DerlediklerimizGüncel

Kavel Alpaslan | Bektaşi partizanın türküsü ya da kadehler Stalin’e!

Bazen çekilen acılar, öfke ve güzel yarınlara dair umutlar çoğu motivasyondan daha güçlü olabiliyor. Partizanların hikayelerini anlatılır, şarkılarını dinlenir kılan büyü de aslında kimsenin kahraman olmaması belki de.

Hemen her dilde savaş dönemlerinde yazılmış şarkılar, o dili konuşanların yaşadığı trajedilerin boyutuyla orantılı olarak yaşamaya, söylenmeye devam ediyor. Geride bıraktığımız yüzyıl bu anlamda çok geniş bir ‘çalma listesi’ne sahip diyebiliriz. Bize kendi dönemlerini oldukça yalın bir şekilde sunan bu şarkıların ‘anti faşist’ mücadele yakasına uzanıyoruz. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi işgali altındaki bölgelerde örgütlenen komünist partizanların şarkılarından en çok ‘Çav Bella’yı biliyoruz. Bu popüler şarkının hikayesini daha önce anlattığımız için, bugün pek bilmediğimiz partizan şarkılarına kulak vereceğiz.

Ancak yine de daha bildik bir giriş yapalım. ‘Partizan Şarkısı’ olarak bilinen beste, bugün Türkçe olarak Grup Yorum başta olmak üzere çeşitli kereler yorumlandı. Hatta ‘Enternasyonal’i ve ‘Çav Bella’yı bir kenara bırakacak olursak diğer dillere en çok çevrilmiş komünist şarkılardan biri olduğunu söyleyebiliriz. Hatta kimi halklar, Rusya çıkışlı bu şarkının orijinal sözlerini bir yana atıp, kendi hikayelerini yazıyor. Örneğin Arapça’da Partizan Şarkısı, “Ey doğunun halkları, gaspçıları püskürtmenin zamanı geldi” şeklinde başlıyor.

https://www.youtube.com/watch?v=70j9Z8OYSGQ&feature=emb_title

Rusça orijinalinin izini sürdüğümüzde aslında 1917 Ekim Devrimi’nden daha öncelere gidiyoruz. Beste, Birinci Dünya Savaşı sırasında karşımıza “Sibirya Tüfekçilerinin Marşı” olarak çıkıyor.

Devrimden sonra patlak veren İç Savaş’ta diğer kimi Rus besteleri gibi yeniden yorumlandığını görüyoruz. Türkçe’de Grup Yorum ile tanıdığımız versiyon da bu döneme referanslar veriyor. Fakat bestenin ‘zirve’ yaptığı dönem İkinci Dünya Savaşı. Yavaştan hızlıya doğru akan ritmiyle dinleyen herkese soğuğu ve yürüyüşü hissettiren bir şarkı bu. Dolayısıyla savaşı iliklere kadar hissettiren bir beste olduğu düşünüldüğünde tekrar yorumlanışa ve diğer dillere yine bu dönemde geçişine şaşmamak gerek.

Bektaşi Partizan liderinin şarkıları ve rakı

İkinci Dünya Savaşı yıllarında bestelenen partizan marşlarının önemli bölümü dönemin Sovyet askeri müziklerinden etkileniyor. Bununla birlikte en akılda kalıcı olanları o coğrafyanın kendi melodilerinden alınan örnekler. Ne de olsa bunlar merkez komite kararıyla laboratuvarda yazılan, bestelenen eserler değil! Aynı cephede ya da aynı partizan yerleşkelerinde yine o partizanlar tarafından söylenerek yaygınlaşan şarkılar. Böylesi durumlarda kendi müziğinden beslenmek en akılda kalıcı ve en etkileyici yöntem. Sovyetlerin biriktirdiklerini de külliyen bu marşlardan ibaret görmemeliyiz. Muhtemelen Belaruslu, Ukraynalı ya da Rus partizanların mırıldandığı şarkıların büyük çoğunluğu halk türkülerinin türevleriydi.

Arnavutluk, en geniş partizan şarkıları havuzuna sahip ülkelerden biri. Hem geleneksel şarkıların hem de askeri marşların kayda geçirildiğini biliyoruz. Bununla birlikte bölge partizan şarkılarına dair tutkulu hikayelere de ev sahipliği yapıyor. Zamanında Arnavutluk’ta bulunmuş İngiliz istihbaratçı David Smiley, Bektaşi partizan liderlerden Baba Faja hakkında ilginç bir yorum yapıyor. Enver Hoca liderliğinde faşist güçlere karşı verilen savaşta Arnavut Ulusal Kurtuluş Ordusu kurucularından olan Faja’dan bahsederken yer yer ağır ithamlarda bulunsa da Smiley, Faja’nın ‘Özellikle rakı şişelerini devirdikten sonra derin bas sesiyle partizan şarkıları söylemekten büyük zevk aldığını’ belirtiyor.

Velhasıl, savaşa ve silaha oldukça aşina Arnavut halkı, boşuna partizan şarkılarının en geniş arşivlerini yaratmamış. İleriki yıllarda bu şarkıları marş havasında yorumlamayı tercih etmiş olsalar da savaş yıllarına bakıldığında daha farklı tarzları duymak da mümkün. Arnavutların geleneksel çok sesli türküleri ile yorumlanan partizan marşları gibi.

“Tüm kadehler Stalin şerefine kalksın”

En özgün partizan marşlarından bazıları da Yidiş dilinde Yahudi komünistler tarafından seslendirilenler. Yiddish Glory’nin kısa bir süre önce yeniden yorumladığı “The Lost Songs of World War II” albümü bize harika bir örnek sunuyor. Bu albümle birlikte daha yakından tanıdığımız Nitsokhn Lid (Zafer Şarkısı) en dikkat çekici olanlardan. ‘Izdırabın ve acının yakında sona ereceğini’ müjdeliyor… Savaşın bitişini danslarla, içkilerle kutlayan şarkı, “Şimdi gel ve neşelen, bir içki daha kap. Çünkü Alman katiller sonsuza kadar hayatımızdan çıkacak. Bu Sovyet diyarı, Stalin’in eliyle birlikte ne yapabileceğini gösterecek. Hayata yeniden iç, Kızıl Ordu için ve onların iyiliğine ve sağlığına kaldır tüm kadehleri ve Yoldaş Stalin’in şerefine kaldır, ömrü uzun olsun. Çünkü tüm bu koskocaman dünyada onun gibi biri yok. Hayata!”

Yidiş şarkıların bizim kulağımıza ‘neşeli’ gelen melodilerine fazla aldanmamak gerekli. Çekilen onca acıdan sonra sözlerin de etkilenmeyeceğini düşünmek imkansız. Az önceki şarkı savaşın sonunu işaret ediyordu. Ancak sözleri çok daha sert Yidiş şarkılar da mevcut. Örneğin yine aynı albümle birlikte yeniden yorumlanan Mayn Pulemot (Benim Makinalı Tüfeğim) şarkısı, adından da anlaşıldığı üzere meramını net bir şekilde ifade ediyor: “Ah, tüm evler yakıldı / Ama Kızıl Ordu burada ve bana bir makinalı tüfek verdi / Tekrar tekrar Almanlara ateş açıyorum ki halkım özgürce yaşayabilsin.”

Bugün savaştaki tarafları nitelerken ulus isimlerindense “Naziler”, “Kızıl Ordu”, “müttefikler” gibi tanımlar yapıyoruz. ‘Alman’ dememeyi tercih ediyoruz, çünkü faşistlere karşı savaşan Almanlar da vardı. Aşağı yukarı her halk için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Ancak ulus tanımlarının savaşın sıcak yıllarında sıkça kullanıldığını görüyoruz. Mesela ‘Mayn Pulemot’un anonim yazarı şarkının sonuna doğru hızını alamıyor ve “Ey siz, Alman haydutlar / Hey makinalı tüfek, hedefe nişan al / Hiçbir Alman sağ çıkmamalı” diyor. Bu yüzden fazlasıyla sert ve hatalı tanımların döneme göre değerlendirilmesi gerektiğini de unutmamak lazım!

Partizanlar tecrübeli askerler değillerdi. Kimileri daha bir kaç yıl önce İspanya İç Savaşı’nda faşistlere karşı çarpışmıştı, bu tecrübeleri hayli işe de yarıyordu. Ancak bu, sınırlı bir grup partizan liderini ya da kadrosunu temsil ediyordu. Genele vurulduğunda tecrübesiz savaşçılar ezici çoğunluğu oluşturuyordu. Tüm bunlara rağmen faşistlerin başına bela oldular. Nazi yıkımının en korkunç biçimlerde yer aldığı, neredeyse her köşesi yangın yerine dönen Belarus partizan şarkısı, ‘artık harabeye dönmüş memlekette rüzgar uğuldasa da, aileler paramparça olsa da, eli kanlı katillerden intikam almak için sonbahar yağmuru altında düşmanı bekleyen savaşçıları’ anlatıyor. Bazen çekilen acılar, öfke ve güzel yarınlara dair umutlar çoğu motivasyondan daha güçlü olabiliyor. Partizanların hikayelerini anlatılır, şarkılarını dinlenir kılan büyü de aslında kimsenin kahraman olmaması belki de.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu