Makaleler

“Katilleri asın, fabrika sahiplerini asın!”

Suriye’de 2011 Mart’ında başlayan Esad ve rejim karşıtı gösteriler halkın kendini geri çektiği ve emperyalist kutuplardan ABD tarafının müdahil olduğu süreç çıkış aşamasından farklılaşarak günümüze kadar geldi.

Geldiğimiz aşamada ABD ve Rusya 2012 Haziran ayında Cenevre’de gerçekleştirilen mutabakatı devam ettirme kararı alarak, uluslararası bir Suriye konferansı gerçekleştirilmesi için anlaştılar. O halde bu anlaşmayı nasıl yorumlamak gerekecek?

ABD’nin dünya üzerindeki hegemonyası gerilemiş durumdadır. ABD açısından kimyasal silah kullanımı kırmızı çizgileri iken “takla atarak” kimyasal silah kullanımını sistematik olarak kullanıp kullanılmamasına bağladı. Obama, bu noktada da duramayarak bir takla daha atıp kimyasal silahların sistematik bir şekilde kullanılmasının “oyunu değiştirecek” nedenleri oluşturacağını vurguladı. Burada dikkat çeken nokta, askeri güç kullanacağını net olarak açıklamaması. Gelişmeleri yakından incelediğimizde ABD manevra yapabilecek bir söylem oluşturuyor. Ancak Irak ve Afganistan’da “ağzı yanan” ABD’nin, askeri güç kullanımının masadaki son seçenek olduğu açıktır. Öte taraftan da Rusya’nın da ABD’nin attığı “taklaların” farkında olduğunu not etmek gerekiyor.

ABD’deki pozisyon değişikliğinin farkında olan bir diğer kesim de Suriye egemenleri. Ülkenin yöneticileri kör göze parmak sokmadan ancak büyük bir “titizlikle” adım adım askeri güç kullanımını yükseltiyor. Bir de buna Suriyeli muhaliflerin askeri başarısızlıklarını, halktan destek görmemesini eklediğimizde bu durum ABD tarafının elini oldukça zayıflatıyor.

Gelinen aşamada ABD, bütün çabalarına karşı Rusya’yı sürecin dışında tutmayı başaramadı. Rusya’yı Suriye’den söküp atmak isteyen ABD’nin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika halklarının isyan dalgasını arkasına alarak, Esad’ı devirme, Suriye’yi kendi kontrollerine alma girişimleri, içinde bulunduğumuz aşamada büyük bir yara almış durumdadır. Geçen sene mutabakata varılan ancak pratikte “muhaliflerin” başarılı olabileceği inancıyla süreci engelleyen ABD bir yıl sonra çaresiz bir şekilde Rusya’nın politikaları ekseninde bir konferansın toplanması konusunda anlaşmış bulunuyor.

Rusya, bilindiği gibi Suriye’deki sürecin belirli bir aşamasında Suriyeli muhaliflerle Esad rejiminin bir araya geleceği çözüm tartışmalarını savunmuştu. Rusya’nın savunusuna göre halk iradesine başvurulacak bir geçiş hükümetinin kurulması sürecin çözüm anahtarını oluşturuyordu. ABD ise, böylesi bir yönelimin tehlikesinin farkındaydı ancak süreç onlar açısından hiç de olumlu bir şekilde geçmedi. Elbette geçiş hükümetinin nasıl oluşturulacağı ya da bu konuda somut bir mutabakata varılıp varılamayacağı, eğer gerçekleşirse konferanslar sonucunda belli olacak.

Darbe yemiş ABD için her şey bitmemiş durumdadır. “Geçiş hükümetinde Esad olmayacak” çıkışı, yerini süreç içerisinde hükümetten çekilmesinin hedeflendiği bir noktada bulunuyor. Rusya açısından ise sorun Esad’ın yönetimde bulunması değildir. Ancak baştan Esad’sız bir geçiş hükümetine de onay vermemektedir.

ABD ve Rusya’nın geçiş hükümeti konusunda anlaşıp anlaşmayacakları aralarındaki çelişkilerin boyutuna bağlı olarak değişecektir. Rusya’nın Esad’lı ya da Esad’sız kendisine yakın olan kadroların geçiş hükümetinde ağırlıklı bir şekilde yer alacağı bir süreci öngördüğünü söylemek için kahin olmaya gerek yok. Rusya, hiçbir şekilde Suriye yönetimindeki ayrıcalığını kaybetmek istemeyecektir. Rusya’nın muhalifler içerisinde ciddi bir desteğinin olmadığını hesaba kattığımızda kurulması olası bir geçiş hükümetinde hem ABD yanlısı hem de Rusya yanlısı grupların olacağı kesindir. Burada payın büyüğünü hangi emperyalist kampın alacağı belirleyici olacaktır.

ABD’nin Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iddiaları, Kongreden muhaliflerin silahlandırılması kararının geçmesi, İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırıları hatta Reyhanlı’daki patlamaların bütünü pastadaki dilimi büyütmeye, hatta aslan dilimini almaya yöneliktir. Rusya da karşılığında füze savunma sistemlerini Suriye’ye verme kozunu kullanırken amaç olası bir “çözümden” aslan payını koruma çabasıdır. Söylenenin, vurgulananın aksine karşımızdaki mücadelenin özü insan hakları, demokratikleşme vb. değildir. Bütün bu söylemler ucuz birer demagojiden ibarettir. Süreç uzadıkça da bütün çıplaklığıyla karşımıza çıkmaktadır ki süreç emperyalistlerin dünya üzerindeki hakimiyet dalaşıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu