GüncelManşet

RÖPORTAJ | Barış Atay: “Sadece Diktatör İtalya’da oynansa Mussolini, Almanya’da Hitler, Türkiye’de Erdoğan akla gelirdi!”

Memleket isterim, gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; kuşların çiçeklerin diyarı olsun” demiş Cahit Sıtkı Tarancı. Gelin görün ki, memleketimizin ahvali şiirdeki tahayyülden öteye geçememiş/geçmesini istememişlerdir. Yani, sarı tarlalar boş bırakılmış, dört mevsim yerini iki mevsime bırakmış, mavi gök savaş uçaklarına teslim edilmiş. Hal böyle olunca da yaşanmak istenilen memleket davası da çetin bir hal aldı. Öyle ki Nazım Hikmet, Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney gibi sanatıyla, memleket davasında sözünü esirgemeyenler “hain” ilan edildi. Evet, “Bu topraklarda gözümüz var” diyen güvercini bile sokak ortasında boylu boyunca yere serdiler. Daha niceleri gibi…

Memleketi yönetenlerin sözünü esirgemeyen muhalife alerjisi hiç değişmedi. Çünkü kimyası gereği katı hali, bir türlü etkileşime geçememiş bir element olarak devam etmiştir. Bundandır ki, bir tiyatro oyunu hala yasaklanabiliyor.

Geçtiğimiz günlerde Onur Orhan’ın yazdığı, Caner Erdem’in yönettiği ve Barış Atay’ın sahnelediği “Sadece Diktatör” oyunu, Ankara ve Artvin’de yasaklandı. Hatta Ankara Valiliği hızını alamayarak Ankara sınırları içerisinde oyuncu Barış Atay’ı yasakladı!

Oyunun yasaklanmasının ardından, “Sadece Diktatör’ oyunu nelerle karşılaştığımızı anlatıyordu. Bize pratik olarak gösterdiler, bundan daha iyisini izleyemezsiniz!” diyen Barış Atay, oyunun güncel bağını da bu şekilde açıklamış oldu. Biz de Atay ile hem yaşadıkları hem de memlekette yaşanan gelişmelere dair kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

– Öncelikle uzun zamandır gösterimleri yapılan Sadece Diktatör oyununun son dönemde yasaklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Sadece Diktarör’ün ilk iki sezonunda daha çok yurtdışı turneleriyle, İstanbul oyunlarımızı oynadık. Yurtiçinde çok fazla turne yapmamıştık. Üçüncü sezonun başlarında AKP tabanının rahatsızlığını sosyal medya aracılığıyla çok daha sık dile getirmeye başladığını fark ettik. Büyük ihtimalle iktidarın tabanındaki rahatsızlık yukarıya yansımış olacak ki, üçüncü sezonda yasaklama gereği duyuldu.

– Oyuncular Sendikası’nın yanı sıra aynı meslek dallarında çalışma yürüten alanların bu yasak karşısındaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Ne yazık ki Türkiye’deki meslek kuruluşları, bazen müdahale etme ya da tepki göstermek konusunda ağır kalabiliyorlar. Bunların biri de Oyuncular Sendikası. Her ne kadar iyi niyetli çabalarını görsem de kendi adıma ve içerisinde çok çok iyi niyette çalışan arkadaşların olduğunu bilsem de kurumsal olarak bazı noktalarda zayıf kaldığını söylemek mümkün. Bununla ilgili eleştirim hem kendilerine hem açıktan da yaptım defalarca. Bir meslek kuruluşunun görevi üyeleri ya da kendi meslektaşlarının yaşadığı bütün sıkıntılar konusunda çok net bir tavır almaktır. Fakat Türkiye’deki sendikal mücadelenin her alanında bu tür eksikliklerin olduğunu görüyoruz.

– Diktatör oyunu, izleyicilerinin büyük bir çoğunluğu tarafından beğenilmiş ve oyunun güncelle bağını kurarak iktidarın pratikleri ile değerlendirmişti. Bu bakımdan siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Seyircilerin, oyununun bütününü ele aldıktan sonra kendi yaşadığı toplumdaki dikta rejimiyle bağıntı kurması çok normal bir içgüdü. Sonuç itibariyle Sadece Diktatör oyunu aslında bir diktatörlüğün oluşma aşamalarına ve bununla sadece iktidarın ya da iktidar tabanının değil, muhaliflerin çabasının yetersizliğinin kimi zaman diktatörlüğün gelişimine kadar etki edebileceğini anlatan eleştiri-özeleştiri metni. Fakat doğal olarak bu oyun Almanya’da Almanca oynansaydı, seyirci Hitler’le bağlantı kurabilirdi, İtalya’da oynansaydı Mussolini ile. Türkiye’de yaşayan insanların da yaşadığı bu faşizan baskıcı dönemde Erdoğan’la bağlantı kurması çok normal. Aslında beklediğimiz bir şeydi.

– Muhalif kimliğinizi de göz önünde bulundurursak, Efrîn’de süren işgal girişiminin topluma yansımasını nasıl okuyorsunuz?

– İktidar Afrin’e saldırı olayını savaşa karşı duran muhalif kesimleri vatan haini olarak damgalamak ve toplumdan soyutlamak için kullanmak konusunda hiç gecikmedi, tahmin ettiğimiz gibi. İktidarın baskısı karşısında zaten genel olarak bir tavır koymakta ya da bir duruş sergilemekte zorlanan oyuncular arasında da, iktidarın bu hamlesine destek çıkmak zorunda kalanların, teker teker yazdıklarını gördük. Toplumdaki kutuplaşmanın bir savaş yoluyla ne kadar derinleştirilmeye çalışıldığının da farkındayız. Fakat bu ilkesel bir mesele! Sonuç itibariyle savaşa hayır derken, sadece baskı göreceğimizi düşüneceğimiz için ilkelerimizden vazgeçmemiz mümkün değil. O yüzden türlü baskıya rağmen Afrin’de ya da başka bir yerdeki savaş girişimlerine sonuna kadar karşısında duracağız.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu