GüncelManşet

Maddenin hapsedilemeyen enerjisi olarak şehitlerimizin çağrısı…

Gerek yaşadığımız coğrafyada gerekse dünya genelinde yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmeler devrimci bir müdahalenin çağrısını yapıyor. Emperyalizmin her geçen gün daha derin bir bataklığa dönüştüğü yerkürede, gelir dağılımındaki adaletsizlikten emeğin dizginsizce sömürüsüne, savaş ve katliamlardan ezilen sınıf ve ulusların direnişlerine değin tanımlanabilecek tüm çelişkiler, siyasal tespitlere ruh verecek tüm görüngüler tarihin tunç yasasını işletecek öncülerin örgütlü müdahalesini bekliyor.

Tüm bu somut gelişmeler, devrimci müdahalenin nesnel zeminine dair bir tanımlamayı içermekle beraber, aynı zamanda devrimci özneye, onun verili koşullar karşısındaki politika kapasitesi ve savaş gücüne dair bir tartışmanın kapısını da aralamaktadır. Zira belirtilmelidir ki, devrimci öznenin hazır olmadığı, kitlelerin “istenç ve taleplerini” somut politik bir güce dönüştüremediği durum, nesnel zemindeki olgunlaşmanın boşa düşmesi anlamına gelmektedir.

Bu nedenle de, devrimci öznenin bahsettiğimiz nesnel durumu örgütleme kapasitesine yönelik belli başlı yetmezlikleri gündemleştirmek doğrudan doğruya devrimci pratiğe içkin bir tartışmadır. Bu temelde ilk olarak altı çizilmesi gereken alan, özellikle TDH’nin bütünü itibariyle yapılabilecek yetmezlik tanımının sadece pratik eksiklik ve hataları değil bütünlüklü bir ideolojik kavrayışı kapsayan eleştirilere ihtiyaç duyduğu yönündedir. Bu ideolojik bütünlüğün sağlanışının adı olarak şehitlerimizin yaşamları ve mücadele deneyimlerini kavramak önemlidir.

Ancak bu kavrayış, söylenceden öteye geçilmek gibi bir şartı önümüze koyuyor. Esas ve gerçek olarak yoldaşlarımızın söylem ve pratiklerinin, değiştirici güçleri ve mücadele azimlerinin süreklileştirilmesi anlamına geliyor bu. En baştan belirtmenin görev olduğu bir konuya dikkat çekmemiz gerekiyor. Bu konu Türk devletinin yıllardır giremediği Aliboğazı’na teşrifi ve yaşadığı hezimettir.

Halk Ordusu gerillalarının can bedeli bir mücadele ile ortaya koyduğu savaş deneyimi, Türk devletinin çaresizliğini ve halk ordusunun bedel ödeme ve ödetme cüretini bayrak edindiğini gösteriyor. En son Zap operasyonunda kullanılan ve ABD’den kiralanmış olan F-16 ile Aliboğazı’na girmeye çalıştığını itiraf eden TC kurmayları operasyonu başarılı gösterseler de kayıplarını gizlemiştir. Sadece altı günlük hava operasyonun sonucunda Aliboğazı’nda bir gün dahi barınamayarak korku ve paniğini gözler önüne sermişlerdir.

 

Kavgamızın bükülmez uçlarını kavrayalım, kavratalım! 

Kitleleri örgütlemek ve onları somut yıkıcı bir güce dönüştürmek için Mao kitleler için “devrimin vurucu gücü” şeklindeki bir kavrayışın ötesine geçerek Marksizm’in kurucu öznesi konumuna taşımıştır. Bu yaklaşım biçiminden ötürüdür ki Mao açısından politikanın üretilme biçimi, her aşamasında kitlelerin somut ihtiyaçlarına, sürecin yasalarına ve toplumsal dönüşümün yönüne göre tayin edilmiştir.

Onun bu özelliği “devrim sonrası devrimcilik” pratiğinde ciddi boyutta yer bulmuş, özellikle Büyük Proleter Kültür Devrimi sürecinde açığa çıkan pratikler ise; bir bütün olarak kitlelere duyulan somut ve mutlak güvenin nasıl da “tabu” ve “kutsal” olana dokunan ve yıkan bir karaktere kavuştuğunun, dogmatik kavrayış ve yöntemleri alt üst eden bir ideolojik bütünlüğü inşa ettiğinin ilanı olmuştur.

Bu temelde Mao’nun politik yöntemine dair altı çizilmesi gereken bir diğer alan ise dogmatizme karşı konumlanışı olmaktadır. Mao’nun politik yöntem olarak yıkıcı devrimci enerjiyi komünist inşanın teminatı sayan karakteri, dogmatik yöntem ile ciddi bir açı farkı koymasına vesile olmaktadır. ÇKP’nin Japon işgaline karşı Goumintang ile giriştiği ittifak, sosyalizm altında süren sınıf mücadelesine yaklaşım, Büyük Proleter Kültür Devrimi sürecinin bütünü, devrimin dayanağı olan sınıfa ve devrimin yöntem ve araçlarına dair Marksizm’e katılımı bütünsel olarak Mao’nun dogmatizme karşı konumlanışının net görüngüleridir. Bu temelde Mao’da dikkat çeken şey, tabusal olana bağlanmamak ve stratejik netlik-politik esneklik hattının ilkeselleşmesidir. Her şeyden önce Maoizm savaş içinde politikanın işlevselliğidir.

Şehitlerimizin bizlere öğrettiklerini kavramak açık bir şekilde savaşın içinde yer almaktan geçer. Onların avuçlarındaki bayrağı devralmak, proletaryanın bilimini savaş içinde geliştirmekten geçmektedir. Devrim mücadelesinde politika ve siyaset her şeyden önce sınıf mücadelesinde dengenin sağlanması anlamına gelmektedir. Onların düşleri nesnel zemine oturmaktadır.Nesnel zeminlere oturan düşler ütopik değildir.  Uğruna bedelleri ödenen da gerçeğin şahinleri olarak şehitlerimiz kavgamızın bükülmez mızrap uçlarına müfreze olma çağrısıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu