GüncelManşet

OKUR POSTASI | OHAL koşullarında 1 Mayıs’a giderken…

Böylesi bir atmosferde 1 Mayıs’ı kuşanmak işçi sınıfı için çok önemlidir. Bu bir varlık yokluk mücadelesi haline geldiyse, artık 1 Mayıs’ta alanlarda olmak kendi geleceğimizi savunmak açısından ciddi bir önem arz eder.

Genel olarak kapitalist sistemin esasına bakıldığında özgürlükten yana izlenimi verdiğini görebiliriz. Ama bu özgürlük kendi yatırımları ile ilgili bir özgürlüktür. Onlar için esas olan özgürlük tarifi kendi yatırımlarının hiçbir engel olmadan dünya piyasası içinde dolaşımının sağlanmasıdır. Bunun gerçekleşmesi için yapılacak şey de yasal düzenlemelerdir.

Türkiye’de de durum farklılıklar gösterse de özgürlüklere bakış açısı aynıdır. Faşizm koşullarına en temek hak ve özgürlüklerin kişi ve kurumların elinden alınması sebebiyle de sermaye güvenli bir şekilde dolaşıma girmektedir. Türkiye gibi ülkelerde ucuz iş gücünden ciddi anlamda faydalanmaktadır. Kendi parasını ihraç ederken ilk olarak değerlendirdiği olgu ucuz iş gücüdür. Bu üretimi daha kârlı hala getirecektir.

Uzun zamandır süren OHAL’e TÜSİAD gibi kuruluşlar belirli aralıklarla karşı çıksa da aslında bu durum sermayenin işine gelmektedir. Çünkü OHAL döneminde işçi sınıfının yıllarca mücadele ederek kazandığı haklar saf dışı bırakılmaya çalışılmaktadır. Ülke güvenliği bahane edilerek işçi grevleri yasaklanmıştır. Grev, fabrikadaki üretimin durmasıdır; üretimin durması sermayenin kârına zarar verir. İşte sermayenin bu zararı OHAL’de kârına çevrilmiştir. İşçi sınıfının güvenli veya güvensiz çalışma koşulları, verilmeyen ücretler bu süreçlerde meşru haline gelmiştir, çünkü grev yapmak yasaklanmaktadır. Grev, işçi sınıfının patronlar karşısında en büyük kozudur, kendi geleceğini garanti almak için kullanmış bir araç da denilebilir. Grev hakkı yasaklandığı zaman işçinin geleceğini yasaklanmış demektir. Ki bu hak işçilere bir lütuf olarak sunulmamıştır. Kazanılmasında en çok da Kavel işçilerinin payı vardır. 1963 yılında, İstanbul Sarıyer’de kurulu olan Kavel Kablo Fabrikası’nda işçiler 28 Ocak günü yaptıkları kanunsuz grevle, grev hakkının yasallaşmasını sağlamışlardır. Bu grevin ardından grev hakkı, 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ile yasalara geçti. Yani grev hakkı, işçi sınıfının kazandığı bir haktır. Herhangi bir kurum veya kuruluş tarafından verilmemiştir.

Tam da böylesi bir süreçte, işçilerin varlık-yokluk mücadelesi verdiği bir dönemde eylem yapan metal işçileri, Kablo Fabrikası işçilerinin ruhunu kuşandıklarını göstermişlerdir.

2 Şubat’ta yapmaya hazırlandıkları greve yasak geldiğinde metal işçileri, sabah ve akşam vardiya başlangıçlarında yarımşar saatten toplam bir saat iş bırakma eylemi yapmışladır. Patronla ücret ve sosyal haklar başta olmak üzere birçok konuda uzlaşma sağlanamaması üzerine Türk Metal Sendikası, Birleşik Metal İşçileri Sendikası ve Çelik-İş Sendikası grev kararı almıştı. Yasaklamaları göz ardı ederek grev haklarını savunan metal işçileri, grevin istenen bir şey değil alınan birşey olduğunu devlete bir kez daha haykırmışlardır.

 

1 Mayıs’ı savunmak anın görevidir!

Bahar ayının işçi ve emekçiler nezdinde tüm ezilenlerin, direnişin ayı olduğu herkes tarafından kabul edilir. Devrimci önderlerin katledilişlerinin yıl dönümlerinden tutalım da, isyanların tarihleri hep bahar aylarına denk düşer. Ezilenlerin tarihi açısından önemli bir yer teşkil eden bahar ayları daha önemli yer teşkil ediyor. Çünkü mayıs ayı işçi ve emekçiler nezdinde tüm ezilenlerin dayanışma ve mücadele günü ile başlar. 1 Mayıs, bütün dünyada işçilerinin birlik, dayanışma ve mücadelesini simgeleyen gündür. İşçi sınıfının hak ve çıkarlarını kazanma mücadelesinin içerisinde doğmuş ve işçi sınıfı mücadelesinin sembolü olarak gelenek halini almıştır. Her yıl 1 Mayıslarda dünyanın çeşitli yerlerinde işçiler, din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin düzenledikleri etkinliklerle 1 Mayıs’ı kutlamakta, güncel taleplerini dile getirmekte, insanca çalışma ve yaşama koşulları talep etmektedirler. Türkiye’de de 1 Mayısların tarihi yüzyıllık bir geçmişe sahiptir. Koşullar ne olursa olsun ülkemizde 1 Mayıslar Osmanlı’dan başlayarak hep kutlanmıştır.

Ülkemizde 1 Mayıs’ın tarihi Osmanlı’dan başlar. 1872’de ilk grev gerçekleşir. Fakat baskı dönemi işçi hareketinin gelişmesine izin vermez, işçi hareketi açısından bir suskunluk dönemi başlar. Uzun bir baskı ve sessizlik döneminin ardından 1908′de işçiler arasında hareketlenme yeniden başlar. İlk 1 Mayıs 1909’da Üsküp’te Türk, Bulgar, Sırp işçilerinin katılımıyla düzenlenen bir eylemle sokakta yapılır. Ardından gelen yıllarda; 1910’da Selanik’te, 1911’de Üsküp, Selanik, İstanbul ve Edirne’de, 1912’de Selanik ve İstanbul’da düzenlenen yürüyüş ve mitinglerle kutlanılmıştır.

Bu ay emekten yana olan herkes işçi sınıfın yanında yer alarak alanlara çıkarmalıdır. Pek tabi bu sene 1 Mayıs’ın önemi daha da artmaktadır. Sermaye OHAL kılıcını kuşanarak sırtını duvara yaslayarak saldırmaktadır. Böylesi bir atmosferde 1 Mayıs’ı kuşanmak işçi sınıfı için çok önemlidir. Bu bir varlık yokluk mücadelesi haline geldiyse, artık 1 Mayıs’ta alanlarda olmak kendi geleceğimizi savunmak açısından ciddi bir önem arz eder. Geçtiğimiz günlerde DİSK’in yaptığı açıklamada günümüz Türkiye’sindeki politik atmosferi yansıtmakta hem de 1 Mayıs’ın bu tablo içindeki yerini özetlemektedir. Hem işçi sınıfının yaşadığı koşullara hem de yaşanan bütün anti demokratik uygulamalara değinen açıklama bu koşullarda değerlendirildiğinde önemlidir. Böylesi bir baskı ortamında, eylem ve etkinliklere katılanların teşhir edilmeye çalışıldığı bir dönemde 1 Mayıs’ta olması gerektiği gibi alanlarda çıkıp mücadeleyi yükseltme çağırısına kulak vermek anın görevidir. (Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu