GüncelKadınMakaleler

KADINLARIN BİRLİĞİ | İfşa ve hayatını savunmak: “Kurban olma”ya itiraz!

Şu çok önemli bir noktadır, mahkemelerde yargılananın “erkek şiddeti” değil, “erkeklik gururu incinmiş”, “kıskançlık krizine girmiş”, “ruh sağlığı bozulmuş” tek tek erkeklerin olması gibi bir durumla karşı karşıyayız.

İlk olarak 2020’nin Mayıs-Haziran aylarında #AkademideTacizeSon denilerek gündeme yoğun bir şekilde gelen ve geçtiğimiz aya #UykularınızKaçsın diyen kadın ve LGBTİ+’ların yükselen sesi olarak damga vuran ifşa hareketleri ile ilgili tartışmalar ilk dönemlerdeki kadar yoğun olmasa da önemli bir başlık olarak sürdürülmeyi hak etmektedir.

Daha önce ifşanın kadın hareketi açısından adalet mücadelesinde önemli bir araç olduğuna dair vurgularda bulunmuş, erk-ek yargı karşısında alternatif bir mücadele yöntemi olarak gördüğümüzü ifade etmiştik.

Hem sınıfsal hem patriarkal düzenin sürekliliğini sağlayan önemli bir sacayağıdır mevcut erk-ek yargı. Bu kapsamda bakıldığında yargının erkek şiddetini engellemeye dönük adımlar atması kendiliğinden mümkün değildir.

Eşitsizliğe ve şiddete karşı oluşturulduğu iddia edilen çeşitli yasal düzenlemeler ve koruyucu önlemlerin, çoğu zaman amacına ulaşamadığı, ulaştırılmadığı ortadadır. Ayrıca ceza indirimiyle sonradan sağlanan adaletin, bir başka kadının hayatını güvenceye almadığı, erkek şiddetini ortadan kaldırmayı bırakalım sınırlandırmadığı toplumsal bir gerçekliktir.

Geçtiğimiz günlerde Konya’da Ali Ay isimli erkeğin, evli olduğu Rukiye’ye ve 1.5 yaşındaki çocuğuna kaynar su dökerek işkence uygulamasının ardından “Yaptığım işi yarım bırakmam. Şimdi öldürsem 3 yıl yatar çıkarım. Bana hiçbir şey olmaz” diyebilmesine rağmen gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılması gibi örnekler, yargının erkek şiddetini engellemek şöyle dursun, teşvik ettiğini gösteren küçük bir örnektir. (Ki bu küçük bir örneğin bile bir kadın ve bir çocuğun sistematik şiddet görmesine, belki de öldürülmesine yol açacağı düşünülünce…)

Şüphesiz bu, değiştirilemez bir toplumsal olguyla karşı karşıya olmamızdan değil, kadına yönelik suçları önleme ve cezalandırma sisteminin, şiddet sarmalını kırmayı hedeflememesiyle ilgilidir.

Şu çok önemli bir noktadır, mahkemelerde yargılananın “erkek şiddeti” değil, “erkeklik gururu incinmiş”, “kıskançlık krizine girmiş”, “ruh sağlığı bozulmuş” tek tek erkeklerin olması gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Oysa olması gereken erkek şiddetinin yarattığı sarmalı kırmak için doğrudan bu şiddeti hedefleyen bir bakış açısına sahip olmaktır. Keza erkekleri ifşa eden kadınların sürekli vurgu yaptığı bu sistematikliğin, erkek şiddetinin kendisidir.

İbrenin ucunu bir başka konuya çevirirsek, patriarkal düzenin temel aracı olan erkek şiddetini temel almayan yargının; hayatını savunan, ölmemek için öldüren kadınların davalarındaki yaklaşımını da yakından incelememiz gerekir.

Antalya’da Melek İpek’in, Ankara’da Nimet Akgün’ün kendisine ve çocuklarına işkence eden evli oldukları erkekler karşısında hayatlarını savunma pratiklerinin ardından tutuklanmaları, çok net bir şekilde erkek şiddeti söz konusu olduğunda “kurban” sıfatında olma “hakları” olduğu mesajıdır.

Ki bu mesajı sadece yargı, tutuklama kararı ile vermiyor, kendini savunan kadınlarla dayanışma konusunda yaşanan eksikliklerimizin altında da bu durumun etkisi bulunuyor.

Şunu açık bir şekilde ortaya koymak gerekirse; erkek şiddetinden kaynaklanan hiçbir cinayet, cinsel saldırı veya başka bir tahakküm biçimi; arkasındaki ataerkil iktidara dayanmadan gerçekleştirilmedi, gerçekleştirilmiyor; failler buradan güç alıyor.

Buradan baktığımızda bu işbirliğini, bu şiddet sarmalını hiçbir kadın tek başına kırabilecek güçte değildir. O nedenle kendileri adına “yeter” diyen, “canına tak eden” bu kadınların eylemi, kolektif bir karşı çıkışın sesi olarak daha çok sahiplenilmelidir. (Adalet ve eşitlik mücadelesi sadece “kurban” görülenler için değil, hayatta kalanlar için hemen şimdi ve burada gereklidir.)

Çünkü bu “yeter” sesi, “mağduriyetten direnişe” giden kadın mücadelesi hattını erkek şiddeti karşısında güçlendirecek damarlardan biridir.

Tıpkı ifşa gibi! Bu sesi daha çok sahiplenmeli, yönelimimiz içerisine almalıyız.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu