Güncel

HBDH, “Deniz’lerin göndere çektiği komünizm bayrağı, şimdi Türkiye ve Kürdistan devrim güçlerinin eylem ve düşüncelerinde zafere doğru ilerliyor!”

HBDH, THKO kurucu önderlerinin katledilişinin 46’ıncı yıl dönümü vesilesiyle yazılı bir açıklama yayımladı.

H. Merkezi: Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH), 6 Mayıs 1972 tarihinde Ulucanlar hapishanesinde THKO kurucu önderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın katledilişinin 46’ıncı yıl dönümü dolayısıyla bir açıklama yayımladı.

“Deniz’ler zaferin yolunu göstermeye devam ediyor!” başlıklı yazılı bir açıklama yayımlayan HBDH, Deniz’lerin, burjuva sınıfla, onların politik güçleriyle ve faşist devletle uzlaşmaya; parlamenter yolla kurtuluş düşüncesine bir reddiyet olduğunu söyledi.

 

HBDH tarafından yazılı olarak yapılan açıklamanın tamam şu şekilde;

Burjuvazi ve onun politik temsilcisi Demirel’in, hani artık kimselerin ne andığı ne de hatırladığı şu demogog Demirel’in Deniz’i ve iki can yoldaşını, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı aramızdan koparmasının üzerinden 46 yıl geçti.

Deniz’leri idam sehpasına gönderenler, bu dünyadan göçmelerinin üzerinden bir kaç ay geçmeden bir köpek ölüsü gibi unutulup giderken, Deniz’ler, aradan geçen yarın asırlık zamana rağmen göndere çekilmiş bir bayrak gibi, “Dünyayı doruktan seyreden/ Bir öğle güneşi gibi” halkların yüreğinde ve bilincinde ilk günkü tazeliklerini koruyorlar.

Şüphe yok onlar ölümsüzdür! Eğer ölümsüzlüğün tanımı yapılacak olursa, kısaca, Deniz, Yusuf, Hüseyin’dir bu tanım. . Ve daha nice yarım asırlar geçse, onlar unutulmak şöyle dursun, gelecek tüm kuşakların soylu gözyaşlarıyla sulanacak toprakları.

Onları ölümsüz kılan neydi? Neden Deniz’lerin adı emekçi sınıfların, ezilen halkların, gençliğin bilinç ve yüreklerinde, her geçen gün, daha fazla yer alıyor?

Çünkü, Deniz ve yoldaşları, ezilen halklara, emekçi sınıflara, yoksullara, sömürülenlere gerçek kurtuluşun, tam ve kesin kurtuluşun yolunu göstermisti. Çünkü Deniz ve yoldaşları, iki ülkenin yoksul emekçi halklarının yüreğinde kurtuluş umudunu, bir daha yitmeyecek şekilde yeşertmişti.

Onlara kurtuluş yolunu, zafer yolunu gösterdiler. İki ülkenin ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan yoksul emekçi halklarına ‘kurtuluşa götürecek olan şiddet politikasını temel alan silahlı mücadeleye’ katılma çağrısı yaptılar; çünkü diyorlardı: ezilenlerin tek kurtuluş yolu ezenlere karşı giriştikleri kutsal isyandır.

Deniz’ler, burjuva sınıfla, onların politik güçleriyle, faşist devletle uzlaşmaya; parlamenter yolla kurtuluş düşüncesine bir reddiyedir.

Deniz ve yoldaşlarının düşüncelerinde, aklında ıvır-zıvır haklar için mücadele etmek değil, burjuva iktidarı zora dayalı devrim yoluyla yıkmak ve yerine halkların devrimci iktidarını kurmak vardı.

Deniz’ler ‘devrim yapmak’ üzere yola çıkmışlardı. Yani burjuva sınıfın ekonomik ve politik egemenliğine son vermeyi; bunun ilk adımı olarak, burjuva politik iktidarı yıkmayı ve yerine devrimci bir hükümet, devrimci bir iktidar kurmayı hareketlerinin ilk ve temel amacı olarak belirlemişlerdi.

Belki okuyarak, araştırarak, inceleyerek değil, -buna ne tarihsel ne de güncel koşulları uygundu- ama komünizme bağlılıkları ve devrimci sezgileriyle marksist-leninist düşüncenin şu temel ilkesine ulaşmışlardı: İşe, kurtuluşa giden ilk kapı olarak politik iktidarın fethiyle başlamalı. İşçi sınıfı ve emekçi halklar ancak bu iktidara dayanarak burjuva sınıfın, sömürücü sınıfların direnişini kırabilir, ekonomik iktidarını yıkabilirler.

Aynı şekilde vardıkları bir diğer önemli sonuç, Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfının, ezilen halklarının kurtuluşunun ortak mücadeleden geçtiğidir. İdam sehpasında haykırdığı “Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının Kardeşliği” sloganı, iki ülke halklarının mücadele birliği düşüncesinin filiz halidir. Deniz’lerin filiz halindeki o düşünceleri bu gün “Birleşik Devrim” biçiminde Halkların Birleşik Devrim Hareketi, HBDH tarafından ete kemiğe büründürülmüştür.

Deniz’lerin ‘Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının Kardeşliği’ sloganıyla özetledikleri devrim yolu bu gün HBDH tarafından ‘Birleşik Devrim’ biçiminde bir devrim stratejisine ulaştırılmıştır.

Bütün bunlar bir noktaya işaret ediyor: Deniz’lerin ortaya çıkışları emperyalizme, burjuva sınıfa ve onun politik iktidarına karşı bir savaş ilanı; bildirileri bir devrim programı gibiydi.

Onlar, bu şekilde devrimci sonuçlara varırken hala bu sonuçların kıyısından bile geçemeyen bugünün ‘okumuş’ sosyal reformistleri Deniz’lerin yanında ne kadar zavallı kalıyorlar! Bu çok ‘okumuş’ adamlar devrim ve iktidar dışında ne varsa onun için kendilerini parçalarlarken, devrim ve iktidar hedefini her şeyin başına yerleştiren Deniz’lerin yanında, bir devin ayakları dibindeki böceklere ne kadar benziyorlar.

Deniz’ler Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfına, ezilen emekçi halklarına zaferin, gerçek, kesin kurtuluşun yolunu göstermeye devam ediyorlar. İki ülkenin ezilen emekçi halkları ve proletaryası bu yüzden her geçen gün onlara özlem duyuyor; bu yüzden yürek ve bilinçlerinde yaşatıyorlar. Bu yüzden her ‘6 Mayıs’ bir öncekinden daha güçlü geçiyor, yeni yeni güçler mezarlarına akın ediyor.

Deniz’ler genç yaşlarında, kendi tarihsel ve güncel koşullarında buzkıran oldular, yol açtılar, zaferin yolunu gösterdiler. Tarih sahnesine çıktıkları dönemin doğum lekelerini üzerlerinde taşıdılar diye onları eleştirmeye kalkanlar, bunu yapmakla, ne kadar diyalektik düşünce yoksunu olduklarını ortaya koymuş oluyor. Çünkü bir tarihsel hareket ancak kendi tarihsel, siyasal koşulları ve gelişim süreci içinde ele alınıp değerlendirilirse bilimsel sonuçlara ulaşılabilir.

Deniz’lerin göndere çektiği devrim, iktidar ve komünizm bayrağı şimdi iki ülkenin, Türkiye ve Kürdistan devrim güçlerinin eylem ve düşüncelerinde zafere doğru ilerliyor!

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu