DerlediklerimizGüncelMakaleler

OKUR POSTASI | Dümüklü Ali Olayının Üç Hali: Vergilendirme, Provokasyon Ve Katliam

Dümüklü katliamı döneminde Abdülhamid'in İslamcılık adı altında birçok farklı inancı Sünniliğe asimile etme siyaseti bilinmektedir. İslamcılık düşüncesi Osmanlı’yı kurtarmak için geliştirilen bir formül iken bazı topluluklarda mezhepsel geçiş - değişme olarak algılanmıştır.

Özünde Osmanlının merkezi otoriteyi güçlendirmek için başta Müslüman olmayan kesimler olmak üzere, askerlik ve vergi amaçlı başlattığı ekonomik bir sürecin Kürecik’e yansımasıdır bu olay.

1895 yılı Ocak ayında Osmanlı zaptiye memurları ve Akçadağ mülazımlarının başında olduğu bir grup asker, Kürecik Dümüklü (Tumukan) köyüne asker kaçakları ve vergilendirme amaçlı bir sefer yaparlar. O dönemler Kürecik’te yaklaşık 4700 asker kaçağı olduğu söylenir. Ayrıca Küreciklilerin Osmanlı’ya sözde biriken vergi borçları vardır. Kürecikliler, Osmanlı’nın vergi cezaları olarak daha önceleri bölgede bulunan bir çok ormanı keser, kömür yapar ve bunu devlete vermişlerdi. Ama artık kesecek ağaç da bölgede bitmiş olduğundan kömürde yapılamıyordu.

Dümüklü Ali ile anılan ve sıradan bir olay gibi gibi bahsedilen bu konunun bundan 130 yıl önce Kürecik ahalisi üzerinde üç aşamalı bir katliam olduğu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla resmi tarihin katliam hakkında verdiği verilerin bir çoğunun çarpıtma ve taraflı yazıldığı üzerinden hareket etmek gerekiyor. Bu yüzden; olayı tarihsel seyri içinde değerlendirmek babında 19.yy’nın sonunda bölgemizde yaşanan bu felaketi diğer katliamların bir devamı niteliğinde ele almak gerekiyor.

Dümüklü Köyü ve Yaşananlar

Akçadağa 4 saatlik mesafede bulunan Kürecik ahalisinin ilk köyü Dümüklüdür (şimdiki Bayramuşağı). Bundan dolayı Osmanlı zaptiye memurları tahsilata bu köyden başlamışlardı. Akçadağ’dan gelen vergi zaptiyeleri, 15-16 tane evden oluşan Dümüklü köyünde birkaç eve uğrayıp yüklü cezalar (vergiler) kestikten sonra Dümüklü Ali’nin evine giderler o sırada Dümüklü Ali ve dostları ‘Cem’ yapmaktadır. O halde iken davetsiz ve destursuz Cem muhabbetine baskın yapan Osmanlı vergi zaptiyeleri ve askerler ile ‘Cem’ yapan Dümüklü Ali ve cem’e katılanlar arasında bir arbede çıkar.

Sonucunda bazı vergi zaptiyeleri yaralanır. Bunu duyan Dümüklü köylülerinin olay yerine gelmesiyle, telaşlanan zaptiye memurları hiçbir işlem yapamayarak oradan eli boş olarak gerisin geri dönerler. Akçadağa (Arga) dönen vergi zaptiyeleri Dümüklü köyünde çıkan arbede yaşananları tutanaklarda “esrarkeşler ayin yapıyordu ve bize saldırdı” derler.

Oysa, cem ibadeti “hü Allah-Muhammed –Ali” üçlemesi ile yapıldığının bilinmesine rağmen zaptiyelerinin bilinç altındaki Alevi düşmanlığı devreye girdiği için “Cem’i esrarkeşlerin yarı çıplak aynı oda da dönmeleri” olarak ifade ederler.

Bu saldırı Kürecik ve Alxas halkını harekete geçirir, kadınlı-erkekli insanlar ellerine aldıkları balta ve kazmalarla Dümüklü köyüne doğru yola çıkarlar. Çünkü, Dümüklü Ali ermiş ve keramet sahibi bir pirdir. Hatta Dümüklü Ali’nin, ben “imam Ali’nin ta kendisiyim” dediği rivayet edilmektedir.

Böylesi bir söylem ile öne atılan Dümüklü Ali’nin bölge halkı üzerinde tartışma götürmez bir dinsel karakter olduğunu farkında olmak gerekiyor. Dolayısıyla bu özelliği üzerinden Dümüklü Ali’nin evinin çevresi yüzlerce Kürecikli tarafından sahiplenme duygusu ile dolar. Bu insan seli diğer taraftan bir direnişin de habercisidir.

Dümüklü’ye Bir Sonraki Yapılan Sefer

İkinci kez Dümüklü köyüne gelen Osmanlı asker ve memurları, yanlarına 50 kişilik Hamidiye alayından asker alırlar. Mevsim ise kış Ocak ayıdır. (mevsimin kış olması hayvanlar sayımın için bilinçli seçilen bir dönemdir) Daha önce toplanan yöre ahalisi, Osmanlı memurlarını ve Hamidiye askerlerini derdest ederler.

Bu arada bazı ateşli silahlar da Küreciklilerin eline geçmiştir. Osmanlı bu vergilendirme ve tutuklama girişiminde de eli boş dönmüştür.

Osmanlı vergi memur ve askerleri bir hafta sonra yani üçüncü kez Dümüklü köyüne geldiklerinde Hamidiye alayından 150 kişilik asker, Malatya’dan ise 30 tane jandarma destek amaçlı gelmiştir. Ancak yine Dümüklü köyü çevresinde büyük olaylar yaşanır, dönüşümlü olarak yüzlerce kişi Dümüklü Ali’nin evinin etrafında nöbet tutar.

Ölümü göze alarak, zemheri ayazında Dümüklü Ali’ye kalkan olan insanları bir arada tutan kuşkusuz din motifli bir kişi ve Alevilerin önemli gördüğü kendi mekanını koruma hissidir. Yer yer Osmanlı askeri ile çatışmalar yaşanır, birçok kişi ölür, fakat Kürecik’teki bu sahiplenme artarak devam eder. Kürecik ahalisi Dümüklü Ali’nin evi basıldığı ve Ali’nin öldürüldüğü algısı üzerine Ocak ayındaki kış soğuğuna aldırış etmeyerek kadın erkek yüzlerce kişi ellerindeki baltalarla Osmanlı askerlerinin üzerlerine yürürler.

Bu olaylar, kısa sürede Elazığ vilayeti üzerinden Saraya intikal eder, Sarayın tutumu ise; “meseleyi büyütmeden bitirin, zaten Ermeni sorunu gündemdeyken birde Aleviler ile uğraşmayalım“ şeklinde olur.

Akçadağ Hamidiye kışlasında en son kararlaştırılan hareket planına göre uzakta bulunan (Erzurum, Bingöl, Dersim) mevsimsel koşullar göz önüne alınarak yakın yerlerdeki, Elbistan ve Kahta’da bulunan usta Hamidiye alayları Kürecik’e doğru harekete geçirilir.

Bu süvariler günümüzde Tugay düzeyindeki güçlerdir. Maraş -Süleymanlı (Zeytun) bölgesinde özerklik İlan eden Ermenileri bastırmak için hazır bekletilen Hamidiye süvari tugayı bir kaç gün içinde Kürecik’e gelir, katliam başlar. Sonuçta 300 kişi ( Kürecik ve Alxaslı) katledilir. Bu 300 kişi içinde kadınlar ve bir kaç Ermeni de vardır. Ayrıca katledilenler arasında kimlik tespiti yapılmayanlar da bulunmaktadır.

Osmanlı arşiv kaynaklarında Dümüklü Ali olayında ölen insan sayısı 118 kişi olarak kayıtlarda geçmektedir. Yaşamını yitiren bu 118 kişi sadece erkeklere ait bir sayıdır. Soğuktan donarak ölen kadın, çocuk ve de bölgede saklanan yaşanan olaylarda ölen Ermenileri kapsamamaktadır.

Hamidiye alayında ise 200’e yakın asker ölmüştür (bunlar Akçadağdan Kürecik’e sefere gelen, savaş tecrübesi olmayan, acemi Hamidiye süvarileridir). Katliamda ölen bazı Ermeniler ise, Malatya ve Darende de haklarında tutuklama kararı olan kişilerdir. Osmanlı memurları, Dümüklü köyündeki katliamdan sonra birçok kişiyi gözaltına alır. Gözaltına alınanlardan bir Ermeni uzun uzun sorgulanır; “acaba Kürecik’teki olayın Ermeniler ile ilgisi var mıdır ?” diye. Ancak, Ermeni olan Sirop’un oğlu, ticaret amaçlı Kürecik’e geldiğini, bu olayla hiç ilgilerinin olmadığını, mevsimin kış olması ve müfreze tarafından çevrenin sarıldığı için Malatya’ya dönemediğini” söylemiştir.

Bu Ermeni’nin akıbeti ise bilinmemektedir.

Sonuç olarak

Dümüklü Ali olayı esas itibariyle asker kaçağı tespiti ve vergilendirme amaçlı başlamış daha sonra Osmanlı’nın zaptiye memurlarının Alevi karşıtlığı ve akabinde provokasyonları sonucu “Cem ibadeti” esnasında evi basılan Dümüklü Ali’nin Kürecikliler tarafından sahiplenilmesi ile bölgesel bir direnişe ve ardından katliama dönüşmüştür.

Katliamda asıl vahşet Hamidiye alaylarının insanları atlar ile ezmesidir. Ayrıca,  Kürecik’te o dönemde zabit ve memurlar dışında gönüllü olarak Osmanlı’ya çalışan yöre halkından kişiler de vardır. Katip ve memurlar Kürecik’teki hayvan ve insan sayısını (asker kaçakları dahi) abartılı bir şekilde Osmanlı’ya bildirdikleri için Osmanlı’nın bölgeye seferlerini hızlandırmıştır. Yaşanan bu olaydan sonra Osmanlı tarafından; attan düşme, yaralanma, karda donma gibi kaza süsü verilerek Osmanlıya yardımcı olan bu yöre halkından kişilerde öldürülmüştür.

Dümüklü katliamı döneminde Abdülhamid’in İslamcılık adı altında birçok farklı inancı Sünniliğe asimile etme siyaseti bilinmektedir. İslamcılık düşüncesi Osmanlı’yı kurtarmak için geliştirilen bir formül iken bazı topluluklarda mezhepsel geçiş – değişme olarak algılanmıştır.

Kürecik’in kuzey doğusunda bulunan Kürne bölgesi 1860-70’lerden itibaren hızlı bir şekilde Alevilikten Sünniliğe geçerek Hanefi olmuş, Osmanlının vergi muafı ve imtiyazlardan faydalanmıştır. Ayrıca Akçadağ da Hamidiye alaylarına maddi ve manevi anlamda büyük destekler sunmuşlardır.

Özellikle Sarıhacı köyünün Dümüklü köyüne sayısız kez saldırıp insan öldürmesinin altında yatan etken, bu farklı inanç ve Osmanlı’dan alınan desteklerin payı büyüktür. Çünkü Hamidiye alaylarının yapısı gereği olmanın ilk ve en önemli şartı Sünni olmaktı.

Günümüzün koruculuk sistemine benzerlik gösteren Hamidiye alayları 15 yıl mecburi görev şartı ve asker ailesinin Osmanlı devlet güvencesinde olmasından kaynaklı birçok bölgede insanlar bu kuvvetlerde görev almak için başvuruda bulunmuştur.

1890-1915 yıllar arasında Adana -Erzurum hattında Hamidiye alaylarının (asker) 110 bin sayısı olduğu bilinmektedir. Kürt -Şafii-Hanefi, Karapapak, Terekeme, Çerkez v.s. gibi toplulukların yoğunlukta olduğu bu güçler, Abdülhamid döneminde kurulmuş, İttihat -Terakki döneminde yüzbinlerce Ermeni’nin sürgün ve katledilmesinde aktif olarak rol almıştır.

Erzincan, Van gibi yerlerde keyfi olarak soygunlar yaparak devlet denetiminden çıkan Hamidiye alayları, Cumhuriyet sonrası döneminde sayısal olarak azaltılarak 3. Ordu bünyesinde 9. Kolordu olarak dizayn edilmiştir.

Kürecik bölgesinde yaşanan bu olaydan sonra Abdülhamit, Dümüklü Ali olayına karışan Akçadağ ve Malatyadaki bütün emir komuta ve vergi zaptiye memurlarını görevlerinden uzaklaştırmıştır.

Akçadağ bölgesine yeni atanan ve ancak nisan ayında bölgeye gelen vergi zaptiyeleri, Dümüklü köyü ve çevresinde yaptıkları araştırmalar neticesinde; Kürecik ahalisinin olaylarda yaşadıkları başta 118 kişi ile sınırlı olmayan insan kaybı, 94 adet ev ve bu evlere ait ahırlar, binlerce küçük ve büyük baş hayvan, erzak ve binek hayvanlarından oluşan büyük maddi kayıplar yaşadığını tutanak altına almışlardır.

(*) Akçadağ Hamidiye alayı acemi süvari asker yetiştiren bir alaydır, her devre 4000 asker eğitim almaktadır.

 

Yararlanılan kaynaklar:

-Kemal Süphandağ, Osmanlı Büyük Entrikası Hamidiye Alayları

-Dr. Göknur Akçadağ, Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi Süreçleri

-Naim Ürkmez, 1896-1898 Akçadağ Dümüklü Olayı

-Dumont, Paul, “1865 Tarihinde Güney-Doğu Anadolu’nun Islahı”. (Çev: Bahaeddin Yediyıldız), İstanbul Üniversitesi Tarih Enstitüsü Dergisi, X-XI,

Ali Karaca, Anadolu Islahâtı ve Ahmet Şâkir Paşa (1838-1899), Eren Yayıncılık, İstanbul 1993.

-Ali Karaca, “Şâkir Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 38, İstanbul 2010,

-Osmanlı Belgelerinde Ermeni İsyanları (1895-1896), c. II, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 2008,

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu