EmekGüncel

SÖYLEŞİ | “İpler senin elinde sanıyorlar ve sürekli bir yetersizlik hissi içerisindesin”

"Karantina gündemi, patronlar açısından üretimi durduracak denli önemli bir başlık değil. İşlerin aralıksız sürmesi tek kaygı…"

Karantina gündemi, patronlar açısından üretimi durduracak denli önemli bir başlık değil. İşlerin aralıksız sürmesi tek kaygı…

Bu işleri yapanların kim olduğu da, bu işten ve karantina döneminden nasıl etkilendiği de çok umurlarında değil. Ancak pandemi boyutuna gelen salgına karşı önlem almak zorunda kalıyorlar.

Ama mesele işçi ve emekçilerin sağlığı değil, işlerin aralıksız sürmesinin sekteye uğraması. Buna dönük çözümlerden biri olarak da evden çalışma sistemine geçiş yapıyorlar.

Salgın öncesi de giderek yaygınlaşan bu çalışma şeklinin yeni döneme damga vuracak yeni çalışma sistemlerinden biri olacağı öngörülüyor. Peki böyle çalışan emekçiler, evden (remote) çalışmaya dair ne düşünüyor, neler yaşıyorlar? Bunu dört yıldır evden çalışan Deniz Gülbudak ile konuştuk.

“Evden çalışma esasen bir beyaz yakalı çalışma biçimi aslında” diyen Deniz, evden çalışmaya nasıl başladığını ve buna nasıl adapte olduğunu şöyle anlatıyor: “Ofiste yapılan işlerin evden yapılması hali.

Ben yaklaşık 4 yıldır evden çalışıyorum. İstanbul’da bir plazada çalışmakta iken İzmir’e dönmeye karar vermemle birlikte patronumun benim için sunduğu bir seçenek oldu evden çalışma. Zorlanacağımı düşündüm, patronum da böyle düşündü. Çünkü ciddi bir konsantrasyon istiyor evde çalışmak. Bu freelancer için de, home office çalışanlar için de böyle. Kendine evde küçük bir ofis kurman şart. Öncelikle bunu sağladım.”

 

“Direkt patronumla muhatap olmamak beni rahatlatıyor”

Evden çalışmanın, bazen çalışan açısından ofiste karşılaştığı zorlu durumlardan uzak kalmasına yol açtığı için avantajlı yanları olduğunu konuşuyoruz Deniz’le.

Deneyim ve gözlemleri şu şekilde Deniz’in: “Ofiste, özellikle plazada çalışan bir kişi ciddi bir baskı hissediyor aslında. Yaşadığımız toplum gerici bir toplum ve haliyle ofis arkadaşlarının senin üzerinde bir takım kısıtlayıcı görünmez hegemonyası olabiliyor. Ne giydiğinin doğduğun cinsiyet kimliğiyle uyumlu olması isteniyor mesela. Ne düşündüğün çok önemli oluyor, ofisteki çalışanların çoğunluğu gibi düşünmüyorsan -herhangi bir konuda- ötekileştirilebiliyorsun.

Evde bunu çok yaşamıyorsun, fiziksel mesafeler başka anlamlarda da mesafelenmeyi mümkün kılabiliyor.  Anlaşamadığın ofis ‘arkadaşların’la olan iletişimini asgari seviyeye indirebiliyorsun.

Bunun dışında özellikle büyük şehirlerde iş yerine giderken ‘yol’ bir kabusa dönüşebiliyor. Benim İstanbul’da evim ile işim birbirine bir hayli uzaktı ve günde yaklaşık 4 saatim yollarda geçiyordu, evde ise mesai saatimden 15 dakika önce kalkıp işime başlayabiliyorum.

Bazen kendime küçük boşluklar yaratıp başka şeylerle ilgilenebiliyorum, kitap okuyup müzik yapabiliyorum. Mesai çıkışında eve dönme derdim ve çekecek 2 saat yolum olmadığı için kendi sosyal hayatıma daha kısa sürede karışabiliyorum. Direkt patronumla muhatap olmamak beni rahatlatıyor, zorunda kaldıkça mail ya da telefonla iletişim kuruyoruz çünkü.”

 

“Çok çalışmak”tan “yattığı yerden para kazanma”ya

Peki dezavantajları…” Deniz, evden çalışmaya başladıktan sonra “yattığı yerden para kazanıyor” algısıyla baş etmek zorunda kaldığını anlatıyor. “Benim işim zihni yoran bir iş. 9 saat boyunca çift ekrandan sayılarla uğraşıyorum. Ofise gidip gelirken, insanlar çok çalıştığımı ve yorulduğumu söylerlerdi. Evden çalışmaya başladığımdan beri ‘yattığı yerden para kazanıyor’ oldum bir anda.

Evin içinde yaşadığım bireyler için de her zaman ‘ulaşılabilecek’ bir duruma geldim. Örneğin iş saatlerinde telefonla dahi aramaya çekinen insanlar, evden çalışırken bu saatlerde çeşitli zaman alıcı taleplerde bulunmaya başladılar. Maalesef evden çalışmak ‘gerçekten çalışmak’ olarak algılanmıyor. Bunun dışında sosyalleşmen çok zor oluyor. 9 saat boyunca bir odada bilgisayar ve sen varsın. Kafanı çevirip yanındaki arkadaşına gülümseyemiyorsun mesela, çayını-kahveni yalnız içiyorsun. 9 saat boyunca derdin de, dayanışma arzun da içinde kalıyor. Sürekli kendinle kalmak da tabii insanı mental olarak olumsuz şekilde etkiliyor. Bunun yanı sıra tabii ‘yol paran’ kesiliyor.”

 

“Evden çalışma ile patronun başı ağrımıyor”

Tabii tüm bunlar, evden çalışmanın Deniz’deki yansımaları… Söyleşimizin ibresini patronlara çeviriyoruz. “Peki sence evden çalışmanın patronlar açısından nasıl bir karşılığı var?” “Çalışanların işlerini evden halletmesi patronlar için muazzam bir şey olmalı” diyor Deniz ve devam ediyor: “Ofis giderleri çok azalıyor öncelikle.

Kira ödemeye devam ediyor olsa da patron, ofisteki elektrik, su kullanımı ve ödenen faturalar azalıyor. Bir de ofise aylık alışverişler yapılır kişi sayısına göre.

Bunların hepsinden kısmış oluyor işveren. Özel sektör rekabeti diye bir şey var gerçekten ne yazık ki, bu çeşitli çatışmalara da sebep olabiliyor. Patron bu çatışmaları çözüme kavuşturmak zorunda, çünkü aynı zamanda çalışanlar arasındaki koordinasyonu da sağlamak durumunda oluyor ofiste geçirdiği vakit süresince. Çalışanlar arasında rekabet dışında ‘işçiler kardeş, patron kalleş’vari dayanışmalar da oluşabiliyor. Aynı yerde çalışanların sosyalleşmesi de kısıtlandığı için patronun ‘başı ağrımıyor’.”

 

“Hep bir ‘yetersizim’ hissi içinde oluyorsun”

Evden çalışma tartışmalarının bir parçası da; görünmeyen emek meselesinin şimdiye dek kadınlar tarafından gündeme getirilen ve esas hedefinde de kadın emeğinin olduğu bir konuyken, son zamanlarda emeğin kadınlaştırılmasının, yani kadın emeği gibi görünmez kılınmasının daha fazla gündeme gelmesi. Bunu konuşuyoruz Deniz’le biraz. “Evden çalışmada da çalışma koşulları konusunda sanki ipler senin elindeymiş, senin niteliğin ölçüymüş gibi tartışılıyor. Sence durum böyle mi?

“Evden çalışma koşullarında ipler kesinlikle çalışanın elinde değil. Senin niteliğin de gökten zembille inmiyor sonuçta. Ofiste ulaşabildiğin birçok eğitim programlarından uzakta kalıyorsun en basiti.

Ya da bir konuda yardımlaşabileceğin bir arkadaşını yanında bulamıyorsun. İpler senin elinde olmak zorunda ise, bu zorundalık birçok zorluğa da yol açıyor. Görünmez emek bağlamına kesinlikle katılıyorum. Somut olarak bir şey üretmiyorum ben, elime geçen bir maaş olmasa ben de çalıştığıma inanmayacağım nerdeyse. Görünmez emek meselesi şimdiye kadar kadınlar tarafından gündeme getirildi evet, şu an için ise plaza çalışanlarının da bir problemi haline geldi. Bu konuda kadın emeğinin görünmezliğinin daha samimiyetle anlaşılacağını düşünüyorum.”

Evde çalışırken bile kendisini geliştirmesi istendiğini söyleyen Deniz, bu durumun yarattığı baskılanmaya vurgu yapıyor: “Online excel kurslarına kayıt oluyorum, hiç girmeyeceğim sınavlar için hazırlanmaya çalışıyorum. Mutlaka İngilizcemi ilerletmem gerektiğini düşünüyorum, çünkü sistem bunu istiyor, piyasa buna bakıyor.

Senin diğerlerinden farkını soruyor sana. Aslında evde çalışırken ne yapacağını da bilmiyorsun. Yarışmak bir yana, yarışmak zorunda kaldığın yarışmacıları bile görmüyorsun.

Başkası iki dil biliyorsa, senin üç dil bilmen lazım. Başkası müzik yapıyorsa, senin tiyatro yapman lazım. Bunları yapmayınca kişisel olarak da uzaklaşıyorsun kendinden. Hep bir ‘yetersizim’ hissi içinde oluyorsun. İpler senin elindeyse bile keşke olmasa yani.”

Yetersizlik hissi ve emeğinin görünmez kılınması… Özellikle kadınlar açısından çok tanıdık olan bu durum, gündelik yaşamın her ayrıntısında var. Görünen o ki artık bu durumlar ile işçi ve emekçilerin neredeyse tamamı baş etmek zorunda. Emek mücadelesi verenler de bu durumun yaratacağı çelişkilerle…

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu