GüncelManşet

Her gün bir yanımız…

Faşizmin en yoğun yaşandığı ülkelerde ancak kadın ve çocuklar bu kadar vicdansızca katledilir. Bu ülkelerde kadınlar yaşlanamadan, çocuklar büyüyemeden ölür. Sefalet ve zulüm erken gelip bulur onları. Sefalet ve felaketlerin dipsiz uçurumlar kadar derin ve karanlık olduğu topraklarda ölüm yaşamdan daha ucuzdur. Çünkü bu toprakların dipsiz karanlık kuyularında görünmez insan yüzleri. İşitilmez mutlu çocuk sesleri. Zenginlik ve yoksulluk kadın ve çocukları ölümle çıldırtacak kadar acımasız ve barbardır.

Sonsuzluğa doğru soluksuz koşmak isteyenlerin ülkesinde her gün bir insan yanımız nefessiz kalıyor. Her gün sessiz kadın ve çocuk ölümlerine sayısız kez tanıklık edilerek yaşanmak zorunda kalınıyor. Yaşamak için gelinen bu dünya da bazen adsız bir anne bazen adı konmamış bir çocuk olarak katledilir insan yanımız. Zalimlerin efendi olduğu bu vicdansız dünya da “güne-güneşe-yaşama” merhaba bile diyemeden bazen soğuk bir bıçak darbesiyle bazen kalemden bile küçük bir mermi parçasıyla katledilir çocuklar.

Adımız Uğur-Ceylan-Muharrem-Berkin olur. Adımız çocuk, kadın olur. Anne olur. Ülkemizin bilinmez bir parçasında yere düşen her cansız bedenimiz, geleceği şekillendirecek yürüyüşümüzün unutulmaz acılı resimleri olur. Gelecekte insanlık, kapanmayan ölü çocuk gözlerinin donuk rengine bakarak çizecekler özgürce yürüyecekleri yolları.      

Berkin’imizle birlikte ekmek ve özgürlük uğruna en saf en temiz çocuk duygularımız bir kez daha katledildi. Bu ülkede minnacık çocuk bedenler ya beyaz çuvallara, solgun ince beyaz kefenlere ya da solmuş yırtık battaniyelere sarılarak gömülür. Bu ülkede çocuklar 12 sine varmadan 13 kurşunla, yürümeye başlayamadan soğuk beyaz ölümle, ya da kalleş bir faşist kurşunla öldürülür.  On beşinde on altı kiloyla haber başlıklarına konu olur çocuk ölümlerimiz. Ölümün değişmez kodları olur; “Açlık-soğuk ve kurşun”. Beyaz çuval, kefen ve battaniye… Bir de soğuk bir ekmek parçası olur çocuk anılarımız.  

Bu ülkenin emekçileri vicdan ve onur sahibi oldukları kadar duygu ve vefa yüklüdür. Bundan önce olduğu gibi asla unutmadılar, Gezinin yiğit şehitlerini. Yürekleri dayanamaz delik ayakkabılı gazetecinin upuzun yere serili haline. Delik ayakkabılı ölüme nasıl ki öfke ve kinleri büyük olduysa, sıcak bir ekmek uğruna faşist kurşuna hedef olan on dört yaşın çocuk haline de yürekleri dayanmadı. Berkin’in çocuk ölümü adeta emekçi halkın vicdan ve bilincinde patlayan volkan oldu. Öfke dolu yürüyüşleri çığ gibi büyüdü ne sokak ve caddeler ne meydanlar şimdiye kadar böylesine yoksul insan kalabalığına tanıklık etmemişti.

İstanbul, İstanbul olalı böylesi bir yoksul insan kalabalığını bir anda bir arada ağırlamamıştı. Yüreklerine sığmayan öfkeyle yürüdü yoksul kalabalık, ayak sesleriyle titrettiler koca İstanbul’u. Bir daha yoksul çocuk ölümlerini görmek istemeyen emekçiler “Yeter artık!” diyerek bir kez daha tarih sayfalarına kendi dillerinde direnişlerini yazdılar. En büyük kahramanların kitleler olduğu gerçekliği bir kez daha İstanbul meydanlarında görüldü. Sefalet dolu kölece yaşamı “hoşnut köleler” olarak kabullenmek istemeyen emekçiler direnç dolu yürüyüşlerini büyüterek çocuk ölümlerini lanetledi.  Ne polisin iğrenç gazı ne TOMA’ların basınçlı kimyasal suyu engel olamadı, çıplak ayaklı yoksulların özgürlük yürüyüşüne. Hiçbir işgalci zorba gücün orantısız şiddeti,  emekçilerin kararlı direnişi karşısında tutunma cesareti gösteremedi.    

Halkın direnişini kıramayan kolluk güçleri TOMA’lı saldırıyla da amacına ulaşamadı. Halk yüreklerine Berkin’in çocuk acısını gömüp, umut ve öfkelerini ellerine alarak yürüdü. Berkinin ölümü İstanbul’dan diğer illere, Okmeydanı’ndan diğer semtlere, sokaklara doğru akan insan seli oldu. Bir kez daha Taksim ayaklanmasının silinmeyen anısı canlandı. Öfke ve intikam dolu sloganlar bir kez daha inatla haykırıldı. Öfkeli kalabalıkların slogan senfonisi İstanbul sokaklarını bir kez daha büyüledi. Evlerinin pencerelerinden destek mesajları yollayan kadınlar, haykırılan sloganlara işledi özgürlük istemlerini. Zulme olan tepki ve öfkeler kapılara, pencerelere sığmaz oldu.    

Fırtınanın şiddeti ne kadar güçlü olursa olsun. Martılar sevdikleri denizden vazgeçmeyecektir. Tiranların zorbalığı ne kadar barbarca olursa olsun ezilenler direniş ve ayaklanma düşünden ve yürüyüşünden asla vazgeçmeyecektir. Yalan ve korku bir kez daha Berkinin ölümüyle yenildi. Çocuklarımızın ve emekçi kadınlarımızın bir kez daha kazanacağına tanıklık etti, İstanbul’un yoksul emekçi sokakları. Zulmün tümden yenileceği günler illaki gelecektir.

 

Gerilla ateşleri ile sarayları ateşe vermeli!

Bir ülkede çocuk ölümlerinin sayısı yetişkin insan ölümlerine varıyorsa terk edin gidin bu yaşanılmaz dünyadan. Alın başınızı gidin bu soluksuz gri şehirlerden. Terk edin soluksuz sokakları, betonlaşmış caddeleri. Sizi soğuk-kalleş ölümler karşılamadan, özgürlüğün yankılandığı dağlara vurun yüzünüzü. Yakın gerillanın ateşini! Harlayın özgürlük düşünü. Vurun yüzünüzü rüzgarlara! Atın üzerinizdeki yüzyıllık ölü köle yükünü!  

Çocuklarımızı soğuk beyaz ölümlere mahkum eden zenginliklerin sahibi zulüm tanrılarına saldırmaktan halkımız vazgeçmeyecektir. Soluğunu kesecekler zalimlerin, yüreğine saldıracaklar bu sistemin, alaşağı edecekler birer-birer zulmün patronlarını! Yoksul cahil halimizi en iyi anlayan, acılarımızın sesini en yürekten dinleyenlere doğru koşmaktan geri durmayacağız. Biz her çocuk ölümüyle bir kez daha öğrendik ki “umut dağlardadır, şarkılarımız dağlarda.” Artık hiçbir yoksul anne yırtık kefenler, beyaz çuvallar, solmuş battaniyeler içine çocuklarını sarıp toprağa gömmeyecektir. Bir daha soğuk betonlar üzerinde soluksuz uzanan çocuk ölümlerini yaşatmayacaktır, annelerimiz. Bu dünyadan donuk ölü gözlerimizi geride bırakarak, çekip gitmeyeceğiz. Çünkü biz yoksulların sığınıp korunacağı dağları, dillerinden düşürmeyecekleri türküleri, sonsuzluğa uzanarak yürüyen gerilla ordusu vardır, artık.

  

Sarın beni oyuncaklarıma!

Çocuğum ben anlamam toptan tüfekten! Anlamam taştan yürekten! Bana yaşamaktan haber verin. Bana sarı-siyah renkli yaşıtlarımın çocuk sevinçlerinden haber verin! Bana soğuk beyaz ölümlerin olmadığı topraklardan bahsedin. Bana çocuk türkülerimi söyleyin! Koyun oyuncaklarımı başucuma! Uzanmak-koşmak-oynamak istiyorum. Alın götürün beni! Korkuların olmadığı özgürlükler ülkesine! Alın götürün beni! Adsız kuşlarla balıkların bol olduğu diyara! Sarın beni düşlerime! Sarın beni yaşamın bitmeyen insan sıcaklığına. Sarın beni oyuncaklarıma! Üşümek ve çocuk yaşta bir daha ölmek istemiyorum!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu