GüncelMakaleler

MAKALE | Faşizmin pençesi, yaşasın halkların birleşik mücadelesi -2-

Fransız emperyalizminin aktif çabasıyla ve ABD emperyalizminin her aşamasına doğrudan müdahil olmasıyla, PYD ve ENKS arasında “Kürtlerin birliği” adı altında bir antlaşma gerçekleşti. Bu antlaşmanın içeriği ayrı bir değerlendirmenin konusudur. Fakat Kürt ulusal özgürlük hareketinin çekilmek istendiği mecra bakımından oldukça tehlikeli sonuçlar doğuracak bir yerde de durmaktadır.

Türk devletinin Heftanin’e başlatmış olduğu işgal-ilhak saldırısı sürerken, HPG Merkez Karargah komutanı Murat Karayılan, bu işgalin yeni bir dönemin başlangıcı olduğunun vurgusunu yaptı. Yazımızın birinci bölümünde, biz de bu işgal saldırısının Ortadoğu coğrafyasının bütününde yaşanan gelişmelerden bağımsız olmadığı vurgusu ile benzer değerlendirmeler yapmıştık.

Türk devleti Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da içine girdiği askeri yönelimle, kendi sonunu da hazırlayacak olan bir sürece girmiştir. Türk devletinin, Medya Savunma Alanları, Şengal ve Rojava’yı işgal planları kendi ilhakçı-işgalci ve yayılmacı planlarının bir sonucu olmakla beraber, aynı zamanda –özellikle Medya Savunma Alanlarını işgal saldırılarının-, ABD emperyalizminin Ortadoğu ve İran üzerindeki emperyal politikaları ile de ilişkisi bulunmaktadır.

Ortadoğu coğrafyasında, her şeye ve herkese rağmen, emperyalistlerin ve bölgede gerici devletlerin ortaya koydukları siyasetin dışında görece bağımsız bir çizgi ortaya koyabilen ve bunu belli oranda uygulayabilen hareket PKK olmuştur. PKK’nin ortaya koyduğu çizgi, emperyalizmin bölgesel çıkarlarıyla bir dizi yerde çatışmakta, uyuşmamaktadır. Bunun için ABD emperyalizmi bölgede kendi emperyal politikalarıyla çelişecek ve karşısına çıkma potansiyeli taşıyacak hareketlere, konu özgülünde PKK’ye, ideolojik olarak da baskı uygulamakta ve onu bir noktadan sonra özellikle KDP çizgisine yakın bir pozisyonda durmaya zorlamaktadır.

Fransız emperyalizminin aktif çabasıyla ve ABD emperyalizminin her aşamasına doğrudan müdahil olmasıyla, PYD ve ENKS arasında “Kürtlerin birliği” adı altında bir antlaşma gerçekleşti. Bu antlaşmanın içeriği ayrı bir değerlendirmenin konusudur. Fakat Kürt ulusal özgürlük hareketinin çekilmek istendiği mecra bakımından oldukça tehlikeli sonuçlar doğuracak bir yerde de durmaktadır.

Anlaşmanın içeriğine dair, Türk devleti diplomatik anlamda verdiği tepkinin yanında, ENKS’nin Rojava topraklarında özellikle yönetimde yer almasını istemektedir. ENKS ile Türk devletinin geliştirdiği ilişkiler herkesin malumudur. ABD emperyalizminin, Kürt ulusal özgürlük hareketini KDP çizgisine çekme çabasını Türk devleti de desteklemektedir.

KDP/YNK çizgisinin, ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini anlama ve uygulama biçimi, emperyalistlerin bölgesel çıkarlarının bir eklentisi haline getirmiştir. Bu haliyle hiçbir iradesi ve direnme gücü kalmamıştır. Yıllardır, Irak Kürdistanı topraklarında, Peşmerge yozlaşıp iradesizleşmiştir. Uğruna savaşabilecekleri bir davaları kalmamıştır. Bu açıdan savaşacak ne iradesi ne de cesareti kalmıştır. KDP, emperyalistlerin bölge üzerindeki hesaplarında kullanışlı bir enstrümanken, emperyalistler açısından vekalet savaşı yürütecek durumda değildir. Ya da zayıftır.

Keza, benzer durum YNK için de geçerlidir. YNK, KDP’nin ABD ve Türk devleti ile geliştirdiği ilişkiden farklı olarak, İran’ın daha fazla egemenliği altındadır. YNK’nin İran’la geliştirdiği ilişkiler, onun İran karşısında mevzilenmesinin önünde engeldir. Ekonomik ve siyasi olarak İran’ın YNK bölgesinde geliştirdiği ilişkiler ağı, YNK’yi İran karşısında bağlamaktadır. Yine YNK peşmergesinin de KDP peşmergesinden farkı yoktur. Peşmergenin hem DAİŞ hem de Haşt-ı Şabi güçleri karşısında ortaya koydukları performans bunu kanıtlamıştır.

Bu açıdan, bölgede yıllardır Türk devleti, İran ve yer yer Peşmerge ile savaşmış, DAİŞ karşısında zafer kazanmış olan güç, Kürt ulusal özgürlük hareketidir. Kürt ulusal özgürlük hareketinin Türk devleti ile vermiş olduğu savaşta elde etmiş olduğu savaş deneyimi ve kapasitesi, diğer Kürt hareketleri içerisinde en ileride olandır. Keza dört parça Kürdistan’da savaşabiliyor olması da dikkatlerin onun üzerinde yoğunlaşmasını sağlıyor. Keza düşmanın her türlü teknik saldırısına karşı, her defasında kendini yenileyerek kendi savaş tarzını yaratan örgüt sayısı oldukça sınırlıdır.

PKK, emperyalist devletlerin her türlü desteği sunduğu, NATO’nun dördüncü dünyanın on üçüncü en büyük ordusuna karşı savaşın sürekliliğini sağlayabilmiştir. Bunun nedeni öncelikle Kürt özgürlük mücadelesinin haklı davasından kaynaklıdır. Fakat, aynı zamanda bu savaş kapasitesi ile de ilişkilidir. Bu anlamıyla Kürt ulusal özgürlük hareketi, sahip olduğu bu dinamizm sayesinde ve kitle tabanı itibari ile bir yandan emperyalist ülkelerin “terör örgütleri” parantezinin dışına çıkaramadığı ancak üzerine hesaplar yaptıkları bir güç pozisyonundadır.

Türk Devletinin Medya Alanlarına İşgal Saldırısı ve İran Gerçeği

Ortadoğu coğrafyasının bir ucunda Akdeniz diğer ucunda ise İran vardır. Bu açıdan çok rahatlıkla şunu söyleyebiliriz; Ortadoğu’daki paylaşım savaşının kaderini belirleyecek olan, bu iki uç noktada bulunan bölgede kurulacak egemenlik ilişkileri olacaktır. Konu bağlamında, Doğu Akdeniz üzerindeki dalaşın bölge ile olan ilişkisine değineceğiz. Fakat bundan önce, Medya Savunma Alanlarına dönük gerçekleşen işgal saldırılarının perde arkasında duran ve her seferinde kontrol altında tuttuğu hava sahasını Türk devletine açan ABD emperyalizminin hesaplarına değinmekte fayda vardır.  Zaten Türk devletinin, Kürt ulusal özgürlük hareketini imha konseptinin içine, kendi emperyal niyetini iliştirmesi kaçınılmazdı. ABD emperyalizminin, Irak Kürdistanı’nın hava sahasını, Türk devletine “sınırsız” şekilde açmasının belli başlı nedenleri vardır. Kuşkusuz, bu bölgede kendi çıkarlarına engel gördüğü ve yıllardır yıkmak ve kendi yarı sömürgesi haline getirmek istediği İran vardır.

Birçok düşünce kuruluşu ve stratejist tarafından da paylaşılan değerlendirmeler arasında yer alan konu, bölgenin kaderini belirleyecek savaşın İran coğrafyasında olacağıdır. Bu kadim topraklar, 1979 “Molla Devrimi” sonrası hep ABD’nin ve Avrupalı devletlerin ablukası altında oldu. Defalarca kez hem ekonomik hem de askeri olarak saldırıya uğrasa da İran her defasında bu saldırıları geri püskürtmeyi başarabilmiştir.

Yine birçok stratejiste göre, İran Türkiye’den sonra ikinci; kimilerine göre de jeo-stratejik konumu itibariyle bölgede birinci sırada yer almaktadır. İran, diğer ülkelerin aksine, tarihi bin yıllara dayanan köklü bir devlet geleneğine sahiptir. Yutmaya çalışanlar için kolay lokma olmadığı gibi kendi bölgesinde oyun kuran, oyun bozan bir güce sahiptir. Türk devletinin son on yıldır emperyalizmin koltuk değneğine yaslanarak yapmaya çalıştığı şey, İran açısından kendi öz dinamikleri arasında yer almaktadır.

Ortadoğu’da, Arap coğrafyasında, hatta sınırın Asya’ya açılan tarafında da birçok ülkenin ekonomik ve politik durumuna doğrudan müdahale edebilen bir etkiye sahiptir. Ve bu ülkelerin siyasal şekilleniş ve konumlanışına göre kimi zaman doğrudan, kimi zaman etkisi altındaki Şii menşeli grup, örgüt ve aşiretler üzerinden bunu yapmaktadır. Bu etkiyi Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’e bir diğer taraftan da Azerbaycan ve Pakistan’a kadar tariflemek mümkündür.

İran, Ortadoğu’nun tüm cephelerinde ve nerede bir çatışmalı alan varsa orada yer almaktadır. “Vekalet Savaşları” olarak, tarihin kayıtlarına geçen “yeni dönem” savaşım biçimlerinde İran’ın kontrolünde vekaleten yürütülen bir savaş vardır. İran, egemen sınıfların tüm bu alanlarda göstereceği en ufak bir zafiyetin faturasını, kendi topraklarında ödeyeceğini çok iyi kavramış durumdadır.

Aynı şekilde İran’ın düşmanları da İran’a açılacak bir savaşta, çevrelerinin İran destekli Şii örgütlerince kuşatılacağının farkındadırlar. Bunun için başta ABD olmak üzere, İran’a bulaşacak olanın onun çevresini temizlemeden böyle bir girişimde bulundukları takdirde bu kavganın baştan yenilgi ile sonuçlanacağı açıktır. Özellikle, ABD emperyalizminin Körfezde yaşadığı çekingenliğin nedeni ve Körfeze alternatif geçiş alanları yaratma istemi bundan kaynaklıdır.

ABD emperyalizminin, Suriye’de Esad’ın Hizbullah ve İran’la arasına mesafe koyması şartıyla kalmasına “rıza göstermesi” de bundan kaynaklıdır. Irak’ta hali hazırda gerek Haşti Şabi, gerekse de Kudüs gücü ile girilen çatışmaları ve Kasımi’nin öldürülmesini, İran’ın çevresinin temizlenmesi olarak okumak gerekmektedir.

Bunca kuşatma ve ambargoya rağmen, İran’ın petrollerini taşıyan gemilerin izlediği güzergahlarda uğradığı sabotajlara rağmen, İran’ın bölgedeki ayaklarının kesilememesinin nedenleri burada yatmaktadır. İran, kendisine dayatılan savaşı şimdiye kadar kendi sınırlarının ötesinde düşük yoğunluklu bir seviyede tutmayı başarabilmiştir.

Elbette ki, bu değerlendirmenin yanında İran üzerinde Rusya ve Çin emperyalistlerinin verdiği desteği de hesaba katmakta fayda vardır. İran’ın Rusya ve Çin’le geliştirdiği ilişki, eşitler arasındaki bir ilişkiden çok bağımlılık temelinde gelişen yarı sömürge bir niteliğe sahiptir. Fakat bu ilişkinin, geçmişiyle beraber değerlendirildiğinde, Türk devletinin pozisyonundan farklı özelliklere sahip olduğu da açıktır. Bu açıdan İran, kendi adına da hareket kapasitesi olabilen bir ülkedir.

İran çok uluslu, çeşitli azınlık milliyet ve farklı inançların olduğu kozmopolit bir ülkedir. Bu içerde siyasal dengelerin hassas bir zeminde durduğunu göstermektedir. İran egemen sınıflarının bu durumu hassasiyetle gözettiği bilinmektedir. İran da söz konusu Kürt olduğunda kıyıcı ve katliamcı bir geleneğe sahiptir.

Kürt ulusal özgürlük hareketi, uzun zamandır, İran’la karşılıklı ateşkes sağlamış durumdadır. Yer yer belli gerginlikler üzerinden çatışmalı durumlar yaşansa da bu ateşkes durumunu karşılıklı olarak bozmak istememektedirler. Hem İran, içerde yaşanacak bir savaşın kendisi için faturasının ağır olacağından böylesi bir durumu tercih etmek istememekte; hem de Kürt ulusal özgürlük hareketi yeni bir cephe açmak istememektedir.

Fakat ABD emperyalizmi de içerde İran’ı zayıf düşürecek ve yoğunlaşması çevresinden içeriye kaydıracak bir durum yaratmak istemektedir. Onun için Kürt ulusal özgürlük hareketinin İran’la savaşmasını istemektedir. Bunun için Kürt ulusal özgürlük hareketine baskı uygulamaktadır. Kürt-İran çatışmasının önünü açmak için, çeşitli provokasyonların yanında, askeri olarak zorlamak ve buna mecbur bırakmak için Türk devleti ile koordineli şekilde Medya Savunma Alanlarına yönelik saldırıları ve işgallerin önünü açmaktadır.

Keza benzer durum Kuzey Doğu Suriye topraklarında yaşanmaktadır. Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni Esad yönetimiyle ile çatıştırmak ve Suriye’deki İran destekli örgütlerle Kürtleri karşı karşıya getirmek istemektedir. Bunu defalarca zorlamasına karşın, bu konuda başarılı olamadığı kesindir. Fakat ENKS’nin, Rojava topraklarında yönetimde yer alması, askeri olarak da Roj peşmergelerinin Rojava’ya kaydırılması ABD ve Türk devleti açısından istenilen elverişli ortamı hazırlayacağından kuşku duymamak gerekir. ABD ve Fransa emperyalistlerinin bu antlaşmada bunca ısrar etmelerinin nedeni Kürtleri kendi emperyal politikaları doğrultusunda kullanışlı hale getirmek içindir. Yine bölgede yaşayan Kürtler açısından ENKS’nin ne demek olduğu açıktır; “ENKS demek Türk devleti demektir” söylemi bölgede oldukça yaygındır.

Diğer taraftan İran’da, Türk devletinin hava saldırılarına paralel, kendi sınırında bulunan alanlara yönelik saldırılarda bulunmuştur. İran’da, ABD’nin Kürt ulusal özgürlük hareketine yönelik uyguladığı baskının farkında olarak, Kürt ulusal hareketine mesaj niteliğindeki bu saldırı ile karşılık vermiştir.

Birleşik mücadelenin bayrağını her alanda yükseltelim!

Kürt ulusal özgürlük hareketinin, son Heftanin işgal girişimiyle beraber, yeni döneme girildiğine dair açıklamalarını doğru okumak gerekir. Meselenin sadece gerilla ile ilgili olmadığı, bölgesel düzlemde bir stratejinin parçaları olduğu açıktır. Bu işgal saldırısının Kandil’e doğru uzatılması Kürt ulusal özgürlük hareketini daha fazla İran’la Türk devleti arasında sıkıştıracaktır. Bu durumda, İran’la Kürt ulusal özgürlük hareketi arasında çatışma-savaş ihtimali de paralel olarak artma olanağı bulacaktır.

Kürt ulusal özgürlük hareketi, Türk devletinin işgal etmeye yeltendiği Medya Savunma Alanlarında, tüm benliği ile savaşmakta ve işgalcilere ağır darbeler vurmaktadır. Her ne kadar faşist burjuva basını Türk ordusunun kayıplarını gizlemeye özel önem gösterse de bu gerçekliği, Türk ordusu savaş alanlarında iliklerine kadar hissetmektedir. İşgalin devamı günlerde Hulusi Akar ve ilgili generallerin Şırnak’taki koordine merkezine yaptıkları ziyaretler bunu göstermektedir.

Türk devletinin işgal saldırılarına karşı geliştirilecek mücadelenin anti emperyalist karakteri olduğu anlaşılır olmalıdır. Emperyalizmin Ortadoğu’daki hesaplarının bozulması ulusların Özgürce Ayrılma Hakkı’nın savunulmasından geçmektedir. Bu savunu alabildiğine pratik ve somuttur. Her alanda Kürt ulusal özgürlük hareketi ile dayanışma içerisinde olmak ve onunla omuz omuza birleşik mücadelenin örgütlenmesi demektir. Özellikle Rojava’da, Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi üzerinden, ABD ile kurulan ilişki bağlamında anti emperyalistlik vurgusu sürekli bir yerlerden ısıtılarak Kürt ulusal özgürlük hareketinin önüne koyulmaktadır. Ortadoğu’daki güç dengelerinden ve kendi durdukları yerin neresi olduğundan bağımsız olarak bu yapılmaktadır. Bu zeminde değerlendirme yapanların durduğu yer, sosyal şoven bir pozisyondur. Aynı zamanda kendisi ile ilgili misyon ve kimlik bunalımı yaşayanların genel ruh halini göstermektedir.

Emperyalistler kendileri için, en doğal olan şeyi yapıyorlar. Bölge üzerinde ilerici- devrimci olan ne varsa gericileştirerek kendi eklentisi haline getirmeye çalışmak… Emperyalistlerin bunun için yapmayacakları kötülük yoktur. Diğer taraftan devrimci ve komünistlerinde bulundukları her yerde her şeyi DHD (Demokratik Halk Devrimi) ve Sosyalizm mücadelesinin bir parçası haline getirmek gibi bir görevleri vardır. Bu açıdan bu zeminde geliştirilmeyen her ilişkinin, emperyalizmin ve onun yarı sömürgesi durumundaki gerici devletlerin etkisine açık hale geleceği kuşkusuzdur. Anti emperyalist mücadeleyi slogan düzeyinde kavramıyorsak eğer, Kürt ulusunun kendi kaderini kendi ellerine alma mücadelesinin içerdiği anti emperyalist özünü doğru tanımlamak gerekir. Neden KDP-YNK gibi partilerin bu hakkı savunamayacağı, neden Kürt ulusal özgürlük hareketinin halen bu zeminde durduğunun cevabı oldukça açıktır.

Bu açıdan Kürt ulusal özgürlük hareketinin dostları, her alanda faşizmin saldırılarına karşı Kürt özgürlük mücadelesi ile omuz omuza mücadele etmekten geri durmayacaktır. Rojava’dan, Heftanin’e, T. Kürdistanı’na ve oradan Türkiye’nin tüm büyük şehirlerine kadar omuz omuza birleşik mücadelenin örgütlenmesi ve Kürtlerin kazandığı tüm mevzilerin savulması aynı zamanda Kürt ulusal özgürlük hareketinin dostlarının da omuzlarındadır.

Türk devletinin tüm bir güney sınırı boyunca ilhak-işgal saldırıları devam ediyor. Türk devletinin son aylarda yine özellikle Doğu Akdeniz kıyılarında da benzer ilhakçı-yayılmacı politika güttüğü sır değildir. Doğu Akdeniz’de Ortadoğu’daki paylaşım savaşlarına paralel, buradaki egemenlik yarışı da kızışmakta ve yeni çatışma alanları yaratmaktadır. Bu açıdan Doğu Akdeniz’deki egemenlik savaşını da Ortadoğu’nun paylaşılmasından bağımsız düşünmemek gerekir. Ortadoğu’daki tüm dengeler, domino taşlarının dizilimine benzer bir dizilime sahiptir. Bu açıdan her sorun, her çatışma domino etkisi yaratmakta ve birbirini tetiklemektedir. Konu bağlamında Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ayrı bir değerlendirmenin konusudur.

Faşizmin kanlı pençesini kesip koparmak için, onun ilhakçı-yayılmacı politikalarına karşı birleşik mücadelenin bayrağını her alanda yükseltelim… (Devam Edecek)

Faşizmin pençesi, yaşasın halkların birleşik mücadelesi -1-

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu