GüncelManşet

Osmanlı’dan devralınan miras: KEMALİZM VE AKP

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Kasım tartışmasının ardından süregelen Atatürkçülük tartışma aslında mevcut yapısı ile oldukça dikkatleri üzerine çeken ve bir dizi tahlili gerektiren bir yerde durmaktadır.

Özellikle AKP ve CHP arasında ortaya çıkan bu tartışmanın tarihsel kökleri ve bunun kitleler nezdinde karşılık bulduğu bir hal söz konusudur.

Şurası bir gerçek ki her nesne yapısından doğan çelişkileri dış dünyaya kaynağı şekliyle değil görüngüleri ile tanıtlar. Mesele bu görüngünün tespiti ve buradan kaynağın analizidir. Ülkemizde de toplum içinde vuku bulan, sistem partileri nezdinde tartışmaya mazhar olan Kemalizm’in kökenlerinin incelenmesidir.

İbrahim Kaypakkaya “Kemalizm komprador Türk büyük burjuvazisinin ve orta burjuvazinin sağ kanadıdır” diyor ve ekliyor “Kemalizmin faşizm ile bağdaşmaması bir yana Kemalizm bizzat faşizm demektir… M. Kemal, halkımızın tarihinin bir parçası değil, komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının ve onlarla birleşen orta burjuvazinin sağ kanadının, yani gerici sınıfların tarihinin bir parçasıdır. Mesela bir Fatih Sultan Mehmet ne kadar halkımızın tarihinin bir parçasıysa(!), M. Kemal de o ölçüde halkımızın tarihinin bir parçasıdır” (İ. K. Seçme Yazılar, Umut Yayımcılık, Sayfa 111)

Bu tespit ülkemiz hakim sınıflarının ve onların kurmaylarının tarihinin kısa ve en net özetidir. AKP ve CHP ekseninde süregelen bu tartışma AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana süregelmektedir. Bu ahval içerisinde yürüyen bütün tartışmalarda kendisini üreten tek bir şey var ki toplumsal kamplaşma içerisinde kitlelerin bilinç bulanıklığında devletin resmi ideolojisi Kemalizm’dir.

Bugün ülkemizde dini ulema içerisinde diğer bir değişle siyasal İslam yapısında Kemalizm karşıtlığı bilinmektedir. “Kurtuluş” Savaşı da ülkemiz hakim sınıfları iki kampa bölünmüştür. Ancak “açık olan gerçek şudur ki, toprak ağalarının bir kesimi Kemalist iktidara ortakken, bu iktidarda söz ve nüfuz sahibi iken, diğer bir kesimi Kemalist iktidarın karşısındadır. Mesela, Doğu Anadolu’daki Kürt toprak ağaları ve aşiret reislerinin yeri, genellikle ikinci kamptır. Daha sonraları bunlar DP’yi ve AP’yi destekleyecek, CHP karşısında yer alacaklardır. Ama dediğimiz gibi, toprak ağalarının bir kesimi, ta başından itibaren Kemalist iktidarın içindedir ve ona ortaktır, devlette söz ve nüfuz sahibidir.

Birinci kampın siyasi partisi CHP idi ve köken itibarıyla müdafaa-i hukuk cemiyetlerine dayanıyordu. İkinci kamp ise, tek partili sistem yürürlükte olduğu müddetçe CHP içerisinde yer almış ve iki kamp arasındaki siyasi mücadele, CHP içinde sürdürülmüştür.” (age, Sayfa 86)

Bugün ülkemizde tarihsel köklerini bir zamanlar CHP içerisinde sürdürmüş daha sonra DP ve AP geleneği ile devam ettirmiş olan Türk hakim sınıfları bugün kendisini AKP ile devam ettirmektedir. Bizim burada tartışacağımız ve devamında güncelde vuku bulan Atatürkçülük tartışmasını beşeri bir varlıktan, Mustafa Kemal’den çıkartarak bunu daha çok bir ideoloji kapsamında olmasıdır.

 

Osmanlı mirasçısı AKP ve Osmanlı’dan miras devlet ideolojisi Kemalizm

Cumhuriyetin kuran kadrolar açık bir gerçeğin içerisinde yıllardır süren bir korkunun cenderesinde yetiştiler.

Onların bu tarihsel korkusu yıkılan bir imparatorluk ve Osmanlı imparatorluğunun halklara dönük işleyiş olduğu insanlık suçları mevcuttu. Dolayısıyla bu korkunun dışa vurumu olarak ülke içindeki azınlıklar ve genel olarak diğer ülkelerin kolları sayıldılar. Dolayısıyla Cumhuriyetin sosyo-psikolojisinin mayasında böylesi bir korku bulunmaktadır. Yabancı düşmanlığı, cihat imparatorluğu, dinsel bağnazlık ve göçebe geçmişin nitelikleri eşliğinde kurulan cumhuriyet böylesi bir ulus devlettir.

15 Temmuz sonrası AKP’nin elinde bayraklaşan milli kurtuluşçuluk söylemi esas olarak kökenleri Kemalizm’e dayanan, ülkede işçi ve emekçilere dönük baskı ve saldırı, ulus ve

azınlıklara dönük imha ve inkar politikasının mührüdür.

Zira hakim sınıflar açısından milli kurtuluşçuluk hakim sınıfların ve onların imtiyazlarının korunması ve yüceltilmesidir. Bu açıdan Mustafa Kemal’in hangi kampı temsil ettiği değil Kemalist rejimin hangi sınıfı temsil ettiği esas tartışma konusudur, ki Erdoğan 10 Kasım günü kendisi ve partisi için yapmış olduğu Kemalizm sahiplenmesinde oldukça haklıdır. AKP ülkemizde Kemalizm’in temsiliyetini 2002’den bu yana en iyi şekilde yerine getiren bir partidir.

Kürt, Türk ve çeşitli milliyetlerden Türkiye halkına; işçilere, köylülere, kadınlara, gençlere, aydınlara azınlık inanç ve mezhepten halkımıza dönük saldırılarıyla AKP Kemalizm sınavında oldukça bir başarı göstergesine sahiptir.

1030948170

Kemalizm’in istiklal-i tam ilkesi ve AKP

Kemalizm’in istiklal-i tam ilkesi Kaypakkaya yoldaşın deyimiyle “Yarı sömürgelik koşullarına seve seve razı olma ilkesi demektir” (age, Sayfa 110)Bu tespit esas olarak ülkemiz hâkim sınıflarının emperyalizme bağımlılığı ve onun bu yapısal düzlemi içerisinde komprador burjuvazinin palazlanmasını ifade etmektedir. 1900’lü yılların başından itibaren burjuvazinin ciddi birikimi devlet zoruna dayanarak gerçekleşmiş ve bu koşullar esas olarak ülkemiz azınlıklarının kanı ve canına dair bir kıyımla sağlanmıştır.

Kölelik dönemini aratmayan bu politikalar neticesinde ülkemiz komprador burjuvazisi palazlanmıştır. Adnan Menderes’in “her mahallede bir milyoner yaratacağız” sözü, köken olarak Kemalizm’in yinelenmesidir. Mustafa Kemal 1923 yılı başlarında “kaç milyonerimiz var” diyerek bir sual etmekte ve eklemektedir: “ Hiç binaenaleyh biraz şansı olanlara da düşman olacak değiliz. Bilakis memleketimizde birçok milyonerin hatta milyarderin yetişmesine çalışacağız” (Atatürk’ün söylev ve Demeçleri, Cilt 11, Türk İnkılap Tarihi enstitüsü Yayınları, s, 97, 1952)

Bu politika esas olarak Kemalist devlet geleneğinin mayasında bulunmaktadır. Komprador büyük burjuvazinin palazlandırılması için ortaya konulan bu politika işçi sınıfını ağır baskılar altında tutup tarım sektörünü sömürürken bağımlı bir komprador bir sisteme dayanır.

Emperyalizme göbekten bağımlı olan bu sistem Kemalizm’in istiklal-ı tam ilkesidir. Halk kitlelerine dönük imha ve inkar demektir. Bu süreç uluslaşma sürecidir ve bu sürece kadar Kemalist devlet bir yapısını Mustafa Kemal’in ağzından şöyle ifade etmektedir: “Meclis-i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Yalnız hepsinde mürekkep anasır-ı İslamiyedir, samimi bir mecmuadır…(Y)ek diğerine karşı hürmeti mütekabile ile riyayetkardırlar ve yek diğerinin her türlü hukukunun, ırki, içtimai coğrafi hukukuna daima riayetkârdırlar.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 1, Sayfa 73-74)

1920 yılında bu açıklamanın ardından 1924’te bu devlet yapılanması ikinci Meclis’in Anayasa Mahkemesi’nde şöyle tanımlanır; “Devletimiz milli (ulusal) bir devlettir. Çok milletli bir devlet değildir. Devlet Türk’ten başka millet tanımaz… Ancak Türk camiasıdır ki bütün uruku (ırkları) bir arada toplama kabiliyetine sahiptir.” (Takrir-i Sükun görüşmeleri, Belge yayınları, Sayfa 229)

1930’da ise Adalet bakanı Mahmut Esat, Kemalist devlet yapısının dikkat çeken özelliğini ortaya koyar: “Benim fikrim, kanaatim şudur ki bu memleketin kendisi Türktür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır köle olmaktı”(Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, 1923-1931, Yurt Yayınları, Sayfa 301)

Türk devletinin kısaca Kemalist yapısına ilişkin bu birkaç aktarımın güncel karşılığı AKP’nin ekonomi politikalarıdır.

Bugün “AKP Kemalist mi oluyor” sorusu bundan kaynaklı yalnızca “anket sonuçları” ile sınırlandırılabilecek bir konu değildir. Aksine bu tartışma bir manipülasyon özelliği taşımaktadır.

AKP yapısal itibari ile Kemalist’tir. Erdoğan’da bütünleşen AKP’nin siyasal duruşu Kemalizm’in şu özünü ifade eder:

“Demokratik, danışmacı çoğulcu kolektif siyaset yapmaya inanmaz; grup-parti-meclis gibi siyasal kurumların karar alma mekanizmaları değil, karizmatik liderin siyasi şefin iradesinin ve kararlarının sorgusuz sualsiz onaylayıcı ve uygulayıcı olmaları gerektiğini düşünür. Tüm kurallar, alt –şef ve izleyiciler (hatta millet) karizmatik liderin yönetiminin araçları ve nesneleri oldukça vardırlar. Kendi geçerli otorite ve meşrutiyetleri yoktur… kurallar ve başka kişiler şef ile millet arasına giremezler… Şefe (şahsına ve partisine) muhalefet, milletin yüksek çıkarlarına ve devlete muhalefetle eş anlamlıdır; millete idraksizce fenalık etmekten kötü niyetle ihanet etmeğe kadar gider. Muhalefet… bölücülük (tefrikatçılık) demektir.” (Türkiye Siyasal Kültürünün Kaynakları, Atatürk’ün Nutku, Taha Parla, İletişim Yayınları, Sayfa 168)

Buraya kadar bahsini ettiğimiz ve AKP’nin Kemalistliğine dair yaklaşımın daha detaylı incelenmesi yapılabilinir. Bu konuda özellikle Kemalist karşıtlığı ile manipüle olan ve kökenlerini DP ve AP dönemine yaslandıran birçok kesimin 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı dönemindeki Kemalist politikalarına bakmakta fayda var.

Kuşkusuz bu konular detaylı bir incelemeyi gerektirmektedir. Bu incelemeler bir yana Erdoğan’ın Kemalizm konusunda haklı olduğunu söylemek yerinde olur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu