GüncelMakaleler

MAKALE | Maraş Katliamı Ve Katliam Tarihinin Düşündürdükleri

"Katliamlarla ve soykırımlarla dolu “resmi tarih”in çarkı Demirci Kawa’dan aldığı güçle tersine döndermelidir/dönderecektir de.! Çünkü yaşamın değişmez devrimci yasasıdır: Son Sözü Hep Direnenler Söyler…"

19 Aralık 1978 ve 19 Aralık 2000 tarihlerinde katliamların yaşanması “tesadüf tarihsel izdüşüm” olarak adlandırılamayacak kadar anlam taşımaktadır.

İki katliam dışında üç tarihi daha örnek olarak vermek anlatılmak istenilenin anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

19 Aralık 1918’de Hatay Dörtyol’da “işgal kuvvetlerine” ilk kurşun atılışı olarak devletin resmi tarihine kayıt düşülüyordu. 19 Aralık 1919’da M. Kemal ve Heyeti Temsiliye üyeleri Sivas’tan Ankara’ya hareket ediyorlardı.

28 Şubat Davası’nda Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi, emekli Orgeneral Çevik Bir, emekli Tümgeneral Erol Özkasnak, emekli Orgeneral Çetin Doğan, Emekli Tümgeneral Kenan Deniz ve emekli Tuğgeneral İdris Koralp’in adli kontrol şartıyla tahliyelerine karar veriliyordu.

Bu tarihleri çoğaltmak mümkün, ancak bu tarihleri yazmaktaki kasıt “Tarihte Neler Oldu?” sorusuna yanıt bulmaktan öte, “Neden Belirli Tarihler?” sorusuna bir yanıt vermektir.

Özellikle tüm devletler tarih seçerler ama Osmanlı’dan günümüze yaklaşık 600 yıllık kanlı tarihe sahip T.C. Devleti için tarih seçimi yitirilen toplum hafızasına “Korku Kodları” yerleştirmek ve toplumu sindirme amacından başka bir şey değildir. O yüzden tarih seçimi

1-Devlet Unutmaz…

2-Devlet İntikamcıdır…

3-Devlet Affetmez…

diktesini diri tutmak için manipülasyon aracıdır.

Maraş’ta yalnızca Aleviler katledilmedi.

19 Aralık 1978^de yaşanan Maraş Katliamı da planlanırken dikkat edilen önemli noktalardan biri buydu.

Bir katliamla Aleviler, Kürtler ve güçlenen devrimciler üzerine şiddetle giderken, “Sıkıyönetim” ve sonrasında 12 Eylül 1980 AFC’sının yolu açılıyordu. İşgalciye nasıl ‘ilk kurşun’ atıldıysa, iç düşmana da “haddini bildirme” bu tarihle bildirilmeliydi.

Özetle;

19 Aralık 1978’de Maraş’taki Sinemada oynatılan faşist bir filme provokasyon amaçlı atılan bir bombayla katliamın fitili ateşleniyordu. Hemen ardına hazır bekletilen Ülkücü grupla, Sünni dinci grubun birleşmesi sağlanıyordu.

Değişik noktalarda ise keskin nişancılar konuşlanıyordu. MİT raporlarıyla olduğu kadar çıplak gözle dahi bu katliamın devlet operasyonu olduğu görülmekteydi.

Devletin ideolojisi Kemalist, Türk-İslam senteziydi ve bu da “Şiddet”le Aleviye..Kürt’e..Devrimciye…

Toplumun tüm ezilen ve dahi ilerici kesimlerine kabul ettirilmeliydi.

İlk olarak CHP il merkezi, PTT, TÖB-DER binaları saldırıya uğruyordu.

Devletin gizli raporunda katliamın planlayıcılarının “26 seyyar piyango bayisi görünümünde şehre geldikleri saptanmıştır” ve Bahçelievler katliamı sanıklarından Ünal Osmanağaoğlu, Haluk Kırcı, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli gibi isimlerin katliamın yaşandığı günlerde Kahramanmaraş’ta olduklarının kaydedildiği öne sürülen iddialar arasındadır. deniliyordu.

MİTin raporunda da şu ifadelere yer veriliyordu:

“…‘ölümlerin çoğunluğunun uzun menzilli silahlardan ve hemen hepsinin göğüs nahiyesinin üstünden yara alarak’ gerçekleştiği belirlenmiştir.”

Yine o dönem Sıkıyönetim Bölge Komutanı Tuğgeneral Tayyar Aygür’ün katliamın uygulayıcısı faşist Ökkeş Kenger’le tarihe düşen şu konuşmayı yapıyordu:

“Oğlum, bu hadiseler sizin boyunuzu aşar, bunu biz de biliyoruz. Soldan her şey elimizde. Silahlar, mermiler, dokümanlar… Hepsini yakaladık. Hatta Ermeni Garbis adında birinin olduğunu tespit ettik. Eğer bu şahıs ölenler arasında değilse, yakında bir vilayetin daha başını yakabilir. İnşallah ölen yedi sünnetsizden birisi budur.”

Bu katliamın sebeplerini “Maocu Solcular”a yıkma çabasına girmeye başlıyorlardı. İlk adım atılıyordu. İkinci adım MHP Milletvekili Nevzat Köseoğlu’ndan geliyordu:

“…Maraş’ın bazı mahalle ve köylerinde mezhep ayrılıklarına dayandırdıktan hâkimiyetlerini pekiştirmek üzere çekişme halinde olan -özellikle Maocu gruptan- komünist fraksiyonları” sorumludur…” diyordu.

Devamla Köseoğlu, olayları hassas bölge olduğu bilinen Maraş’ta solcu öğretmenlerin cenazelerine izin verilmesi ve cenazede “bilinen komünist sloganların  yanı sıra, dini tahkir ve tezyif edici sloganların bağırılması”yla açıklarken katliamı meşrulaştırıyordu.

Toplamda 7 gün süren katliamın bilançosu resmi rakamlara göre 111 ölü ve yüzlerce yaralı, 200 den fazla ev ve işyerinin basılması ve yerle bir edilmesi, yağmalanması…vs.

Kovuşturma, soruşturma ve mahkeme süreçleri 1991 yılına kadar sürmesine rağmen ciddi bir sonuç çıkmadığı gibi müdahil avukatlardan üçü 1979-1980 yılları arasında öldürülüyordu. Aynı zamanda MİT tarafından hazırlanan raporlarla katliamın uygulayıcıları olan faşistler korunuyordu.

Katliam, amacından soyutlayarak yalnızca birkaç eli kanlı faşistin sorumluluğuna yüklenerek, devletin eli gizleniyordu. Basit bir Alevi-Sünni çatışması gibi manipüle edilerek devrimcilerin önderliğinde halkın devlete yönelmesinin önüne kalın duvar örülüyordu. Yeni yeni filizlenen Kürt Ulusal mücadelesi sindirilmeye çalışılıyordu.

Özcesi; “Resmi ve kanlı tarih ne söylerse söylesin..ne yazarsa yazsın reva gördükleri ve uyguladıkları bu katliamların hesabını sormaya (Alevisi-Sünnisiyle, Türk’ü-Kürt’üyle, ezilen tüm kesimlerle) bu halk muktedirdir.!

Katliamlarla ve soykırımlarla dolu “resmi tarih”in çarkı Demirci Kawa’dan aldığı güçle tersine döndermelidir/dönderecektir de.! Çünkü yaşamın değişmez devrimci yasasıdır:

Son Sözü Hep Direnenler Söyler…

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu