Güncel

Mazlum’a dair…

20 Şubat’ta 20 yaşındaki Mazlum Aksu adlı askerin intihar ederek öldüğü haberi gazetelerde yer almıştı. Kürt kökenli olan ve muhalif kimliğiyle bilinen gencin ailesiyle görüşerek bu ölümün ardına bakmak istedik. Ama öncesine dair yaptığımız sohbetle bir kez daha gördük ki yoksul emekçi halk çocukları zorunlu bir vatani görev adı altında yok edilmek için toplanıyor.

Toplumdan soyutlanarak, aklımıza gelen gelmeyen türlü yöntemlerle baskı ve işkenceler uygulanan gençlerin ruhsal dünyalarının çöküşü hedefleniyor. Terhis olduktan sonra pek çok askerin yaşadığı topluluğa uyum sağlamakta karşılaştığı sorunlar bilinen tarafları. “Kutsal görevleri” süresince TSK’ya ve yaratılmak istenen kişiliğe, korku dağlarına karşı en ufak karşı koyuşlarda ise Mazlum gibi gençlerin haberlerine tanık oluyoruz. Bu anlamıyla askerlik yaparken “intihar etti”, “eğitim zaiyatı”, “kaza kurşunu” vb. açıklamalarla cenazeleri gönderilen gençlerin her birinin cinayete kurban gittiğini düşünebiliriz.

Zira Aksu ailesinin bugünlere nasıl geldiğine bakarak daha net anlayabiliriz.

94 yılında Mardin Derik Köseveli köyünden Musa Yüzbaşı’nın tehditleri ve işkenceleri sonucu göçmek zorunda kalıyorlar. Evinize gerilla geliyor destek veriyorsunuz diye öldürülmek üzere olan aile bu olaydan sonra Balıkesir’e göçüyor. Birkaç ay sonra da Köseveli Köyü yakılarak insan yaşamaz bir yer haline getiriliyor.

Balıkesir’e göçen aile mevsimlik işçi olarak en fazla 6 ay kalabildikleri yerlerde domates, pamuk toplayarak, orman işçiliği yaparak yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Ama Kürt olmaları onların yaşam alanlarını oldukça daraltıyor.

Gittikleri her yerde valilik, kaymakamlık ve polis karakollarıyla muhatap olmak zorunda kalıyorlar. Ağır şartlarda ve yoksulluğun her türlü acısını yaşayan aile, göçebe dönemlerinde ölülerini gömecek toprak dahi bulamayarak kaya diplerine mezar yapıyorlar. Birkaç yıl bu şekilde dolaştıktan sonra Gebze’ye yerleşiyorlar.

%60 engelli olan baba Mahmut Aksu poğaça-simit satarak kazanç yaratmaya çalışıyor. Zabıta tezgahlarına el koyuyor, çoğu zaman da terörist denilerek hakarete uğruyorlar. Belediye iş vermiyor, aşağılayıp geri gönderiyor.

mazlum aksuuAnne Hayat Aksu ise pazarlarda akşam kalan sebze meyve artıklarını toplayarak evde tencereleri kaynatıyor.Yoksulluğun koyu karanlık günlerinde 5 çocuk büyütmeye çalışıyorlar. Mazlum en küçükleri. O da abi ve ablaları gibi aile bütçesine katkıda bulunmak için dönemsel işler yapıyor.

Kimi zaman okulundan da feragat ediyor. Evde masraf yaratan kişi olmaktan çıkıyor küçük yaşlardan itibaren. Gebze’de uyuşturucu ve yozlaşmanın en yoğun yaşandığı Darıca gibi bir bölgede gençliği tüketen araçlardan uzak durarak insana ve çevreye duyarlı biri olarak büyüyor. Bu özellikleri sayesinde ailesi ve çevresinde oldukça sevilen, değer verilen biri oluyor.

Hayatın ailesine ve kendisine eşit davranmayışı Mazlum’un siyasal faaliyetlere sarılmasında en büyük etken. Kürt ulusal sorununu iliklerine kadar hissediyor, ekonomik zorluklar karşısında sistemi sorgulayarak düzeni değiştirme uğraşında yer alıyor ve Emek Gençliği içerisinde örgütleniyor.

Bildiri dağıtımlarının birinde gözaltına alındığında karakol komiseri geleceğini özetliyor Mazlum’un. “Ne suçtan gelirsen gel arka kapıdan çıkarsın. Ama siyasi suçtan gelirsen burada bitmez. Bunun daha askerliği var ona göre Mazlum” sözleriyle, parçası olduğu çarkın organize duruşunu gözdağı olarak kullanıyor gençlere.

20 yaşında her vatan evladının “en şanlı, en şerefli görevi” olan askerlik Mazlum’un kapısını çalıyor. Acemi Birliği için Manisa Kırkağaç’a gidiyor. 3 ay sonra yemin töreninin ardından dağıtım yapılacağı zaman Kıdemli Subay Mazlum’u çağırarak “Siz Doğanlardan mısınız?” (Mazlum Doğan’ı kastediyor) diye soruyor. Hayır cevabını alan subay Mazlum’u komandoluktan çıkarıp jandarma olarak Elazığ Maden İlçesi Hazar Jandarma Karakolu’na gönderiyor.

Usta birliği döneminde başta pek sorun yaşamıyor Mazlum, milliyetçi kışkırtma hevesli burjuva medyada kürtlere yönelik bir saldırı haberi yer alana kadar. Haberi izleyen askerler küfürler eşliğinde Kürtlere hakaret ediyorlar. Durumu hazmedemeyen Mazlum tepki göstererek kendisinin de Kürt olduğunu söylüyor. Mazlum’un duruşundan cesaret alan diğer Kürt askerler de tepki gösteriyor duruma. Bu olay Mazlum’u adım adım ölüme götüren kapıyı açıyor.

Her daim soluğunu enselerinde hissettikleri devletin en örgütlü kurumlarında Kürt kimliğinin arkasında durmuştu Mazlum. Komutanları tarafından “gözümüz üzerinde” denilerek tehdit ediliyor, görev yaptığı 25 kişilik karakolda bazı askerler “Bütün Kürtler aynısınız, hepinizi öldürmek lazım”, “Sen de PKK’lısın” vb. tehditler alıyordu. Terhis olmasına daha 5 ay vardı ama artık 5 yıl kadar uzun geleceğini biliyordu.

supheli asker olumlerine sonÖlüm haberi gelmeden önce babasıyla konuştuğunda hayat dolu olan Mazlum terhisinden sonrası için ailesi ve arkadaşlarıyla da plan yapmıştı. En az iki sene çalışacak eve yardımcı olacak ve annesini çalıştırmayacaktı. Daha önce hiç gitmemiş olan arkadaşlarıyla başta memleketi olan Mardin olmak üzere Kürt illerini dolaşacaktı. Annesiyle bir olup abisini evlenmeye ikna edecekti vs.

Ancak 20 Şubat’ta Aksu ailesinin evine gelen telefon yüreklere ateş düşürüyor. Telefondaki ses “Mazlum intihar etti” diyordu. Baba Aksu olayın nasıl olduğunu öğrenmeye çalışıyor. çeşitli açıklamalar yapılıyor ancak hepsi birbirinden farklı. Aile o an anlıyor evlatlarının planlı bir cinayete kurban gittiğini. Önce “dışarda vurulmuş” deniliyor telefon kapatılıyor. sabah 7:05’te öldüğü söyleniyor, ama öğlen saatlerinde haber veriliyor aileye. Psikolojisi bozuktu deniliyor ancak hava iznine gönderilmiyor.

Kazan dairesinde G3 silahını sol şakağına dayayarak intihar ettiği söyleniyor vb. Tüm açıklamalara ailenin sorduğu sorulara “ben bilmiyorum, biz bilmiyoruz” cevapları veriliyor. Silahla nöbet tutulmayan kazan dairesinde nöbet saati olmamasına rağmen Mazlum’un orada nasıl bulunduğuna dair bir açıklama yok.

Solak olmayan Mazlum’un neden sol eliyle kaldıramayacağı 6 kiloluk bir silahı başına dayadığını ve sağ taraftan çıkan kurşunun tavana nasıl saplandığına dair bir açıklama yok.

Bu kadar ‘bilinmezliğin’ olduğu bir olayda tek bilinenin planlı bir cinayet olduğu. Yabancı değiliz toplum olarak bu açıklamalara ve üstü kapatılan cenazelere. Aksu ailesi de Kürt ulusal hareketinin yanında yer aldıkları için biliyorlar sürecin nasıl işleyeceğini. Daha yakın zamanda Mazlum’un 2 kuzeninin askeriyede gördükleri baskılardan ve işkencelerden dolayı akli dengesini yitirdiklerini ve tedavilerinin devam ettiğini söylüyorlar. Abi Mecnun Aksu Elazığ’a yola çıkarak jandarma karakoluna gidiyor ve Mazlum’un asker arkadaşlarıyla görüşüyor.

Ölümünden 3 gün önce herkesle konuşmayı kestiğini, 2 gün önce bir arkadaşına “beni burada harcayacaklar” dediğini (aynı asker soruşturmayı yürüten savcıya ifadesini bu cümleyle veriyor) 1 gün önce karakola giden ‘sivil giyimli kişiler’ tarafından sorgulandığını, öldüğü gün sivil giyimli kişilerin yine karakolda olduklarını ve erken saatlerde ayrıldıklarını öğreniyor. Mazlum’un dayısı ‘sivil giyimlilerin’ gittikleri hiçbir bölgeyi kan akıtmadan terk etmediklerini özellikle söylüyor.

askerMahmut Aksu döne döne aynı ifadeleri kullanıyor “Devlet bize ne yaptı ki oğlumu bizden alıyor. Biz hep ölümden kaçmaya çalıştık. Biz kaçtıkça yakamızı bırakmadılar. Dağa gitsek de ölüyoruz, öldürülüyoruz, gitmesek de. Bize hiçbir şey vermeden bizden olanları alıyorlar. Bu davanın peşini bırakmayacağız. Ne olursa olsun Mazlum intihar etmedi. Biz bunu biliyor, bunu söylüyoruz.”

Özgür Gelecek okurları olarak ziyaret ettiğimiz Aksu ailesinin evi kalabalık. Mazlum’un dayıları, amcası, ablalarının anlatmak istedikleri çok şey var Mazlum’u yaratan ve ellerinden alan koşullara dair. Anne Hayat Aksu oğlunun katillerini istiyor. Baba Mahmut Aksu’da olayın kapatılmamasını. Üstü kapatılan her ölüm bir sonrakinin yolunu açıyor diye konuşuyor. Haksız da değil, çünkü Mazlum’dan sonra yine ‘intihar ettiği’ söylenen 5 askerin cenazeleri gönderiliyor ailelerinin evine.

Birinin adı da Mahsum. Hayatlarının baharında yeni başlangıçlar yapacakken bir avuç toprak atılarak söndürülüyor gelecekleri Sevag gibi, Mazlum gibi, Mahsum gibi.

Otopsi raporundan ne çıkacağını çok önemsemiyor Aksu ailesi, sadece hukuki süreci başlatmak için bekliyorlar sonucu. On yılda 965 askerin “intihar etti”, “kaza kurşunu”, “eğitim zaiyatı” maskesiyle yok edilmesine dair bütün öfkeleri.

Askerlikte her ‘intihar’ın bir cinayet olduğu gerçeğini dile getiriyorlar. İntihar ihtimalinde dahi 20’li yaşlarındayken son adımlarını askerlikte atan gençleri bu noktaya getiren nedenleri tartışmak ve teşhir etmektir esas olan. Gençliği yavaş yavaş yok etmeye kararlı sistemi ve onun çarklarını çürütmektir bize de düşen. (Gebze’den bir Ö-G Okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu