Makaleler

“Hırsız ve katil”in faşist terörü varsa isyanımız var!

Bu toprakların halkı yüzyıllar önce kendi ozanıyla dile gelmiş; “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir” diye. Günümüzde değişen pek bir şey yok! Hırsız ve katil “padişah” miting meydanlarından buyuruyor; polisi-iti-miti azgın bir terörle halka saldırmaya ve “destan yazmaya” devam ediyor. Bu durum, devletin niteliği gereği böyledir.

Bu somut durumu Berkin Elvan’ın cenazesi ve sonrasında bir kısım burjuva-feodal medyanın tutumunda net olarak görebiliriz. Bir kısım medya “vicdan” diye, Berkin Elvan’ın katledilmesini “kullanarak” T. Erdoğan’a yöneliyor. Açık ki halkın katledilen çocuklarını kendi iktidar dalaşında kullanıyorlar. Bu kalemşörlerin samimi olmadığı, katledilen Kürt çocuklara karşı yaklaşımlarıyla test edilebilir. TC faşizmi ilk defa çocuk katletmiyor ki! (1988-2014 arasında çoğu Kürt olmak üzere 576 çocuk katledildi.)

Ne yazık ki AKP gitse ve yerine CHP gelse de bu memlekette çocuklar katledilmeye devam edecektir. Çünkü memleket topraklarında faşizm şu ya da bu parti sorunu değildir. Dün AKP olmadan da çocuklar öldürülüyordu bu topraklarda, bugün AKP eliyle katlediliyor.

Kürt çocuklarının katledilmesinde “lal olan” medyanın Berkin Elvan’a yönelik ilgisi bu nedenle samimi değildir. Bu “sahip”lenişin arka planında hakim sınıflar arasında yaşanan iktidar dalaşı vardır. Çünkü bizler, -Osmanlı’da dahil olmak üzere- tarihten biliyoruz ki bu topraklarda halkın iktidara yönelik doğal tepkisi ve muhalefeti hakim sınıflar arasındaki dalaşta her zaman yedeklenmek istemiştir. Çünkü komprador burjuvalar ve toprak ağaları bir yandan halka yönelik faşist terör uygularken, diğer yandan da bu terörünü maskeleyecek bir meşruiyet arayışı içinde olmuşlardır. Dün Kemalistlerin başta Kürt ulusu olmak üzere, ezilen çeşitli milliyet-mezheplere ve komünistlere, devrimcilere yönelik faşist terörünün “gericilik”le mücadele, “dış mihrakların oyununa gelenlerle mücadele” olarak meşrulaştırılmaya çalışılması günümüzde AKP tarafından bu kez de -kısmi değişikliklerle- İslamcı söylemler eşliğinde devam ettiriliyor!

Ama her şart altında hakim sınıfların değişmeyeni “vatan-millet-bayrak” edebiyatıyla halk kitlelerini kendi klikleri arkasında yedekleme ve faşist diktatörlüklerini devam ettirme çabası olmuştur. Bu değişmeyen temel üzerinden hakim sınıflar kendi aralarında kah kapışarak kah koalisyonlar ama mutlaka halk düşmanlığıyla iktidarlarını sürdürmüşler.

17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında AKP’nin temsil ettiği klik, Gülen Cemaati‘yle yaşadığı dalaşta cepheyi darlaştırmak amacıyla “Ergenekon” kapılarını açıyor. Ergenekon tutuklularını tahliye eden AKP, Balyoz tutuklarını tahliye etme ve dünün “darbeci hain”lerinin yerine, bugünün “darbecileri hain”leri olan Gülen Cemaati üyelerini koyma hazırlıkları yapıyor.

Yeni çıkartılan yasalarla faşist diktatörlük kendisini tahkim ediyor. Tayyip ve şürekası bir yandan hırsızlıklarının üzerini örtmek için “Silivri’yi” yeni düşmanlarına hazırlarken, diğer yandan ise kendi kliğinin arkasındaki halk desteğini tahkim etmek için halkı kamplaştırıyor! Miting meydanlarında “bölücülük” yapıyor! Bununla da yetinmeyip, örgütlediği eli sopalı faşistleri halkın ve devrimcilerin üzerine salıp ardından bir de “mağdur” edebiyatı yapıyor!

Kitle hareketi yükselirken!

Faşizm kendi içindeki klik dalaşı bahanesiyle yeni yeni faşist yasalar çıkartılırken, saldırganlık sadece Gülen Cemaati’ne yönelik olmayacak ve hatta esas muhatap halk hareketi olacaktır. Halk kitlelerinin sokakta yükselen hareketi, hem pratikte artan faşist terörle hem de yasal faşist uygulamalarla bastırılmaya çalışacaktır. İnternet yasasının ilk muhatabının RedHack olması bu açıdan anlamlıdır.

Sürecin esas olarak bu yönlü seyredeceği, Ergenekoncuları bırakan TC “adalet”inin, mevzubahis Kürtler ve devrimciler olduğunda, bilinen faşist yüzünü sergilemekte bir an bile tereddüt etmediğinden rahatlıkla anlaşılabilir. KCK tutuklarının, Ergenekon tutuklularıyla aynı hukuki statü olmalarına rağmen, “terör örgütü hala aktif, dağa gidebilirler” gerekçesiyle tahliye edilmemesi ancak ve ancak “Türk Milleti” adına karar veren faşist kafaların işi olabilir! Ancak kabul etmek gerekir ki tüm bu harala gürele içinde faşist devlet geleneksel tavrını sürdürmekte gayet başarılıdır. İlk tahliye edilenlerin Hrant Dink’in katledilmesine iştirak eden ve Zirve Yayınevi’nde insanları sırf Hıristiyan oldukları için katledenler olması bunu gösteriyor.

Özellikle ırkçı şovenist oldukları kuşku götürmeyen, ellerinde Kürt halkının ve devrimcilerin kanı olan kimi Ergenekon katillerinin salınması süreciyle eşgüdümlü olarak HDP’ye saldırıların yaşanması tesadüf değildir. Günümüzün moda değimiyle; “zamanlama manidar!” Bu topraklarda hiçbir faşist saldırı yoktur ki devletin parmağı olmasın! Çünkü faşizm ülkemizde devlet eliyle yukarıdan aşağıya örgütlenmiştir. HDP’ye yönelik faşist saldırılarda da bu nedenle mutlaka ama mutlaka devlet parmağı vardır. İster doğrudan, ister gizli kapaklı örgütleyip sokaklara salınanlara göz yumarak olsun bu böyledir.

Faşizmin HDP’ye saldırısı sadece basit bir Kürt düşmanlığı üzerinden okunmamalıdır.  HDP’nin başta Kürt ulusal demokratik hakları olmak üzere bir dizi konuda faşizmi “kemiren” talepler ileriye sürmesi hedef olmasına yol açmaktadır. HDP’nin var olan burjuva-feodal siyaset ortamında, bir ikinci yol olarak alternatif olma tehlikesinin bulunması saldırılara muhatap olmasını doğurmaktadır.

Dolayısıyla ülkemizdeki çelişkilerin (bu arada Kürt ulusal sorununda) halk yararına gerçek anlamıyla çözümünün yolunu da göstermektedir. Bu saldırganlık bize ayrıca ülkemizde demokrasi mücadelesinin başarılı olabilmesinin esas yolunuda teyid etmektedir.

Gezi İsyanı’nda  iyiden iyiye açığa çıkan halk muhalefeti, aradan neredeyse bir yıl geçmesine rağmen kah alçarak, kah yükselerek sokakları terk etmiyor. Barikat ateşleri yanmaya devam ediyor. Halk muhalefetinin barikat ısrarı Berkin Elvan’ın cenazesi sonrasında ülkenin birçok bölgesinde gerçekleşen polis saldırısı ve direnişle bir kez daha kanıtlanıyor. Bu durum bizlere var olan görevlerimizi hatırlatıyor. En başta da Berkin’i uğurlayan kitleyle Newroz alanlarını doldurmayı!

Halk hareketi esas olarak kendiliğinden bir seyir izlemektedir. Bu olumsuzluğun -ki bu devrimcilerin eksikliğidir- yanında halkın sokak ısrarı dikkate değerdir. Bu durum iyidir ve devrimcilere halk hareketiyle daha fazla ilişki kurma, her barikatta yer alma ve Gezi’yle Lice’nin birleştirme görevini yüklemektedir.

Bulutlar fırtına biriktirmektedir. 30 Mart yerel seçimleri sonrasında kitle hareketinin yükseleceği öngörülebilir. Kitleler güç biriktiriyor. Kendiliğinden kitle patlamalarının yaşanması olasıdır. Barikat başlarında “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganıyla sürece hazırlanalım!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu