Makaleler

Kentlerin Ranttan Arındırılması ve Yaşanılması

Feodalizmin son aşaması ve kapitalist aşamanın en önemli yapılanmaları, kentsel alanlardır. Çünkü ne kadar yoğun insan bir arada yaşamak zorunda kalırsa ticaret o denli elverişli hale gelir. Böylelikle içinde yaşanılan kentler, paranın değer kazandığı büyük ticaret alanlarına dönüşmüştür. Ticaretin gelişmesi endüstriyi, endüstri etkilenmiş ve kentler her geçen gün büyümeye başlamıştır. Bu büyüme, her ülkede 10 milyonun üzerinde nüfusa sahip mega şehirlerin doğuşunu sağladı.

Bu büyük hacimli ticaret cennetleri, her dilden ticaret erbabının ağzının suyunu akıtmaktadır. Herkes kendisi için en uygun koşulların yaratılması için büyük paralar yatırmakta ve toplumsal yapının dinamikleri yerine ticaretin dinamiklerini, medeniyet adı altında halklara dayatılmaktadır.

Dünyada kentleşmelerin Hongkong veya Newyork gibi büyük gökdelenlere bezenmesini istemektedirler. Çünkü böylece daha büyük rantlar edinmek mümkün olacaktır. Ama aklı başında her kentbilimci Newyork modelinin insanın yaşamasına uygun kent modeli olmadığını söylemektedir.

Kentlerin yaşam alanları için bir diğer çarpıklık ise bizim gibi yarı feodal toplumların çarpık kentleşmesi. Başka bir değişle iki kat yanlış planlanmış kentler. Kentler, emperyalizmin kolay talan edebileceği kıyı kentlerine yönelmekteler ve bu kentlerin alt yapıdan yoksun, bongol büyümelerine neden olmaktadır. Bu dengesiz plansız büyümenin kentleşmenin kaderi olarak gösterilmesi ise, egemen güçlerin her alandaki beceriksizliklerinin örtbas edilmesinden başka bir anlama gelmez.

Bu bağlamda kentler, kuru beyinlerindeki dolar işaretlerinden başka şeyi görmeyen küçük beyinlerin, can çekişen yansımalarına benzemektedir. Her tarafından yanlışlıklar resmi çıkan kentlerin yamalı bohça ile düğün alayına öncülük etmesinde başka bir yüzsüzlük değildir. Ülkemizi sevmenin bunlara katlamak olduğunu öğütleyen kalpazanlıklarla örtülmeye çalışıldığını biliyoruz.

kentsel2Şimdi kentlerin yapısı hakkında kısa bilgi vermeye çalışalım. İşte kentleri bu içinden çıkılmaz hale getiren kalpazanların, kent yönetimi diye dayattıklarını ve kendi cahilliklerini kısaca tanıyalım:

Alt yapı: Her anlamda müteahhit peşkeş çekilecek bir konu. Kentlerin gereksinimleri, büyüme hızları göz önünde bulundurularak planlama yapılmamaktadır. Ülke ticaretinin ve sanayi dağılımın ülkenin geneline değil de emperyalizmin isteklerine göre planlanması nedeniyle gelişmemiş ve dinamik sanayi devrimi sürecinden geçilemediği için kentler her geçen gün daha fazla göç almakta ve planlanmaktadır. Yapılanlarda müteahhitleri mutlu etmek amacı taşımaktadır.

Binalar: Gittikçe daha yüksek binalar mimari özellik taşımaksızın yükselmektedir. Bunlara tek doğru yol olarak dikta edilmektedir. Kentlerde binalar sınıflandırılmalı. Sanayi bina ve bölgeleri ve alt yapısı düzenlenmeli, konut alanlarının yaşanabilir sosyal ve toplumsal içeriye sahip olmaları gerekir. Bu günümüzdeki dev rezidanslarda göstermelik alanlar olarak değil, gerçek bir sosyal ortalama sağlanmalıdır. Toplumun sanatsal ve kültürel paylaşımına olanak taşıyacak ve halkın genel katılımına olanak tanıyacak nitelikte olması gerekir. Devlet binaların doğru yapılar olarak mimarilendirilmesi gerekmektedir. Böylece topluma yaşama alanları bırakılmalı ve kentler yaşanılabilir alanlar haline getirilmeli.  Kentin yaşayan dokusunda sanat ve kültür can bulup topluma tanıklık ve gelişme katkı sağlamalıdır. Doğanın kentsel yaşama getireceği olumlu boyutlar, göstermelik yeşil alanlarla değil, gerçek bir kentsel ekoloji yaratılarak sağlanmalıdır.

Ulaşım ve trafik: Rantçı ve iflah olmaz rüşvetçi mekanizmalar, ulaşımı kader haline getirmişlerdir. Toplu taşıma algısı, kendi araç üretimlerini etkilemeye başladığı anda baltalanmış ve kentlerde rüşvetçi memurların istimlak kurnazlığı, beceriksiz ve ileri göremeyen dar görüşlülüğü trafiğin yönetilemez hale getirmiştir. Oysa bu hiçte zor bir durum değildir.

Daha farklı alt başlıklarda konuyu irdelemek mümkün ama ana hatlarıyla kentlerin bu yarı feodal hokkabazların, alavere dalavere alanlarına dönüşmesi, meta fetişi (metaya tapan) toplumların doğal davranışıdır. Biz bu ilkel davranış şeklini, modern toplumlar için kabul edilemez olarak görmekteyiz.

Elbette ülkenin bu yarı feodal çarpık ekonomisi, demokratik devrimle düzeltilmeli, ülke içindeki sanayinin dağılımı dengeli hale getirilmeli, göç engellenmeli ve ülkenin tümüne yayılan eşit olanaklarla dengeli gelişen kentler yaratılmalıdır. Bir belediye yönetimi, her nedenli imkânsızda olsa gerçekten iyi niyetli olsa da ülke ekonomisinin gelişimi ve plansız göç ve dengesiz gelişim nedeniyle planlanmaktadır. Yani kentin ortalama nüfus artış oranına göre bir planlama yapmak imansız hale gelmektedir. Çünkü göç dalgalı ve düzensiz ilerlemektedir.

Uygar kentler uygar topluların var edeceği kentler olacaktır. Talandan kurtarılmış, iç göçün durdurulduğu ve planlı kentlerin olduğu bir belediye anlayışı hakim olmadıkça, daha kaliteli yama yapan terzilerden öteye gidemeyen bir kentsel yapıyla yaşamak zorunda kalırız.

Amacı cüzdanlarını doldurmak olan parlamenter diktatörlüğün dişlileri arasında öğütmeye hazırlanan kalpazanların güler yüzlerine kanmamalıyız. Halımızın kalpazanlıkları görmesi ve doğruları anlaması, gelecek aydın günlerin en büyük habercisi olacaktır. Bu bir seçim sistemi değil, parlamenter zorunluluğun yerine getirilmesidir. Acı olan ise hak eşitliğinin teminatı olduğunun topluma dikta edilmesidir.

 

(Bir ÖG Okuru.)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu