GüncelMakaleler

MAKALE | Köhnemiş Sistemin Külfeti Ve Sınıf Çelişkilerinin Öne Çıkması

"Ezen ve ezilenlerin arasındaki çelişkiler yumağı derinleştikçe, mücadele de gelişir. Tarihsel materyalizmin yasasıdır bu..."

Türkiye tarihinin en büyük bunalımını yaşıyor. Ülke, sorun ve çelişkilerin üstesinden gelemiyor. Mevcut durum ve yarattığı çelişkiler, geçmişi aratacak boyutlara tırmanmış.

Elbette ki bu, geçmişin günümüze alternatif olduğu anlamına gelmemeli. Ama günümüz Türkiye’sinin ekonomik, siyasi, sosyal sorunları öyle müzmin bir hal almış ki, artık sistem ve devlet sömürü ve zor unsurunu daha katmerli boyutlara tırmandırmadan varlığını devam ettiremiyor.

Yasama, yargı ve yürütme organlarını tümden fesheden ve çıkardığı en geri anayasayı bile ihlal eden AKP-MHP-Ordu kliği nezdinde, devlet ve sistem girdiği çetrefilli ve kaotik süreçten bir türlü çıkamıyor.

Başbakanlığı olmayan atıl hükümetin direk cumhurbaşkanlığına bağlı olması yönetimin nasıl bir hal aldığını gösteriyor. Elbette ki bu durum devletin salt cumhurbaşkanından ibaret olduğu anlamına gelmez. Ama geçmişin parlamenter maskesi pörsümüş ve düşmüştür.

Devletin sorunlarının kemikleştiği dönemlerde devlet erki daralır, bazı kurumlar lağvolur ve baskı unsuru daha öne çıkar. Nitekim ülkemizde de temelleri iyice sarsılan devlet çığırından iyice çıkmış, saldırı furyasını bu boyutlarına tırmandırmıştır.

Bu durum sonucu şuurunu iyice kaybeden faşist diktatörlük, Erdoğan üzerinden baskı ve saldırı mekanizmasını cunta boyutlarına tırmandırmıştır. Ama artık giderek teşhir olan ve geçmişe kıyasla otoritesi iyice sarsılan Erdoğan’ın ilk seçimlerde düşme olasılığından bahsedilir hale gelinmiştir. Sistem ve devlet yönetimi oluşan sorunların üstesinden gelemediği gibi daha agresif bir hal almakta ve sorunların giderek artmasına zemin teşkil etmektedir.

Sistemin ekonomik, sosyal ve siyasal temellerinin bu denli çatırdaması ve sömürü ve siyasal baskının çığırından bu denli çıkması, Türkiye’nin çok daha keskin bir sürece gireceğinin göstergesidir. Ülkenin içine girdiği bu konjonktür, mevcut devlet erkinin kitleler nezdinde otoritesini daha sarsacaktır. Çünkü mevcut düzen, alt ve üst yapısıyla girdiği sarsıntıya müdahale edecek durumda değildir.

Sistemin içine girdiği girdap daha derinleşmektedir. Sorun yönetimde kimin olup olmamasında değildir. Sorun sistemin ekonomik, siyasi, sosyal, hukuki ve tüm alanlarda oluşturduğu yumağın giderek büyümesindedir.

Bu da halkın tepki ve hoşnutsuzluğunu artırmaktadır. Kürt halkına, Aleviler başta olmak üzere inanç gruplarına, kadın ve LGBTİ+lara dönük şiddet artarak devam ederken hızla artan yoksullaşma, açlık, işsizlik kulvarı toplumun büyük kısmını içine almıştır…

 

Büyüyen Sorunlar Yumağı; Düşük Asgari Ücret, İşsizlik, Yoksulluk, Açlık

Egemen sınıfların hükümetleri ve devletlerinin her alanda aldıkları karar ve pratikteki uygulamalar sömüren sınıflara hizmet eder. Düzenin yarattığı sorunlara müdahale egemen sınıfların çıkarına tekabül eder. Dünya çapındaki kronik sorunlar tüm gerici ve faşist devletleri daha sık buna zorlamaktadır.

Bu durum TC için de geçerlidir. Nitekim bir yandan Kürt ulusal sorununda, inançlar sorununda, toplumsal cinsiyet sorununda vb. devletin baskı ve tahakkümü tüm şiddetiyle devam ederken aslında tüm emekçi kesimlere yönelik sömürü ve baskı mekanizmaları had safhaya çıkarılmak isteniyor. Uluslararası emperyalist sistemin ve bağımlı pazarların mevcut durumu, sorun ve çelişkilerin nasıl daha da derinleştiğini gösteriyor.

Bunun sonucu krizin ve yarattığı tüm sorunların külfeti de işçi sınıfına ve emekçi halklara mal ediliyor.

TC’deki durum aşikardır. Uluslararası mali sermayenin sıcak para üzerinden elde ettiği rantın faturası hep halkımıza kesilmiştir. Kompradorlar ve yerli bankalar da sömürüden paylarını almışlardır. Ancak halkın durumu giderek daha da kötüleşmiştir. Nitekim 2020 asgari ücret tartışmaları ortadadır. Cumhurbaşkanlığı Hükümeti tarafından belirlenen asgari ücret brüt 2 bin 943, net 2 bin 324 liradır.

Bu miktar enflasyon oranının çok altındadır. TÜİK tarafından açıklanan enflasyon rakamları baz alınarak asgari ücretin belirlendiği ileri sürülse de gerçekte durum hiç de öyle değildir. Kaldı ki, hükümet tarafından enflasyon oranları düşük gösterilmektedir. Buna rağmen belirlenen asgari ücret, düşük gösterilen resmi enflasyon rakamlarının yine de bir hayli altındadır.

Günlük yaşamda en çok yapılan harcamalar devletin lanse ettiği enflasyon rakamından hayli yüksektir. Nitekim gıda harcamalarına yüzde 54, elektriğe yüzde 71, doğalgaza yüzde 58, kuruyemişe yüzde 90, konut fiyatlarına yüzde 32 zam yapılmıştır. Ayrıca açıklamalara göre yakın zamanda yeni zamlar da uygulamaya konacak, ücret fiyatlarına yapılan artışlar gasp edilecektir.

Sistemin çarkı böyle işlemektedir. Bu çark, sömürü mekanizmasının giderek daha hızlandırılmasıdır. Köhnemiş düzenin külfeti tümden emekçilere çıkartılmaktadır.  Ücrete yapılan artış, tepkiyi engellemek için düşük ve kerhen yapılmıştır. 10 milyon civarında emekçi, asgari ücretle çalışmaktadır. Ayrıca bu işçilerin ailesi de bulunmaktadır.

Dolayısıyla asgari ücretten olumsuz etkileneceklerin sayısı kat be kat fazladır. Ayrıca kamu emekçilerinin sayısı 3.5 milyon civarındadır. Onların da yakınları bulunmaktadır. Ayrıca emeklilerin ezici çoğunluğunun aldığı maaş da asgari ücretin altındadır. Kırsal alanda yaşayan köylüler ve küçük üreticilerin çoğu da ekonomik ve sosyal konumları itibariyle aynı durumdadır.

Bu dönem işsizliğin de hızla artığı dönemdir. İşsiz sayısı geçen yılın son ayında TÜİK rakamlarına göre 4 milyon 650 bin civarındadır. İşsizlik oranı ise yüzde 14’dür. Ki bu sayı ve rakamlar düşük gösterilen rakamlardır. Ayrıca iş aramayanlar dikkate alınmamaktadır.

Onlarla birlikte işsizlik rakamları yüzde 25’in üzerine çıkmaktadır. Türkiye’nin ekonomik ve sosyal yapısı toplumun daha yoksullaştığı ve açlık sayısının daha yükseklere tırmandığı bir dönemece girmiştir. Tüketici Hakları Derneği’nin (THD) yaptığı araştırmaya göre ülke nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan 16 milyon kişi açlık sınırındadır. Nüfusun yüzde 60’ını oluşturan 48 milyon da yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır.

Açlık ve yoksulluk sınırı içinde yaşayanların toplamını oluşturan 64 milyon vatandaşın aylık gelirleri geçen yılın belirlenen asgari ücreti olan 2.020 TL’nin altındadır. Yani nüfusun ezici çoğunluğu devlet tarafından belirlenen asgari ücretin altındaki bir gelire mahkum edilmiştir. Bu, korkunç bir rakamdır. Çünkü bu kitleler, aldıkları ücretle yeterli, sağlıklı, dengeli beslenecek bir gelire sahip dahi değildir.

Ayrıca açlık ve yoksulluk halk kesimlerinin giyecek, konut, yakıt, vb. sorunlarını da daha üst düzeye tırmandıracak, sosyal yaşamları da giderek bozulacak; beraberinde zam ve artan vergiler dayatılacak, kesintilere gidilecektir. Daha 2020’nin ikinci gününde, Genel Sağlık Sigortası (GSS) ve Bağ-Kur prim borçlarını ödeyemeyenler hakkında aleyhte kararlar alınmıştır. Bu karara göre prim borçlarını ödeyemeyen 5 milyon civarında kişi ücretsiz sağlık hizmetlerinden yoksun tutulacaktır.

Kısacası ekonomide kara delik giderek büyüyor. İçinde derin sorunlar yumağı oluşuyor. Ve bedeli çeşitli milliyetlerden halkımıza kesiliyor…

 

Kaosa Rağmen Mücadele İvme Kazanacaktır!

TC tarihinin en karmaşık ve çelişkilerin en derinleştiği dönemi yaşıyor. Sorunların daha üst boyutlara tırmandığı bir dönemece girilmiş durumda. Öyle ki son dönemlerde intihar vakaları da artmış durumdadır.

Erdoğan ve devletin tüm şürekası, kitlelerin tepkisinden çekiniyorlar. Dünyanın birçok ülkesinde halkların sokaklara çıkması onları daha ürkütüyor. Çünkü tüm dünya çapında artan sömürü, baskı ve saldırı halkları hızla sokaklara döküyor.

Türkiye halkının da tıpkı Gezi’de olduğu gibi tekrar meydanlara çıkma ihtimalinden çekiniyorlar. Onun için halkı sindirmek ve pasifize etmek için durmadan baskı ve saldırıyı daha üst boyutlara tırmandırıyorlar.

Ancak diğer taraftan da ürküyorlar. Bir taraftan sistem ve devlet çarkı geçmişe kıyasla daha sarsıntılı bir güzergaha girmiş durumdadır. Mevcut düzenin üzerinde yükseldiği temeller çatırdıyor. Bunun da önünü alamıyorlar.

Bununla beraber geçmişe kıyasla kitlelerde tepki ve öfke oluşuyor. Bunu da önleyemiyorlar. İşçiler, öğrenciler, Kürtler, Aleviler, kadınlar öfke ve hoşnutsuzlukları daha belirgin bir tarzda yansıtıyorlar. Devletin kitleler üzerindeki otoritesi giderek sarsılıyor. Kısacası sınıf çelişkileri ve baskı unsuru arttıkça devletin temellerinin çatırdadığı bir hatta girilmiş durumdadır.

Diğer taraftan devletin sömürü ve baskısını perdelemek için din-milliyetçilik-devlet bekası hep gündemde tutuluyor. Bu gerici doktrinleri devamlı kılarak kitle üzerinde tahakkümlerini sürdürmeye çalışıyorlar.

Kitlelerin gerçekleri görmesini engellemeye çalışıyorlar. Böylece manipülasyonlarla kitleleri kendi manyetik alanlarında tutmaya çalışıyorlar.  Sömürüyü, siyasi baskıyı, Kürtler, Aleviler üzerindeki zulmü, kadınlar üzerindeki ataerkil baskıyı pratikte uygulamak için baskı ve zor unsuruyla birlikte, sanal yöntemlere günümüz konjonktüründe daha fazla ihtiyaç duyuyorlar. Bunun için de devamlı kaos yaratarak faşizmi daha tırmandırarak iktidarlarını devam ettirmeye çalışıyorlar…

Ancak diğer taraftan çelişkiler derinleştikçe ve nesnel durum öne çıktıkça geniş kitlelerin öfkesi de öne çıkıyor. Nitekim işçiler geçmişe kıyasla daha çok grev kararı almışlardır. Oysa 15 Temmuz darbe girişimi gerekçe gösterilerek 20 Temmuz 2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal ve KHK ile tüm yetkilerin Cumhurbaşkanlığı’nda toplanması sonucu kitle eylemleri, grevler vb. eylemler iyice etkisiz hale getirilmişti.

Grevler ve benzeri eylemler yasaklanmış, izne tabi tutulmuş, yaratılan darbe, olağanüstü hal, KHK atmosferi ile bir süre emekçilerin ve tüm muhalif güçlerin eylemleri pasifize edilmişti. Bunun sonucu kitlesel işten çıkarmalar, kamu görevlilerin tasfiyesi, gazeteci ve yazarların tutuklanması, basın, yayın ve televizyon gibi kurumların kapatılmasına gidilmişti.

Böylece toplum üzerinde darbeler ve sıkıyönetimlere has baskı ve yaptırımlar üzerinden yaratılan atmosfer ile kitlelerin ruh hali düşürülmüştü.

Ancak son dönemlerde emekçi kitlelerin sisteme ve düzene karşı ruh halinin yükselişe geçtiği politik atmosfere girilmiştir. Girdiğimiz süreçle birlikte ekonomik ve politik krizin giderek derinleşmesi sonucu yaratılan tahribatın başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçi sınıflara çıkartılması, sınıf çelişkilerini keskin bir hatta çıkarmış ve emekçi kitlelerin düzene karşı tepki ve hoşnutsuzluğunu üst boyutlara tırmandırmıştır.

İşsizlik yüksek düzeylere çıkmış, dolara endekslenen TL’nin değeri düşüşe geçmiş, bu da enflasyonu yükseltmiş, yiyecek ve tüm mallara zammı beraberinde getirmiş, ücretler alım gücünü düşürmüş, bunların sonucu krizin tüm faturası emekçi halka mal edilmiştir. Bu durum halkın tepkisi ve hoşnutsuzluğunu artırmıştır. 15-20 Temmuz 2016 darbe girişiminin baskı uygulamaları karşısında pasifize edilen emekçi sınıflar artık öfkelerini dışarıya yansıtmaya başlamışlardır. AKP hükümetinin otoritesi, emekçi sınıflar nezdine sarsılmıştır. Artık emekçiler ve tüm muhalif kesimler hükümete olan öfkelerini yansıtmaya başlamışlardır.

Nitekim işçiler özellikle 2019 yılında birçok işyerinde grev kararı almışlardır. 2018 tarihinde Tek Gıda-İş Sendikası tarafından başlatılan Cargill grevi ve Kocaeli Flormar fabrikasında Petrol-İş sendikası tarafından başlatılan grev, tüm zorlama ve baskılara karşın diğer işçiler için de örnek oluşturmuştur. 2019 yılında birçok iş kolunda işçiler greve gitmiş, tepki ve uyarılarını patronlara ve Erdoğan yönetimindeki devlete ilettiler.

Grevlerle beraber ayrıca bazı işyerlerinde belli bir süre iş bırakma, uyarı eylemleri yapıldı. DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası üyesi işçiler örgütlü oldukları illerde meydanlara çıkarak basın açıklaması yaptı. 3 Ocak tarihinde birçok ilde kamyon şoförleri kontak kapattı.

Birçok ilde inşaat işçileri grev ve eylem kararları aldı. Ve daha birçok iş yerinde lokal direnişler ve eylemler yapıldı. Bu grevlerin, eylemlerin, mitinglerin, yürüyüşlerin 2020 yılında artacağını gösteren bir dizi veri mevcut. Egemenlerin yarattığı kaos ortamı bunu engelleyemeyecektir. Mevcut durum bunu gösteriyor.

İşçi sınıfı ülkemizin içinde bulunduğu bu durumda mücadele ivmesini yükseltecektir. Durum ve gelişmeler bunu göstermektedir. İç durumla birlikte, uluslararası durum da bunun emarelerini şimdiden vermektedir.

Rojava işgal saldırısı, Libya tezkeresi, ABD’nin, İran’ın Ortadoğu askeri gücü liderlerini öldürmesi vb. sorunlar bunu göstermektedir. Ancak unutulmasın ki, ezilenlerin mücadelesi baskının, zulmün, sömürünün artırılmasıyla ivme kazanır.

Nitekim yukarıda belirttiğimiz koşullar böylesi bir mücadelenin zeminini geliştiriyor. Ezen ve ezilenlerin arasındaki çelişkiler yumağı derinleştikçe, mücadele de gelişir. Tarihsel materyalizmin yasasıdır bu…

 

 

 

 

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu