EmekGüncel

Okur Sayfası | Patronlar Pandemi Fırsatçılığı yaparak bizi işten çıkarmakla tehdit ediyor!

Pandeminin esas etkili olduğu ve daha fazla bulaştığı yerler olan fabrika ve işyerlerinde gerçek anlamıyla sınıf bağışıklığı uygulanmakta. Özellikle merdiven altı tekstil atölyeleri bunun en somut göstergesi. Tekstil atölyelerinde çalışan 2 tekstil işçisi okurumuz yaşadıklarını bizimle paylaştı.

Deneyim | Esenyurt’tan 1 tekstil işçisi: Değerimiz çıkarttığımız ürünler kadar

Uzun süredir tekstilde  çalışan bir işçiyim. Çalıştığım işyerinde 50 kişi çalışıyoruz şu anda, çalıştığım işyerinde işçilerin Asgari Geçim İndirimi (AGİ) patron tarafından verilmiyor. Gerekçe olarak patron “5, 10 yıllık elemanlara veriyoruz, yenilere vermiyoruz” diyor.

Normalde patronun cebinden çıkmayan bir para olmasına rağmen patron devletin işçiye verdiği üç kuruşa göz dikip vermiyor. Birçoğu maaşla verildiğini düşünüyorlarmış ancak, aldıkları maaşa AGİ de eklediğinde asgari ücreti sadece 40-50 TL geçtiğini fark eden işçiler aslında patronun birçok işçiyi  asgari ücretin altında çalıştırdığını da görmüş oldu.

İşçiler, ses çıkartmaya pek yanaşmıyorlar, çünkü maaşlar düzenli veriliyor, o nedenle işsiz kalmamak için çalışıyorlar.

18-22 yaş arasındaki genç kadınlar, maaşlarına kendileri dokunmadığı için, yani direkt ailelerine verdikleri için çok önemsemiyorlar.

Akşamları aileleri maaş günü duraklarda onları bekliyorlar. Çalışma koşulları zor, üstüne çalıştıkları maaşları direkt ailelerine verdikleri için ne yazık ki birçok işçide sadece çalışmak ve iyi birini bulup evlenme düşüncesi var.

Koronavirüs sürecinde hiçbir tedbir alınmadı

Koronavirüsün  başlangıç sürecinden bu yana da hiçbir tedbir alınmıyor.

Yemek paydoslarına herkes bir anda çıkarılıyor, hiçbir mesafe yok, hijyene dikkat edilmiyor. Maskeler işyerlerinde her gün dağıtılması gerekirken, sadece denetimlerde dağıtılıyor. Kaç kere yemek paydoslarını ikiye bölünmesi konusunda konuştuk, ancak cevaben çok ciddi bir şey olursa yapacaklarını söylüyorlar. İşyerinde 4 işçi Covid-19’a yakalandı, bizlere hiçbir bilgi verilmedi. Üç haftadır dezenfekte bitmiş ve patronların umurunda değil. Sabahları parmak basarak içeri giriyoruz. Hepimiz aynı cihaza parmak bastığımız için hasta olan insanlarla temasa girmiş oluyoruz. Artık  kadınlar  olarak özellikle, kendi dezenfektelerimizi cebimizde taşıyoruz.

Lavabolarda da durum aynı. Kadınlar kendi lavabolarını kendileri temizliyor ve üstüne erkeklerin lavaboları da kadın tekstil işçilerine temizletiliyor. Patronlar her gün kadınların lavaboya “kaç kere girdiklerini kontrol ediyorlar” ama temizlik konusunda kontrol etmiyorlar, sadece kadınlar içerideyken baskın yapar gibi gelip bakıyorlar. Tepki verildiğinde; “temiz mi diye bakmak için” geldiklerini söylüyorlar.

Covid-19’a yakalanan insanlar olmasına rağmen “kimseye gidin test yapın” denilmedi.

Gerçi  onların umurunda olmaz ki, tek dertleri günlük malları çıksın, işleri aksamasın, yoksa işçi hastalanmış falan çok da önemli değil, işyerinde 26 kişi Covid-19’a yakalanmasına rağmen işyeri halen çalışmaya devam ediyorsa patronlar için bizim değerimiz sadece çıkarttığımız ürünler kadardır.

Deneyim | Alternatifi bizim üretmemiz gerekiyor, patronların elbette tek dertleri bizi sömürmek…

Covid-19 tüm dünyada etkili olduğu gibi, ülkemizde de etkisini ilk gününden bu yana devam ettirmekte.

Artan vaka sayıları, ölümler, pozitif vakaların olmasına rağmen her akşam yayınlanan istatistiklere bu vakaların yansımaması, “ulusal” çıkarların, halkın yaşam çıkarlarından üstün görünmesi…

Mart ayından bu yana, açıklanan vakalar, hastanelerin yetersizliği, doktoralara ağır baskılar yapılarak fazladan mesaileri bütün bunlar pandemiyi yönetememenin faturasıdır.

Çalıştığımız atölyeler veya fabrikalar da devletin ülkeyi yönetememesinden bağımsız ele alınamaz. Hijyen kuralları deniliyor, ancak hijyen olabilmesi için yeterli önlemi alması gerekenler biz olduğumuz kadar patronlardır da. Dezenfekte alınmıyor, kolonya keza aynı şekilde. Maske günlük 1 adet veriliyor. Oysa bilim insanları iki saate bir maskenin değiştirilmesi gerektiğini söylüyor.

Bu da yetmezmiş gibi, “herkes kendi dezenfektenini kendisi alsın, biz yetişemiyoruz size dezenfekte almaya” gibi patronların şikayetleri var.

Güler misin ağlar mısın?

Ateşi olanlar, durumu kötü olanlar, hemen hastaneye veya eve istirahat etmeye gönderilmeleri gerekirken, tam aksine mesaiye bırakılıyor veya kovulmakla tehdit ediliyor. Ne de olsa onlara göre işsizler ordusu beklemekte. Bizlerin pandemi ile beraber yaşam hakkımız ellerimizden alınmaya, umutlarımız karartılmaya ve tüm beklentilerimizin beyhude olduğunu vurgulamaya çalışan patronlara elbette bu devran böyle gitmez diyoruz.

Koşullarımızı kendimiz yaratmaya çalışıyoruz. İş yerinde birbirimizi idare etme mantığı ile dayanışma içerisinde olmamız gerekiyor. Bu idare can-ı gönülden olmalı, öyle sadece arkadaşımızın işi görülsün diye değil. Sınıf  bilinci ile olmalı, proleter ahlak ile olmalı. Alternatifi bizim üretmemiz gerekiyor. Patronların elbette ki tek dertleri bizi sömürmek, bunun bilincindeyiz. Buna karşı en etkili mücadeleyi yürütebilmek için sağlığımızı kendi ellerimizle garantiye almalıyız.

Patronlar bugün pandemiyi fırsat bilip bizleri her gün işten atmakla tehdit etmekte. Yerimize gelip çalışacak binlerce insan olduğunu her defasında propaganda etmekte. Bunu kendileri açısından fırsata çevirmişler. Gözü doymak bilmeyen, sömürü ve kârı kafasında yer etmiş olanlardan vicdan, merhamet beklemek saflık olur. Bugün bunun en soylu direnişini maden işçileri vermekte.

Üzerlerine Patron-Ağa devletinin ordu güçleri salınmakta;

“Devlet bunları yapanlardan hesap sorsun gücü yetiyorsa! Bir tane kıçı kırık patrondan hesap sormayı beceremeyen devlet gücünü bizde sınayacak öyle mi? Öyle mi alay komutanı? Buradayız biz! Yıllarca arkadaşımızın bedeninden parçalar kopartıldı o madende, parçalar! Şimdi bize güç göstereceksiniz ve biz bu güçten korkacağız öyle mi? Korkmuyoruz!”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu