GüncelMakaleler

OCAK AYI | Mecbur insanlar vardır…(3)

Nerede olursa olsun, hangi alan veya görevle sorumlu olursa olsun kitlelerle canlı ilişkisini sürdüren yoldaşlardan biri de Süleyman Cihan’dır.

Kendimizi sorgulama ve tartışmayı süreklileştirmek gerekir demiştik. Bunu yaparken iki noktada yoğunlaşabiliriz.

Birincisi kolektifle ilişkimiz; ikincisi de kitlelerle ilişkimiz… Bu iki başlık birbirini tamamlar niteliktedir. Peki, bizim kolektifimizle ilişkimiz nasıl? Küçük ya da büyük farklılığımızı derinleşmenin adımları olarak kullanabiliyor muyuz? Ne kadar açığız?

Eleştiri-özeleştiri mekanizmasını proleter bir tavırla, hem kolektifin hem de kendi sorunlarımızın çözümünde vazgeçilmez bir yöntem olarak doğru kullanabiliyor muyuz? Geleneğimizin kolektif niteliğinde, kendimizi ne kadar eritebiliyoruz? Yani koca bir mekanizmanın küçük bir parçası olmayı ama yine bu bilinçle fonksiyonunu en iyi şekilde yerine getirmeyi başarabiliyor muyuz? vb. vb.

Ya da kitlelerle ilişkimiz nasıl? Nerede olursak olalım -hapishane koşullarında bile- kitlelerle ilişkimiz siyasaldır ve örgütlenmeleri yönünde dolaylı-dolaysız çabamızı aksatmamak önemlidir. Böyle olduğu için de, kitleleri ilgilendiren tüm gelişmeleri yakından takip ederiz.

Suzan Zengin yoldaşın hapishane pratiği bu konuda örnektir. Yoldaş, sanki dışardaymış gibi politik görevlerini zindan koşullarında da yerine getirirken bunun kitlelerle bağını kurmaktan da geri kalmamıştır. Direnişte olan kadın işçilerden birinin doğum yaptığını duyduğunda bebeği için hırka örmesi basit bir duyarlılık değil, insanları ilgilendiren her konudaki yoğun ilgisinin göstergesidir.

Kitlelerle ilişkimiz noktasında örnek yoldaşlardan biri de Zeki Uygun’dur. Yoldaşı tanıyan herkesin ortaklaştığı nokta ilişkileri üzerindeki olumlu etkisi ve ataklığıdır. Öyle ki faaliyet için bulunduğu bütün bölgelerde bu özellikleri sayesinde geniş bir ilişki ağı yaratabilmiştir.

Zeki de Çapalı. Bir devrimci öğretmen. (…) Zeki ortaokulu İstanbul’da okumuş, Çapa’ya girmiş sonra. Öğretmen olarak mezun olmuş. Kars-Posof’da öğretmenlik yapmış. Yatılı okuduğu için mecburi hizmet olarak yaptığı öğretmenliğe ara verip İstanbul’da Atatürk Eğitim Enstitüsü’nde okumuş. Türkçe öğretmeni olarak tekrar Kars Ardahan’a tayin olmuş. Biz de orada tanıştık. … Hasköy Ortaokulunda öğretmendi. Tanıyan herkes seviyor ve saygıyla söz ediyor.

1976 yılıydı. Zeki çevresindeki genç öğretmenlerle harekete geçmişti. Bir süre sonra da 12 Mart sonrası yapılan örgütsel çalışma döneminde kurulan ilişkilere ulaştık. Arkadaşlar Hanak’taydı. (…)

Hepimizden farklıydı. Yüzü güleçti, tatlı bakan bir adamdı. Kalbi yüzüne vururdu. Onunla konuşurken, tartışırken gardınız düşerdi. İyi niyetli dost kollar gibi uzanır herkesi kavrardı. Hep anlamak tarafındaydı. Makul biriydi, savrulmazdı, hotzotçuluktan eser yoktu.” (Tarihe Not, s. 421-426)

Yine aynı kitapta yoldaşla ilgili devrimci gruplarla ilişkisinin derinliğine vurgu yapılarak şöyle denilmekte; “Engindi. Diğer devrimci gruplardan arkadaşlarla ve hatta sıradan insanlarla olan ilişkilerinde de ölçülü ve saygılı olmasını bilirdi. Karşısındaki kim olursa olsun dinler, değer verirdi. Onun bu enginliğinin en bariz ve yalın göründüğü alan ise halk ile ilişkileriydi. Kapris, kibir, tepeden bakma vb. olumsuzlukların zerresi yoktu onda. ‘Partizan dergisi yazı kurulu’ üyeliği için özel göreviyle Mazgirt ve Nazımiye’de bulunduğu sırada yaşam biçimiyle yöre halkı üzerinde bıraktığı saygın izler unutulur gibi değildi.”

Nerede olursa olsun, hangi alan veya görevle sorumlu olursa olsun kitlelerle canlı ilişkisini sürdüren yoldaşlardan biri de Süleyman Cihan’dır. Yoldaş, “önemli” ve “merkezi” görevlere geldiğinde de bizzat genel sekreterlik görevini yürütürken de deri işçilerinin örgütleme mücadelesinde yer almıştır. Genel olarak “sınıf”tan bahsedip duranlardan, kitleleri uzaktan sevenlerden değil onlarla en ağır koşullarda dahi birlikte olanlardan, bunu doğallaştırmış olanlardan biriydi.

Bunlar bizim için ne kadar geçerli ve ne ölçüde pratiğimizle örtüşüyor? Faaliyetlerimize, yaşamımıza gerçekten bu örneklerden yola çıkarak bu anlayışla yön verebiliyor muyuz? Kitlelerle bu derece ilgili miyiz ve onlara ulaşmak için her türlü engeli aşma, her türlü çabayı gösterme tavrında mıyız? Bu konuda elimizdeki araçların kıymetini biliyor muyuz? Mesela yayınlarımıza yazı yazarken, bu yazıları kitlelerle ilişkimizin neresine oturtuyoruz?

Şehitler haftası dolayısıyla yaptığımız sorgulamada bilince çıkarmamız gereken noktalardan biri olarak, kararlılığa vurgu yapmak istiyoruz. Bir şeyi başarma azmi, onu kazanma gücü olarak kararlılık çok önemli. Çok önemli sorun ve yetmezliklerimiz olduğu ortadadır. Ancak bu gerçekliğimizi unutmadan kararlılıkla mücadele ettiğimiz takdirde, birçok şeyi başarabileceğimiz de başka bir gerçekliktir.

Kolektifimizi, devrimi ve kitleleri savunmada kararlı olmalıyız. Kendimizi şehitlerimizden koparmayacaksak, onların savunduklarını yaşama geçirmede kararlı olmalıyız. Olumsuzluklara karşı olumlulukları savunmada; alçakgönüllülükte, samimiyette, açıklıkta, çalışkanlıkta, kolektivizmde, öğrenmede durmaksızın çabalamada, bütünleşmede kararlı olmalıyız.

Bazen tüm bunlarda kararlı olmak zorluklar içerir, sadece sevinç vermez, canımızı da acıtır; kabullenmekte zorlandığımız yönlerimizle yüzleşmemizi dahası mücadele etmemizi ve bunu elden bırakmamamızı gerektirir.

Yani tıpkı şehitlerimizin yaptıklarını yapmamızı gerektirir. Zorludur ama insanlaşma, güzelleşme yolumuzdur ve şehitlere bağlılığımız da bununla anlamlıdır.

Sıcaklıklarının hep bizimle olmasını istiyorsak, mücadelemizin gereklerini yerine getirmede kararlı olalım! (Bitti)

*OCAK AYI-PUSULA | Mecbur insanlar vardır…(1)

* MAKALE | Mecbur insanlar vardır…(2)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu