GüncelManşet

Ortadoğu’da Paylaşım Savaşı Kızışıyor: Panzehiri Anti-Emperyalist Mücadeledir

Ortadoğu’da paylaşım savaşının yenişememeye doğru evrilip çıkmaza girdiği noktada politik arenadaki her gelişme yeni dengeler oluşturuyor. Karşıt güç olarak emperyalistler kendi çıkarları doğrultusunda birinin yaptığı hamleye öteki karşı hamle ile cevap veriyor, sahaya yeni kartlar sürülüyor. TC’nin cihadist çetelere destekten sonra ÖSO adı altında Suriye’ye girmesi, İran’ın en başından beri Esad’ın yanında yer alıp en son Irak’taki Haşdı-Şabi’yi Tel Afer’e yönlendirmesi bu kapsamdaki gelişmelerdir. El-Bab üzerinden kapışma yaşanırken Mısır’ın Suriye’ye Esad’a destek amaçlı subaylarını göndermesi, Mısır-Suriye ilişkilerinin gelişmesi oldukça dikkat çekici ve de mevcut dengeleri değiştirici bir etkiye sahiptir.

Mısır-Suriye arasındaki ilişkinin gelişmesi Rusya emperyalizminden bağımsız düşünülemez. Bu üçlünün bir araya gelmesini veya mevcut ilişkileri güçlendiren adımlar atmasını elli yıl önceki ilişkilerin yeniden canlandırılması olarak da okumak mümkün. 1950’li yıllarda yine Ortadoğu’da ABD nüfuzunun bariz gücüne karşın Ortadoğu’da tutunmak isteyen Rusya’nın (o dönem Rus Sosyal Emperyalizmi) çabası söz konusuydu. Kruşçev revizyonizminden sonra RSE, Ortadoğu’da sosyalizmin dünya çapında yarattığı anti-emperyalist tepkiyi kullanıyordu. Fakat bu tam da revizyonist anlayışa göre ele alınıyordu. “Lenin’i kaynak gösteren yeni geliştirilen teoriye göre sömürge bağından kurtulan ülkeler ilk etapta sosyalizme geleneksel proletarya diktatörlüğünden değil de kendi yolu ile gidebilirdi. Böylece sosyalist oryantasyon (yönlendirme-uyumlama) teorisi kurulmuş oldu… Sosyalist Oryantasyon teorisinin kurulmasının ana etkeni yakın doğuda (Ortadoğu-ÖG) köktenci rejimleri yerli komünist partilerin hedefinden çıkartarak güçlendirmekti. Bununla birlikte bu rejimlerin gerçek gücü temsil ettiğini bilirken ideoloji bir daha kendini uygulamalı planda siyasetin ‘hizmetçisi’ olarak göstermişti. 60’lı yılların ortalarında SSCB’de Araplara yönelik ilişkilerinde büyük pragmatizm çizgisi kazanmaya başlamıştı…” (Primakov, 2010, 91)* Kruşçev revizyonizmi bu “pragmatizm” gereği, Ortadoğu’daki komünist partilere küçük burjuva-milliyetçi partilerle yakınlaşmasını öneriyordu. Temel bakış açısı Ortadoğu’da komünist geleceğin görülmemesi üzerine kuruluydu. Bunun en çarpıcı sonucu 1960’lı yıllarda oldukça güçlü olan Irak Komünist Partisi’nin, Saddam Hüseyin önderliğindeki BAAS’a verilen destekle on binlerce üyesinin katledilmesi oldu. “Sosyalist Oryantasyon” böyle sağlandı. Sıcak denizlere ulaşan Rusya, Suriye’deki varlığını bu dönemde güçlendirdi.

1960’ların başında Mısır’ın Suriye ile birleşmesi, İsrail’e karşı savaşta Mısır ve Suriye’nin birlikte hareket etmesi gibi bir düzeyde ilişki söz konusuydu. Rusya, bu gelişmelerin perde arkasında yer alıyordu. Bugün Ortadoğu’da paylaşım savaşı beşinci yılını geride bırakırken Mısır ve Suriye’nin yine perde arkasında Rusya’nın olduğu bir yakınlaşma göstermesi tarihsel bir içerik de taşımaktadır.

Tarihsel teması olan ilişkilerin yeniden canlandığı bu süreçte Mısır’ın varlık ve etkinliği, süresi ve boyutunun hangi düzeyde olacağı paylaşım savaşının gidişatı üzerinde oldukça etkileyici olacaktır. Geçmişten bugüne Ortadoğu’daki tüm siyasi-diplomatik sorun ve savaşlarda üç ülkenin Mısır, TC ve İran’ın oynadığı rol, sonuca yön verici nitelikte olmuştur. Her üç devletin, Ortadoğu ülkeleri içinde köklü devlet yapısı olan ülkeler olması her üçünün üzerinde şekillenen dengeler kurulması anlamına da geliyor. Emperyalistler, Ortadoğu üzerine dış politikalarını belirlerken ve politik nüfuzlarını güçlendirirken önceliği her daim bu üç devlet olmuştur. ABD’nin İran’ı baş düşman ilan etmesi, 1979 İran devriminden sonra Şii İran’da ABD politik nüfuzunu kaybetmesinin sonucudur. Bu anlamıyla Mısır’ın paylaşım savaşındaki tavrı oldukça önemlidir. Zira belirlenen tavır dolaysız olarak iki emperyalist güçten birinin yanında yer almak ve onun politik nüfuzunu artırmak anlamına geliyor. 

Suriye paylaşım savaşının başlangıcından bugüne, ilk etapta cihadist çeteler ön planda olsa da savaş hep ABD-AB ve Rusya-Çin arasında cereyan eden bir paylaşım savaşıydı. TC, Suudi Arabistan ve Katar, ABD emperyalizminin yanında yer alırken, İran ve Suriye, Rusya emperyalizminin safında oldu. Mısır kendi iç sorunlarıyla boğuşurken saflaşmada aktif konum almazken, esas olarak TC,  Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte hareket etmiştir. Süreç içinde Müslüman Kardeşler ve Mursi’ye yapılan Sisi darbesiyle birlikte önce TC ile arası açılmış, sonra Vahhabilik üzerinden de Suudi Arabistan’la sorun yaşaması, Suriye’ye subay göndermesinin önemli bir etkeni olmuştur.

Mısır’ın bu adımını, doğuracağı sonuçlardan önce yaratacağı etki bakımından ele almak mümkündür. Her şeyden önce Mısır, Esad karşıtı olanlardan kendini ayırmıştır. Bu ayırma politik bir amaç veya manevra açısından yapılmış olsa dahi verdiği mesaj Esad’ın dolayısıyla Rusya’nın yanında yer aldığıdır. Gelinen aşamada savaşın “terörle” mücadele olmadığının artık gizlisi-saklısının kalmadığı bir noktada Mısır’ın Suriye’ye subay yani savaşı tayin edecek kadro göndermesinin farklı bir izahı da düşünülemez.

Son kertede yaşanan tabloda görülen, Rusya’nın, Mısır ve Suriye ile ilişkilerini daha da güçlendirmesi, Şii İran’la, Sünni Mısır’ı bir potada birleştirmesi ABD nüfuzunu önemli oranda kıracak bir etki yaratacağıdır. Kuşkusuz ABD emperyalizmi bu etki daha fazla büyümeden karşı bir hamle yaparak dengeleri lehine çevirmeye çalışacaktır. Fakat bu, beş yıllık savaş süresince ABD’nin yaptığı manevraların Rusya tarafından boşa çıkarılması gerçekliğinde oldukça zor gözüküyor. En nihayetinde dengelerin Rusya lehine gelişmesi savaşın daha da şiddetleneceği, süresinin uzayacağı işaretlerini de taşıyor.

1. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası 1920’lerde Osmanlı’nın paylaşımı üzerine devam eden işgal ve bölgesel savaşa karşı Avrupa’da ezilen halkların savaş karşıtı eylemleri bu işgal ve bölgesel savaşların bitirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bugün Ortadoğu’da sürdürülen ve nereye kadar uzanıp-süreceği belli olmayan paylaşım savaşına son verilmesinde, Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere dünya ezilen halklarının savaş karşıtı eylemleri,  daha güçlü anti-emperyalist mücadelenin örgütlenmesi önemli rol oynayacaktır. Bu, Türkiye’deki devrimcilerin, Marksist Leninist Maoistlerin omuzlarındaki gün itibariyle en önemli, ertelenemez ve acil görevlerden biridir. Safları sıklaştıralım ve Türkiye’de yaşayan çeşitli milletlerden emekçi halkımızı anti-emperyalist, anti-faşist mücadele etrafında ayağa kaldıralım. 

*Primakov, Yevgeni, 2010, Rusların Gözüyle Ortadoğu, Timaş Yayınları, 2. Baskı, İstanbul.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu