GüncelManşet

HDP’nin Gezici Adayları: “Gezi’de biz kazandık”

İstanbul: HDP’nin Gezici milletvekili adayları Beyza Üstün, Murat Mıhçı, Sezin Uçar ve Çağdaş Küçükbattal, halkların onur ve özgürlük ayaklanması Gezi İsyanı’nın yıl dönümünde isyan günlerini anlattı. İsyan’a aktif olarak katılan 4 milletvekili adayının ortak görüşü: “Gezi dünde kalmadı, hala devam ediyor”
Beyza Üstün, akademisyen ancak daha çok da ekoloji mücadelesinin neferi. Gezi direnişi öncesinde HDK Ekoloji Komisyonu olarak Taksim Dayanışması ile birlikte toplantılar yaptılar, kentlerin yaşam ve direniş alanı olan meydanların korunması için neler yapılabilir, sorusuna yanıt aradılar.
27 Mayıs’ı 28 Mayıs’a bağlayan gece yarısı “Gezi Parkı’nda bir şeyler oluyor” haberi gelince de bu toplantılar aktif bir direnişe dönüştü.
O geceyi şöyle anlattı Beyza Üstün: “O saatten sonra aklımıza gelen herkesi aramaya başladık, milletvekillerine ulaştık, herkesi Gezi Parkı’na çağırdık. Sırrı Süreyya Önder, havaalanına giderken geri dönüp gelmişti. Hepimiz Gezi’de buluşmuştuk. İş makinesinin önüne çıkışımız böyle oldu.”
Böylesine büyük bir hareketi bekliyor muydu? Yanıt; hem “Evet” hem de “Hayır”
Beyza Üstün, Gezi direnişi öncesinde yaşanan yerel ekoloji hareketlerini, Gerze, Hopa ve daha birçok yerde suyu, havası için sokağa çıkanları, kadınları hatırlatıyor ve ekliyor: “Bu dinamiklerin başka dinamiklere doğru evirileceğini hissediyorduk ancak bunun Gezi olacağını hiçbirimiz bilmiyorduk. Fakat ne güzel ki; hayal ettiğimiz birlikte komün yaşamı sürdürdük.”

Murat Mıhçı, “Orasının bizim için bir farklılığı vardır” diye başlıyor.
“Bizim için” sözüyle kastettiği Ermeni halkı. HDK’nin bileşeni Nor Zartonk’un üyesi olan Murat Mıhçı, Gezi’nin Ermeni direnişçilerinden.
Gezi Parkı’nın Divan Oteli tarafına bakan tarafının bir dönem Ermeni Mezarlığı olduğunu da İsyan sayesinde öğrendik.
Murat Mıhçı, bir Ermeni için anlamını anlatıyor Gezi’nin: “Kesmek istedikleri ağaçlar belki de bizim atalarımızın diktiği ağaçlardı. Büyüklerimiz, mezarlığın Şişli’ye taşınması sırasında kemiklerin yerlere döküldüğünü anlatmış sıkça. Gezi, bizim için atalarımızın ağaçlarıydı ve kemiklerinin orada gömülü olduğunu biliyorduk. Artık bir mezarlık değildi ancak ruhen bizim oraya bağlılığımız vardı. Ayrıca ağaçlar kesilerek bir doğa katliamı yapılacaktı. Bu nedenle çağrıları duyduğumda sabah gelenlerden biri de bendim.”
Murat Mıhçı da bu kadar büyük bir direniş beklemiyordu. “Hatta hiç hazırlıklı da değildim” diyor.
Beyza Üstün giriyor araya: “Kıyafetlerimiz bile uygun değildi.”
4 Gezici adayın en genci Çağdaş Küçükbattal. Gezi’nin bir genç isyanı olduğunu düşününce, Çağdaş Küçükbattal’a takılıyoruz: “En hazırlıklı gelen sendin galiba.”
Hınzırca gülüp, “Yok estağfurullah” diyerek başlıyor anlatmaya: “Gezi öncesinde 1 Mayıs, 6 Mayıs Denizler anması, 18 Mayıs İbrahim Kaypakkaya anmasında da polisin çok sert saldırıları olmuştu. Mayıs ayı boyunca öfkemiz birikmişti. 31 Mayıs’a kadar ziyaretçi pozisyonundaydım Gezi’de. Ancak o gün polis saldırısını protesto etmek için Taksim’e açıklama çağrısı vardı. Ben de binlerce kişi gibi açıklama saatinden çok önce gitmiştim. Polis saldırınca bu kez çok hızlı bir şekilde barikatlar kuruldu ve eylemin barışçıl anından devrimci kitle şiddetinin kullanıldığı ana geçildi.”
Çağdaş Küçükbattal, o gün bir gözünü, halkların onur ve özgürlük İsyanı’na armağan etti. Hiçbir pişmanlık belirtisi göstermeden, bunun nasıl olduğunu bir kez daha anlattı: “Polisin saldırısıyla ara sokaklarda da barikatlar kuruldu. Tarlabaşı Bulvarı’nın Taksim tarafındaydım. Büyük bir barikat kuruldu, gaz bombası nedeniyle barikat alev aldı. Hava da kararmıştı. SDP’li Selim arkadaşımızın plastik mermi ile gözünü kaybettiği haberi geldi. Üstümüze doğru mermi atar gibi gaz bombası atıyorlardı. Başımın hızlıca döndüğünü hissettim, gözlerimde yıldızlar çaktı, yere düştüm. Ardından hastaneye götürüldüm.”

“Gündüz eylemci gece avukattım”
Sezin Uçar
, Gezi’nin direnişçisi olduğu kadar avukatı da oldu. 31 Mayıs akşamı O da Taksim’e geldi. Ancak Şişli kolunda görevliydi.
Uçar o anları anlattı: “Ciddi bir saldırı oldu. Bir yandan hem direnişe katılıyoruz, bir yanda da hukuki destek vermeye çalışıyoruz. Gece 24.00’e kadar sokaktaydık. Sonra yaralıların durumunu öğrenmek için hastaneleri gezmeye başladık. Ziyaret ettiğimiz yaralılardan biri de Çağdaş’tı. Gündüz polis şiddeti yaşanana kadar sokaklarda eylemciydik, ondan sonra da hastaneler, karakollar, adliyelerde mesaimiz devam ediyordu.”
Milletvekili adaylarının anlatacakları çok şey var. Belli ki her anı dolu dolu yaşamışlar ve her şey hatırlansın istiyorlar.

“Kilisemizi kaybettik ancak ağaçlarımızı kazanacağız”
Ve günler süren çatışmaların ardından polis kuşatmasının kırıldığı, Gezi’ye ilk giriş anı…
Murat Mıhçı, o gün önce kiliseye gitmiş. Gülerek, “Gezi’ye gireriz duasını ettim” diyor: “Giriş büyüleyiciydi. Girdikten sonrasını da hatırlamıyorum açıkçası. Hayatımda ilk defa galibiyet aldım. Hep yenilen tarafta olurduk. Azınlık olmadığımı hissettim ilk kez. O zaman HDP çalışması yoktu, HDK’nın ermeni bileşeni olan Nor Zartonk’luyum. Çadırımızın olduğu yerde portatif bir mezarlık yaptık. İnsana geçmişi hatırlatmak istiyorduk çünkü. Sonra, Ermeni sosyalist Paramaz’ı Sultanahmet’te andıktan sonra Gezi’de de anma yaptık. Gezi Parkı’nda gördüğünüz basamakların tamamı Ermeni kilisesinin taşlarıdır. Biz bunları da anlatmaya çalıştı. Sloganımız şuydu: Kilisemizi kaybettik ama ağaçlarımızı kazanacağız. Kazandık da.”
Beyza Üstün, ilk anı heyecanla anlatıyor: “Saatler süren mücadelenin ardından TOMA’nın bize doğru gaz atarak geriye doğru çekildiğini gördük. Muhteşem bir andı. ‘Burası şantiyedir giremezsiniz’ dedikleri bariyerleri hep beraber yıktık. O müthiş bir coşkuydu. Herkes birbirine sarılıyordu, büyülenmişti. Parka girdiğimde iki erkek, fotoğraflarını çekmemi istedi. O sırada biri ‘kurt’, diğeri ‘zafer’ işareti yaptı. İrkildim ve ‘Çekmem’ dedim. İki genç, ‘Ama biz birlikte buraya girdik’ deyince, çekip hemen fotoğraf makinesini verdim. Gezi ile ilk yüzleşme anım böyle oldu.
“Gezi Direnişi aynı zamanda bir kadın direnişidir”

Gezi İsyanı’na kadınların nicel olarak katılımının yüzde 51 olduğu yorumları yapıldı. Ancak bu nitel katılımın dışında, kadınlar isyanın en önünde yer alırken, isyanın niteliğini de değiştirdi.

Sezin Uçar‘a göre, Gezi İsyanı bir kadın direnişidir de. Gezi öncesinde AKP’nin kadınlara dönük saldırı politikalarının kadınlarda bir öfke biriktirdiğine dikkat çeken Uçar, “Kendi yaşam biçimlerimize yönelik de ciddi bir kısıtlama hissediyorduk” diyor ve ekliyor: “Gezi’nin ilk günleri ile devam eden günleri arasında ciddi bir fark olduğunu düşünüyorum. İlk zamanlarda cinsiyetçi küfürler vardı. Ancak tartışmalarımız ve müdahalelerimizle eylemcilerin eril dili değişmeye, cinsiyetçi küfürlerden arındırılmış sloganlar atılmaya başlandı. Ancak erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü alanlar yok muydu, elbette vardı. Gezi’nin hemen ardından yazılanların neredeyse tamamını erkekler yazdı. Erkekler, kadınlar adına söz söylemekten imtina etmedi.”

Direnişçiler HDP fikri açısından ne tür sonuçlar çıkardı?
İlk yanıtı Sezin Uçar veriyor: “Tüm ezilenlerin birlikte hareket edebileceği bir gücü yarattık orada. Hafızalardaki umutsuzluğu, bu düzenin değişmeyeceği fikrini de ortadan kaldırdı. Bizler ezilenler olarak bir araya geldiğimizde bir şeyleri değiştirebiliriz, birbirimize bu kadar da güvensiz değiliz. Bunu gördük. Forumlarda daha net anlaşıldığı gibi yerel demokrasi deneyimi çok önemliydi. Tüm kararların herkesin katıldığı toplantılarda birlikte alınması ve düşüncelerin birbiri üzerindeki tahakkümü değil de birbirini dönüştürücü etkisi çok önemliydi. Yaratıcılık, mizah ve zeka vardı. Bunlarla dönüştürücülük vardı. Psikolojik üstünlük en kaybettiğimiz anda bile bizim elimizdeydi.”

“Benim bir numaram LGBTİ’ler”
Kadınların ardından LGBTİ’leri hatırlatıyor Murat Mıhçı: “Gezi’ye ne damga vurdu, diye sorarsanız, LGBTİ’ler derim. Benim bir numaram onlar. LGBTİ’ler o Gezi direnişini katılan tüm toplumun baş tacı oldu.”
Beyza Üstün, Gezi ve sonrasındaki süreci “praksise” benzetiyor: “Teorik bir şey değildi, hayatın içinden uygulamalardı ve bu uygulamaların hepsi çok öğreticiydi. Bugün HDK’den sonra, HDP’nin sözlerini bu kadar net söyleyebiliyorsak öğrendiklerimiz sayesinde biraz da. Öz yönetim dediğimiz, Gezi sonrası yapılan forumlardı aslında.”

İkinci yılında Gezi’den ne kaldı?
İlk yanıt Çağdaş Küçükbattal’dan: “Empati, birlikte mücadele etme isteği ve azmi. HDP de zaten bu. Gezi HDP’yi, HDP de Gezi’yi içeriyor.”
Beyza Üstün‘e kalanlar: “Polisin İstanbul’da çok yoğun bir saldırısı varken, bizlere ‘Biz de Çanakkale’de direniyoruz ama bütün TOMA’lar İstanbul’da’ diye mesajlar geliyordu. Gazi’den, Kartal’dan Taksim’e doğru yapılan yürüyüşler, halkın Boğaziçi Köprüsü’nü yürüyerek geçmesi kritik şeylerdi. Twitter’den ‘Dayanın Gazi Mahallesi geliyor’ mesajları atılıyordu. Müthiş bir dayanışmaydı. Sokak çocukları biz oradayken çok mutluydu. Hem karınları doyuyordu hem de bizimle kalıyorlardı. Ve ne yazık ki o saldırılardan hayvanlar da etkilendi.”

Sezin Uçar da, “önyargıların kırılmasının ve dünyayı değiştirme isteğinin tazelenmesi“ni önemsiyor ve ekliyor: “Taksim’e ikinci saldırı olduğunda biz de Çağlayan Adliyesi’nde eylemler yaptık. O gün 50 avukat gözaltına alınmıştık. Bizim avukat jargonunda ‘Levent avukatı’ dediğimiz, ticaret davalarına bakan avukatlar var. Ticaret mahkemeleri Levent’teydi. Aslında aramızda sınıfsal farklılıklar da var. O gün gözaltına alınanların yarısı ‘Levent avukatı’ydı. Bu olaydan sonra onlarla ilişkilerimiz de gelişti. Birbirimize karşı ön yargılarımız kırıldı, birlikte mücadele edebileceğimizi gördük. Son olarak, Gezi ruhuyla Rojava için çok büyük bir dayanışma ağı oluşturuldu. Parklarda, mahallerde oluşturulan forumlardan Rojava’ya çok büyük destek oldu.
Röportajın başından beri “Anlatmakla bitmez” diyen Murat Mıhçı’ya kalanlar: “Gezi hala devam ediyor aslında. Gezi’nin ardından Caferağa Dayanışması olarak, devletin işgal ettiği bir binayı geri aldık. Bostan direnişleri yaptık sonrasında. Su kesintilerini protesto etmek için bornozlarla sokağa çıktı. Bu süreçlerden bana kalan maçı kazanabileceğimizi görmemiz oldu.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu