GüncelMakaleler

PUSULA |  Gitmek, daha ilerisi için…

"Tarih, cesareti kuşanıp ileri hamle atanlar sayesinde ilerler. Bunu yapanlar bugün devrimcilerdir. Nerede bir isyan ve direniş var ise orada yaşam vardır. Yaşamın olduğu her alanda devrimciliği yaşatmak bizlerin görevidir"

Herkesin hayatında yaptıkları kadar tanınacağını, etki alanı bırakacağını hepimiz biliriz. Hangi meslekten olursak olalım, ne yaparsak yapalım hayatımızın sınırsız olmadığını da biliyoruz. Kişiliğimizin belli bir karakter kazanmasında ailemizin, eğitimimizin, mesleğimizin, arkadaş ortamımızın vs. belirleyici etkileri var. Nasıl bir hayat süreceğimize, ne yapacağımıza, hangi mesleği seçeceğimize büyüklerimiz veya anne-babamız karar veriyor çoğu zaman.

İçinde bulunduğumuz çevresel koşullar, maddiyatla ilişkilenmemiz geleceğimizin ne olması gerektiğini belirleyen bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle bugünlerde kendi iradesi ile tüm koşul ve dayatmalara karşı çıkan ve kendi istekleri doğrultusunda hareket tarzı belirleyenlerin sayısı oldukça az.

İçinde yaşadığımız sistem insanların nasıl yetişmesi gerektiğini de belirliyor. Doğumundan ölene kadar, dünyaya geldiğimiz ilk anlardan son dakikalarımıza attığımız her adım sistemle iç içe, esasta ona hizmet ederek hayatımızı idame etmeye devam ediyoruz.

Mahalle baskısı sistemin ta kendisidir

“Mahalle baskısı” denen şeyin aslında sistemin kendisi olduğunu gördüğümüzde ve nasıl bir sistemde yaşadığımızı anlamaya çalıştığımızda hayatımızın anlamının ne olduğu sorusu ile karşı karşıya kalırız. Evet, bu dünyaya bir kez geliyoruz ve hayatımızın ne anlama geldiğini hepimiz mutlaka sorgulamışızdır.

Bildikçe, farkına vardıkça hayata ve aldığımız kararlara dair bakış açımız değiştikçe ne kadar zorlandığımızı daha net anlamaya başlıyoruz. Eğer mesleğimizin seçiminde bilinçli isek, geleceğimizi daha farklı planlarız. Eğer bu konuda bilinç sorunumuz varsa o meslek kişiliğimize pek bir şey katmaz, karakterimizin gelişimine hizmet etmez. Nasıl ki mesleğimizi seçerken o mesleğin içeriği kadar isteklerimiz ve yeteneklerimiz de önemli ise devrimci bir yaşam için de devrimin önemini kavramak kadar, ne kadar istekli olduğumuz da önemlidir. Bir mesleğin başarı ile sonlandırılması vereceğimiz emek ve ciddiyetle alakalı bir durumdur.

Verilen emek, harcanan çaba ve geçen zaman sonunda mesleğimizin ne derece kıymetli olduğunu anlar, kişiliğimizin geliştiğini fark ederiz. Bir işçi için ürettiği ürünün anlamı ile o ürünü kullanan fakat ona değer katmayan tüketicinin o ürüne yüklediği anlam arasında koca bir fark bulunur. Birisi için ona harcanan emek, verilen çaba söz konusu iken bir diğeri için bu değerlerin hiçbir anlamı yoktur, o sadece tüketir. İşte, içinde yaşadığımız sistem hepimize tüketici olmamız için doğduğumuz günden son anlarımıza kadar sürekli bir faaliyet içindedir ve çarklarını ona göre dizayn etmiştir.

Üretim ve tüketim sürekli yan yana bulunur ve hangisinin esas olduğunu sistem bize “öğretir” ve uygulatır. Bu durumu anlamak işin ilk adımı iken buna karşı mücadele etmekle pratik süreç başlar ancak kolektif mücadele ile üst aşama dediğimiz mücadele biçimine girilir.

Aile ve toplumun geriliklerine rağmen devrimcilik yapabilmek…

Bir devrimci için de durum bundan farksızdır. Emperyalist/kapitalist sistemin insanlık üzerinde nasıl bir hegemonya kurduğunun birçok insan farkındadır ancak buna karşı mücadele etmek, hayatımıza dair “mahalle baskısına” rağmen verdiğimiz en önemli kararlarımızdan birisi olur. Faşizmin tüm baskılarına rağmen devrimciliğe adım atmak oldukça önemli bir karardır. Asıl zor olan mesele bizleri çepeçevre saran aile ve toplumun geriliklerine rağmen devrimcilik yapabilmektir.

Her devrimci, mücadele hayatına başlamadan önce bazı sözleri çok sık duyar; “Dünyayı sen mi kurtaracaksın?“, “Şimdiye kadar yapanlar ne yaptılar ki, sen ne yapacaksın?“, “Kadın başına yapamazsın, otur oturduğun yerde“, “Davan haklı olabilir ama sen burada daha yararlı olursun, gitmen çok yanlış” vs… Bu sözleri söyleyen belki ailemiz, arkadaşlarımız, birlikte mücadele ettiğimiz insanlar ya da en yakınlarımızdır; ancak aslında söyleten sistemdir. Verilmeyen her mücadele, atılmayan devrimci adım sistemin bir anlamda zaferine tekabül eder ya da daha somut belirleme yaparsak TC faşizminin bir anlamda zaferine tekabül eder.

Ne kadar sisteme kızsak da, R.T.Erdoğan’a karşı evlerimizin/kutularımızın içinde bağırsak da aslında bu faşizme karşı bir yenilgi serzenişinden öte anlam ifade etmez.

Tüm ezilenler bugüne kadar faşizmin saldırılarına maruz kalmalarına rağmen faşizmin ayakta kalabilmesinin en önemli dayanağı örgütsüzlüktür, duyarsızlıktır ve mücadeleyi/devrimciliği kendi dışında görmektir. Daha birçok özellik sıralanabilir. Ancak esas meselenin mücadele etmeyen ezilen kesimlerde olduğunu tarih bize defalarca ispatlamıştır.

Faşizm saldırırken, katlederken kendi görevini icra etmektedir. Eğer faşizme karşı mücadele örgütlü bir mücadele ile gerçekleşecekse ve bunun devrimcilerin en önemli görevi olduğu tarihsel olarak şart olunmuşsa, bir devrimcinin de kendi görevini icra etmesi beklenir. Tarih, kendi görevini layıkı ile yerine getiren devrimcilerin bugünlere bıraktıkları mirasa tanıktır.

Onurlu bir yaşama doğru adım atmak

Dünyada yaşanan zulmü ve buna karşı direnişleri/zaferleri yazmaya kalkışsak sayfalar yetmez. Bugün asıl tartışmamız gereken, meselenin günübirlik ve bize dayatılan yaşam tarzından kopup kopamadığımız meselesidir. Kapitalist sistemin tüm maddiyatı ile olan ilişkilenmemiz, bizleri çepeçevre saran bir kuşatmanın aracıdır. Sistemle kurulan her bir bağ, mücadele olanaklarımızı, devrimcileşmemizi engelleyen faktörlerdir. Yaşamımızı ve ufkumuzu sınırlayan etmenlerdir. İçinde yaşadığımız dünyanın ötesinde onurlu bir yaşam olduğunu ancak uzun ve meşakkatli bir mücadele sürecinde anlarız ve çoğu zaman ne kadar geç kaldığımızı da o zaman anlarız.

Onurlu bir yaşama doğru adım atmak demek sistemin bize işlediği korkularımızla yüzleşmek demektir. Çevrenizde olan herkes “korkularınızı” büyütmeye çalışır. Devrimci irade ilk burada büyük bir sınav verir. Bu sınavı layıkı ile yerine verirken binbir türlü çelişki ile karşı karşıya kalırız. Devrimci yaşam bize ilk adım atma korkusunun ne derece yapay olduğunu gösterdiğinde yaşadıklarımız hoş bir anı olarak kalır hafızalarımızda. Ancak sınavı veremediğimizde ise hayat boyu bir yanımızın sürekli sızlayacağını unutmamak gerekir.

Evet, devrimci bir mücadelenin gelişmesi için sistemden kopmak ve gitmek ilk etapta çok fazla emek ister. Bu emek, bilincimizi daha fazla geliştirir. Sonrası ise iradenin uygulanmasına düşer.

Gitmek, devrimci çalışmanın, halkımızın mücadelesinin odak noktasına varmak ise işin daha başıdır. Sistemin tüm hastalıklarını içimizde taşıdığımızı ve öğrenmeye yeni başladığımızı fark ettiğimizde yeni bir süreç bizleri bekliyor demektir. Devrimci çalışmada, devrimcilikte ileri doğru atılan her adım, ortaya konan her çaba emperyalist sistemin zayıflaması, faşizmin ise yenilgisi demek ise ne duruyoruz? Kendi kutularımızda bağırdığımızda yenilmeyecek faşizm, asıl mesele ileri atılması gereken bir adımdır.

Korkularımızla değil, cesaretimizle anılmak istiyorsak, çaresizliğin şarkılarını değil zafer marşlarımızın çoğalmasını istiyorsak ileri adım atmaktan imtina etmemeliyiz.

Gitmek zor gelir, ancak hayatı boyunca haksızlıklara karşı mücadele etmemek daha da zordur. Tarih, cesareti kuşanıp ileri hamle atanlar sayesinde ilerler. Bunu yapanlar bugün devrimcilerdir. Nerede bir isyan ve direniş var ise orada yaşam vardır. Yaşamın olduğu her alanda devrimciliği yaşatmak bizlerin görevidir.

Bu görevi en iyi bir şekilde yerine getirenler olarak Kaypakkaya, Beşler, Martager yoldaşlar ve daha binlercesi bu yolu bizlere gösterdi. Sistemden kopuş için, gitmek için onlarca neden varken, kalmanın sistemin çarklarından birisi olmak anlamına geldiğini bilirken hala ne duruyoruz? Hala niye duruyoruz!

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu