GüncelMakaleler

MAKALE | Faşizmin pençesi, yaşasın halkların birleşik mücadelesi -1-

Türk egemen sınıfları kendi sınırları içerisinde Kürt özgürlük mücadelesini bastırmak için dört parça Kürdistan’da misyon yüklenmiştir. Kendi sınırlarının ötesinde sorunu karşılamak ve coğrafyanın demografik yapısını Kürtlerin aleyhine değiştirmek için, dört parça Kürdistan’ın birbiri ile bağlantı noktaları olan kara parçalarının birbiriyle bağını kesmek, Kürdistan sınırlarında Arap ve Türkmen nüfusu yerleştirerek T. Kürdistanı’nı diğer parçalardan tecrit etmek istemektedir.

Türk Devletinin son günlerde medya savunma alanlarına dönük gerçekleştirmiş olduğu hava saldırılarının ardından karadan da adına, “pençe-kartal, pençe-kaplan harekatı” dediği; Irak Kürdistanı’nı işgal operasyonlarına bir yenisini daha ekledi. Her zamanki geniş bir medya propagandası eşliğinde verilen bu operasyonun, perde arkasında, Ortadoğu coğrafyasından Libya’ya uzanan gelişmelerle bağı bulunmaktadır. Buna gelmeden önce bu operasyonlar serisinin Türk egemen sınıfları için ne anlam taşıdığına bakmakta fayda vardır.

Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi, Suriye’de iç savaş patlak verdiğinde bölgedeki gelişmelere kendi paradigması doğrultusunda bir yaklaşım geliştirmiş ve içine Rojava’yı da alan Kuzey Suriye topraklarında adım adım DAİŞ belasına karşı mücadele içerisinde bu paradigmayı yaşama geçirme fırsatı bulmuştur. Elbette bu paradigmanın sınıf bilinçli proletarya açısından ne olduğu ayrı bir konudur. Fakat bu süreç bölge özgüllüğü içerisinde değerlendirildiğinde hem Kürt ulusunun talepleri hem de bölgedeki farklı milliyetlerden ve inançlardan halkların durumuyla beraber ele alındığında, Suriye iç savaşı koşulları içerisinde ortaya çıkan siyasal hareketler bazında diğerleri ile kıyas kabul etmeyecek kadar ileride ve devrimcidir.

“Titrek ya da loş olsa da karanlığın ortasında yanan bir fener gibidir”

Ortadoğu coğrafyasında Kürt özgürlük hareketinin ortaya koyduğu paradigma, emperyalistler ve onların paralı cihadist çeteleri eliyle sokulmak istenen karanlığa karşı titrek ya da loş olsa da karanlığın ortasında yanan bir fener gibidir. Kürt ulusal özgürlük hareketi DAİŞ’le mücadelede bölge devletleri ya da diğer “güçlere” nazaran sergilemiş olduğu pratik hem bölge hem de uluslararası kamuoyunun sempatisini kazanarak, Kürt ulusu lehine önemli mevziler kazandırmıştır. Kuzey Suriye topraklarında Kürt halkının yaşadığı toprakların yanında Arap nüfusunun ağırlıklı bölgelerinin de Kuzey Suriye Özerk Bölgesi’ne dahil olması, kazanılan bu mevziinin stratejik önemini net şekilde anlatmaktadır. Benzer kazanımlar Irak Kürdistan’ında özellikle Şengal’de Ezidilerin DAİŞ çetelerine karşı savunulmasında elde edildiğini belirmek gerekir.

Bu mevzilerin kazanılmasında, korunmasında ağır bedeller ödeyen öncelikle Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi ve çeşitli inançlara mensup Kürt halkıdır. Diğer Kürt partileri olan KDP, YNK, ENKS gibi hareketler özellikle DAİŞ’in saldırıları karşısında Kürt halkını savunamamış, geri çekilmiş ve hatta farklı inançlardan olan Kürtleri DAİŞ çetelerinin saldırılarına karşı savunmasız bırakmıştır. Bu açıdan özellikle Kürt halkı nezdinde bu partiler hem teşhir olmuş hem de güvenilmezlikleri tescillenmiştir. Aynı zamanda kendi başlarına bağımsız bir siyaset ortaya koyabilecek bir iradeleri olmayan bu partiler bölge gericiliğinin kaleleri durumunda olan Türkiye, İran, İsrail gibi devletlerin de güdümünde işbirlikçi nitelikleriyle de ön plana çıkmaktadırlar.

Bölgenin siyasal haritasının oluşturulduğu son yüzyıllık tarihi referans olarak aldığımızda, bu zaman aralığında Kürtlerin, Rojava’da ve Irak Kürdistanı’nda özerklik veya federal bir yapıda dahi olsa kendi öz güçlerine dayanarak siyasal haritalarını çizdiklerine şahit olduğumuz bir on yıl geçirdik. Kimlikleri yok sayılan, nüfus cüzdanı dahi verilmeyen, defalarca soykırıma varan katliamlardan geçirilen Kürt halkı için takvim yaprakları bin dokuz yüz yirmilerin, kırkların, yetmişlerin, doksanların zamanını göstermemektedir. Kürt halkı için tarih hiç olmadığı kadar ileri bir zamanı göstermektedir. Yaşadığı trajedilerin ağırlığı altında hiç kimsenin artık inkar edemeyeceği bir gerçeklik haline gelmiştir. Kürt halkı mevzilerini daha ileri cephelere taşımıştır.

“Kürt varlığı inkar siyasetini aşmıştır”

Kürt halkının kazandığı bu mevziler sayesindedir ki Kürt varlığı inkar siyasetini aşmıştır. Şu yalın gerçeğin altını kalın çizgilerle belirtmek gerekir; Kürt özgürlük hareketi artık kendi varlığını ispat için değil, savaşarak bedel ödeyerek elde ettikleri kazanımların savunulması için mücadele ediyor. Elbette bu durum Kürtler açısından tarihsel bir aşamayı ifade ediyor. Kürt halkının bu tarihsel kazanımlarının iyi bilinmesi gerekir. Mücadelenin kazanımların ileriye taşınması ile nelerin kazanılacağı ya da nelerin kaybedileceğinin anlaşılması bağlamında şu an mücadelenin hangi aşamada olduğunun ayırdına varmak gerekir.

Kürt ulusu son yüzyıldır ilk defa Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi öncülüğünde kendi öz yönetimlerini kurdukları ve sistemini oluşturdukları bir yapıyı inşa etme olanağı yakaladı. Türkiye Kürdistanı’ndaki durumda özellikle Rojava’daki mücadelenin elde etmiş olduğu kazanımlar ve bununla beraber Irak Kürdistanı’nda Kürt Federe Bölgesi’nin varlığından bağımsız gelişmemektedir. Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi kırk yıldan fazladır T. Kürdistanı’nda gerilla mücadelesi şeklinde Türk egemen sınıflarının ilhak ettiği Kürdistan topraklarına son vermek için TC ile savaşmaktadır.  Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi bu savaşta özellikle yoksul Kürt halkının desteğini alarak halklaşmış ve Kürt halkının ezici çoğunluğunun benimsediği bir parti haline gelmiştir. Bundan sonradır ki Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi özellikle Kürdistan’ın diğer parçalarında da mücadele etme ve savaşı dört parça Kürdistan’a yayma olanağı yakalamıştır. Kürt halkının hem Rojava’da hem de Şengal ve çevresinde elde ettiği kazanımlar, ulusal hareketin T. Kürdistanı’nda biriktirmiş olduğu tecrübenin bir sonucudur. Ulusal hareketin öncülüğünde elde edilen diğer bir kazanım da (hatta Kürdistan’la iltisaklı olan devletleri de kızdıran) her dört parçadaki mücadeleyi büyük oranda birleştirebilmiş olmasında yatmaktadır.

Kürt özgürlük mücadelesinin, her parçada açığa çıkan tablosunda bu gerçeği görmemek, ilgili faşist devletlerin verdiği reflekslerin yeterince anlaşılmasının önüne geçmektedir. Kürt ulusunun elde etmiş olduğu kazanımlar öncelikle T. Kürdistanı’nda kendini göstermiştir. Hem savaş alanında hem de legal alanda Kürtler muhatap alınan, yaptığı ittifaklarla siyasetin gidişatını belirleyebilen bir pozisyona gelmiştir. Şiddetle baskıyla önünde set oluşturulmaya çalışılmasına karşın Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin yarattığı dinamik ve elde ettiği güçle artık seksenlerin ya da doksanların yaklaşımıyla bir bütün imha edilemeyeceği görülmüştür. Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin T. Kürdistanı’nda elde edebileceği bir statü, özellikle Kürdistan’ın diğer parçaları üzerinde yön tayin eden bir niteliğe sahip olacaktır. Bu açıdan Rojava’da ve Şengal’de kazanılan mevzilerin kaderi de T. Kürdistanı’nda eldeki kazanımların korunarak ileri mevzilere taşınmasında yatmaktadır.

Türk egemen sınıflarının devlet aklı, PKK’nin 2011-2012 sürecinde gerilla alanlarında askeri bir taktik olarak geliştirdiği “vur-kal” hamlesinin kendisi için oluşturduğu tehdidi ilhak ettiği topraklar çerçevesinde algılamıştır. Bunun için ilk başta Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin içerde geliştirdiği bu hamleyi pasifize etmek amacıyla “Kürt açılımı-çözüm süreci” dedikleri hamleyi geliştirmişlerdir. Sonrasında Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi önderliğinde Rojava’da Irak Kürdistanı’nda ortaya çıkan dinamik sonrasıdır ki Kürt sorunun bütün parçalarda birleştiğini görebilmişlerdir. Türk egemen sınıflarının 2010’dan itibaren korktuğu başına gelmiştir.

Bu korku ve gerçeklik karşısında Türk egemen sınıfları başa dönerek yeni bir strateji doğrultusunda imha konsepti geliştirmiştir. Türk egemen sınıflarının aklı soykırımcı, talancı ve zorbadır. Askeri seçenek dışında politika yapabilecek bir çapı yoktur. Hem ekonomik hem siyasal hem de tarihsel olarak bu zihniyet üzerinden bugünlere gelmiştir. Bu açıdan politikayı farklı araçlarla kullanabilme, manevra yapabilme yeteneği yoktur. Uzun süreli olarak geliştirebildiği tek strateji askeri stratejilerdir ve bu da ilhak ve işgal mantığına dayanmaktadır. Bugün dört parça Kürdistan’da uygulamaya çalıştığı strateji tam da ilhak-işgal siyasetidir.

Türk egemen sınıfları kendi sınırları içerisinde Kürt özgürlük mücadelesini bastırmak için dört parça Kürdistan’da misyon yüklenmiştir. Kendi sınırlarının ötesinde sorunu karşılamak ve coğrafyanın demografik yapısını Kürtlerin aleyhine değiştirmek için, dört parça Kürdistan’ın birbiri ile bağlantı noktaları olan kara parçalarının birbiriyle bağını kesmek, Kürdistan sınırlarında Arap ve Türkmen nüfusu yerleştirerek T. Kürdistanı’nı diğer parçalardan tecrit etmek istemektedir.

Hiçbir işgalci güç, işgal ettiği toprakları kendiliğinden terk etmek istemez. Zaten bu durum işgalin ya da işgalciliğin mantığına da terstir. İşgal edilen alanlarda kendi egemenliğini tesis etmek ve yapabiliyorsa oraları kendi toprağı haline getirmek gibi bir amacı vardır işgalin. Her yerde de bu böyle olmuştur. İşgalcilerin kendiliğinden çekildikleri bir örnek yoktur. Ya halkların direnişi ile kovulmuşlardır ya da kendisinden daha zorba bir gücün karşında boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Türk devletinin de işgal ettiği alanlardan ancak halkların direnişi ile kovulacağını tahmin etmek zor olmayacaktır. Gerek Rojava’da gerekse de Irak Kürdistanı’nda TC’nin planı da uzun süre bu topraklarda kalmak ve buraları kendi toprağı haline getirmek içindir.

Son işgal saldırısının HDP’nin kapatılma tartışmalarının üzerine ve HDP’nin Edirne’den ve Colemerg’ten başlattığı yürüyüşe denk getirilmiş olması da bütün bir Kürt halkına verilen önemli bir mesajdır. Hiçbir alanda, legal dahi olsa, Kürtlere siyaset yapmanın tüm kanallarının kapatılacağı mesajıdır. Tabi ki son süreçte “kendi kürdünü” yaratma stratejisinden bağımsız olarak bu mesaj verilmektedir. Türk devleti içerde Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin direncini kırmadan “kendi kürdünü” yaratamayacağını iyi bilmektedir.  Bunun için şiddetin dozu her alanda kendi gerçekliğine uygun olarak devredir. Gerilla ve Rojava Devrimi karşısında imha ve katliam siyasetini güderken demokratik mücadele karşısında gözaltı, tutuklama ve her türlü polis terörünü devreye sokmuştur.

2016 yılından bu yana devleti Ergenokoncuların yönettiğine dair bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Devletin içinde egemen sınıflarının hangi kliğinin egemen olduğundan bağımsız olarak Türk devlet geleneğinin kodlandığı bazı meseleler vardır. Kürt sorunu da bunların arasındadır.  Bugün Kürt halkına yönelik saldırıların AKP/MHP kliği eliyle yapılıyor olması diğer kliklerin farklı bir yaklaşımının olduğu anlamına gelmemektedir. Keza bu söylemin arkasında AKP ve onun katil lideri Erdoğan’ı aklama gibi bir mantığı da vardır. Olan tam da bir bütün Türk devletinin topyekün Kürt özgürlük mücadelesini boğmaya, yok etmeye yönelmiş olmasıdır; fakat AKP/MHP kliği de kendi bekalarını Kürt özgürlük mücadelesi ve devrimci mücadelenin bastırılmasında gördükleri de bir gerçektir. Hiçbir dayanak noktası kalmayan AKP/MHP kliğinin hükümette-iktidarda kalmalarının koşulu gerilla karşındaki “başarılara” bağlı olduğunun bilincindedirler. Ulusal mücadelenin ve devrimci mücadelenin toparlanıp, karşı saldırıya geçmesi bu kliği iktidardan düşürmeye muktedirdir. Bunun için toplumsal muhalefeti tutabildikleri kadar sokaktan uzak tutmaya çalışmaktadırlar. Bu yönü ile HDP’nin ve dostlarının yüzünü sokağa dönmüş olması anlamlıdır.

Faşizmin her alandaki ablukası dağıtılacak!

Kürt ulusal özgürlük hareketi ve dostları faşizmin her alandaki ablukasını dağıtacaktır! Türk devleti Cerablus, El Bab işgaliyle başlattığı, devamında Afrin’le ve Serekanîye-Gîre Spî ile devam ettirdiği Rojava işgaline yeni halkalar eklemek istemektedir. İlk işgal Kürtlerin Akdeniz’e ulaşmasını engellemek olmuştur. İkinci dalga işgalde Rojava’yı adacıklara bölerek kendi içinde bağlantılarını kesmek, üçüncü dalga işgalde Rojava’nın Şengal’le, Irak Kürdistanı ile bağının kesilmesine, gerilla bölgelerinin bu alana yönelik doğrudan müdahil olmasının önüne geçebilmektir. Son, Avaşin bölgesinin işgaliyle beraber AKP sözcüleri işgalin Rojava’da sürdürüleceği mesajlarını vermişlerdir.

Diğer taraftan medya savunma alanlarının işgali de yeni başlatılan “pençe- kaplan” operasyonu ile devam ettirilen stratejinin derinleştirildiğini göstermektedir. Türk devleti bütün bir güney sınırı boyunca belli bir derinlikte coğrafyayı kendi topraklarına katmak istemektedir. Bununla beraber Türk devletiyle daha fazla iş tutan KDP de Türk ordusunun kuzeyden işgal saldırılarına karşı, güneyde gerilla alanlarını kuşatma siyaseti izlemektedir.  PKK’nin Kürt halkı nezdinde elde ettiği haklı prestij KDP’nin çizgisini zorlamaktadır. Türk devleti ve İsrail’in desteği ile ayakta kalabilen Barzani ailesi, kendisine alternatif olabilecek gücün PKK olacağının farkındadır. Bu açıdan işbirlikçilik temelinde Türk devletiyle birlikte gerillayı imha konseptine dahil olmuştur ve güneyde gerilla alanlarına yönelik yığınak yapma ve gerillanın manevra alanlarını kesme doğrultusunda konumlanmıştır.

Bu işin bir kısmıdır, diğer kısmı da yine AKP sözcülerinin gizleyemeyerek dile getirdikleri gerillanın özellikle son süreçte geliştirdiği hamlelerdir. Türk ordusunun her türlü teknik üstünlüğüne karşı gerilla o tekniği boşa çıkaracak şekilde kendi tarzını yaratabilmiştir. Türk ordusu özellikle Medya Savunma Alanlarında gerilla karşısında ağır darbeler almaktadır. Gerilla darbelerinin süreklilik kazanması TC’de tedirginlik yaratmaktadır. AKP soysuz bakanının, gerillaya yönelik verdiği bitirme tarihleri başarısızlıkla sonuçlanmakla kalmamış, gerillanın darbeleri karşısında kendi sonunu hazırlamıştır. Türk devletinin Kürt halkına yönelik saldırılarının püskürtülebilmesi birleşik mücadelenin her alanda kendini belli bir strateji doğrultusunda örgütleyebilmesine bağlıdır. Bu durum mücadelenin diğer alanları için de geçerli bir doğrudur. Son süreçte HBDH milislerinin şehirlerde geliştirmiş olduğu eylemlilik düzeyinin, gerilla ile eşgüdümü yakaladığında mücadeleyi ülke sathında ileri mevzilere taşıyacağı kuşkusuzdur. Bu açıdan Türk devletinin gerillayı sınırların ötesinde karşılama stratejisine karşı bu saldırılara ülkenin her yanında karşılık vermek, Türk devletinin bu stratejisinin boşa çıkarılması açısından önemlidir.

Toplumsal muhalefetin ve demokratik mücadele yürüten güçlerin AKP/MHP kliği ile sokakta hesaplaşma hamlesinin Kürdistan’daki işgal-ilhak saldırılarının boşa çıkarılmasında önemli yeri vardır. Nasıl ki Kürt halkının özgürlük mücadelesi tüm parçalarla bütünleşmişse; ülkemizde de sınıf mücadelesinin diğer alanları ile bütünleşmesinin adımlarını daha sıkı atmalıdır. Bu açıdan çevre mücadelesi, kadın özgürlük mücadelesi, işçi sınıfının hak alma mücadelesinin Kürt özgürlük mücadelesi ile kopmaz bağlar içerdiğini görmek gerekir.

Türk devletinin taktığı isimle gerillanın karşısına çıkarılan pençe, kaplanın değil; faşizmin pençesidir. Bu pençeyi herkes bir şekilde kendi mücadele alanlarında farklı biçimlerde hissetmektedir. Bütün bir mücadele alanlarının mücadelesini birleştirmesi faşizmin pençesini koparıp atacaktır. (Devam edecek)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu