GüncelMakaleler

YORUM | Burjva Siyasetçilerin Görevleri Üzerine

Kitleler kendi deneyimleriyle, burjuva muhalefetin faşist Erdoğan rejminin devrilmesinin önünde esas engel olduğunu daha net görecek ve kendi mücadelelerinin pasifize edilmesine sessiz kalmayacaktır.

Komünistler açısından kapitalist devletin bir burjuva diktatörlüğü, bu devletin kontrolünde yapılan seçimlerin, kitleleri aldatma, oyalama ve “demokrasi“ görüntüsü vererek düzen içine hapsetme olduğu bilinen bir gerçektir.

Ayrıca, burjuva partilerin ve siyasetçilerin amaçlarının bu devleti korumak ve kapitalist tekellere hizmet etmek olduğu da bilinir. Kamuoyu nezdinde en dürüst gözüken siyasetçilerin bile, yalan ve sahtekarlıkta, siyasi takla üstüne takla atmakta çok mahir oldukları da bilinen bir gerçektir.

TC’nin yüzyıllık sömürü ve zulüm tarihinde, Türkiye ve T. Kürdistanı işçi ve emekçileri bu tür siyasetçileri çok yakından tanımış ve tanığı olmuşlardır. Ancak, kapitalizm nasıl ki kendini yeniden üretiyorsa, kapitalist sömürü düzenini savunacak siyasetçilerini de kapitalist sistemin o günkü ihtiyacına göre üretmiş ve dizayn etmiştir.

M. Kemal’den, İnönü’ye, Recep Peker’den Adnan Menderes’e, Celal Bayar’dan Demirel’e; Ecevit’ten Özal’a, Tansu Çiller’den Türkeş’e, Erbakan’dan R.T. Erdoğan’a ve Kılıçdaroğlu’na; en liberalinden en faşistine, en milliyetçisinden en sosyal demokratına, en ılıman dincisinden en şeriatçısına kadar etiketli tüm burjuva siyasetçileri bu görevi üstlenmiştir.

Bunlar, sermaye düzenini savunmak için gece gündüz kitlelere yalan söylemişler, aldatmışlar, siyasi takla üstüne takla atmışlardır. Siyasal meşrebine göre yalan söylemişler ve kitleleri boş vaatlerle kandırma, oyalama taktiklerine baş vurmuşlardır. Ama genelde birbirini takip etmişlerdir. Bu konuda biri diğerinden geri kalmamış dense yeridir. Askeri cunta liderleri ise, sermayenin eli silahlı bekçilik görevini kanlı bir şekilde yerine getirmişlerdir.

Bunlardan bazıları, kitlelerin karşısına, ”vatan-millet-sakarya“, bazıları, “ezan-kuran-seccade“, bazıları, “hak-adalet“ vb. gibi, o günün koşularında kitleleri hangi argümanlarla oyalayabiliyorlarsa, onu öne çıkarmışlardır. Amaç, kitlelerin büyük bir çoğunluğunu pasifize ederek iktidarlarını korumak ve sürdürmek. İktidar ise, sermaye demektir.

Kılıçdaroğlu’nun “Dürüstlüğü (!)”

Erdoğan’ın dürüstlüğü belli. O her ipte oynarken esas görevi toplumu İslamlaştırarak kitleleri din sopasıyla sermayenin sesiz köleleri yapmaktır. O, toplumu muhafazakarlaştırmayı, bir elinde kanlı sopa bir elinde kuran ile yapmaya çalışıyor ve burjuva muhalefetin ve özellikle -burada hakkını vermek gerekiyor- sosyal demokrat etiketli CHP ve Bay Kemal’in olağan üstü destek ve çabalarıyla, başarmak üzere.

Gezi’de AKP iktidarına kol kanat geren, kitleleri pasifleştirmede önemli bir rol oynayan Bay Kemal ve CHP’dir.

Erdoğan’ın en zor dönemlerinde CHP ve bay Kemal yanında olmuştur. 14-15 Aralık ayakkabı kutularında istiflenen yolsuzluk belgelerinden kurtaran, Kumkapı’da Erdoğan’a siper olan yine bay Kemal ve onun CHP’sidir. Erdoğan’ın evindeki paraları “sıfırlayan”  Bilal, ama kamuoyu nezdinde sıfırlatan ise bay Kemal ve onun CHP’sidir.

7 Haziran 2015 seçimlerinde yenilgiyle çıkan AKP ve Erdoğan’ın imdadına, “hükümet kurma oyalamaları“ ile zamana oynayan Erdoğan’a, bilerek ve kitleleri oyalama pahasına yine Bay Kemal ve CHP’si stepne olmuştur.

16 Nisan 2017 “Anayasa Değişikliği Referandum” sonuçlarının şaibeli olduğu bilinmesine rağmen, kitlelerin sokaklara çıkmasını önleyerek referandumu Erdoğan lehine meşrulaştıran yine bunlardır. Bu nedenle Erdoğan, çok rahat bir şekilde; “Boşuna uğraşmayın, atı alan Üsküdar’ı geçmiştir!” diyebilmiştir.

Özellikle CHP ve bay Kemal’in çabaları ve politikaları ile Erdoğan her girdiği seçimi ve hatta en zayıf olduğu dönemlerde bile, hukuken kazanmasa bile kazandırılıp CHP eliyle hukuksallaştırıldı.

14-28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimi, burjuva muhalefetin, özellikle de sosyal demokrat görünümlü CHP ve onun liderinin gerçek yüzünü bir kere daha açığa çıkardı.

CHP’ye bel bağlayan ve ona inanan kitleler, 2 . tur seçimlerinde büyük bir şok yaşadı. Bay Kemal gerçek yüzünü ortaya serdi. Anti-faşist, anti-ırkçı kitlelerin gözünün içine bakarak rotayı göçmen düşmanı ırkçı faşistlerden yana kırdığını resmen ilan etti. Irkçılıkta Devlet Bahçeli ve Erdoğan’ı adeta geride bıraktı. Irkçı-faşist Ümit Özdağ ile anlaştı. Ve tabii bir de, sadece ikisinin bildiği gizli bir anlaşma yapmışlar ve protokol imzalamışlar. Bu ”gizli anlaşma“, Özdağ’ın, Bay Kemal’e verdiği “açıklamama namus“ sözünde durmayıp ”itiraf“ edince ortaya çıktı.

Burjuva siyasetçilerin ahlaki duruşları genelde böyledir. Bu tür tavırlar ne CHP ve Kılıçdaroğlu’na özgü bir niteliktir ne de Erdoğan’a. Bu, hemen hemen bütün burjuva siyasetçilerinin aynı tornadan çıkmış halleridir.

Çünkü bu siyasetçiler, sermayenin birer emir kullarıdır. Görevlerinden en önemlisi; sermaye düzenini kitlelere “şirin” göstermek, kitleleri burjuvazinin ücretli köleleri olmaya razı etmek, sömürü düzenini “adaletli” göstermek, “herkesin kanun önünde eşit” olduğu klişeleşmiş burjuva yalanını yaymak ve benimsetmek vb.dir.

Bu seçimlerde işçi sınıfı ve emekçiler cephesinde; CHP’nin kitleler nezdinde burjuva niteliğinin daha iyi görülmüştür.

CHP, işçi ve emekçilerin önemli bir bölümünü etkisi altına almıştı. Hatta ilerici bir çok gücü ve aydınların belli bir kesimini de peşine takmıştı. Başta CHP olmak üzere, diğer burjuva muhalefet eliyle, seçimin, Erdoğan’a yeniden kazandırılmasını, muhalefete oy veren kitlelerde ciddi bir soru işareti bıraktı. Burjuva muhalefete oy veren kitleler, Erdoğan’a seçimi muhalefetin kazandırdığını görmeye başladı.

Kitleler kendi deneyimleriyle, burjuva muhalefetin faşist Erdoğan rejiminin devrilmesinin önünde esas engel olduğunu daha net görecek ve kendi mücadelelerinin pasifize edilmesine sessiz kalmayacaktır.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’na oy verenlerin büyük bir bölümü, Kılıçdaroğlu’nun “demokrat olduğuna” inandıklarından değil, faşist Erdoğan yeniden seçilmesin diye verdiler. “Şer” karşısında “ehveni şeri” tercih ettiler.

Bu bilinen bir gerçektir. Komünistlerin, burjuva siyasi partileri hakkında yıllarca söylediklerini, kitleler kendi deneyimleri ile gördüklerinde, doğrulara yaklaşımda bir adım daha ileri gideceklerdir.

Bu nedenle komünistler, doğru taktikler izlediklerinde, kitlelerle kaynaşmaları ve onların güveni kazanmaları daha da kolaylaşacaktır. İşçi sınıfının faşizme, gericiliğe, sömürü ve soygun düzenine karşı ya da daha genel anlamıyla, demokratik hak ve özgürlükler uğruna mücadeleleri gelişmeden, burjuva faşizm ve gericiliğinin gerilemesi, zayıflatılması, etkisinin kırılması da düşünülemez.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu