldanını kat be kat aşacak nitelikte. Artık insanların gündelik yaşamlarında konuşulan temel mesele ne zaman iç savaş patlak verecek? Bu soru geniş halk yığınlarını tedirgin etmekte. Demokratik alanda ne kadar temsilci varsa şu an hapishanelerde. Faşizm ve Erdoğan gücünün doruğunda olduğunu sanıyor. Fakat her an yok olacağını da çok iyi biliyor.

 

“Eğer örgütlü isek zafer kazanabiliriz”

Saldırganlığın boyutu öyle bir hal aldı ki, geleneksel Türk devlet aygıtının üstüne kurulduğu Kürt fobisi o kadar ağır basmaya başladı ki her yerde Kürt halkına savaş açtılar. Kürt’ün varlığını kendisinin beka sorunu olarak algılamakta şuan Afrin’de devam eden işgal ve katliam Erdoğan’ın sonunu hızlandıracak ve yıkılıp giden bir faşist cumhuriyetin tarihin çöplüğüne yol alışını hızlandıracaktır.

Türk hâkim sınıfları ve onun siyasal iktidarı halkalara karşı ilan ettikleri bu savaşı kaybetmeye mahkûmlar ve öyle de olacak.

Esas bizler açısından önemli olan nokta ise tüm toplumu saran örgütsüzlüğü kırıp ezilenleri örgütlü hale getirebilecek miyiz. Eğer örgütlü isek zafer kazanabiliriz. Örgütsüz isek tıpkı tarihte Ermeni halkı gibi kitlesel soykırım ve katliamlara maruz kalabiliriz. Bugün bu çelişki önceliklidir. Tüm toplumum öncü kesimleri bu zaaflı algıyı kırıp silahların tarihsel zoru belirlediği ve o şekilde ilerlediği yola hızla girmemiz gerekli. Yoksa bizler onu yok etmezsek faşizm bizleri yok edecek.

 

AHM: Bize vakit ayırdığınız için tekrar teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu