Makaleler

Paket paket demokrasi, kimin için?

AKP hükümeti tarafından topluma büyük bir gürültüyle, önemli bir gelişmenin arifesinde olduğumuz duygusu aşılanarak gündeme getirilen “Demokrasi Paketi” 30 Eylül günü Başbakan Erdoğan tarafından şaşalı bir törenle açıklandı. Bugüne kadar Erdoğan’ın içeriğine değinmeden, “çok güzel şeyler olacak” makamıyla her konuşmasında yüksek perdeden dile getirdiği, AKP’nin sesi medyanın etrafında büyük bir gizem yaratarak, beklentileri artırma yoluna gittiği paketin balonu her gün biraz daha şişirildi.

Bugüne kadar içeriği “sır” gibi saklanan, başbakan ve az sayıdaki AKP’li “ileri gelen” dışında içinde ne olduğunu kimsenin bilmediği paketin, ilk adım olduğu ve arkasının geleceği söylemleriyle beklenti ve umut diri tutulmaya, seçim hazırlıklarına, paket dopingi yapılmaya çalışıldı. Ancak tüm bunları söylerken arada kaynamasın diye baştan belirtelim; bu paket İçişleri Bakanlığı’na bağlı “mahalli istihbarat örgütü” olarak çalışan, faaliyet alanı “terörizmle mücadele”, başka bir deyişle halka karşı devleti koruyan bir baskı aygıtı olan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın koordinatörlüğünde hazırlandı. Pakete geçmeden önce, öncesindeki tartışmalara şöyle bir göz atalım:

 

“Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet”

Sorunlarının çözüleceği iddia edilen toplumsal kesimlerin hiçbirinin fikrinin alınmadığı, tartışma süreçlerine dâhil edilmediği, demokrasi kelimesinin adeta altında ezildiği bir paket söz konusu olan. Anadilde eğitimin olmadığı, seçim barajının düşürülmediği, Alevilerin, Müslüman olmayan azınlıkların taleplerinin dikkate alınmadığı, bir bütün olarak ülkemizin emek ve demokrasi güçlerinin bugüne kadar uğruna mücadele ettikleri hiçbir temel başlığın gündeme alınmadığı bir paketten demokrasi çıkacağı iddia edildi!

Yalnızca hazırlanış biçimi bile paketin demokrasi adına büyük bir fiyaskoyla sonuçlanacağını açıkça ortaya koyuyor. Erdoğan’ın paketle ilgili sözlerinden yansıyanlar da bu düşünceyi kanıtlıyor:  “Yola çıkarken ‘Tek millet tek bayrak, tek vatan, tek devlet’ dedik ya… Bugün de, yarın da bunu söyleyeceğiz… Tek bayrak diyoruz değil mi? Niye tek bayrak? Çünkü bizim bayrağımızın rengi şehidimizin kanıdır. Hilal bağımsızlığımızın ifadesidir.” (Neşet Ertaş 1. Altın Bağlama Kültür/Sanat Ödülleri töreni. 28 Eylül 2013)

Egemen sınıf basını, demokrasi paketini allayıp pullamaya devam ededursun, Erdoğan’ın bu sözleri paketin çerçevesini ve elbette içeriğini de yeterince çiziyordu: Kürt ulusuna yönelik imha, inkar ve asimilasyonda; Aleviler üzerindeki ötekileştirme, diğer milliyet ve inançlara yönelik baskı siyasetinde durmak yola devam!

TC devletinin, özellikle Kürt ulusunun ağır bedellerle savunduğu ve büyüterek bugüne taşıdığı haklarına dair tek bir söz söylemeden demokrasi çığırtkanlığı yapması elbette şaşırtıcı değildir. Zira evleri depremde enkaza dönüşen depremzedeleri kaldıkları konteynırlardan zorla çıkarmaya çalışan, Roboskî katliamının sorumlularının yargılanmasına ilişkin bir arpa boyu yol almayan bir devlet gerçekliği ile karşı karşıyayız. “Demokrasi” paketiyle reformlardan, özgürlüklerden söz eden TC devletinin aynı zamanda Suriye’de Kürtlere ve Alevilere karşı savaşan İslamcı militanlara kucak açması ve tüm olanaklarını seferber etmesi bu yüzden bizi şaşırtmamaktadır.

 

“Banayasa’dan kendine demokrasiye”

Gelelim pakete… Günlerdir “heyecanla” beklenen paket DİHA’ya röportaj veren DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün dediği gibi, “Bir kabağa baktığınız zaman çok büyük gözüküyor, görkemli görünüyor ama kabağı ikiye böldüğünüz zaman bakıyorsunuz içi bomboş, bu paketin de içi bomboş”! ayrıca bu “kabak” örneğinden gidersek, senelerdir “açılım” ve “paketler”, bu paketin de fos çıkmasıyla iyice kabak tadı verdi. Hala bu kabaktan harikalar yaratanlar olsa da!

Paketin ilk ve en büyük tartışması seçim barajı üzerine. “3 farklı alternatifi tartışmaya açıyoruz” diyen Başbakan, bazı siyasi partileri diskalifiye edecek, özellikle BDP’yi T. Kürdistanı sınırları dışından silmeyi getirecek 3 seçenek sunuyor. Mevcut % 10’luk barajın devam etmesi, barajı % 5’e çekip, 5’li gruplandırmayla Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi’ni yürürlüğe koyulması ya da barajın tamamen kaldırılarak, Dar Bölge Seçim Sistemi’ne geçilmesi…

Paketten çıkan diğer maddeler neler? “Cebir veya tehdit kullanarak, ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale edenlere, ya da bunları değiştirmeye zorlayanlara, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası”! Kulağa hoş gelse de bu maddedeki cezanın; Alevilerin, Hıristiyanların, Keldanilerin, Yezidilerin vs. ibadet ve inançlarının engellenmesi durumunda değil; mesela ODTÜ’de cemaat evlerine öğrenci toplayanların kampüsten dışarı çıkarılması için eylem yapan öğrencilere yönelik verileceği açık değil mi? Keza Hıristiyan din insanlarının katledildiği Malatya davası sürecine bakalım ya da yine Malatya-Sürgü’de Alevi aileyi yakmaya çalışanların değil de buna tepki gösteren Alevi ailenin yargılandığı sürece bir göz atalım. Çıkan sonuç, “kendine demokrasi” paketi ile söylenen bu güzel sözlerin halk için geçerli olmadığıdır.

 

“Demokrasi değil, demokrasi mücadelesi”

Günün sürprizi yine Erdoğan’dan geliyor: “Nevşehir Üniversitesi’nin ismini, Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak değiştiriyoruz”! “Kürt’e Kürt, Alevi’ye Alevi demeyen” bu paketten ne cemevileri için ibadethane statüsü ne de inanç özgürlüğü çıkıyor. Aksine “özgürlük”, “yardım toplayanlara” geliyor: “Kurban derisi, fitre ve zekat toplama konusunda Türk Hava Kurumu’na yetki verilmiş, aslında Anayasa ve yasalara tamamen aykırı, insan hak ve hürriyetlerine ters bir durum oluşturulmuştu. Şimdi, yasal olarak da bu yanlış uygulamaya son veriyor, ilgili kanunun 8’inci maddesindeki söz konusu hükmü kaldırıyoruz. Vatandaşımız, bundan sonra yardımlarını hür iradesiyle istediği yere verebilecek.”

Bu paketten çıkan en pis kokulardan biri de bu maddeden geliyor. Keza Özgür Gündem gazetesinin 27 Eylül günü yayımlanan sayısında yer alan bir habere göre; lekolin.org sitesinin İçişleri Bakanlığı tarafından Hatay Valiliği’ne gönderdiği gizli ibareli belgede yer alan, “Bölgesel çıkarlarımız temelinde PYD güçlerine karşı desteklediğimiz El Nusra mücahitlerine aşağıda belirlenen çerçevede desteğin sunulması, iliniz sınırları içindeki kamu kurumlarına ait sosyal tesislerde barındırılmaları. Milli İstihbarat Teşkilatımız denetiminde çeşitli ülkelerden getirilerek bölücü örgüt PKK uzantısı PYD’ye karşı savaştırılan, ağırlıkta Çeçen ve Tunusluların bulunduğu El Nusra’ya bağlı mücahitlerin geçişlerinde gerekli desteğin sağlanarak, güvenliklerine ve konunun gizliliğine riayet edilmesi önem arz etmektedir” ifadeleri bu maddenin kimler için oluşturulduğunu da göstermektedir. Anlaşılan o ki; bu bayramda da din kisvesi altında “Suriye’ye yardım”, “Filistin’e yardım” başlıkları ile dernekler aracılığıyla toplanacak yardımlar, Rojava’da Kürt halkına ölüm, gasp, tecavüz olarak geri dönecek!

Kısacası “bu bahar da demokrasisiz gezeceğiz”! Gazetemize röportaj veren Kemal Bülbül’ün “Demokrasi Paketi’nden ne çıkar?” sorumuza verdiği cevabı tekrarlamamız gerek: Bu paketten çıksa çıksa “demokrasi için mücadele” çıkar. Devlet hala her eyleme hatta iş için kuyruğa giren işsize dahi gaz ve copla saldırırken, hala Ethem’in mahkemesinde sivil polisler hâkimin gözü önünde Ethem’in avukatı ile ailesini darp ederken, hala karakollar kadınlar için tecavüz ve taciz merkezi iken, Berkin Elvan hala hastanede yaşam mücadelesi veriyorken, çeteleri devreye sokarak emekçi mahalleler boşaltılmaya çalışılıp, karşı çıkan devrimciler (Hasan Ferit Gedik gibi) katledilirken başka yolumuz da yok!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu