GüncelMakaleler

ANALİZ  | İşçi Sınıfının Değişimi ve Küçük Burjuva Eleştiriler-1

"Üretim sürecindeki bir bütün olarak üretici güçlerinin gelişmişlik düzeyi ile üretim ilişkilerinin kapitalist niteliği arasındaki çelişme kaçınılmaz bir sona yaklaşmaktadır"

Son yıllarda bilişimsel teknolojinin gelişmesi ve bilimin daha fazla teknolojiyle kaynaşması sonucu, işçi sınıfının da değiştiği ve hatta işçi sınıfı artık “proleter” olmaktan çıktığı gibi argümanlarla çok sık karşı karşıya kalıyoruz.

Konunun özü; kapitalizmin gelişmesine bağlı olarak yeni iş bölümlerinin ortaya çıkması ve işçi sınıfında da değişimlerin yaşanmasıdır. Ancak, işçi sınıfındaki bu değişim, ücretli emekçi olmaktan çıkması değil, tersine daha fazlasıyla ücretli işçi haline gelmesi eğilimidir. Hatta, kapitalist sermayenin birikim ve merkezileşmesine bağlı olarak, sınıfsal yapının niteliğinde değil niceliğinde bir artış söz konusudur.

Öncelikle, şunu anımsatmakta yarar var. Üretim süreci içinde bilgi teknolojileri (informasyon teknolojisi -IT) ve operasyonal teknolojilerin (OT) gelişmesi ve birlikte üretim süreci içinde yer almasının giderek yaygınlaşması, kapitalist üretim sürecinin doğal diyalektik gelişimidir. Bazı kesimler, makineleşmenin işçi sınıfının aleyhine, işçiyi üretim sürecinin dışında bırakacağını ve kapitalist toplumsal sistemin, insanlığın son geldiği yer olarak kalacağını ileri sürecek kadar -tanrı adına konuşan din tüccarları gibi- idealistleşiyorlar.

İşçi sınıfının IT ve OT teknolojilerinin üretim süreci içinde yer almasından dolayı korkacağı bir şey olamaz. Korkması gereken burjuvazidir. Çünkü tarih işçi sınıfı lehine ilerlerken, burjuvazinin ise tarihi tükenmek üzeredir.

Burjuvazi açısından bir başka handikap ise, bir tarafta sermayenin organik bileşimi alabildiğine yükselirken, makineleşmenin artması sonucu istihdamın (değişen sermaye bölümünün) azalması, kapitalistin kâr oranının düşme eğilimini hızlandırmasıdır.

Burada anımsatılması gereken diğer bir nokta ise sermaye birikimine bağlı olarak işçi sınıfının sayısal olarak mutlak bir şekilde arttığını ama nispi olarak azalmasının kapitalist gelişmenin bir eğilimi olduğunu Marx çok önceden yazmıştı. Bütün istatistiki verilerde göstermektedir ki, burjuvazi işgücü nüfusunu üretememe eğilimi içindedir.[1]

K.Marx, sanayinin teknik temelinin devrimci olduğunu söyler: “Modern sanayi, mevcut üretim sürecinin hiçbir zaman son ve değişmez bir şekil olarak görmez ve ele almaz. Bunun için de bu sanayinin teknik temeli devrimcidir, oysa daha önceki üretim biçimleri özünde tutucuydu. Makineler, kimyasal süreçler ve diğer yöntemler yardımıyla, yalnız üretimin teknik temelinde sürekli değişikliklere yol açmakla kalmaz, işçilerin görevleriyle, iş-sürecinin toplumsal bileşiminde de değişikliklere yol açar. Böylece aynı zamanda, toplumdaki işbölümünde de köklü değişiklikler yapmakta ve, sermaye ile işçi kitlelerinin durup dinlenmeden bir üretim sürecinden diğerine atmaktadır.”[2]

 

Teknolojik gelişim işçi sınıfını ortadan kaldırıyor mu?

Kapitalizmin tarihi ele alındığında teknik temel sürekli bir gelişim içinde olmuş ve buna bağlı olarak da üretim süreçleri kendini yenileyerek ve değişimlere uğrayarak bugüne gelmiştir. El değirmenlerinden, buharlı ve peşinden elektrikle çalışan makinelere ve üretimin daha seri bir şekle (otomasyon) dönüştüren üretim bandlarının ortaya çıkması ve son 70 yıllık süreçte bilgisayarların gelişmesi ve özellikle 1990’lardan sonra robotlaşmanın artması, IT (Bilişim teknolojisi) ve OP (Operasyonel Teknoloji) tekniklerinin (dijitalleşme) üretim süreçlerine dahil olması, iş bölümlerinde ve iş-sürecinde de yeni değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Her yeni teknolojinin üretime girmesi, üretimde yeni iş bölümlerinin ortaya çıkmasını da beraberinde getirmiştir.

Örneğin ABD’de 2008 krizinden sonra, toparlanma döneminde (2010’dan sonra), 15 milyon yeni iş ortaya çıkıyor. Yani 15 milyon işçiye yeni iş olanağı yaratılıyor. Bu, her kriz sonrası kapitalizmin genişlemesinin doğal bir sonucu oluyor. Bu kaynağın verilerine göre, dijitalleşmenin artmasıyla eski işyerlerinin bazıları (% 12 gibi) kaybolurken, yeni iş olanaklarını da beraberinde (% 13 kadar) yaratmaktadır.[3]

Aynı kaynak, yapay zekadan dolayı iş kaybının olacağını ama kendi araştırmalarına göre aynı şekilde yeni iş olanaklarının ortaya çıkacağını hesaplamaktadır. Bunu ise 2008 krizinden sonra birçok iş yerinin kaybolmasına karşın, 15 milyon yeni iş yerinin kazanılmasına bağlamaktadır: “İş yok edici ve yaratıcı olarak teknoloji: Çoğu analiz, otomasyona ve teknolojiye sadece yok edici olarak bakıyor ama tarihteki her büyük teknoloji değişimi yeni işlerin yaratılmasına da yol açmıştır. Distopik gelecek vizyonları çoğunlukla denklemin bir tarafının ihmal edilmesiyle alevlenir.[4]

Yazarlarında söylediği gibi sorunun bir yanı görmezden geliniyor. Özellikle bu görmezden gelmeyi ve tek tarafı abartılı söylem, işçi sınıfına yönelik ideolojik ve sınıfsal bir yıkım yaratmak amacıyla, tekellerin sözcülerinden geliyor. İşçi sınıfı “adına” konuştuğunu iddia eden küçük burjuvazi de telaşa kapılıp, işçi sınıfının “yok oluşu” olarak değerlendiriyor. Ama hala burjuvazi ve kapitalizm yaşıyor olmasına karşın, bunlar, kapitalizmi işçi sınıfı olmadan hayal edebiliyorlar.

Buraya bazı ülkelerde pandeminin ağır dönemi olan 2020 yılında yaratılan yeni iş yerleri ile ilgili bazı istatistikleri alalım.

2020 yılında Çin’de 1.25 milyon yeni iş yaratıldığını eklemek gerekiyor. Bu 2019 yılında var olan 23.7 milyon işletmenin % 5’lik artışla 25 milyonun üstüne çıkması anlamına geliyor. Bir taraftan dijitalleşme gelişirken, öbür yanda ise kapitalist ekonominin gelişmesine bağlı olarak yeni iş yerleri yaratılmaktadır. Bu yeni işyerlerinin uluslararası kapitalist ekonominin büyük oranda daralması (pandemi) süreci içinde yaratıldığı dikkate alınmalıdır.

ABD’de durum aynıdır ve hatta Çin’dekinden daha fazla işyeri açılmasını gerçekleştirmiştir. 2019 yılında 3.5 milyon yeni işletme açılırken 2020 yılında, bir önceki yıla göre % 27 artışla 4.4 milyon yeni işletme açılmıştır.[5]

Yeni iş yeri açılması sadece Çin ve ABD’ye özgü olmayıp, birçok büyük ekonomiler (Brezilya ve Hindistan dahil) bir önceki yıla göre daha fazla iş yerleri açılmıştır. Almanya, İngiltere ve Fransa’da da işgücü istihdamı bir önceki yıla göre artış göstermiştir. Örneğin Almanya’da 2021 Temmuz-2022 Temmuz arası istihdam yaklaşık bir milyon artış göstermiştir.[6] Filipinler’de bir önceki (2019) yıla göre 2020 yılında % 152 oranında yeni iş yeri açılmış olması ise özellikle dikkat çekidir.

 

Kapitalizmin kendini üretmesi ve devrimin güncelliği

Sermayenin organik bileşimi, sermaye birikiminin büyümesine ve merkezileşmesine koşut olarak artmasına karşın, sermaye, yaratılan her yeni iş yeri için işçi sınıfını da üretmek zorundadır. Ancak kapitalizm gelinen aşamada, işçi sınıfını üretmekte zorlandığı bir sürecin, daha doğrusu genel bir eğilimin içine de girmiştir.

Sermayenin büyüme ve merkezileşmesiyle doğru orantılı olarak kapitalist üretim hacmi de genişlemektedir. Kapitalist üretim hacminin genişlemesinin durması sermayenin ölümü olur. Üretim sürecine yeni giren makine, işini elinden aldığı işçiye başka bir iş bölümünde yeni iş alanlarını da birlikte yaratmaktadır. Tabi bu arada yedek işgücü ordusu da varlığını sürdürmektedir.

Yeni makinenin üretim sürecine girmesi, makinenin her parçası için yeni bir iş alanı ve iş bölümü yaratması demektir. Ve bu makinenin her bir parçasının ayrı üretim yeri ve süreçleri vardır. Örneğin bir bilgisayarın her parçasının ayrı bir üretim alanında yapılması gibi. Makinelerin her parçası aynı fabrika içinde de olabilir. Böylesi bir üretim süreci kapitaliste birçok açıdan maliyeti pahalıya geliyor.

Birincisi; fazladan istihdam gerektiriyor ve daha fazla işçiyle karşı karşıya kalma sorunu var.

İkincisi ise; her bir parçanın farklı yerlerde üretilmesi kapitaliste daha ucuza geliyor. Bu hem esnek üretim hem de esnek çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Bu, işçi sınıfının birliğinin parçalanmasını getirerek, örgütlü olarak ortak hareket etmesini zorlaştırıyor. Kapitalist burada, metanın üretiminin maliyetinin düşürülmesini esas alırken, sınıfın örgütlüğünün zayıflatılması da buna ekleniyor. Çünkü sınıfın örgütlülüğünün sağlamlığı metanın üretiminin maliyetini de artırıcı rol oynuyor.

Nasıl ki, kapitalist toplumun yapı taşları kapitalist üretim ilişkileri üzerinde yükseliyorsa, her bireysel kapitalist için üretimin temel nedeni artı-değer elde etmek için meta üretimi olması; kapitalistler arasındaki bitmek bilmez aşırı rekabet, üretimi artırmak amacıyla durmadan üretim sürecine yeni teknikleri de katmıştır ve katmak zorundadır.

Burjuvazi, üretimin teknik temelini geliştirirken, aynı şekilde iş bölümünün de daha da yaygınlaştırmaya ve geliştirmeye devam etmiştir. Ama, aynı şekilde, işçiyi de yetkinleştirmektedir. Diğer yandan ise, üretim ilişkilerinin temelini, emek-sermaye çelişmesini de sıkı sıkıya korumak için tutuculuğu, en geri bağnazlığı da elinden bırakmamıştır.

Bir taraftan üretimi teknik olarak geliştirirken, bir yandan ise, sermayenin büyüklüğüne koşut olarak gericileşmesini, işçiyi ve doğayı artan ölçüde tahribatı da artırmıştır.

Marx, Kapital’in birinci cildinde “Fabrika Yasaları”nı incelerken şunları söyler: “Modern sanayinin teknik zorunlulukları ile, bu kapitalist biçimi içinde yatan toplumsal niteliği arasındaki mutlak çelişkinin, işçinin durumundaki her türlü kararlılık ve güvenliği nasıl yok ettiğinin; iş araçlarını elinden alarak, gerekli yaşam araçlarından da yoksun bıraktığını ve parça-işlerine bile el atıp onu nasıl gereksiz hale getirdiğini görmüş bulunuyoruz.”[7]

İşçiyi makinenin bir parçası haline getiren üretim biçimi, ama öbür yanda ise iş çeşitliliğinin gelişmesi, iş bölümlerinin artması, işçiyi değişik üretim alanlarında çalışmaya itmesi, işçinin artan ölçüde ve üretimin teknik temelinin gelişmesine koşut olarak her işi yapacak yetkin duruma getirmesini de sağlamıştır. Günümüzde ise dijitalleşmenin gelişmesi ve bu alanda işçilerin çalışması, işçinin yetkinliğinin teknik gelişmelerin gerisinde kalmadığını ve kalamayacağını göstermektedir.

Burjuvazi, makineleşmeyi geliştirmesine karşın, işçiyi bütünüyle üretim dışına atacak durumda değildir. Çünkü böyle bir şey yaptığı anda, üretim ilişkilerinin niteliksel olarak yeni bir biçime bürünerek kendisinin de gereksiz hale geleceğinin bilincinde olmalıdır.

Bilincinde olmasa da sermayenin değersizleşmesiyle kendisi de gereksiz hale gelecektir. Artı-değerin kaynağı canlı emek olduğu için, burjuvazi, işçiyi üretim sürecinin dışına itemez. Teknik gelişmelerin o düzeye gelmesi, emek-sermaye çelişmesinin dayattığı çözümü de güncel hale getirici toplumsal gelişmeler ve sınıf çatışmalarının daha da keskinleşmesi kaçınılmaz olur.

Ancak, toplumlar tarihi kendiliğinden değil devrimlerle alt-üst olduğundan, üretimin teknik temelinin gelişmişliği, toplumsal değişimin aciliyetini daha da zorunlu hale getirecektir. Çünkü, gerici üretim ilişkileri devrimci üretici güçlerin gelişmesine cevap veremez hale gelmiştir.

Üretim sürecindeki bir bütün olarak üretici güçlerinin gelişmişlik düzeyi ile üretim ilişkilerinin kapitalist niteliği arasındaki çelişme kaçınılmaz bir sona yaklaşmaktadır. (Devam edecek)

**

1- Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, s. 123, El Yayınları

2- Karl Marx, C.1, s. 514-515, Temmuz 1975, Sol Yayınları

3- Malcolm Frank, Makineler Her Şeyi Yaptığında Biz Ne Yapacağız, s. 52, Aganta Yayınları, 2. Baskı Mart 2019

4- Malcolm Frank, age, s. 53

5- Kaynak: www.uhy.com/china-created-1-25-million-more-new-businesses

6- https://de.statista.com/Almanya’da istihdam temmuz 2022

7- Karl Marx, C.1, s. 515

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu