GüncelMakaleler

Martager gibi…

Askeri yaşamdan bahsettiğimiz yerde öncelikle devrimci yaşamdan bahsetmeliyiz. Askerlikten önce devrimci olmayı esas alan bakış açımız ve yaklaşımımız bize yol gösteren niteliktedir. Askeri yaşamın zamanı ve sınırı bellidir.

Askeri yaşamla sivil yaşam arasında ilke ve kurallar açısından ortak yanlar olduğu gibi her ikisinin de kendine özgü farklı yanları vardır. Askeri yaşam sıkı bir disiplin ve merkezi bir hiyerarşik yapıya dayalı, ayrıntılı hesaplanarak düzenlenen bir yaşamdır.

Merkezden-alta, yukarıdan-aşağıya doğru işleyişi olan, emir talimatla çalışan, işleyen disiplinli bir yapılanmadır. Bu yaşamın en önemli yerinde disiplin durmaktadır. Disiplin; askeri yaşamın ve mücadelenin yasalarına ve kurallarına uygun hareket etmektir.

Kısaca “kendini korumak, düşmanı imha etmek için elinden geleni yapmak” ilkesine göre örgütlenen yaşam ve yürüyen bir çalışmadır. Bu yaşam ve çalışmada hiçbir göreve ve olguya ilkesiz, gevşek ve laçka yaklaşılamaz.

Her olaya, her sorun ve gelişmeye büyük bir dikkat, ince bir duyarlılıkla ve yüksek bir sorumlulukla yaklaşılır. Yapılan ve yapılmayan her görevin ve işin bilgisi komutana verilir. Üste bilgi verilmeyen çalışma, eksik ve yetersizdir. Askeri olma niteliğini zayıflatmıştır.

Türkiye’de İttihat ve Terakki’den, Kemalist iktidara ve günümüze AKP-MHP faşist yönetimine dek devlet yapılanması askeri-feodal-faşist karakterdedir. Ülke faşizmle yönetilir.

Yani tepeden tırnağa gerici, zora dayalı bir askeri-faşist-militarist güçle yönetilir. Sokak bekçisinden gümrük memuruna, muhtardan pasaport kontrolü yapan memura, üniversite dekanından kapıcıya kadar tüm görevliler “teröre karşı” uyandırılmış, eğitilip mevzilendirilmiştir.

Türk askeri yönetimi, katı bir askeri disiplin temelinde üstten alta doğru örgütlenip şekillenmiştir. Ülkemizde düşman gerçekliği birçok ülke yönetiminden farklı bir karaktere sahip, tarihsel arka planı güçlü, merkezi yapısı faşizme göre yapılandırılmış, kinci-intikamcı-şovenist ve ırkçı bir yönetimdir. Bu devleti iyi tanımalı ve kavramalıyız.

Ülkemiz, faşist diktatörlükle yönetiliyor. Devletin karakteri askeri-feodal-faşisttir.

Aklı sadece soykırıma, katliam, işkence ve sürgüne çalışır. Kurnaz-hilekar-kıvrak bir zekaya sahiptir. Eline su dökülemeyecek kadar sahtekardır.

Düşmanı imha etmek için belli bir stratejiye sahip olarak, tek bir ses olarak yürümek ve hareket etmek devrimci mücadelenin esasıdır. Bunun için emir ve talimatlar eksiksiz bir şekilde, vazgeçilmez tarzda uygulanmak durumundadır.

Emirler, askeri işlerin tartışmasız, eksiksiz ve iyi bir şekilde yapılması için verilen direktiftir. Talimat ise daha genel bir emirdir.

Emir ve talimatları zengin ve yaratıcı bir tarzda uygulamak yerine öncelikle uygulanmazlığı-olmazlığı-yapılamazlığı yaklaşımının arkasında bencillik, bireycilik ve keyfiyetçilik vardır. Küçük burjuva anlayışın askeri alanda kendini sivil tarzda yaşatması vardır. Bu tarz yaşam bozucu ve yıkıcıdır.

Küçük burjuvazinin direnç noktası, emir ve talimatlara itiraz ederek yapmama, ayak direme, tartışma ve tartıştırma, sürüncemede bırakmaktır. Bunun karşısında komutanın, devrimci ısrara dayalı bir şekilde, küçük burjuva direnci kırarak yapılamazı yapılabilir hale getirme gibi ciddi bir sorumluluğu vardır.

Kararlı tutumu ortaya koyarak, yapılamayanın neden yapılamadığının nedenlerini ve niçinlerini açığa çıkartmalıdır. Komutanın bu direnç noktalarını ortadan kaldırmak için çalışmak gibi görevi vardır.

Bunu yapmak yerine kararı uygulamaktan vazgeçmek, geri durmak hali yine emir ve talimatların kavranmamasıyla ve uygulanmamasıyla ilgili gelişen bir durumdur. Emir-talimat uygulanmadığında, ayak direndiğinde askerileşmenin önüne set çekildiğini görmemiz ve anlamamız gerekir.

Askeri yaşamın örgütlenmesinin önünde küçük burjuvazinin gevşek, laçka ve disiplinsiz yaşamı vardır. Küçük burjuvazi tıpkı büyük burjuvazi gibi her an her dakika kendini yeniden örgütleyendir. Küçük burjuvazinin askeri yaşamda örgütlenmesini engellemek için buna en başta komutan müsaade etmemelidir.

Emir ve talimatlara karşı çıkış, talimat alan savaşçının kendisini talimat veren komutandan daha üstün, daha ilerde ve önde görmesinden gelir. Kendisini komutandan daha yetkin görmesinden beslenir. Savaşçı kendini önemli bir yere, komutanı önemsiz bir yere koyarak karşı çıkışını örgütler.

Dolayısıyla açık açık karşı karşıya gelme yerine ayak direyerek itiraz ederek tartışarak/tartıştırarak kısaca yapmayarak ve oyalayarak talimatları boşa çıkarma eğilimi gelişir.

Oysa devrimci temelde bir askeri şekilleniş yaratılamadığında bırakalım düşmana etkili darbeler vurmayı düşman darbeleri karşısında varlık bile gösterilemez. İmha olunur.

Tekmil vermek (bilgi vermek) askeri görevlerin sonunda komutanlara bildirilmesi gereken çalışmanın sonucudur. Burada da sorunlu yaklaşımlar açığa çıkabilir. Örneğin önemli gördüğümüz şeylerin tekmilini vermek “önemsiz” şeylerin tekmilini vermemek gibi.

Öznel dünyadan, durulan yerden sorunlara, görevlere ve gelişmelere bakarak hareket etmek keyfiyetçiliği ve kendiliğindenciliği yaratır. Askeri yaşam ve kurallar küçük burjuvanın keyfiyetçi ve bireyci yaşamına göre düzenlenemez, gevşetilip bozulamaz.

Askeri kural ilk başta sert gelebilir. Ancak anlam verildikçe, yaşanılıp doğruluğu ortaya çıkınca gönül rahatlığıyla yaratıcı bir tarzda uygulanır. Ancak her askeri kuralın doğruluğu ve yanlışlığının görülüp anlaşılmasına müsaade edilmez.

Yeni katılan her savaşçının kendi gözlemi kavrayışı ve pratiği üzerinden askeri kurallara yaklaşılamaz. Her yeni katılan savaşçının görmesi, anlaması, kavraması için kuralların doğruluğu ve yanlışlığının ispatı beklenemez.

Sivil yaşam ve mücadeleyle belki de en bariz farklarından biridir bu durum. Önce uyup pratiğe uygulayacak sonra anlamaya çalışacak, yeri ve zamanı geldiğinde de hala tartışılması gerektiğini düşünüyorsa tartışacak.

Savaşçı sıcağı sevmiyor diye güneş doğmamazlık etmez.

Küçük burjuvazinin düşünce ve davranış dünyası çok karmaşık ve karışıktır. Ana göre değişen, esen rüzgara karşı yön belirleyen, dıştan gelen etkilere karşı oldukça dayanıksız ve kırılgandır. Düşünce ve duygu dünyası dört mevsimi bir günde ve bir anda yaşayacak kadar gelgitlidir.

Dolayısıyla çoğunluğu kent ve kır küçük burjuva kesiminden gelip devrimci savaşa katılmıştır. Ortak karakteristik nitelikleri olduğu gibi her savaşçının kendine ait özellikleri ve farklılıkları da vardır.

Askeri yaşamdan bahsettiğimiz yerde öncelikle devrimci yaşamdan bahsetmekteyiz. Askerlikten önce devrimci olmayı esas alan bakış açımız ve yaklaşımımız bize yol gösteren niteliktedir. Askeri yaşamın zamanı ve sınırı bellidir. Ancak devrimci askeri yaşamın sınırı ve zamanı yoktur, o sonsuzdur.

Ölümüne kadar sürer ve yürür. Terhis yoktur. Sivil yaşama dönme yoktur. Devrimci yaşamın başından sonuna kadar yürümek ve dövüşmek vardır.

Komutan Martager, Nubar Ozanyan yoldaş tüm yaşamını devrimci askeri yaşama ayırdı. Silahını ve İbrahim Kaypakkaya yoldaşın kitabını yanından ayırmadı. Ne bir kapı anahtarına ne kendine ait bir eve ne de paraya, mülke sahip olmadan proletarya partisi, demokratik halk devrimi ve sosyalizm için yaşadı ve savaştı.

Askeri yaşam dendiğinde hareket noktamız Nubar Ozanyan yoldaşın pratiğidir. Alacağımız ölçü, pratiğimizi şekillendirecek örnek budur. Bu yaşam pratiği devrimci pratiğimizin, devrimci çalışmamızın, askeri şekillenmemizin özü ve özetidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu