DerlediklerimizGüncel

Fetih Koç | Mülteci Renklerin Derwişi

Pepuk kuşun sesidir, kemanın ve curanın sesine karışıp ressamın renklerin yüreğini ağlatan. İnce bir dokunuştur Derwiş’i Yaşar‘ın tuvalini sızlatan.

Geyiklerle konuşmuş, kuşların cıvıltısına karışmış, kekliğe ıslık çalarak muhabbet eylemiş, dağ kavuklarında yaşayan her türlü canlıyla yakınlık duymuş ve renklerin içine gömerek tılsımını mülteci diyarlarda sanata sunuyor.

Renkleriyle hayata tutunan bir ressamdır Yaşar Demir. Kısacası, börtü-böceğin özlemiyle mülteci gülüşlerin hiç vazgeçmeyeceği cıgarasının dumanıyla özlemlerini dillendiriyor tuvalin üzerinde. Birde Zımeq adlı bir kedisi var. Derwiş yıllarında o kadim dağlarda gezerken Zımeqli bir kadına aşık oluyor. Adı bende saklı kalsın.

Bu aşkın renklerin içine aldığı kedisine de Zımeq ismini koymuş. Yani, ressamın yüreğinde hiç bitmeyen bir Zımeqli kadına olan aşkını böylece yaşatıyor. Bu her sanatçının sanata olan bağlılığının aşkıdır aynı zamanda.

Yağmur kokan toprağın insanıdır halkın sanatçısı. Pencerelere renkli perdelerin masallarında büyüyen çocukların dünyası da özgürlük hayalleri de renkli olur.

Bu çocuklar ki; yitip giden patikaların, ateşe atılmış dağların sırrı, kolu kanadı kırık ağaçların, tüm düşünme yetenekleri ellerinden alınmış bir ulusun, susuz kurumuş toprağı andıran, acıyla inleyen tarihin masalların içinde büyümüşlerin renklerinden süzülüp de gelmişler.

Doğa karşısında duydukları, gördükleri, dokundukları, sesler, renkler ve biçimlerin sonsuz coşkusuna kapılmışlardır yoksulluğun renklerinde. Yoksulların renkleri acı çektiği kadar da özgürlüğü de büyüten renklerdir. Hayatın zorluklarından sanatla buluşanların sanat eserleri de derin çizgilerin felsefesinde ilerler.

Güçlü ve yakıcı olur. Bunlardan çok az kişi kendi içine hapsedilmiş döngüyü cesaretle kırıp gerçeğin yolunu bulur. Bu gerçek gelip geçici, önemsiz bir yansıma olan görüntüler değil ussal bir düşünme, sorgulama biçimidir. Bu düşünme biçimi de hayal dünyasından çıkmayı sağlar ve bu da bireyi ideaya ulaştırır. Bu ideayı renklerine yansıtır ve yansımayı tüvale işler.

Ressam Yaşar Demir bu idea ile renkleriyle diyalektiği ustaca birleştiriyor sanatında. Tuvalin üzerine yoksul halkların renklerine sığınarak ahenk kıvrımların içine tütünü koyarak sarıyor cigarasını.

Evi dumanlıdır daima tütün kokar. Fırçası, oturduğu sedir ve bir bütün duvarlar tütün sarısıdır ustanın. Efkârlı bakışları uzaklarda bıraktığı ırmağın akışında öylece güne akıyor adeta. Gün batımını görebilirsiniz ustanın duvarlarındaki asılı tablolarında.

Dağların sırrını kayıp etmiş ama daima sırtını dağlara vermiş, gram gram acıların tartılarından süzülerek büyüyen bir halkın çocuklarıdır Dersimli sanatçılar.

Ressam Yaşar Demir de terteleye uğramış, sürgüne gönderilmiş, süngü yemiş, yerinden yurdundan kovulmuş, tarlası, ormanı evleri yakılmış, ağaçları kesilmiş, köyleri yıkılmış ve mahpuslar yatmış bir halkın acılı tarihiyle büyüyendir.

Mor renklerin diyarlarında, yıldız tutan çocuklar geleceğe umutla bakar, özgürlük kavgasında asla ve asla geri durmazlar. Özgürlük düşleyenler, dünya renkleriyle renklendirenlerin ütopyaları düşleri gibi özgür olur.

Ressam Yaşar Demir’in tablolarında bu düşlerin sıcaklığında özgürlüğün yolculuğunda, mor dağların patikalarında demlenip büyüyorsun adeta.  Sanat ancak aşkın düşü olana ulaşmayı hedeflerse bir anlam kazanabilir. Ressam, aşkın renklerin harcını iyi kavramış ama âşık olmayı beceremiyor.

Zımeqli kadının hayalinde debelenerek aşkı tuvale işliyor. Bu eziyetini, Zımeq adlı kedisiyle de paylaşarak aşka acı çektire çektire işliyor.

Akdeniz kadınlarının güzelliği deniz sahilleri gibi sıcak ve güneş gibi yakıcıdır. Bu yakıcı güzelliğin renkleriyle sanatın ana kaynağıdır. Yaşar, bunu açığa çıkarıp, hayatın ruhuna koyarsa dehşet verici sevişmelerle tuvaline işleyeceğe inanlardanım.

Akdeniz melaikelerinin gözlerindeki o güzel kıyameti tuvaline taşımasını, bu uğurda hamallaşmasının hararetli bir savuncusuyumdur ben. Renklerle olduğu gibi tenlerle de sevişmelidir. Sevişmelerin ter kokusunu sanatına taşımalıdır.

Yaşar, bu uğurda hamallaşmalıdır, aşka ve sanata daha çok zaman ayırmalıdır. Aşk sanatı besler, sanat aşkı çoğaltır ve birlikte üremeye geçer. Sanatta üreme yeni buluşlara vesile olur ve ölümsüz eserlerle Yaşar’ın imzasıyla tarihe eser olur.

Sanatta, şeytani dürtüler renklerin sevişmelerin kıvrımında gizlidir. Ressam, bunlara iyi dem vermelidir. Kırmızı şarap gibi akmalıdır fırçasından tuvale serpilen renklerden. Yani, Yaşar’ın eksikliği sanatına aşkı taşıyamamasıdır.

Mültecilik dünyanın en zor sanatıdır; Mülteci renkleri bulmakta ustalık işidir.

Yasak ülkenin çocukları olarak yasak bir dilin sırrıyla büyüdük. Büyüdük, ama ya öldürüldük, ya cezaevlerine konulduk, ya da sürgün edilerek mülteci olduk. Mülteci renklerin Derwiş’in hikâyesi de böyle başlıyor.

Yani, ne ilktir bu hikâye nede son olacak. Ezen ile ezilen çelişkisi oldukça, sınıflı toplumlar varoldukça bu ve benzeri hikâyeler çokça yaşanacaktır ve yazılacaktır.

Ressam Yaşar Demir, Dersimli bir sanatçıdır. Düşüncelerinden dolayı sürgün yemiş, Atina’da yaşayan politik mülteci bir ressamdır. Ressam, Dersim gibi asi ve yalnızdır.

Mültecilik her yönüyle zordur. Ezilenlerin kahrını sırtında taşıyorsan güçlü kalırsın. Yoksulların yoksulluğunu içinde hissediyorsan hayata daha güçlü tutunuyorsun. Ressam, tüm bunları kendi derdi olarak görüyor ve sanatın felsefesinin ana teması olarak da sunuyor.

Renkleri tuvalin üzerine serpişini de bu dünyadaki yoksuların derdini, umudunu ve tebessümün yaşayarak sunuyor sanat eserlerinde.

Yaşar’ın sanatında Munzur ile Olimpos dağların mitolojik sırların kilidi vardır: “Dersim Derwişleriyle Yunan filozofların bibirinden beslendikleri tarihsel bulguları ve kökleri mevcuttur. Dersim filozoflarından Xıde Qılç ile Xıdıre Hesik sohbetlerine çok tanıklık ettim.

Daha sonra Yunanistan’da Yunan filozoflarını okudum. Yunan filozoflarından Planton ve Aristoteles’u Dersim filozoflarından Xıde Qılç ve Xıdıre Hesik’e çok benzettim. Sanata bakışlarında da ortak yanları hemen hemen aynıdır.”

Sanat ve felsefe kavramları hayatımızda çok önemli rol oynar. Sanatın ve felsefenin ele aldığı konular farklı da olsa ortak yanları vardır. Ve birbirlerinin alanını kapsarlar. İkisinde de amaç aynıdır: İnsan!

Bu iki önemli kavram her dönemde tartışılmış, sanatçılar ve filozoflarca farklı yorumlanmıştır. Bu yorumlar günümüzde de devam etmektedir.

Sanatın sorunlarına felsefi açıdan yaklaşmak ve bu sorunlara çözüm yolları bulmak ilk çağlara kadar gider. Bu düşünce alanında özellikle Platon ve Aristoteles’in üzerinde durmak gerekmektedir. Çünkü Platon’un ve Aristoteles’in sanat ve estetik kuramları o kadar etkili olmuştur ki, bu kuramlar kendilerinden sonra gelen birçok filozofu etkilemiş, onlara ilham kaynağı olmuşlardır.

Günümüzde bile çoğu sanat ve estetik kuramlarının temelini Platon ve Aristoteles’in estetik ve sanat kuramları oluşturmaktadır. Sanat ve estetik kuramlarını sadece kaba çizgileriyle ele alındığında Platon ve Aristoteles’in sanat ve estetik kuramlarının günümüze kadar olan etkilerini anlamak güçleşir.

Oysa tüm boyutlarıyla incelendiğinde ve günümüze kadar olan tüm sanat ve estetik kuramlarında Platon ve Aristoteles’in etkilerini görmek mümkündür.

Fakat bu günümüzde yeterince bilinmemektedir. Bundan dolayı da Platon’u ve Aristoteles’i bilmek sanat felsefesini anlamak açısından önemlidir. Ressam Yaşar Demir, Dersim ve Yunan filozoflarını çok iyi bilmesi sanatına da yansımaktadır.

Bir sanatçı için bunlar çok önemli ve büyük bir avantajdır elbette.

Yazar, şair ve ressam Muzaffer Oruçoğlu bir sohbetinde şöyle diyordu; “Sanat ve edebiyatım da en büyük etken Dersim filozoflarından Xıde Qılç ve Xıdıre Hesik çok büyük etken oldu. Onları tanıdığım için ve onların bilgi birikimleri hem romanlarıma hem de tablolarıma ışık oldular.“

Mülteciliğin zorluğuyla sanatını icra eden ressam Yaşar Demir şuan Atina’da sanatıyla farklı kesimlerin dikkatini üzerine çekmeyi başardı. Bu başarısında icra ettiği sanatıyla ve sanatın da işlediği temalar etken olduğuna inanıyorum.

Bu etkende Dersimli ve Yunanlı filozofların etkileyici felsefesi büyüktür. Çünkü, Yaşar Demir bunları çok detaylı okumuş ve incelemiştir.

Ay Altında Gümüş Nehirler Gibi Akan Hayatın Renkleridir Derwiş’in Ruhunda Akan

Renklerin Derwiş’i Yaşar Demir’in, ay ışınlarındaki büyülü yansımaları gözlerimiz görebildiğince uçsuz bucaksız bir felsefeye götürüyor bizi.

Renkler, onlara yüklediğimiz anlamlarla aynı zamanda birer sembol haline geliyor. Renklerle en fazla tanışıklık halinde olan ressamların bazıları da kendilerine özgü renkler oluşturuyorlar. Tablolara baktığımızda ressamın imzasından ziyade renklerin kime ait olduğunu anlayabiliyoruz.

Ressam Yaşar’da kendine özgün renkleri oluşturmuş durumda. Ve kendine özgün renk ve temalarla öne çıkmaktadır. Dağları dolaşan ve bir dönem kendine mesken eyleyen Derwiştir Yaşar Demir. Her filozof gibi doğanın serinliğinde uyumuş, ırmaklarda yıkanmış, mağaraların medeniyeti en kutsal medeniyet olarak görmüş ve kırmızı dağın sırında renkleri tanımış.

O, güneşi, yıldızları sever, gökyüzünü, rüzgarlı bulutları, sallanan ağaçları, çayırları ve ırmakları, suları ve sulardan varlıkların ve nesnelerin değişen yansımalarını sever. Yapıtlarında taşıyan bu doğa sevgisi onu sarar sarmalar.

Kuğular ve cırcır böcekleri seslerini renklerinde duyumsayabiliyor. Yüksek bir çınarın gölgesi, bir pınarın serinliği, bir safranın mor salkımlarının burcusu Xıde Qılç‘ın ve Xıdıre Hesik’in ruhların güzelliği hakkındaki konuşmalarına eşlik ederler ressamın tablolarındaki yansımalar.

Dağların insafına sığınmış ressamın renkleri de dünyayı renklendiren sırları sakalında saklıdır.

Pepuk kuşun sesidir, kemanın ve curanın sesine karışıp ressamın renklerin yüreğini ağlatan. İnce bir dokunuştur Derwiş’i Yaşar‘ın tuvalini sızlatan. Genç bir yürekti Dersim dağlarından Olimpos efsanesine çıplak rengiyle seslenen.

Ressam Yaşar Demir’i, renkleriyle yıldızlar altında akan nehirlere benzetiyorum. Sınırların, sınırsız renklerin sanatını işliyor tablolarına.

Bu duygularla Yaşar’ı kıskanırken, renklerine sığınarak yolun açık olsun diyorum sevgili dostuma.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu