GüncelManşet

P/C’NİN KUYUNUN DİBİNDEN GÖRDÜĞÜ GÖKYÜZÜ!

Yürüyüş dergisinin 29 Mart 2015 tarihli 462. sayısında “Partizan’da tercihini parlamentarizmden yana yapmıştır” başlıklı bir eleştiri yazısı yayımlandı. Bu eleştiriye dair edinilen ilk izlenim, Yürüyüş ve P/C’nin ideolojik-politik mücadele yürütürken, meseleyi sadeleştirerek anlatmakla yüzeyselliği ve sığlığı iç içe geçirmeye devam ettiğidir. Çoğu zaman olduğu gibi de fena halde karıştırmayı sürdürdüğüdür.

Okurun anlayabilmesi için sorunu sadeleştirmek, meselenin özünü yakalamak önemlidir. Ancak Yürüyüş meseleleri sade bir dille anlatmaya çalışırken yüzeyselleştirip, çiğleştirmektedir. Sade anlatmak yüzeyselleştirmeden yapıldığı zaman anlamlı olur. Sade anlatım, meselenin çok yönlü ve karmaşık yapısını derinlikli çözümlemenin önünde engel değildir. Ama küçük-burjuva, idealist anlayış sade anlatmaya çalışsa da, sorunu derinlikli analiz etme yeteneğini çoğu zaman beceremez. Bu anlayışın sade anlatma derdi, idealizmin basitliğini üretir. Yürüyüş ve P/C, bu topraklardaki devrimci hareketler içinde bu tarzın öncü kurmayı olma onurunu kimseye bırakmamaktadır.

O, karmaşık ve çok yönlü çelişkilerin özüyle değil ilk yarattığı algıyla ilgilidir. O sebepten bilgiye ulaşmada, algısal bilgiden ussal olan bilgiye geçmeyi beceremez ya da bu kaygıyı taşımaz. Algısal bilgiyle meselelere yaklaşmak kolay olandır çünkü! P/C için bu bir tercih değildir. Onun sınıf karakteriyle ilgilidir. Küçük burjuva sınıfın üretim ilişkilerinin yarattığı siyasal, ideolojik, felsefi, teorik konumlanıştır onunkisi! Bu sınıfın devrimci damarı olan P/C,politik olarak sol sekterizmden, felsefi olarak iseidealizmden muzdariptir. Bu onun tercihi değil kaderidir. Ve daha da kötüsü P/C bu kaderiyle övünmektedir!

Kendi Gündemini Yaratma Komedisi ve Gerçekler!

P/C çizgisinin savunucusu Yürüyüş’ün Partizan’a yönelik bahsi geçen eleştirisine de; başlıktan başlayarak yazının sonunda yapılan çağrıya-“davete”- kadar bu yaklaşım sinmiştir.

Yazının başında tüm sol hareketin P/C hariç esas gündemi seçimlerdir diye başlayan bir tespit yapılmaktadır. Bu kendine bir övgü diğerlerine eleştiridir. Seçimler genel olarak sol hareketin değil tüm ülkenin gündemidir. Eğer geniş kitlelerin içine dâhil olduğu seçim gibi politize olmuş bir gündemi politik bir örgüt gündem dışı tutuyorsa o örgüte politik örgüt demek dışında sanırız her şey denebilir!

P/C seçimleri politik bir gündem olarak ele almayı “günah”görüyorsa bizim ona tavsiyemiz politik bir örgüt olma gerçekliğini sorgulamasıdır. Sorun seçimi esas gündem yapma değildir! Nasıl gündem yaptığındır? Ezilen toplumsal kesimlerin sorunlarının da tartışıldığı bu politik gündeme, ezilenler lehine, devrim lehine çevirecek şekilde dâhil olmaktır. Asıl günah böylesi bir politik ortamdan devrimci bir hareketin azade olmaya çalışmasıdır.

P/C bu günahı işliyor mu? Söylemine rağmen hayır! Peki tutarsız olmak pahasına bu eksende demagoji yapıyor mu? Kesinlikle evet! Yürüyüş’e şu aynayı tutalım: Arkadaşlar, siz bu gündemden uzak durmak istesenizde, o gündem sizden uzak durmuyor. Yani sizin iradeci idealizminiz bile buna engel olamıyor. Ve maalesef seçim sizin de gündeminiz! Üzgünüz gerçek bu!

208703 143003635768984 2971709 nReformizmi Ararken Zücaciye Dükkanındaki Fil Gibi Olmak!

Yürüyüş Partizan’ın 7 Haziran seçimlerinde HDP’yi destekleme tavrını “parlamentarizm”, “reformizm” olarak görmektedir. Partizan’ın destek tavrını belirlerken sıraladığı gerekçelerin gerçek nedenini şöyle tespit etmektedir: “devrim-iktidar hedefinden uzaklaşmalarıdır. Uzaklaştıkları içinde düzenin demokrasicilik oyununun bir parçası olma güzergâhına girmişleridir.” Yazının devamında bunun hangi tarihsel dönemde başladığına dair tespitlerde var. 2000 yılında F tipi hapishaneler ve Ölüm Orucu sürecini ele alışın, buna politik zemin sunduğunu ve bugün içinde artık karakterize olduğunu iddia etmektedirler.

Partizan’ın genel seçimlerde HDP’yi desteklemesinden parlamentarizm, reformizm, Kürt ulusal hareketinin kuyrukçuluğunu yapma gibi köşeli tespitler yapmak devrimci ciddiyetle bağdaşmaz. Eleştiriler, reformizmin, tasfiyeciliğin, parlamentarizmin etkisinde kalmak, buna karşı doğru bir politik konumlanış alamamak gibi eleştiriler değildir. Eleştiri artık Partizan’ın parlementerist, reformist çizgiye kaydığıdır!?

Reformizm sistemleşmiş uzlaşmacı, legalist, sistem içi olanaklarla emekçiler lehine yeni sosyal-ekonomik koşulların gerçekleşmesini savunan ideolojik-siyasi bir çizgidir. Bir hareketin bu karakterde olduğunu tespit etmek için genel çizgisine, pratiğine ve sosyal-toplumsal sorunların çözümüne yönelik yol-yöntem ve araçları nasıl tespit ettiğine bakmak gerekir.

Reformizm iki yönlü kendini gösterir. Birincisi, ezilen geniş kitlelerin sosyal, siyasal, ekonomik yaşamını ve çıkarlarını iyileştirme mücadelesini devrimin karşısına diker. Bunu barışçıl, uzlaşma ve evrim yoluyla uzun erimli bir değişim olarak görür. Bu bağlamda siyasal iktidar biçiminin zor yoluyla değişimini inkâr eder.

İkincisi ise, zorun tarihsel rolünü kabul eder. Ancak bunu toplumsal-sosyal gerçeklikten kopararak belirsiz bir döneme, olgunlaşması gereken koşullara bağlar. Yine zor, kimi reformist anlayışın elinde uzlaşmak, sistem sınırları içinde hak elde etmek eksenine oturan bir araca dönüşür. Her ikisinde de siyasal çizgi iktidarı almak, sınıfsal ya da toplumsal sorunu tam anlamıyla çözmek eksenine oturmaz. Reformizm bu iki karakterle kendini gösterir.

Reformizmi tespit etmek için parlamentonun kullanılması, reformlar ekseninde mücadele örgütlenmesi, barışçıl biçime bürünmüş faaliyetler vs. belirleyici değildir. Meseleyi bununla sınırlamak MLM ustalar, devrimi gerçekleştirmiş komünist ve devrimci örgütlerde dâhil hepsini reformist ilan etmek anlamına gelir.

Partizan’ı HDP’ye destek sunduğu için reformist ilan etmek yüzeysel bir reformizm kavrayışının ve diyalektik materyalizmle arasına mesafe koymanın sonucu olabilir ancak! Ya da eleştirmek için gerçekleri çarpıtmak, meselelere devrimin çıkarıyla değil de küçük burjuvazinin “ben”iyle bakmak gerekir.

5 usta 9P/C’nin Diyalektik-Materyalizme Karşı Suikast Girişimi: Kürt Hareketini Kavrayışı!

Şunu bir defa tespit edelim; Kürt ulusal hareketi genel siyasi çizgisiyle reformist bir ulusal harekettir. Ulusal soruna dair paradigması ve çözüm anlayışı, uzlaşmanın esas çatışmanın tali olduğu yönlü felsefi yaklaşımı, toplumsal kurtuluş paradigması, silahlı mücadeleyi ele alış biçimi, onun reformizmini karakterize eder. Ancak Kürt ulusal hareketi aynı zamanda demokratik niteliklere haiz ilerici bir harekettir.

Partizan, Kürt ulusal hareketinin demokratik talepler içeren mücadelesini desteklemekte ve sahiplenmektedir. Kürt ulusal sorunu gibi toplumsal katmanların üzerine çöreklenmiş, faşist-gerici sınıfların şoven politikasını üretmenin aracı haline gelmiş ve sosyal ilerlemeyi tıkayan bir sorunun; reformlar yoluyla hak elde etme mücadelesinin bir parçası ve unsuru olması gerçekliği ortadadır. Bu devrimci, demokrat herkesin omuzlaması gereken bir sorumluluktur.

Ancak Partizan Kürt ulusal sorununun sahici ve gerçek çözümünde Kürt ulusal hareketinden köklü şekilde ayrılmaktadır. Reformların sorunu çözmeyeceği, Kürt ulusunun bağımlı ulus yapısını ortadan kaldırmayacağını, Türk egemenlerinin ezen ulus egemenliğinden vazgeçmeyeceğini öteden beridir savunur. Bu eksende bu sorunun bir uzlaşmaz karşıtlık olduğunu, sorunun tam çözümünün de Özgürce Ayrılma Hakkı’nın sağlanması olduğunu kabul eder.

Bu temel tezleri üzerinde Kürt ulusal haklarının reformlar yoluyla iyileştirilmesi mücadelesine sırtını çevirmez. Kürt ulusal hareketinin öncülük ettiği bu talepler karşısında tavırsız değildir Partizan! Bunun sokak, anfi, dağ, meydanlarda yankılanmasının yanında olduğu gibi, koşullara-duruma göre bu hareketin özgürce siyaset yapma talebi, parlamento aracılığıyla demokratik reformcu talepleri dillendirmesinin yanında olur. Birincisi esas iken ikincisi tali ve duruma göre değişen, koşullar göz önüne alınarak taktik politika olarak yaşama geçer. Ancak her ikisinide gerçekleştirirken belirlediği devrimci politika ve yönelime tabi kılar. Esas devrimci görevlerinin bir yan unsuru olarak ele alır.

Ancak Kürt ulusal haklarının reformcu temelde gerçekleşmesini desteklemeyi seçimleri-parlamentoyu dışında tutarak değerlendirmez. Bu ele alış reformizmle araya çekilmeye çalışılan yapay bir çizgidir. Bunu desteklemek reformist yapmayacağı gibi bunu desteklememekte bir siyasi hareketin reformist karakterini ortadan kaldırmaz. ÖDP, TKP gibi reformist partiler HDP’yi desteklemediği için nasıl reformist olmaktan çıkmıyorsa, Partizan’da desteklediği için reformist olmamaktadır. Ya da P/C gibi Kürt ulusal hareketine “milliyetçi” deyip, araya kalın çizgiler çekince devrimci olunmuyor!

PC’nin Haklılık İçeren Kaygısı!

Partizan kuşkusuz bu süreçte reformları destekleme ve bunun için mücadele ile reformizm arasındaki ince çizgiyi daha fazla gözetmekle yükümlüdür. Yürüyüş’ün şu tespiti bir yanıyla doğrudur ve bizce tartışılması gereken esaslı noktalardan biridir: “HDP’nin seçim barajını aşması mücadelenin hangi ayağına olumlu etkide bulunacaktır? Halkların gerçek kurtuluşunun biricik yolunda silahlı mücadeleyi mi yükseltecektir? Yoksa ‘reformlar için değil, devrim için, iktidar için’ de anlamını bulan pratik mücadeleyi mi geliştirecektir? Ya da Türkiye halklarının ekonomik, demokratik mücadelesinin önünü mü açacaktır.”

Evet, sürecin genel karakteri reformist, uzlaşmacı, tasfiyeci ve parlamentarizm eksenlidir. Bu güçlü bir ideolojik dalgadır. Devrimci hareketler açısından mücadelenin olabildiğince güçlü yapılması gereken bir yanıdır. Bu reformist, uzlaşmacı, tasfiyeci sürecin motor gücü ise kuşkusuz Kürt ulusal hareketidir. Sadece Kürt sorununun değil sosyal ve toplumsal devrimin çözeceği sorunsalların da parlamento, barışçıl biçim ve uzlaşma ile çözüleceğine dair bir rüzgar yaratmaktadır. Ezilen geniş kitlelerin bu bağlamda radikal, devrimci söylemlerle sistemiçileştirilmesi odaklı bir çizginin temsilcisidir.

Bu süreç aynı zamanda silahlı mücadeleye yönelik bir ideolojik saldırıyıda içermektedir. Zira hedef ve amaç silahlı mücadelenin tasfiye edilmesidir. Kürt ulusal hareketi merkezli gelişen bu akımın genel politik iklimi ve devrimcileri etkilememesi düşünülemez. Yürüyüş’ün bu eksende belirlemeleri ciddiye alınması gereken ve doğruluk payı olan belirlemelerdir. Sürecin demokratik hakların gelişmesi olanağını sağlayacağı ne kadar gerçekse, ideolojik olarak tasfiyecilik, silahlı mücadelenin kuşatılması, reformizm, barışçıllık da bir o kadar gerçektir. Bu tehlikelere karşı uyanık olmak her devrimcinin görevidir.

Ancak P/C meselenin bu yanını görürken demokratik hak ve özgürlük olanaklarının gelişmesine el veren yanını külliyen ret etmektedir. “HDP’nin seçim barajını aşması(ya da aşmaması)halkların devrim mücadelesine hiçbir olumlu katkıda bulunmayacaktır” diyerek tek yanlılıktan kurtulamamaktadır. Reformların olması, bu eksende kazanımlar elde edilmesi devrimci sürecin ürünü olduğu gibi aynı zamanda hem toplumsal gelişmeye hem de devrim mücadelesine dolaysız katkı sunar. Bu objektif bir gerçektir. Bunu ret ettim demekle yok sayılmaz.

Partizan’ı P/C anlayışından ayıran noktalardan birisi sorunu ikiye bölmesidir. P/C bu açıdan idealizmi, Partizan ise diyalektik materyalizmi savunmaktadır. P/C’nin öğretisinde esas ve tali ayrımı, şeylerin ikili karakteri gibi bilimsel ele alış yoktur. O her şeyi tek yanıyla ele alır ve onun hapishanesinde mahkûm kalır. Bu sorunda da bu hapishaneye tıkılmış görünmektedir.

Burada P/C’nin HDP meselesinde düşüncesini yönlendiren dillere destan sosyal-şoven yanını da eklemek gerekir. Kürt hareketinin demokratik muhtevasına yönelik gözlerini ısrarla kapatması ya da buna olabildiğince miyop bakışı söz konusudur. Bu noktada emperyalizm meselesi ve emperyalizmle ilişkiyi dayanak yapmaktadır. Evet, emperyalizme karşı konumlanış bir hareketin demokratik niteliğine dair temel barometrelerden biridir.

Ancak P/C, Kürt ulusal hareketinin bu ilişkisini de yine tek yanlı ele alarak sunmaktadır. Kürt hareketinin emperyalist güçlerle kurduğu her ilişkiye kestirmeden işbirlikçilik olarak sunmaktadır. Oysa gerçeğin bilgisine bu yöntemle ulaşılamaz. Eğer meseleye öyle bakacak olursak Stalin’in ABD ve İngilizlerle İkinci Paylaşım Savaşı’ndaki ilişkisi, Mao’nun ABD Başkanı Nikson’la 70’lerde kurduğu ilişki de aynı yaklaşıma kapı aralar. Ya da kendilerine göre sosyalizmin son kalesi Küba’nın ABD ile bugün kurduğu ilişki, Raul Castro’nun Obama ile kamuoyu önünde el sıkışması da daha büyük bir işbirliği ve günah olarak görülmelidir.

Ama hayır arkadaşlar! Emperyalist güçlerle görüşmek, belli diplomatik ilişkiler geliştirmek ve hatta taktik yakınlaşmalar emperyalizmle işbirliği anlamına gelmez. Emperyalizmle işbirliği demek stratejik bir tercihi tespit etmek üzerine kurulur. Bunun içinse sadece görüşmeler yapmak vs. kanıt olamaz. Ancak Kürt ulusal hareketinin taktik politikaları eleştirilebilir, stratejik yakınlaşmaya kapı aralayan muhtevaları hedefe konabilir. Ki bu noktada bizimde eleştiri ve kaygılarımız vardır. P/C her konuda olduğu gibi bu nokta acımasız köşeli tespitler yapıp, sonrada emperyalizm testini işaret ederek sonuca ulaşıyor. Bunun arka planında ise derinlere işlemiş bir sosyal-şovenizm kodları vardır.

newroz2Anlaşılsın Diye: Reformizmin Değil Reform Mücadelesinin Yanındayız!

Peki, Partizan reformist bir hareketi niye destekler? P/C’nin anlamadığı ve kabullenmediği, reformizm sonucu çıkardığı bu meseleyi berraklaştıralım. Ulusal sorun Lenin yoldaşın deyimiyle “toplumsal gelişimin önündeki en büyük engellerden biridir.”Bu bağlamda ulusal soruna yaklaşım oldukça hassas dengelerde kurulmalıdır. Ulusal hareketin reformist çizgiye kayması bu hassasiyeti ortadan kaldırmaz.

Ulusal hareketin reformist çizgisi; tekçi, faşist biçimde tahkim edilmişezen ulus şovenizmine karşı, ulusal hak ve toplumsal gelişmeye tekabül eden, demokratik muhtevalı bir özerklik anlayışını savunmaktadır. Bunun karşılığında ise silahlı biçimi sonlandırmayı taahhüt etmektedir. Ulusal sorunda bir ilerlemeye denk düşen ancak altını çizerek vurgulayalım gerçek çözümünü içermeyen bu yaklaşım bir hareketin tercihidir. Bu tercih belirlendikten sonra komünist-devrimcilerin görevi buna karşı politik bir konumlanış belirlemektir. Bu yönelime karşı tavrını ve yaklaşımını ortaya koymaktır. Lenin yoldaşın bize öğrettiği budur.

Anlaşılması için Lenin yoldaştan bir alıntı zaruridir: “Kuşkusuz hiçbir Marksist -hatta tutarlı hiçbir demokrat bile- Avusturya tacının topraklarını ve (Avusturya tacının toprakları kadar kötü olmamakla birlikte, gene de çok kötü olan) Rus eyalet ve ilçelerini savunmaz ve bu eskimiş idari bölünmeler yerine halkların ulusal bileşimini olanaklar ölçüsünde göz önüne alan yeni bölünmeler kabul etme gereğine karşı çıkmaz. Ve en sonu kuşkusuz, küçücük olsa bile, türdeş ulusal bileşimi olan ve çevresinde, aralarında kuracakları her türlü ilişkiler ve özgür derneklerle, ülkenin ve hatta dünyanın ayrı ayrı noktalarına dağılmış olan o ulusal topluluktan insanların birleşik halde hareket edebilecekleri özerk küçük idari bölünmeler yaratmak, her türlü ulusal baskıyı ortadan kaldırmak için son derece önemlidir. Bütün bunlar tartışma götürmez ve bunlara ancak gerici ve bürokratik bir açıdan karşı çıkılabilir.” (UKTH, Sol Yayınları, 7. Baskı, s. 53-54).

Bu bizim ülkemizde faşist tekçi yapının parçalanması olarak uyarlanabilir. Kuşkusuz böylesi bir özerkliğin ulusal baskıyı tam ortadan kaldırmayacağı, ancak Kürt ulusal haklarının gelişmesinde ve gerçekleşmesinde yeni bir demokratik durum olacağı açıktır.

P/C’nin önemsemediği ancak Partizan’ın önemsediği nokta burasıdır. Buna gerici ve bürokratik temelde ya da silahlı mücadelenin tasfiyesi gerekçesiyle devrimci gerekçelerle karşı durmayı, bunu yok saymayı Partizan kabul etmemektedir. Kürt ulusal meselesinde demokratik gelişimi önemsemektedir. Bunun tasfiyecilik içeren yanına karşı ideolojik tutum ve gerçek devrimci çözümü savunurken, aynı zamanda ileri olan muhtevaya dönem itibariyle somut destek vermeyi devrimin, sosyal gelişimin gereği olarak görüyor. Parlamento ayağıda olan bu reform mücadelesini, Partizan mücadele konusu yaparken; HDP’nin reformist sistem içi karakterine karşı kendi devrim iddiası ve programını esnetmeksizin sürdürme amacı taşımaktadır.

Kuşkusuz bu destek ve sıkı ilişkilenme biçiminin politik risklerinin olmadığına dair idealist bir tutum takınmayacağız. Reformizm, barışçıllık, parlamentarizmin temsilcilerini desteklemek bu hastalıkların bulaşma, devrimci faaliyeti belli oranda zehirleme riskleri vardır. Ancak Partizan bu riskleri göze alarak, bunlarla mücadele etmeyi benimseyerek, reformlar eksenine oturan mücadeleyi devrim mücadelesinin parçası haline getireceği iddiasına sahiptir. Çünkü kendi devrim çizgisinde, Halk Savaşı’nda, silahlı mücadelenin gereklerinde esnemediği zaman taktik politikasını, elle tutulur bir sosyal gelişimin ve demokratik kazanımları içeren bir mücadelenin parçası olarak ele alma hamlesi yapmıştır.

P/C bir taktik politikadan çok büyük sonuçlar çıkarmaktan vazgeçmelidir. Bilimsel olmalıdır! Dün Partizan Cumhurbaşkanlığı seçiminde dönemin özelliklerini göz önüne alarak boykot etmiştir, bugün destek tavrı belirlemiştir. P/C seçimlerdeki tavra göre siyasal etiketler yapıştırmaya kalkışırsa “taktik” denen MLM biliminin ciddi literatür oluşturulmuş kavramına yabancılaşır. Bu hayatın akışını yakalamaktan uzaklaşmak demektir. Ciddiyetini kaybeder.

Kendini Sevmenin Sınırsızlığında Sorunun Kaynağını Bulamamak!

P/CPartizan’ın reformizme giden yolunu F tipi hapishaneler sürecini karşılayamamasına da şıpınişi bağlamış. Her kötülüğün kaynağı P/C’ye göre buradan başlamaktadır. Arkadaşlar, sizde dâhil hiçbir politik güç F tipi saldırısını siyasal anlamda karşılayamamıştır. Bu konuda sizlerle sayfalarca polemik yaptık. Yeniden bu meseleye girmek gereksiz. Konuya dair yazılacak her şey yazıldı. Hayal dünyasında dolaşmanın manası yok. F tipi hapishaneler gerçekliği ortada durmaktadır. Partizan’ı direnmemekle suçlamak çiğliktir, devrimci sorumluluğa yakışmamaktadır.

P/C dahil bütün devrimci hareketler sürece can bedeli karşı durma ekseninde bir irade göstermiş ve bu açıdan ideolojik bir birikim ve kazanım elde etmiştir. Ancak ortada politik ve pratik anlamda elde edilmiş bir kazanımda yoktur. P/C’nin tam 8 yıl önce “ara verdiği” Ölüm Orucu karşılığında da, sonrasında da tecrit-tretman sistemi yerli yerinde durmaktadır. Hala direnişte devam etmektedir. P/C de diğer devrimci örgütlerde mücadele biçimlerini değiştirerek direnmeye devam etmektedir.

Eğer ideolojik, politik temelde reformizme kapı aralayan süreç buradan kaynaklanıyorsa P/C’ninde son noktada kazanım elde etmeden Ölüm Orucu’nu bitirme (pardon “ara verme”) durumu göz önüne alırsa, aynı sorundan azade olmaması gerekir. Ancak devrimci harekette reformizm, barışçıllık, uzlaşmacılık ekseninde sorunların kökenleri buradan tartışmak sorunun daha derinlikli olan nesnel ve öznel yanlarını en fazla karartır. Buradan ne siz doğru bir devrimci çıkış bulursunuz ne de sağlıklı bir ideolojik mücadele hattı oluşturursunuz. O ünlü Çin atasözündeki bahsi edilen kuyuya düşmüş kurbağanın gökyüzü ile olan ilişkisinin ötesine geçemezsiniz.

erdoganin gelisi protesto edilecekPartizan’ın Protestosunu Kavrayamamak!

Kürt hareketinin kuyrukçuluğu ve reformizm hattından dolayı Partizan’ın size tavır aldığını ifade etmişiniz. Sizin için her şey çok kolay. Savcı, yargıç, avukat ve cellat rollerini üstlenerek sorunları irdeliyorsunuz. Partizan’ın size karşı aldığı tavır bir dert anlatma biçimidir. Bir protestodur. Devrimci gördüğümüz bir harekete karşı sert bir uyarıdır. Kuşkusuz bu ilkesel yada ebed-müddet sürecek bir tavırda değildir. Siz hala dost ve devrimci bir güçsünüz bizim için. Alınan tavrı dost bir gücün güçlü bir protestosu olarak kavramanızda fayda var. Bu bir kuyrukçuluğun sonucu değildir.

Sizin siyaset yasakçılığınız, devrimci ve demokrat güçler arasında olması gereken demokratik yarış ve mücadelenin ruhuna karşı suikast girişiminize karşı bir konumlanıştır. Devrimciler ve demokratlar başka devrimci ve demokratlardan izin alarak faaliyet yürütmeye zorlayan bir kültür oluşturmaya çalışıyorsunuz. Bunun hiçbir gerekçesi ve nedeni olamaz. Bu kabul edildiğinde bir alanda bölgede güç olan herkes başkalarına faaliyet için izin kâğıdı şartı koşmaya kalkar. Bu utanç verici bir yasakçılıktır. Müttefik güçler arasındaki demokratik yarış ve ortak mücadele ruhuna aykırıdır. Buna karşı tavrımız bir kuyrukçuluğun sonucu değil tahammül edilmez bir tutumun protestosudur. Derdimizi anlamadığınız ya da anlamazlıktan geldiğiniz belli oluyor. Meseleyi irdeleyerek, politik eleştiriler yaparak yaklaşmanız faydalı olacaktır. Kolaycılığa kaçmak yerine sorumlu davranıp neden doğru bulmadığınız üzerine derinlikli tartışmanızı tercih ederdik. Bu bizede çok şey katardı kuşkusuz sizede.

Sonuç olarak, P/C Partizan’ı reformist olmakla eleştirerek yüzeysel, ciddiyetsiz bir ideolojik mücadele yürütmektedir. Seçimlere katılmak, destek vermek bağlamında bir hareketi parlamentarist olarak görmek MLM (P/C göre ML) biliminden zerre kadar anlamamak demektir. İdeolojik ve politik geriliğin sefalet düzeyinedüşmesidir.

Son Söz!

Bitirirken bir konuya mecburen değinmeyi gerekli görüyoruz. Bu meşhur “Megafon Olayı”dır! Bu mesele, her polemikte bize karşı kullandığınız bir argüman olmaktadır. Bu konuda özeleştiri verildiği ve gerekli açıklamanın yapıldığını bilmiyor değilsiniz. Ama halen bu argümanı kullanmaya devam etmeniz, hiç kuşkusuz ki devrimci kaygılardan hareket edilmesinden değil, Partizan’a karşı malzemenizin az olmasındandır!

“Megafon olayında” yaşanan ve tarafımızca mahkûm edilip, cezası verilen, devrimci olmayan tutuma bu kadar sarılmanız, ondan hala medet ummanız pek hayra alamet değil. İş o raddeye vardı ki o megafon artık P/C’nin elinde durur hale geldi. Bunu ise siz başardınız. Özeleştiriye rağmen bu ciddiyetsiz tutum dostça bir yaklaşım değildir. Megafon olayı bu demagojik tutumunuzla artık sizin alnınıza yazılmış kara bir lekedir. Elinizde ise hiç kuşkusuz ki o megafon vardır!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu