EmekGüncel

SÖYLEŞİ | #EvdeKal’ıp 7/24 işbaşında olan ve #EvdeKal’amayan emekçiler

"Salgın döneminde önlem adı altında birçok uygulama yapılmakta. Bu uygulamalardan biri olan #EvdeKal çağrısı ile kadınlar için çok da “güvenli” olmayan ev içerisinde, kadınların emeğine, bedenine yönelik saldırıların çok daha fazla arttığı/artacağı bir gerçeklik söz konusu"

Koronavirüs ile birlikte #EvdeKal çağrıları sürerken, yaşamlarını idame ettirebilmek için binlerce işçi ve emekçi salgın döneminde çalışmaya devam ediyor. Salgın döneminde önlem adı altında birçok uygulama yapılmakta. Bu uygulamalardan biri olan #EvdeKal çağrısı ile kadınlar için çok da “güvenli” olmayan ev içerisinde, kadınların emeğine, bedenine yönelik saldırıların çok daha fazla arttığı/artacağı bir gerçeklik söz konusu.

Salgın döneminde çalışmak zorunda olan kadınların ev içi görünmeyen emeği ve iş yükü daha fazla artarken, dört duvar arasında şiddetin farklı biçimleriyle karşı karşıya kalmaktalar.

Bizler de Özgür Gelecek gazetesi olarak çeşitli işkollarında evde ya da işyerinde çalışan kadın emekçilerle koronavirüs döneminde çalışmak zorunda olmanın riskleri, artan işyükü ile birlikte karşılaştıkları zorlukları ve bu döneme dair öne çıkan talep ve önerilerini içeren bir röportaj gerçekleştirdik.

1) Koronavirüs salgınından kaynaklı #EvdeKal çağrıları yapılıyor. Önceki çalışma koşullarıyla karşılaştırıldığında salgın döneminde zorunlu olarak çalışmak nasıl? Zorlukları ve riskli yanları neler?

Fabrikada çalışan sendikalı tekstil işçisi: Hiçbir değişiklik yok, riskli olsa da mecburuz çalışmaya.

Atölyede çalışan tekstil işçisi: Büyük bir risk alıyoruz. Her akşam eve virüsü getirme korkusuyla yaşıyoruz. Tek değişiklik, korkuyor olsak da işimizi kaybetmemek için işe gitmek zorunda olmamız.

2) Bu dönemde zorunlu olarak çalışırken salgından korunma amacıyla fiziksel mesafeyi nasıl sağlıyorsunuz. İşyerlerinde çalışma arkadaşlarınızla fiziksel mesafe uygulama gerçekliğiniz var mı? İşyeri sahibinin/ patronun işçilerin sağlığını koruma amaçlı ne gibi önlemleri mevcut? Ek olarak; salgın döneminde çalışma koşullarında bir mobbingle karşılaşıyor musunuz?

Sendikalı tekstil işçisi: Yemek paydosları iki bölüme ayrıldı. İşyerinde servisler ve işyeri sürekli dezenfekte ediliyor. Ne kadar dezenfekte edilse de salgın riski değişmiyor diye düşünüyorum.

Atölyede çalışan tekstil işçisi: Maskeyle korunsak da, işyerinde kullanılan el sabunları merdiven altı ürünler olduğu için bir süre sonra işçilerin elleri yara olmaya başlıyor. Yemek ve çay paydoslarında fiziksel mesafe korunmuyor.

Kadınlar bu konuda daha hassas davranmaya çalışıyor. Fakat birçok işçi bu sürecin çok ciddi risklerini kavrayamadığı için, fiziksel mesafeyi koyamıyoruz. Patronlarda da bu durumun rahatlığı söz konusu. Kadınlar haklı kaygılarla işe gelip gitmekten daha çok korkuyor. Ne patronların ne de ustaların işçi sağlığı çok umurlarında değil. Onlar bu süreçte çıkardıkları işçilerin hesabındalar.

1) Koronavirüs salgınından kaynaklı artık evden çalışıyorsunuz. Yaşamınızı idame ettirmek için çalışmak zorunda olan biri olarak; önceki çalışma koşullarınıza göre nasıl zorlukları/kolaylıkları barındırıyor?

Yayınevi çalışanı: Tek kolaylığı sabah 6’da uyanıp 4 araç değiştirmeme hali.

Zorlukları ise saymakla bitmez. Sabah uyanır uyanmaz bilgisayarı açıyorsun ve sürekli bazı programlarda “ben robot değilim” i işaretlemek zorunda kalırsın ya öyle oluyor. Makine üzerinden iletişim derdini maille anlatabilmek falan bunlar epey yorucu.

İş yüküne gelince dur durak bitmez bir tempo, basılı kitap çıkarılmayacağı için e-kitap olayına geçiş süreci, geceleri yöneticilerin “bu çok acil sabaha elimde olsun” diye pasladığı işler… Hep tetiktesin 80 m2’lik evde sürekli notlarla geziniyorsun. Ayrıca bu ortamda hiç kimse işten çıkarılmasın diye iradenle kabul ettiğin bir çaresizlik içinde oluyorsun, tarifi var mı bilmiyorum tuhaf bir ruh hali.

Grafiker/Ofis danışmanı: Çalıştığım şirket bir dershane ve aynı zamanda online-basılı kaynak çıkaran bir yayıncılık. Belli başlı zorluklar hep yaşıyordum. Dışarıda hızla yayılan ve yayılması için de seferberlik ilan edilen bir virüs var. Önlem alınmıyorsa yayılsın isteniyordur. Orada çalışan herkes de bu durumun farkında olduğundan tedirgindi. En son müdürle kavga ettik.

Ve o kavgayla sadece ben değil diğer arkadaşlarım da evde çalışmaya başladı. Evden çalışıyorum. Ama bir yandan annemin virüse karşı önlem olarak elinden düşürmediği toz bezi ve çamaşır suyunu görünce yardım etmem gerekiyor diye içten içe utanıyorum. Bir yandan da tuvalete bile gitsem müdürün anında arayıp neredesin sen demesinden korkuyorum. Yemek yemeye giderken ofis grubuna mesaj at, çay almaya giderken ofis telefonunu sürekli çevrimiçi tut vs.

2) Zorunlu olarak çalışırken fiziksel mesafeyi nasıl sağlıyorsunuz? Daha öncesinde dışarıda çalışan biri olarak evden çalışmanın handikapları neler, çalışma koşulunuza nasıl yansımakta? Ve ek olarak bu dönemde çalışırken mobbinge maruz kalıyor musunuz, nasıl hissediyorsunuz?

Yayınevi çalışanı: Yani ben ailemle birlikte yaşadığımdan temizlik ve yemek olayı seyrinde gidiyor. Çocuklu bekar annelerin durumu daha korkunç tabii, çalışırken çocuk bakma zorunluluğu fena! Ama benim açımdan da aileyle 7/24 temas halinde olmak yorucu. Mobbing doğrudan olmadı ama dolaylı olarak hissediyorum. Yöneticimden gelen her bir maili açana kadar içimden üçe kadar saydığım zamanlarım oluyor. Ayrıca yazma dilimiz o kadar farklı anlaşılacak durumda ki, tüm mailler emir veriyor gibi düşünüyorsun.

Grafiker/Ofis danışmanı: Evde çalışmak konusuna gelirsek yukarıda da değindiğim gibi iş yerinde olmakla evde olmak arasındaki tek fark evde risk altında olma oranımı düşürmüş oldum. Bununla birlikte mobbingin daha da arttığını hissediyorum. İşsiz kalma, maaşımı alamama kaygım daha da arttı. Ben psikolojik çöküntü ve kaygıların da virüs için iyi bir zemin olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla hala tehdit altındayız evde çalışanlar olarak. Sabahın erken saati ya da gecenin bir saati demeden arayabiliyorlar, mesaj atıyorlar. Mesai saati dışında bakmamaya çalışıyorum. Bazen benden hocaları aramam isteniyor. Sürekli tetikteyim. Çünkü bunlar zaten maaşı vermemek, geciktirmek için bahane arıyorlar.

3) Esnek çalışma koşuluyla, daha fazla üretim çabasıyla size yüklenen işgücünde bir artış söz konusu mu? Bu konuda ne düşünüyorsun?

Atölyede çalışan tekstil işçisi: Esnek çalışma tekstillerde virüsten kaynaklı hiç yok. Şu anlık mesaileri de kaldırdıkları için; patron, 12 saatte işçi ne kadar iş çıkartabilir onu düşünüyor.

Yayınevi çalışanı: Evet, ayrıca bu yükü meşru hak olarak görmeleri de ayrıca yıpratıyor insanı. Ben yayın yönetiminde olduğumdan kendi içimizde düzeltiyoruz ya da editöre mesaisi dışında iş pasladığımızda ödemesini çıkartırdım ve yöneticimiz onaylardı, artık yapılan ekstra işler normalleştirilirdi. “Zaten evdesin, zaten ekonomi korkunç, bak ayakta duracağız biz, siz de saat ya da Cumartesi-Pazar önemli değil çalışacaksınız” mantığı söz konusu.

Grafiker/ Ofis danışmanı: En kötüsü de mesai saati kavramının olmaması. Ücretsiz izin kağıtı imzalamışım. SGK yatmıyor. Ve fazladan mesai yapıyorum. Maaşımı alabilecek miyim haberim yok. Her fazla mesaide acaba bütün işleri bir ayda yaptırıp sonra maaş vermeyecek mi diye düşünüyorum. Birçok işyeri de virüsün etkisiyle ekonomik çıkar arayışını artırdı. Misal benim tanıdığım iki sanayi işçisi fazla mesaiye kalıyor. Çünkü bu dönemde işleri biriktirip sokağa çıkma yasağı vs. olursa işçileri ücretsiz izne gönderip kendileri fazladan yaptırdıkları malla işlerine kaldıkları yerden devam edebilecekler. Çünkü her zaman ikinci, üçüncü bir banka hesapları, her zaman dayanabilecekleri bir yerleri var. Devlet onlardan yana. Bizim dayanabileceğimiz tek şey emeğimizin patronların uygun gördüğü kadarıyla karşılığı olan maaşlarımız.

4) Koronavirüs salgınında çalışmak zorunda olan bir emekçi olarak öneri ve talepleriniz nelerdir?

Sendikalı Tekstil İşçisi: Ücretli izin istesek de, öyle bir şey yapılmıyor. Ya ücretsiz izin veriliyor ya da senelik izinlerimizden kullanma hakkı tanınıyor.

Atölyede çalışan Tekstil İşçisi: Talebimiz açık, ücretli izin verilsin. Ama bu talebimiz kabul edilmediği için mecburi olarak çalışıyoruz. Zaten devlet çalışmamız için kendi İBAN numarasını gönderdi, biz bir şey talep edemeyiz.

Yayınevi çalışanı: Ücretli izin en büyük ve güçlü talebimdir. Ben dışarı çıkmıyorum, eğer işyerim işe gitmeyi zorunlu kılsaydı kronik bir hastayla yaşadığımdan evime gelmeyecektim. Mesela bu konuda sanırım şanslıyım. Ama bu sıkışmışlıkta bir şeyler üretebilmek çok daha zor ve yıpratıcı. Virüsün kaygısı yetmiyor gibi dert ettiğimiz durumların sayısı arttı.

Grafiker/ Ofis danışmanı: Mesai saatleri düşürülsün. Bizim de bir psikolojimiz var. Ev iş yeri değildir. Sadece iş düşünemeyiz. Evin temizliği, yemek-bulaşık gibi sorumluluklarımız var. Ücretsiz izine zorlamak suçtur. Ama işverenler kabul etmeseydiniz diyecekler. Bizim işimizi kaybetmekten korktuğumuzu göz ardı edemezler. Maaşımızı yatırmadıklarında elimizde dava açabileceğimiz, hakkımızı arayabileceğimiz hiçbir şey yok. Sigortamız yatmıyor. Emeklilik hayal zaten. Ama salgın döneminde 90 günden sonra sağlık kuruluşlarından yararlanamayacağız. Ki bu izinler 90 günü aşıyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu