GüncelManşet

Merhaba Arkadaşlar!

Size bir hikâye anlatacağız, bakalım daha önce hiç duydunuz mu?

Bir gün bir Antepli, bir Dersimli, bir Malatyalı ve bir Trabzonlu dört arkadaş İstanbul’dan yaz tatilinin bir kısmında gezmek ve dolaşmak için yola çıkar. Uzun zamandır görmek istedikleri, haberlerde gördüklerinde çok merak ettikleri Cizre’yi görmek için otobüse binerler. Onlar için güzel ve heyecanlı bir yolculuk başlar. Bu yolculuğun tam bir gün sürecek olması, bu coğrafyayı göreceklerini düşündüğünde hiç zor gelmez. İstanbul’da başlayan bu yolculuk 23 saatin ardından Cizre’ye girmeye çok az kalmışken “devletimizin kahraman polisleri” tarafından otobüs durdurularak kesilmiştir. Otobüste herkese yapılan kimlik kontrolünün ardından bu dört arkadaş otobüsten indirilmiştir. Yapılan aramanın ardından yeni çıkartılan “iç güvenlik paketi” ile “makul şüpheli” teşhisi konularak gözaltına alınmışlardır.

Dört arkadaş olaya çok şaşırmış ve o şaşkınlıkla “akrep” olarak bilinen araçlara bindirilmişlerdir. Hepsi ayrı ayrı araçlara bindirilmiş ve yanlarına ellerinde keleş silahları olan polislerle emniyete götürülmüşlerdir. “Niye buraya getirildik?” diye soru sorduklarında, “Ne işiniz var lan burada? Nerede buluştunuz?”, “Birbirinizi tanıyor musunuz?” , “Kim gönderdi sizi?” gibi sorular emniyet amirlerinden daha kapıdan girer girmez sorulmaya başlanmıştır. Uzun süre emniyette bekletilip ardından tek tek odaya çağırılmışlardır. Ve odada bulunan polisler tarafından “buraya ne yapmaya geldiğinizi söyleyin, biz de size yardımcı olalım, elinizi kolunuzu sallaya sallaya çıkın” gibi teklifler yapılmış. Bu dört arkadaş, tekliflere aldırmayarak avukat istediklerini belirtmişlerdir.

Ardından avukat gelmiş. Görüşte çok şaşırılacak bir olayla karşılaşmışlardır. İstanbul’dan ankesörlü telefonla, İstanbul Emniyet Müdürlüğü aranarak TİKKO örgütüne bağlı üye oldukları ve Cizre üzerinden Kuzey Irak’a geçip bombalı saldırı yapacakları şeklinde bir ihbar yapılmış ve ondan gözaltına alınmışlar!!! Avukat görüşünün ardından nezarete alınmışlardır. Nezarette sürekli iyi polis, kötü polis rolü oynanmış. Biri gelip bağırıyormuş, diğeri gelip yoldaşlar diye hitap ediyormuş. Nezarethane süreci böyle geçmiş ve iki günlük gözaltının ardından savcılığa sevk edilirler. Savcılıkta verilen ifadenin ardından karar bekleyişi başlar. Evet, karar verilir. Savcılık “Pazar günü belediyenin kapalı olduğunu bilmiyor musunuz?” diyerek mahkemeyi sevk eder. Mahkemeye girerler ve yapıla ihbarın asılsız olduğu ortaya çıkar. Suçlamaya dair hiçbir kanıt yoktur ama okudukları ve düşündükleri için tutuklanırlar. Bu duruma inanamamışlardır. Hatta cezaevinin bahçesinde bu dört arkadaştan birisi “biz şimdi tutuklu muyuz?” diye sorar ve arkadaşları “yok gezmeye geldik” derler.

Heyecan verici bir hikâye değil mi? Ama yaşanmış bir olay, bundan yaklaşık iki hafta önce yaşadığımız bir olay. Sanırım kitap okumamız, düşünmemiz onları çok kızdırmış. Yok yok bence seçimlerde HDP çalışması yürüttüğümüz içindir. Ama yok ya bence devletin Kürt halkına olan düşmanlığı içindir. Aslında bunun gibi söyleyebileceğimiz birçok neden de olabilir. Devlet işine akıl-sır erdiremiyorsun. Biz şimdi daha çok okuyor ve daha çok düşünüyoruz. Bizi tutuklamakla iyi mi yaptılar yoksa kötü mü? Ve hala ezilenlerin seçimde kazandığı zaferi kutluyoruz. Ve baskılara, asimilasyon politikalarına, sömürüye karşı daha da dik duracağız. Bizi tutuklamakla sindireceklerini düşünüyorlar ama biz sinmedik, sinmeyeceğiz. Aksine daha çok düşüneceğiz ve mücadele edeceğiz. Biz buradan yani Şırnak T Tipi Hapishane’den bir kez daha sesleniyoruz. Baskılar bizi yıldıramadı, yıldıramayacak.

(Şırnak T Tipi Hapishane B/4-Tutsak YDG’liler)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu