GüncelMakaleler

SENTEZ | Bir Tc Geleneği: Mafya Ve Kontrgerilla

"Faşist rejim sıkıştığı oranda sadece “yasal” değil bu türden yasadışı güçlerini de devreye sokmakta ve kitleleri kendi gerçek gündemlerinden uzaklaştırmak için provokasyonlar yapmaktadır. İlerici ve devrimci güçler bu türden saldırılara karşı uyanık olmalı, kitlelerin sindirilmesi, baskılanması için sahaya sürülen bu çete unsurlarına prim vermemelidir"

NATO marifetiyle Gladyo’nun Türkiye’de örgütlenmesinden çok evvel kontrgerilla faaliyeti İttihat ve Terakki tarafından örgütlenmiştir.

Asker-sivil-bürokrat kimselerden oluşan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin örgütlenme şekli, faaliyetleri üzerinden oluşturulan bellek, Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası cinayet ve katliam çetesi Gladyo ile derin ilişkiler örgütlemesinin zemini haline gelmiştir.

İpsiz Recep, Yahya Kahya, Topal Osman vb. vb… Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulması sürecinde aktif rol oynayan, devlet içerisindeki siyasi-askeri güç gruplarının birbirlerini tasfiye etmeleri gerektiğinde kullanmaktan çekinmediği bu isimlerin her birisi bir katil, bir çete lideriydi.

Öyle ki, bu çeteler kimi zaman kişilere kimi zaman kitlelere karşı kullanılıyordu. Örneğin; Yahya Kaptan, Mustafa Suphilerin Karadeniz’de katledilmelerinin failidir. Yine Topal Osman, Karadeniz’de başta Pontos Rumları olmak üzere Hıristiyan halkların soykırımında etkin bir rol oynamış, bu halkların mal ve mülklerini yağmalamıştır. Trabzon Mebusu Şükrü Bey, Mustafa Suphilerin katli konusunu araştırıp, mecliste Mustafa Kemal’e muhalefet ettiği için Topal Osman tarafından öldürülmüştür. Çeteleri kullanan devlet, çetelerin taşıdığı ilişki ağları kendisini işaret etmeye başladığında da bir şekilde onlardan kurtulur.

1950’lerle birlikte Türkiye, NATO’ya üye olurken Türkiye’deki devlet adına çalışan çetelerin faaliyetleri de “anti-komünizm” söylemi etrafında yeniden örgütlenmiştir. Gerek Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle SSCB’ye fiziksel yakınlığı; gerekse Anadolu’nun en zalim, en gaddar sultanlar, padişahlar dönemlerinde dahi isyan etmekten geri durmamış isyancı geleneğinin sosyalizm mücadelesi ile yeniden güçlenerek ortaya çıkacak olmasını analiz eden emperyalist güçler, sosyalizm mücadelesine karşı çetelere insan temini için Komünizmle Mücadele Derneği, İlim Yayma Cemiyeti, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (sonradan MHP) gibi oluşumları örgütlemiştir.

Böylelikle Ermeni Soykırımı’ndan Koçgiri Katliamı’na, Trakya Yahudi Pogromu’ndan Dersim Katliamı’na sayısız insanın katledilmesinden sorumlu halk düşmanı çete faaliyeti uluslararası cinayet ve katliam şebekesinin faaliyeti ile iç içe geçmiştir.

1970’ler köylerden şehirlere göçlerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönem sosyal mücadelelerin gelişmesine bu yönüyle de etkide bulunurken ama aynı zamanda köy ve kent arasına sıkışan, kültürel olarak şehirlere duyduğu yabancılık nedeniyle savrulan ve dinci milliyetçiliği kendisi için bir kurtuluş görenlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu durum, bu tabanın yukarda anılan faşist gruplar etrafında örgütlenmesi olgusunu ortaya çıkarmıştır.

Elbette devletin tüm kurumlarıyla faşist organizasyonları geliştirmek için çaba sarf etmekte olduğu da düşünülürse neden faşist örgütlerin kitleselleştiği sorusu da yanıt bulacaktır. Bugün adını sıklıkla duyduğumuz Alaattin Çakıcı, Sedat Peker gibi çete unsurlarını ortaya çıkaran tarihsel, siyasi ve sosyolojik ilişkiler ağı işte bunlardır.

1990’larda gerek işçi sınıfının mücadelesinin gerekse Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin güçlenmesi karşısında TC devleti, 1970’lerde yaptığı gibi faşist çeteleri devrimci ve yurtseverlere karşı kullanmış, devlet olanakları kullandırtılan çetelerin sayısız cinayet işlemesini bizzat TC devleti organize etmiştir. Sadece devrimci ve yurtseverlere karşı değil zaman zaman kendi aralarındaki rant ilişkilerini kendi lehlerine çözebilmek; kimi zaman insan kimi zaman da uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen rantın tamamına el koymak için TC devletinin bürokratları bu çeteleri birbirlerine karşı kullanmaktan geri durmamışlardır.

Bir örnek olarak; Proletarya Partisi’nin 1990’larda Karadeniz’de gerilla faaliyeti örgütlemesi sonrası Gladyo’nun Türkiye’deki unsurlarından Veli Küçük’ün Giresun’da görevlendirilmesi bir yönüyle kontrgerilla faaliyetinin örgütlenmesi için bir karşı hamle anlamı taşırken diğer taraftan da bu yıllarda Rusya’dan insan, uyuşturucu kaçakçılığının yeni bir rotanın oluşturulması anlamına da geliyordu.

Veli Küçük’ün yönettiği bilinen Mahmut Yıldırım (Yeşil), Sedat Peker, Alaattin Çakıcı gibi unsurların işledikleri cinayetlerin devlet korumasında gerçekleştiğini tekrar tekrar vurgulayalım. Bu çete unsurlarının devlet olanaklarını kullanarak işledikleri cinayetler üzerinden oluşturulmaya çalışılan “kabadayı” görüntüsü gerçekteki rezil, tetikçi kimliklerinin üzerini örtmek içindir.

 

Çetelerin devlet karşısındaki konumu…

Alaattin Çakıcı, Sedat Peker vb.’leri Türkiye Cumhuriyeti devletinin “gerçek sahipleri”dir. Yukarıda da değindiğimiz gibi bu çetelerin bir başka çete unsuru kullanılarak tasfiye edilmesi, Türkiye Cumhuriyeti devleti için bir devlet geleneğidir. Bu katillerin “devletin gerçek sahipleri” olduklarını söyleyerek TC devletinin nasıl lümpen, yozlaşmış, pespaye bir çete devleti olduğunu da söylemiş oluyoruz.

MHP’nin Alaattin Çakıcı’nın tahliyesi için hükümet ortağı olarak gösterdiği performansı, Çakıcı vb. katillerin uygun bir maşa olarak kullanılması amacıyla birlikte verecekleri görüntünün kitleler üzerinde ürkütücü etkisi olacağına duydukları inançta aramak gerekir. AKP’nin de bu konuda zaten öteden beri hazır olduğunu ve bu kararı birlikte aldıklarının altını çizelim. Bunların yücelttikleri “dava”ları halk düşmanlığı, hırsızlık, soygunculuk, talan ve gasp üzerinden yükselir. Bu nedenle AKP ile MHP arasındaki siyasal ilişki çoğu zaman aynı nitelikteki, halkın en geri kesimine sesleniyor olmalarından kaynaklı benzerlikler gösterir.

Tıpkı 1990’larda olduğu gibi devrimci ve yurtseverlere karşı çeteleri kullanan TC devleti, benzer pratiği bugün de sergilemektedir. Barış akademisyenlerini Sedat Peker isimli uyuşturucu bağımlısı çete unsuruna tehdit ettirmekle kalmayıp, bu çete unsuruna miting düzenleterek tarihe geçen TC devleti bugün de Alaattin Çakıcı isimli tetikçi aracılığıyla kitleleri sindirmeye, korkutmaya çalışmaktadır.

Sınıfsal ve ulusal mücadeleyi engellenmek için devletin askeri-polis gücü, onlarca savaş uçağı, yüzlerce tankı, İHA-SİHA’ları, binlerce bekçisi, istihbaratçısı, muhbiri, sivil resmi faşist örgütlenmeleri yeterli gelmiyor ve bu anılan çete unsurlarını da kullanmak zorunda kalıyorsa bu rejimin oldukça sıkıştığını anlamına gelir. TC rejimi, bütün “gücü”ne rağmen kitlelerin olası bir isyanından korkmakta, yeni Gezi’lerden, özyetimlerden çekinmekte, bunun için sahaya çete artıklarını sürmektedir.

Çakıcı’nın serbest bırakıldıktan sonra önce Adana’da çete unsurlarıyla sonra da Bodrum’da Mehmet Ağar, Korkut Eken, Engin Alan gibi Gladyo unsurlarıyla bir araya gelip bunun fotoğrafını sosyal medyada yayınlatılması, bir yandan iktidar içindeki dalaşın ürünüyken diğer yandan rejimin bu kişiler aracılığıyla kitlelere mesaj vermesi olarak anlaşılmalıdır.

Ekonomik krizin Türkiye’de emekçi kitlelerin yaşamını giderek daha zor duruma soktuğu, geleceğe dair ümitlerini kaybeden halkta iktidara ve sisteme yönelik öfke biriktirdikleri gerçeği, TC devletinin çeteleri sahaya sürmesinin nedenidir.

Bütün amaçları sınıf hareketinin örgütlenmesini engellemek, işçi ve emekçilerin ekonomik mücadelesinin ve söyleminin politikleşmesini engellemektir. O halde ekonomik krizin tetiklediği siyasi krizi derinleştirmek için örgütlenmek bugün en acil görevimizdir. Devrimci bir sınıf hareketini örgütlemek, devlet eliyle yönetilen çete faaliyetlerini de yok etmek için yapılması zorunlu olandır.

Faşizme karşı yönelen devrimci çalışmalar bu açıdan önemlidir. Faşist rejimin bu lümpen, yoz kişilikleri sahaya sürmesi bu atılımlar vesilesiyle her açıdan teşhir edilmeli, devrimci ajitasyonun ve propagandanın konusu yapılmalıdır.

Faşist rejim sıkıştığı oranda sadece “yasal” değil bu türden yasadışı güçlerini de devreye sokmakta ve kitleleri kendi gerçek gündemlerinden uzaklaştırmak için provokasyonlar yapmaktadır. İlerici ve devrimci güçler bu türden saldırılara karşı uyanık olmalı, kitlelerin sindirilmesi, baskılanması için sahaya sürülen bu çete unsurlarına prim vermemelidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu