GüncelMakaleler

SENTEZ | Damat Eksenli Dolar ve Yoksulluk…

"Bunlarla beraber Dolar ve Euro’nun, TL karşısında rekora doymaması halk için de yoksulluk, işsizlik ve geleceksizlik demektir. Bunun sonucunda işten çıkarmalar daha da artacak daha fazla insan işsiz kalacaktır"

AKP iktidarının son yıllarda ülkeyi soktuğu ekonomik-siyasi krizin tedirginliğini, gündeme sıkça gelen “zenginleşiyoruz, büyüyoruz, hatta uçuyoruz” gibi kendi resmi verilerine bile aykırı olan masalımsı açıklamalarından okuyabiliriz.

Bu aktörlerin yaptığı açıklamaların halk ve toplumsal muhalefet cephesinde komedi senaryosuna dönüşmesi ise unvanlarına zenginlik katmaktadır. Bu alanda önemli bir yeteneğe sahip olan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak; Ahmet Hakan’ın CNN Türk’te sunduğu Tarafsız Bölge programında yeteneğini tüm çıplaklığıyla sahneledi.

Saray’ın “Zenginlik Masalları” adlı eserinin başaktörlerinden biri olan Albayrak, damat sıfatıyla kariyerinde ciddi bir ivme kazanmakla yetinmeyerek şuursuzluğuyla ülke ekonomisinin “mizah yüzü” olma unvanına da hak kazandı. Lafı çok fazla uzatmadan program ve sorulara geçelim.

“Damat”ın dolar imtihanı…

Ahmet Hakan’ın “Kur yükselince telaşlanıyorum, endişelenmeli miyiz?” tadındaki sorusuyla oyun başlamış oldu. Albayrak kendisinden emin bir edayla daha önceden hazırlandığını da ele veren bir çabuklukla soruya “Dolarla mı maaş alıyorsunuz?” cevabını verdi.

Ucuz bir zekaya sahip Albayrak, dalgalanarak yükselen dolar kuru için ”Kur 7’lerden 6’lara 5’lere indi. Tekrar çıktı. Tekrar indi. İner çıkar. Türkiye tüm bu dalgalanmaları düzgün bir şekilde yürütmektedir, güçlü bir alt yapıya sahip” sözlerini sarfetti. Ve tüm dünya ekonomilerinin tarihin en büyük krizini yaşandığını ancak Türkiye’nin bu durumdan en az etkilenen ülkelerden biri olduğunun-olacağının altını çizerek sözlerini ”2 sene öncesine göre bugün Türkiye ekonomisi çok daha güçlü” diyerek tamamladı.

Sorulan soru ve verilen cevap anında da dolar, TL karşısında sürekli değer kazanıyordu. Hem de her borsa açılışında olduğu gibi bir önceki rekorunu yenileyerek! Sorunun sorulduğu anda dolar 7.40 TL’yi zorluyordu; Euro da 8.70’leri bulmuştu. Ve o dakikalarda Türkiye’nin dış borcu 431 milyar dolar civarındaydı. Yani o dakikalarda ay sonunda alınacak maaşın değeri süratle yokuş aşağı iniyordu.

Doğru, maaşlar dolar olarak ödenmiyor ama maaş hariç her şey dolara endeksli. Örneğin doğalgaz dolarla alınıyor. Doların değeri arttıkça doğalgazda da fiyat artışı kaçınılmaz. Köprü, yol geçişleri dolar üzerinden hesaplanıyor ve dolar, TL karşısında değer kazandığında köprü geçişlerine de zam geliyor. Yani dolar TL karşısında değer kazandıkça tüketim malları zamlanıyor, halkın alım gücü azalıyor, halk yoksullaşıyor.

Ne kör, ne aptal; hepsi gibi o da tedirgin!

Berat Albayrak, doların TL karşısında değer kazanmasına aldırış etmeden ülkede ekonominin rayında olduğunu, önümüzdeki süreçte daha da iyiye gideceğini savunuyor. Gayet doğal! Uzun soluklu bir iktidarlık sürecinde her alanda gelinen tabloya bakarak tedirginliklerini rahatça anlayabiliriz. Bunun üzerinden yalan, ikiyüzlülük, halkla alay eder gibi açıklamalar ve sahte umutlar aşılamak da onlar için bir zorunluluk. Aradaki fark sadece krizin yaratmış olduğu tedirginliğin kişi ve karakterlerin özgünlüklerine göre kendini ifade etme biçimi.

Dışarıdan getirilen sıcak parayla ekonominin çarklarını döndürmeye çalışan AKP yönetimi, iktidar olduğu 18 yıl boyunca uyguladığı yanlış ekonomik programlarla ülkeyi büyük bir borç batağının içine soktu. Şu anda Türkiye’nin dış borcu 431 milyar dolar. Doların TL karşısında aşırı değer kazanmasıyla bu borç dakika dakika yükselmektedir.

Doların her 10 kuruş artışı bile dış borç yükünü 43 milyar TL artırmaktadır. Ve tabi ki bu borç, kamu kaynaklarından yani her bir insanın cebinden ödeniyor. Öyle ki, 2021 yılında 5.5 milyar dolar dış borç faizi ödenmesi gerekiyor.

Pandemi öncesi döviz krizi ile sarsılan ekonomide hızla küçülme ve işsizlikte tırmanma, enflasyonda iki haneliğe yükseliş yaşanmıştı. Pandemi bu duruma tuz biber ekti diyebiliriz. Sanayi üretimi Nisan ayında % 33 dolayında geriledi, otomotivde gerileme % 75’i buldu ve bu gerileme tekstilde % 60’lara ulaştı. Pandemi ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işsizlik tırmandı, istihdam azaldı. Resmi işsizlik % 13 görünmesine karşılık genişletilmiş gerçek işsizlik ise % 25’lere çıkmış durumdadır.

Türkiye’nin toplam istihdamında; tek başına 2 milyona yakın çalışanıyla % 6 payı olan turizm sektörü, sivil havacılık, turizm ile ilişkisi olan gıda, giyim, ulaştırma ve haberleşmenin uğradığı zararlarla birlikte büyük bir istihdam kaybı yaşandı. Türkiye ekonomisinde % 3 payı olan turizm sektörünün (kendisine girdi-çıktı bağlantısı olan sektörlerin kayıplarıyla birlikte) 2020 milli gelirini % 5’in üstünde daraltması beklenmektedir.

Bu da işsizliğin ve buna bağlı olarak da yoksulluğun artmasının başka bir boyuttaki ifadesi demektir. 2019’da Türkiye’yi ziyaret eden 45 milyona yakın yabancı turistin, 30 milyar dolara yakın döviz getirisinin 2020 yılında söz konusu bile olmayacağı açıkça görülüyor.

Türkiye’de daralan üretim ve turizmde yaşanan durumun sonucu olarak artan işsizlik akabinde yoksullaşmayı da ağırlaştırmış durumdadır. Çocuklarının geçimini sağlayamadığı için intihar eden aile bireylerinden, borçlarını ödeyemedikleri için üzerine benzin dökerek kendilerini yakanlara çokça tanık olduk-oluyoruz. Özellikle emekliler ve işsiz aile fertleri, pazarlara akşam saatlerinde giderek ucuzlayan meyve ve sebzeleri alabilmenin yanında pazarcıların çöpleri arasından yiyecek aramak zorunda kalmaktadır. 18 yıldır iktidar olan AKP’nin ekonomi politikaları halkı yoksulluğa, açlığa mahkum etmiştir ve bu tablo, dolar endeksli her dakika biraz daha ağırlaşmaktadır.

Yoksulluk ve açlıkla ilgili DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş’in 2020’de yapmış olduğu araştırmaya göre 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı 2.394 TL ve bu tutar sadece gıda giderleri için.

Açlık sınırı üzerinden hane halkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplama sonuçlarına göre ise yoksulluk sınırı 8.282 TL’dir. AKP iktidarının 1 Ocak 2020’den geçerli olan asgari ücret ilanı ise 2.324 TL. Yoksulluk değil açlık sınırının bile altında kalan asgari ücretle halka yaşam olanağı sunan(!) bir AKP iktidarı ve onun Hazine ve Maliye Bakanı B. Albayrak adeta emekçilerle dalga geçer gibi “Dolarla mı maaş alıyorsunuz?” demektedir!

AB ve ABD’den gelen/alınan sıcak parayı (geri ödenen) üretime yatırmayan iktidar; bu parayı yol, bina, AVM yapımına harcayarak betona gömmenin yanında lüks düşkünlüğüyle kışlık, yazlık saraylar inşa etti. Ayrıca özel uçaklar ile 3 bin korumaya çok sayıda zırhlı araç almanın yanında bankalara, bürokratlara lüks otoları kiralamayı unutmadı.

Bunlar ekonomik krize götüren nedenlerden bazıları iken; AKP’nin her ülkeden savaş araç gereçleri alarak (Rusya’dan S-400, İngiltere, Fransa ve Almanya’dan uçak, helikopter, tank, füze vb.) yüksek yatırım ve borçlanma yaratması da krizi farklı bir yönden geliştirmektedir. Ve tabi en önemlisi de komşu ülkelerle savaş ve çatışmalar, içeride ise devrimcilere, Kürtlere, emekçi kesimlere, kadınlara yönelik saldırılar ekonomik krize ayrı bir davetiye oldu.

Pandemi sonrası kullanılacak hazine kaynağı bırakmayan AKP iktidarı, daha çok genişletilmiş para politikalarıyla dümen tutmaya çalışıyor. Hazine’nin açıkları ve kamu borçlanması büyürken Merkez Bankası ve kamu bankaları ve de Hazine; genişletici para politikasıyla kredileri ucuzlatıp ekonomiyi canlandırmaya çabalıyor.

Pandeminin yükseldiği 2020’nin ikinci çeyrek döneminde % 10 küçüldüğü tahmin edilen ekonomiyi düze çıkarmak için Haziran başından bu yana hızlandırılan bol ve ucuz kredi pompalanması piyasada bir canlanmayı getirirken sert bir döviz yükselişiyle şoke oldu. Ve piyasaları şoke eden, rekorlarına her gün yenisini ekleyen dolar, her hafta başında yeni bir rekora hazırlanıyor.

Savaş pençesinde ekonomik ve siyasi kriz

Ekonomik krizin en büyük dostu çatışma ve savaşlardır. AKP’nin iktidar olduğu 18 yıllık sürede ”komşularla sıfır sorun” politikasından ”sıfır komşu”ya gelindi.

Suriye devleti ile 2011 yılından bu yana ilan edilmemiş bir savaş politikası yürütmenin yanında Kürt düşmanlığı üzerinden kendini var etme çabasıyla sürdürülen savaş politikası, TC için AKP’nin içerde ve dışarda yarattığı ekonomik ve siyasi krizi iyice derinleştirmektedir. Rojava’da YPG ve dönem dönem Suriye devletine karşı savaşan cihatçı bütün çeteler AKP iktidarı tarafından eğitilip donatıldı. Ve halen bu çeteler silahlandırılmaya ve Rojava özgülünde Suriye’ye karşı desteklenmeye, korunmaya devam ediliyor.

”Terörizmle mücadele” adı altında Suriye ve Suriye Kürdistanı toprakları Cerablus, El Bab, Afrin, Tel Rıfat, Serekaniye işgal edildi. İdlib’deki IŞİD artığı cihatçılar 20 bin asker, binlerce top, tank ve zırhlı araçla Suriye’nin silahlı güçlerine karşı korumaya alındı. Irak Kürdistanı’nda Haziran başında başlatılan ”Pençe Kartal ve Pençe Kaplan” operasyonlarıyla her gün uçaklarla, helikopterlerle, İHA ve SİHA’larla Kürt bölgeleri bombalanmaktadır. Haftanin’de ise çatışmalar sürüyor.

Libya’daki iç savaşa da Türk devleti daha doğrusu AKP iktidarı dahil oldu. 15 bin cihatçı İdlib’den Libya’ya Sarrac hükümetinin yanında savaşmak için taşındı. İHA ve SİHA’lar, zırhlı araçlarla Sarrac hükümetinin cihatçı güçleri AKP tarafından donatıldı.

AKP iktidarı; Doğu Akdeniz’de illegal petrol ve doğalgaz aramaları nedeniyle Güney Kıbrıs, Mısır, İsrail ve Yunanistan’la anlaşmazlığa düştü. Sürekli gergin olan Doğu Akdeniz hattında TC ve Yunan savaş gemilerinin karşı karşıya gelmesinin ardından Almanya Başbakanı A. Merkel’in arabuluculuğuyla tansiyon şimdilik biraz düşürüldü. AKP iktidarı tüm bunlar yetmiyormuş gibi Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sınır anlaşmazlığı ile ilgili çatışmadan hemen sonra Azerbaycan’ın yanında savaşın bir parçası olma hevesiyle yer aldı. Bir güç gösterisi olarak da Azerbaycan silahlı kuvvetleriyle ortak askeri manevralara, tatbikatlara başlayan AKP’nin savaş çığırtkanlığına bir kez daha tanıklık ettik.

18 yıllık AKP iktidarı döneminde; Türk devleti doğuda Ermenistan’dan batıda Yunanistan’a kadar tüm komşularıyla çatışmalı bir sürece girdi/giriyor.

Dışarıda bu denli çatışma/savaş politikaları yürütmeleri yetmezmiş gibi içeride de devrimcilere, Kürtlere, muhaliflere, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik saldırılarına devam ediyor. Dağlar; uçaklarla, İHA ve SİHA’larla bombalanıyor. En küçük hak arama girişimi dahi polis şiddeti, gözaltı ve hapisle sonuçlanabiliyor.

Tüm bu tablo, Türk ekonomisinin yaşadığı krizi daha da derinleştirmektedir. Ki birçok politikaları da derinleşen ekonomik krizi ertelemeye dönüktür. Zamana oynamak veya anı kurtarmak denilen tabirin bugünkü karşılığı iktidar politikalarının karşılığıdır.

Bunlarla beraber Dolar ve Euro’nun, TL karşısında rekora doymaması halk için de yoksulluk, işsizlik ve geleceksizlik demektir. Bunun sonucunda işten çıkarmalar daha da artacak daha fazla insan işsiz kalacaktır.

Ama diğer yandan krizler devrimcilere olanaklar da sunar. Kitlelerle buluşmaya, örgütlemeye, sokakta mücadeleye, iktidarı alaşağı etmeye…

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu