MakalelerPusula

Savaş dışı alışkanlıklarımızdan kurtulalım

Savaş, kendine özgü yasaları olan ve bu yasaların başka hiçbir şeyde olmadığı kadar sert ve acımasız işlediği bir faaliyettir. Dolayısıyla böylesi bir faaliyet içinde olan herkes, kendisini savaşın bu özelliklerini dikkate alarak şekillendirmek zorundadır. Nasıl ki herhangi bir meslekte başarılı olmak için, o mesleğin en ince ayrıntılarını öğrenmek, uygulamasında ustalaşmak ve onu geliştirmek zorundaysa, aynı şey savaş ve savaşçı için de geçerlidir. Peki, amacımız doğrultusunda, bilinçli ve gönüllü bir katılımla geldiğimiz saflarımızda kendimizi savaş gerçekliğine uygun “yeni bir kalıba dökmenin” zorlukları neler olmaktadır? Buna geçmiş yaşam tarzımızın bize miras bıraktığı alışkanlıklarımızdan hareket ederek yanıt bulmaya çalışmak doğru olacaktır.

Mehmet Demirdağ yoldaşın gençlik faaliyeti yürüttüğü dönemlerde yazdığı bir yazıdan alıntı yapmakta fayda var: ‘’Sürekli unutuyorsak, karıştırıyorsak, planlarımız yaşama uymuyorsa ya da daha kötüsü plan yapmıyorsak, karar alırken üzerinde çok düşünmüyorsak, hep aynı hataları yapıyorsak, ya hep ya hiç, ya da öyle de böyle de fark etmez diye düşünüyorsak, bir taşla iki kuş vurmak bir yana onlarca taş atıp sonunda da kendimizi vuruyorsak, güne ‘haydi Kerim Allah kerim’ diye başlıyorsak, akşama kadar somut bir sonuç almadan dolaşıyorsak, işlerimizi yumurta kapıya gelince, yalap-şalap yapıyorsak, kişilere göre değerlendirmelerde bulunuyorsak, ‘acaba’, ‘neden’, ‘niçin’, ‘nasıl’, ‘ne zaman’, ‘plan’, ‘sorgulama’, ‘denetim’ sözcüklerini yolda görsek tanımayacak haldeysek, elimize kalem almıyorsak, aldığımızda da tekerlemeler yazıyorsak…’’

Devamını biz getirelim: Bu yaşam tarzıyla devrimcilik yapılamayacağı ortadadır! Unutulan, karıştırılan, ertelenen görevler, yeterince bilgilenme olmadan planlanan eylemler, fazla düşünülmeden yapılan rastgele planlamalar, defalarca ders çıkarılmasına rağmen tekrarlanan hatalar, onca emek harcayıp bitirilmeyen işler, son ana kaldığı için layıkınca tamamlanmayan görevler, yeterince sorgulanmayan pratikler, yaptırım-ceza olmadıkça önemsenmeyen sorumluluklar… Bütün bunlar bize küçük-burjuva yaşam tarzının mirasıdır. Açıktır ki bu mirasa sahip çıkarak savaşmak oldukça zordur.

Aslında sorun, disiplinli yaşamı ne kadar ihtiyaç hissettiğimizle ilgilidir, bunun yakıcılığını görmek ve buna göre eski alışkanlıklarımızı giderme meselesidir. Sürekli unutan, kaybeden, hangi malzemenin nerede olduğunu bilmeyen, nasıl keyfine geliyorsa öyle iş yapan, savaşın değil kendisinin kurallarını uygulayan, günübirlik yaşayan, hiçbir “acelesi” olmayan vs. bir faaliyetçinin, savaş bir kenara en başta yaşamın kendisinde kaybettiği bir gerçek değil midir? Unutmayalım ki savaş önce bilinçlerde kazanılır. Yani “yaşamda kazanan, savaşta da kazanır!”

Verdiğimiz kayıplardan tutalım, başarısızlıkla sonuçlanan eylemlerimize, planlayıp yapamadıklarımıza birçok pratiğimizin altında keyfiyetçilikten muzdarip alışkanlıklarımız yatmaktadır. Aynı güzergahları kullanan, aynı patikalardan yürüyen, aynı köylerde-mahallelerde aynı evlere girip, aynı insanlarla ilişkilenen, aynı tarzda eylem planlayan, aynı tarz ve taktikle hareket eden faaliyetçiler bırakalım zaferler kazanmayı kendini tekrar etmekten kurtulamaz! Geçmiş/eski yaşamımızda “alışkın” olduğumuz ve savaş gerçekliğine ters gelen, uymayan her davranışımızı değiştirmek, yerine bu gerçekliğe uygun olan ve onu daha da ileriye taşıyabilecek olan özellikler kazanmak zorundayız.

Savaş-dışı alışkanlıklar, savaş-dışı bir yaşamın ürünüdür. Savaşın içinde olunmasına rağmen, dışındaymış gibi davranmanın hem bir mantığı yoktur ve hem de bedeli oldukça ağırdır. Savaş gerçekliğini kavrayarak, ciddi ve tecrübeli bir düşmanımızın olduğunu unutmadan bizi bekleyen görevlerimizin bilincinde olarak yeniyi yaratalım!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu