DerlediklerimizGüncel

MUSTAFA PEKÖZ | Ekonomiyle birlikte AKP’nin toplumsal hegemonyası da çöküyor

Ekonomik çöküşün toplumun gündelik yaşamında derinden hissedilmesinin politik yansıması  sert ve sarsıcı olacaktır.

Politik süreci kontrollü, hatta etkili yürüten AKP iktidarının ekonomik alanda belirlediği strateji ise esasen çöktü. Son birkaç yıldır hızla gelişen ve çözüm üretilemeyen ekonomik sorunlar, dünyayı sarmalayan koronavirüsün etkisiyle tam bir açmaza girdi.

18 yıldır iktidar gücü olan AKP, ilginç bir şekilde ekonomideki bütün olumsuzlukları kendisi dışındaki güçlere yüklüyor. Bir bakıyoruz ekonomik sorunların kaynağının muhalefet olduğunu söylüyor, bir bakıyoruz küresel sermayenin Türkiye’yi ele geçirme planları olduğunu iddia ediyor. Ancak söz konusu şirketler ve kurumlarla en yakın ilişkiyi kuran ve 18 yıldır küresel sermayenin ülkeye akışı için her yolu deneyen yine AKP iktidarının kendisidir.

Gerçi “Birileri bir dönem ülkemizi ithalat cenneti yapmaya çalıştı” deyip buna izin vermeyeceklerini söyleyen Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’a bakarsak, 18 yıldır devleti AKP değil de başkaları yönetiyor olmalı.

Peki, küresel sermayenin gelmesi için her türlü tavizi veren, her şartı koşulsuz kabul eden AKP neden böylesi ilginç yöntemlere başvuruyor?

İktidarın 18 yıldır izlediği ve kesintisizce uyguladığı ekonomi politikalarının hiçbir yoruma yer verilmeyecek düzeyde başarısız oldu, ekonomik dengeler bütünüyle altüst oldu, bir bakıma kontrolden çıktı.

Özellikle Merkez Bankası’nda döviz varlığının ciddi oranda erimesi, bütçe açığının kontrol edilemez noktaya gelmesi, ihracat-ithalat dengesinin bozulması, döviz kurlarındaki önlenemez yükseliş, işsizlik oranlarının son 20 yılın en yüksek seviyesine çıkması, enflasyonun tırmanışa geçmesi, açlık sınırının altında yaşayanların %10’un üstüne çıkması ve çalışanların alım gücündeki ciddi düşüşün yaratacağı olası toplumsal tepki iktidarı ciddi olarak kaygılandırıyor.

İktidar, koronavirüs krizinde politik bir çıkar elde etmeye çalışırken, ekonomik sorunların ulaştığı boyut tersine iktidar için çanların çalmaya başladığını gösteriyor.

Türkiye ekonomisinin çöküşü birkaç noktada belirginleşmiş görünüyor. Ortaya çıkan veriler artık bir kaçışın ve alternatifin kalmadığını gösteriyor. Bu nedenle dünyanın hemen her yerinde swap anlaşmalarıyla döviz bulmaya çalışan AKP iktidarı, küresel sermaye güçlerine her tavizi vermeye hazır olduğunu yeniden ilan etti.

Türkiye’nin döviz rezervleri

Hükümetlerin dış borçlanmada güvenilirliği sağlama, küresel çapta ortaya çıkabilecek ani ekonomik şoklara karşı olası krizleri aşma, yabancı para birimlerinin ani değer artışlarına karşı müdahale etme gibi birçok faaliyeti yürütmek için döviz rezervlerine ihtiyaç duyulur.

Bu nedenle Merkez Bankaları ülkenin para biriminde tuttukları kaynaklara ek olarak dünya bankaları ve ekonomileri karşısındaki güvenirliğini göstermek için rezervlerinde altın ve döviz bulundururlar.

AKP iktidarı özellikle son iki yıldır Merkez Bankası rezervlerini yoğun bir şekilde kullandı. Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin erimesinin, ülkenin küresel çaptaki ekonomik ilişkilerini olumsuz yönde etkileyecek bir faktör olarak ön plana çıktığı görülüyor.

Tablo-1: Ülkelerin Rezervleri (milyon dolar)

Ülke Güncel Rezervler Gelişmekte Olan Ülkeler Ülkelerin Rezervleri 2019 Kasım Ülkelerin En Güncel Rezervleri % Fark
Çin 3.392.375 Rusya 553.360 563.473 1.6
Japonya 1.368.567 Hindistan 459.863 477.836 3,9
İsviçre 850.674 Brezilya 356.884 339.316 -3,8
Rusya 563.473 Meksika 183.028 189.780 3,7
S.Arabistan 501.836 Endenozya 129.183 120.969 -6.4
Tayvan 481.078 Türkiye 105.696 92.145 -12,8
Hong Kong 537.636 Güney Afrika 55.058 52 527 -4,8
Hindistan 477.836 Arjantin 44.848 43.561 -2,9
Güney Kore 400.214
Brezilya 339.316  
Almanya 299.284
Fransa 239.170
İngiltere 203.760
ABD 127.409

[1]

IMF’nin 2019 yılsonunda açıkladığı verilere göre dünyada resmi döviz rezervlerinin %61’ini dolar oluşturuyor. Bu dağılımda doları %20,5 ile avro, %5,7 ile de Japon Yeni takip ediyor. Ülkeler arasında ise Çin yaklaşık 3,4 trilyon dolar ile en çok döviz rezervine sahip ülke konumda.

Çin’in yanı sıra Japonya 1,4 trilyon dolar, İsviçre 851 milyar dolar, Rusya 563 milyar dolar, Suudi Arabistan ise 502 milyar dolar ile bünyelerinde en çok döviz rezervi bulunduran diğer ülkeler. Piyasalara en çok döviz sağlayan ABD’nin 127,4 milyar dolarlık döviz rezervi bulunuyor. Almanya’nın 299 milyar dolar, Fransa’nın 239 milyar dolar, İngiltere’nin (Birleşik Krallık) ise 203 milyar dolarlık döviz rezervi var.

Gelişmekte olan ülkeler olarak kabul edilen ülkelerin 2020 yılı rezerv varlık performansına baktığımızda Rusya, mart ayındaki yaklaşık 563 milyar dolarlık rezerv varlığı ile listenin ilk sırasında yer alıyor. Hindistan ve Brezilya ise 478 ve 339 milyar dolarlık rezerv varlıklarıyla gelişmekte olan ülkeler arasında en çok rezerv bulunduran diğer ülkeler.

Türkiye ise 92 milyar 145 milyon dolarlık rezerv varlığıyla sekiz ülke arasında 6. sırada. Fakat 2019 yılı sonuna göre rezervleri yüzdesel olarak en çok azalan ülke, %12,8 ile Türkiye oldu.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) güncel döviz rezervlerini uluslararası rezervler ve döviz likiditesi tablosu ile açıklıyor. Fakat geçmiş verileri Elektronik Veri Dağıtma Servisi’nin (EVDS) veri setinde kamuoyuna sunuyor.

Bu verilere göre 2010 yılında Türkiye’nin 4,5 milyar dolar değerinde altın varlığı, 70,7 milyar dolar değerinde döviz varlığı, toplamda ise 76,8 milyar dolarlık resmî rezerv varlığı bulunuyordu. Son 10 yılda resmî rezerv varlığının en çok bulunduğu zaman ise 134,6 milyar dolar ile 2013 yılının Kasım ayıdır.

Berat Albayrak Hazine ve Maliye Bakanı olduktan sonra ise örneğin 2018 yılında yaşanan döviz krizi ve Türk Lirası’nın yabancı para birimleri karşısında kısa bir sürede oldukça değer kaybetmesi, beraberinde enflasyonu, dış ticaret sorununu, işsizliği ve faizlerde yaşanan artışı getirdi. Eylül 2018’de TCMB’nin resmî rezerv varlıkları 84,7 milyar dolar değerindeydi ve bu da Kasım 2010’dan bu yana açıklanan en düşük resmî rezerv varlığıydı.

Buna ek olarak Eylül 2018’de döviz rezervleri 65,5 milyar dolar, altın rezervleri ise 17,7 milyar dolar seviyesindeydi. En güncel açıklanan net rezerv varlıkları Mart 2020’ye ait. 2020 yılında Türkiye’nin resmî rezerv varlıkları 2019 yılı sonuna göre %12,8 azaldı ve mart ayında 92 milyar 145 milyon dolar olarak açıklandı.

Net döviz rezervi %23,2 azalarak 59 milyar 243 milyon dolara düştü, altın rezervi ise %16 artış göstererek 31 milyar 408 milyon dolara yükseldi. TCMB’nin Mart 2020 için açıkladığı 59,2 milyar dolarlık döviz varlığı son 10 yılın en düşük döviz varlığı miktarı oldu.

İthalat ve ihracat oranları

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne bağlı oda ve borsa başkanları ile gerçekleştirdiği tele konferansta “Birileri bir dönem ülkemizi ithalat cenneti yapmaya çalıştı” derken hem 18 yıllık AKP iktidarını hem de son 5 yıldır Maliye Bakanı olarak kendisini eleştiriyor.

Albayrak’ın bu sözleri, “Ali Babacan dönemini eleştiriyor” yorumlarına neden olsa da rakamlara dikkat edildiğinde esasen kendisine yönelik eleştiriler yaptığını söyleyebiliriz.

Tablo-2: Yıllara göre ithalat ihracat oranı/milyar dolar

Yıllar İhracat İthalat Fark
2010 113.883 185.544 -71.661
2011 134.906 240.841 -105.934
2012 152.461 236.545 -84.083
2013 161.480 260.822 -84 084
2014 166.450 251.142 -84.692
2015 150.982 213.619 -62.637
2016 149.246 202.189 -52.943
2017 164.494 238.715 -76.806
2018 177.168 231.152 -53.984
2019 180.838 210.243 -29.495

[2]

AKP, 2002 yılından bu yana devleti yönetiyor. Özellikle 2010 yılından beri sistem kurumlarını önemli oranda kontrol ediyor. İhracat ile ithalat oranlarındaki fark bir ülkenin üretim kapasitesinin boyutunu, bağımlılık ilişkisini ve ekonominin kırılganlık düzeyi ve ekonominin gücü konusunda bir fikir veriyor.

2010 yılında ihracat ile ithalat arasındaki açık 71,6 milyar dolar, 2014 yılında aradaki fark 84,6 milyar dolara çıkmış. 2017 yılında 76,8 milyar dolar, 2018 yılında 53,9 milyar dolar ve 2019 yılında ise 29,4 milyar dolar yani yaklaşık 200 milyar TL fark var. Yani ithalat fazlalığı oldukça yüksek görünüyor.

TÜBİTAK çatısı altında veri altyapısı hizmeti veren dergipark.gov.tr tarafından derlenen verilere göre, Türkiye’de ithalata bağımlılık oranı gübrede yüzde 72, demir-çelikte yüzde 69, kimyasal ürünlerde yüzde 56, motorlu kara taşıtlarında yüzde 51, kauçuk ve plastikte ise yüzde 45 gibi yüksek seviyelerde bulunuyor.

Albayrak Hazine ve Maliye’den sorumlu bakan olduktan sonra da ithalat bağımlılığının oldukça yüksek olduğu görülüyor.

Çözümsüzlük içerisinde arayışlara giren AKP iktidarı 4 bin ürüne vergi getirdi. Cumhurbaşkanı kararnamesiyle de 800 ürüne ek gümrük vergisi konuldu. İnşaat, demir çelik ve otomotiv sanayinde kullanılan ürünleri kapsayan ilave vergiler, yüzde 2 ile yüzde 30 arasında değişiyor.

AKP iktidarı koronavirüsün etkisiyle ekonomik alanda çok büyük sorunlar yaşıyor ve çözüm bulamıyor. Ekonomide ithalat-ihracat dengesinde ağırlık hemen her dönem ithalattan yana oldu. Ekonomik sorunları çözmek için swap sistemiyle para bulma arayışına giren AKP iktidarı Katar dışında hiçbir ülkeyle swap anlaşması yapamadı.

Bu nedenle acilen ihtiyaç duyduğu döviz likidini karşılama şansına sahip değil. Sanayiden tarıma kadar birçok ürünü ithal eden Türkiye’nin bağımlılık ilişkisi tahmin edilenden çok daha büyük. Bu nedenle ithalata zorunlu olarak ihtiyaç duyarken tersten ihracat yapması da bir o kadar zor. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ihracat oranlarında önemli bir düşüş var. Nisan ayında Türkiye’nin ihracatı %40 düşüş yaşadı. Bunun nispeten anlaşılabilir bir yanı var.

Ancak ekonomik açmazı dengeleyecek bir başka alan olmadığı gibi üretimin ve toplumun zorunlu ihtiyaç duyduğu ürünlere ek yüksek vergiler koyarak sorunu aşmaya çalışması hiçbir şekilde etkili olmayacağı gibi küresel sermaye ile yaptığı anlaşmalar karşısında çok daha önemli açmazlarla karşı karşıya kalacaktır.

Ülkenin dış borç durumu

Dünyanın en gelişmiş ülke ekonomilerinde dahi dış borç Gayri Safi Milli Hasıla’dan (GSMH) önemli bir pay alır. ABD, Almanya, Fransa, Kanada gibi gelişmiş ülkelerin dış borç oranlarının düşünülenden çok daha yüksek oldukları bilinir. Ancak bu ülkelerin küresel çaptaki ekonomik gücü ve potansiyeli nedeniyle bu tür sorunları aşma potansiyelleri yüksektir.

Gelişmekte olan ülkelerde ise borç dengesi ülke ekonomilerinin istikrarı bakımından fazlasıyla önemlidir.

Tablo-3: Türkiye’nin Dış Borcu (Milyar Dolar)

Kamu Sektörü Dış Borç TCMB Dış Borcu Özel Sektör Dış Borç Toplam Dış Borç Dış Borcun GSMH’ye oranı %
2010 98.109 11.565 191.180 291.854 37,8
2011 95.830 9.334 200.367 305.531 36,7
2012 106.307 7.088 229.012 342.406 39,3
2013 118.936 5.245 268.757 392.921 41,3
2014 121.268 2.484 282.239 405.991 43,4
2015 116.638 1.317 282.539 400.504 46,5
2016 123.374 1.110 285.525 410.009 47,5
2017 135.577 1.761 317.052 455.391 53,5
2018 140.560 5.922 298.332 444.815 56,7
2019 148.346 5.906 299.170 453.423 60,6

[3]

Toplam dış borç miktarı, kamu sektörünün, özel sektörün ve Merkez Bankası’nın borçları toplanarak hesaplanıyor. Geçmişten günümüze gerçekleşen dış borç miktarlarına baktığımızda, bir artış eğilimi olduğunu görmekteyiz.

Biz son 10 yılın verilerini inceleme konusu yaptık. Ancak 2002-2019 döneminde toplam brüt dış borcun, %349,9’luk bir artışla 130 milyar dolardan 453 milyar dolara yükseldiğini not edelim.

Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı olmasıyla da devam eden süreçte hem kamu hem de özel sektör borçlarında ve bunun GSMH’ye oranında önemli bir artış yaşandı.

Örneğin 2014 yılında toplam dış borç 405,9 milyar dolar olup GSMH’nin %43,4’üne denk düşüyor. 2019 yılı verilerine bakıldığında ise şu görülüyor: Türkiye’nin brüt dış borç stoku 453,4 milyar dolar oldu.

Borç stokunun milli gelire oranı yüzde 60,6 olarak hesaplandı. Türkiye’nin net dış borç stoku da aynı dönemde 277,3 milyar dolar oldu. Stokun milli gelire oranı yüzde 37,1 olarak kayıtlara geçti. Söz konusu dönemde Hazine garantili dış borç stoku 14,8 milyar dolar oldu.

Kamu net borç stoku ise bu dönemde 568,2 milyar lira olarak gerçekleşti. Stokun milli gelire oranı yüzde 14,8 olarak belirlendi.

AB tanımlı genel yönetim borç stoku 1 trilyon 215,3 milyar lira, bu rakamın milli gelire oranı yüzde 31,8 olarak kayıtlara geçti.[4]

2020 yılı verileri koronavirüs nedeniyle hesaplanmadığı gibi çok büyük bir borçlanmaya gidileceğine dair çok sayıda veri bulunuyor.

Bütçenin gelir-gider tablosu

Bir ülkedeki bütçe denkliği son derece önemlidir. Bütçesinin açık veya fazlalık vermesi o ülkenin ekonomisinin güçlülüğü ve dayanıklılığı bakımından bize bir fikir verir.

Bütçedeki gelir-gider dengesi, enflasyon, işsizlik oranları, ithalat-ihracat oranları, dış borçlar gibi birçok faktörü etkiler. Bütçenin fazla vermesi yani giderin az gelirin fazla olması ekonomik istikrar açısından ciddi kriterlerden biridir. Tersine bütçenin açık vermesi yani giderin gelirden fazla olması ekonominin olumsuz gidiş hattı bakımından bir fikir verir.

Tablo-4: Yıllara Göre Bütçe Gelir-Gederleri ve Açığı (bin TL)

Bütçe Geliri Bütçe Gideri Bütçe Açığı % Oran
2010 254.277.435 294.358.724 40.081.289 %15,8
2011 296.823.602 314.606.792 17.783.190 %6,0
2012 332.474.895 361.886.686 29.411.791 %8,8
2013 389.681.985 408.224.560 18.542.575 %4,8
2014 425.382.787 448.752.337 23.369.550 %5,5
2015 483.386.422 506.305.000 22.918.578 %4,7
2016 554.431.000 583.689.000 29.258.000 %5,3
2017 630.349.066 677.722.317 47.373.251 %7,5
2018 757.834.311 830.449.520 72.615.209 %9,6
2019 875.796.214 999.489.433 123.693.219 %14,1

[5]

2011 yılında 17,7 milyar TL ile bütçe açığı AKP iktidar döneminin en düşük oranını gösteriyor. Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı olmasından sonra ise bütçe açığının yıllara göre sürekli bir artış içerisinde olduğu görülüyor.

Örneğin bütçe açığı 2017 yılında 47,3 milyar TL iken 2018 yılında 72,6 milyar TL olmuş. Bakan, 2019 yılının ‘büyük’ ve ‘güçlü’ bir ekonomide atılım sürecine girdiğini açıklarken bütçe açığı %14,1 oranıyla 123,7 milyar TL ile çok büyük bir yükseliş göstermiş.

İşsizlik

2019 yılı verilerine göre Türkiye’de çalışabilir nüfus 32,7 milyon civarındadır. Bunların %53’ü işgücüne katılıyor. Erkeklerin %71,9’u, kadınların %34,6’sı işgücüne aktif katılım gösteriyor. İşsizlik sorunu sadece insanların işsiz kalması olarak ele alınamaz, esasen ekonominin ana gövdesini oluşturan üretim kapasitesi bakımından da bize bir fikir verebilir.

Tablo-5: Yıllara göre işsizlik oranları

Yıl İşgücü(bin kişi) İşsiz sayısı(bin kişi) İşsizlik %
2010 25.641 3.046 11,9
2011 26.725 2.615 9,8
2012 24.821 2.518 9,2
2013 25.524 2.747 9,7
2014 28.786 2.853 9,9
2015 29.678 3.057 10,3
2016 30.535 3.330 10,9
2017 31.643 3.454 10,9
2018 32.274 3.537 11,0
2019 33.180 4.650 13,4

[6]

AKP, 18 yıldık tek başına iktidarda bulunuyor. En önemli iddialarından biri de işsizliği minimum düzeye indirmekti. Ancak bu sanıldığı gibi olmadı, tersine işsizlik oranlarında sürekli bir artış yaşandı. 2010 yılında %11,9 olan işsizlik oranı 2014 yılında %9,9’a gerilerken, özellikle Albayrak’ın Maliye Bakanı olmasından sonra işsizlik oranlarından sürekli bir artış yaşandı.

2015 yılında %10,3’e yükselen işsizlik oranı 2019 yılında %13,4’e yükselerek son 20 yılın en yüksek seviyesine ulaştı.

Ekim 2019 verileri dikkate alındığında işsizlik %13,4; işsiz sayısı ise yaklaşık olarak 4,5 milyondur. Tarımda işsizlik oranı %15,7, genç nüfusta ise %25,3 olarak verilmiş.[7] 2020 yılı mart ayından sonra koronavirüsün dünyada yarattığı olumsuz etki Türkiye’de de derinden hissedildi.

Zayıf ve kırılgan olan ekonomik yapı içerisinde özellikle üretim sistemi nerdeyse durma noktasına geldi. İşsizlik oranının %27 civarına yükseldiği, gençlerde bu oranın ise %40’ın üzerinde olduğu belirtiliyor.

Tablo-1:Yıllara göre enflasyon oranları

2010 6,40 -0,13
2011 10,45 4,05
2012 6,16 -4,29
2013 7,40 1,24
2014 8,17 0,77
2015 8,81 0,64
2016 8,53 -0,28
2017 11,92 3,39
2018 20,30 8,38
2019 11,84 -8,46

[8]

AKP’nin belki de en çok övündüğü ve iddialı olduğu şeylerden biri de tek haneli enflasyon iddiasıdır. Genel olarak enflasyon, mal ve hizmetlere ilişkin genel fiyat düzeyinin yükseldiği ve dolayısıyla paranın satın alma gücünün düşme hızıdır. 2016 yılına kadar enflasyon rakamları genelde %6 ile 8 arasındaydı. Ancak 2017 yılından itibaren enflasyon oranlarında ciddi bir artış yaşandı.

2017 yılında %12, 2018 yılında %20 civarında oldu. 2019 yılında ise resmi rakamlara göre yine %12 civarı olmasına rağmen bu oranın çok daha yüksek olduğu birçok araştırma kurumu tarafından dile getirildi. Bakan Albayrak, öncelikli hedeflerinden birinin yıllık enflasyon oranını tek haneli seviyeye düşürmek olduğunu açıkladı. Ancak, diğer ekonomik kararlardan olduğu gibi süreç tersine işledi.

  • TCMB’nin Mart 2020 için açıkladığı 59,2 milyar dolarlık döviz varlığı son 10 yılın en düşük döviz varlığı miktarı oldu.
  • 2018 yılında ihracat-ithalat açığı 53,9 milyar dolar ve 2019 yılında ise 29,4 milyar dolar yani yaklaşık 200 milyar TL fark var. Yani ithalat fazlalığı hala oldukça yüksek görünüyor.
  • Türkiye’nin brüt dış borç stoku 453,4 milyar dolar oldu. Borç stokunun milli gelire oranı yüzde 60,6 olarak hesaplandı.
  • 2019 yılının ‘büyük’ ve ‘güçlü’ bir ekonomide atılım sürecine girdiğini açıklarken bütçe açığı %14,1 oranıyla 123,7 milyar TL ile son 20 yılın en yüksek oranına ulaştı.
  • 2018 yılında %11’e yükselen işsizlik oranı, 2019 yılında %13,4’e yükselerek son 20 yılın en yüksek seviyesine ulaştı.
  • 2018 yılında %20 civarında oldu. 2019 yılında ise resmi rakamlara göre yine %12 civarında olduğu anlaşılıyor.
  • AKP iktidarı, 2019 yılının net asgari ücret 2020 TL olarak belirlemişti. Almanya’da ve Fransa’da ise asgari ücret 1350 avrodur. TÜRK-İŞ’in Temmuz 2019 tarihli raporunda ise dört kişilik ailenin açlık sınırı 2,075 lira, yoksulluk sınırı 6,760 lira, evli olmayan-çocuksuz bir çalışanın “yaşama maliyeti” ise 2,565 lira olarak belirlenmişti.[9]

İlginç olan ise, AKP iktidarının bütün bu sorunlarla ilgili olarak 18 yıllık yanlış ekonomik politikalarını sorgulamak yerine “dış güçleri ve muhalefeti” suçlamasıdır. Peki, bunun toplumsal karşılığı var mı? Artık yok.

HDP’nin kazandığı belediyelere kayyum atanması, Suriye ve Libya operasyonları, hatta camilerde ‘Çav Bella’ çalınmasının ardından denendiği gibi hassas konular üzerinden yapılmak istenen provokasyonlar dahi toplumu artık etkilemiyor ve karşı karşıya kalınan ekonomik sorunların ikinci plana itilmesini sağlamıyor.

Toplumun gündelik yaşamını ağ gibi saran, işsizliğin %25’lere ulaştığı, enflasyon oranların hızla yükseldiği, alım gücünün Afrika ülkeleri seviyesine düştüğü, açlık sınırının 2500 TL’ye çıktığı, ekonomik sorunlar nedeniyle intiharların artmaya başladığı bir ülkede ekonomik çöküşün gizlenmesi artık mümkün görünmüyor.

Yunanistan ile birkaç kayalığı gerekçe gösterip savaş havası yaratmak dahi bu sorunların üstünü örtemez.

Sonuç: Toplum son 4 ay içerisinde yaşadıklarının sorumlusunun AKP iktidarı olduğunu çok daha net olarak görmeye başladı. Ekonomik çöküşün toplumun gündelik yaşamında derinden hissedilmesinin politik yansıması  sert ve sarsıcı olacaktır.

Yani AKP’nin toplum üzerinde kurduğu politik hegemonya hızla yıkılmaya başladı.

Toplumsal tepkinin boyutları farklı olmakla birlikte giderek yaygınlaşıyor.

18 yıldır iktidarda olan gücün, iktidarda kalmak için yeni ‘hukuksal’ arayışlara yönelmesi, toplumsal gücünü kaybetmesinin bir başka yansımasıdır.

Dipnot:

[1] https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-nin-doviz-rezervi-azaliyor

[2] https://iz.tuik.gov.tr/#/showcase/SC-2851FY777F34D2R/db-5jlb1c29xcw0899?filters=18792%3D2013%2618792%3D2014%2618792%3D2015%2618792%3D2016%2618792%3D2017%2618792%3D2018%2618792%3D2019%2618792%3D2020&token=8d79727fff862a891ce574d27220bfebbf66fecd

[3] https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-nin-dis-borcu

[4] https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201906281039503594-turkiyenin-dis-borcu-453-milyar-dolara-yukseldi/

[5] https://ekonomiatlasi.com/butce-giderleri

[6] https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/issizlik-rakamlari-aciklandi/1698440

[7] https://ticaret.gov.tr/data/5e18288613b8761dccd355ce/Ekonomik_G%C3%B6r%C3%BCn%C3%BCm.pdf

[8] https://ekonomiatlasi.com/enflasyon-orani

[9] https://ikmagazin.com/insan-kaynaklari/yillara-gore-asgari-ucretler-tablosu/

(Kaynak: Sendika63.org. 28 Mayıs 2020)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu