Makaleler

Ses kayıtları ve yasal saldırılarıyla, freni boşalan AKP

 

Seçimlere yaklaşırken, her güne “yeni” bir ses kaydıyla uyanıyoruz. Ortaya çıkan her bir ses kaydı AKP hükümeti nezdinde konuyu daha da detaylandırarak içerisinden çıkılmaz bir hale sokuyor. Baba-oğlun milyon euroları sıfırlama ya da daha doğrusu sıfırlayamama, bir diğeri ise haraç toplama konulu ses kayıtlarının ardından bu seferde Doğan ve Koç Grubu’na dair başbakanın yeni ses kayıtları internette yayınlandı.

Yayınlanan ses kayıtlarında Başbakan R. T. Erdoğan, Adalet Eski Bakanı Sadullah Ergin’e Doğan Grubu hakkında mahkemeden mahkûmiyet çıkması yönünde “talimat” veriyor. Diğer ses kaydında ise başbakan, Metin Kalkavan isimli sermayedar ile “Milli Savaş Gemisi” (MİLGEM) projesinin ihalesinin Koç Grubu’ndan alınmasının ve Kalkavan’a verilmesinin sağlanması üzerine konuşuyor.

Yayınlanan ses kayıtları “kulaklarımızla duyduk” denilebilir olması bakımından her ne kadar “yeni” olsa da doğrudan Başbakan Erdoğan’ın ifadeleri ile de daha önce birçok kez bu tür “müdahalelerin” olduğu ifade edilmişti. “Yargıya talimatı ben verdim”, “Gereğini yapacağız” gibi birçok konuşma hafızalarımızda tazedir. Bu konuşmaların neye tekabül ettiği ise ses kayıtlarıyla daha da açık hale gelmiştir. Bu “müdahalelerin” yalnızca egemen sınıf klikleri arasındaki dalaşta değil, devrimci, yurtsever, muhalif bütün kesimlere yönelik yaşandığını, kendi yasalarından uzak “yargılamalarla” da pratikte birçok kez kanıtlandığını ifade etmek gerek.

“Ne var bu konuşmalarda”

Başbakan Erdoğan ise son ses kayıtlarının ardından, “Adalet Bakanıma talimat vermem gayet doğaldır” şeklinde konuşarak, anayasada suç olarak kabul edilen pratiğini, olağan olarak ifade etti. Daha öncekilere “montaj” iddiasında bulunan Erdoğan son ses kaydı ile birlikte, “Ne var bu konuşmalarda” tavrına girmiştir. “Yüzsüzlük” tanımı ile dahi yetersiz ifade edilebilecek bu tavır değişikliği aksini ispatlayamamadan ve ses kayıtlarının bolluğundan gelmektedir. MİT tarafından, TÜBİTAK’ın sağladığı kriptolu telefonların son 2 yıldır dinlendiği ve depolandığının varsayıldığı daha önce basına yansımıştı. Erdoğan nezdinde ise bu içerisinden çıkılmaz ses kayıtlarını yalanlamak veya yalanlayamamaktansa olağanlaştırmak daha cazip bir hal almış ve bir anlamda yaptığı konuşma ise bütün ses kayıtlarını kabul edişin açık ifadesi olmuştur.

AKP’den “topyekûn mücadele” saldırısı

Hükümet nezdinde açıklanan ses kayıtlarına karşı ifadeler absürt bir hal almışken, öte yandan ise yapılan yasal değişikliklerle yeni saldırılar örgütlenerek kendisini koruma çabası gelişmiştir. Bunlardan biri de Cumhurbaşkanlığı’ndan da geçerek yürürlüğe giren İnternet Yasası’dır.

Bu yasa ile birlikte, mahkeme kararına dahi gerek duyulmadan, internette yer alan herhangi bir içeriğe sansür uygulamanın önü açıldı. Yapılan yasal değişiklik ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı internet üzerinde süper yetkilerle donatıldı. Ayrıca yasayla bütün kişisel verilerin yedeklenmesi zorunlulaştırıldı, yani fişleme meşrulaştırıldı. Gezi İsyanı’nda, sonraki süreçte muhalefet örülmesinde önemli rol oynayan, atılan bir ses kaydına milyonlar tarafından anında ulaşılabilen internet, yasal değişiklik ile kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Yasayla birlikte kurulacak sansürü uygulama işlevinden başka herhangi bir görevi olmayan Erişim Sağlayıcılar Birliği’nin henüz kurulmaması, ses kayıtlarına içerik sansürü uygulamayı engelliyor. Öte yandan başbakan ise “Milleti facebook’a, youtube’a yedirmeyiz” şeklindeki yasaklama duyurusuyla, sıkışmışlığını, içerik sansürünü beklemeden bu web sitelerini komple kapatmaya girişmesiyle gösteriyor.

Yapılan diğer yasal değişiklik ise daha büyük bir saldırıyı öngörüyor. Bahsini ettiğimiz yeni düzenleme, bir süredir tartışılan MİT Yasası… Bu yasada da değişikliğe gidilerek MİT’in yetkileri geliştiriliyor. Önümüzdeki günlerde meclisten geçmesi beklenen bu yasa değişikliği ile özel veya tüzel tüm kuruluşlara ait özel bilgileri ve kişisel verileri fişleme yasallaşacak. Devlete dair suçlarda soruşturmaları savcılar MİT’ten gizli yürütemeyecekler. Başbakanlığa bağlı olan bir kurum olarak MİT’e, hükümet hakkındaki soruşturmaların dahi bilgisi verilecek. Yasa ile basın dahi haber kaynaklarını MİT’le paylaşmak zorunda bırakılmak isteniyor.

Yasa da dikkat çeken bir diğer nokta da, MİT’in yapacağı tüm dinlemelerin HSYK’nın belirlediği Ankara’da bir savcının izniyle yapılması. Böylelikle HSYK’da yapılan düzenlemelerle de kimin dinleneceğini, dinlenecek kişiler için izne kimin karar vereceğini direkt hükümet ve kabinesi belirleyecek.

Öte yandan bir diğer yasal değişiklik olarak HSYK Yasası da Cumhurbaşkanlığı’ndan geçerek yürürlüğe girdi. Yasa ile birlikte Adalet Bakanı’nın yetkileri daha da genişletildi. Yasayla, hâkim ve savcı alımından, Başsavcı, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ve Komisyon Başkanlarının belirlenmesine kadar bütün yetkiler bakana devredildi. MİT’e dinleme yetkisi verebilecek savcı da bakan tarafından belirlenecek.

Yapılan yasal değişikliklerle AKP hükümetinin kısa vadede her geçen gün kendisini daha da sıkıştıran tabloyu tersine çevirmek istediğine kuşku yok. 17 Aralık sonrası başına “bela” olan yargıyı kontrol altına alarak cemaati tasfiye etmek, istihbaratı güçlendirerek denetimi artırmak, kendisine karşı kullanılan belgelerin yayınlanmasının önüne geçmek istiyor. Son olarak yapılan MGK toplantısının ardından açıklanan, “ulusal güvenliğe yönelik yapılanmalarla” “topyekûn mücadele” açıklaması da bunu ifade ediyor.

Yeni yasalarla AKP hükümeti her ne kadar kısa vadede kendini korumak istese de, yasal değişikliklerle kendisini aşan bir saldırı örgütlenmiş oldu. Her biri

boyutlarıyla ayrı ayrı incelenmeyi hak eden yasalardan özellikle MİT ve İnternet Yasası gözetim ve denetimin artırılması, fişlemenin yasallaşması anlamı taşımaktadır. Yasalarla söz konusu olan, egemen sınıfların halk üzerindeki hegemonyasını kurmak için kullandıkları denetim ve gözetim olgusunun daha amansız bir şekilde örgütlenmesidir. Bu anlamıyla da yapılan “yasal” saldırılar ciddi bir karşı koyuşun örgütlenmesini de hak etmektedir.

Burjuva-feodal devlet gerçekliğini teşhir edelim

Girilen süreçle birlikte AKP hükümeti nezdinde meselenin her geçen gün daha fazla “dallanıp budaklanacağına” kuşku yok. Başbakan tarafından dahi yeni ses kayıtlarının beklendiğinin ifade edilmesi, cemaat cephesinin ise dolaylı olarak yeni ses kaydı ve görüntülerin yayınlanacağını ifade etmesi, bunu gösteriyor.

Ses kayıtlarıyla “açığa” çıkan gerçekler bizler açısından yeni bir gerçeğe işaret etmeyerek, şaşırtıcı olmasa dahi geniş kitleler nezdinde bu kadar somut “yeni” bir gerçek olarak teşhir olması bakımından önemlidir. Bu gerçekliğin, AKP hükümetine oy veren kitle dahi göz önünde bulundurulduğunda, ne kadar ciddi bir kitle için “yeni” olduğu tahmin edilebilir. Ses kayıtlarıyla ortaya çıkan “yeni” gerçeklik beraberinde, bir anlamda yeni bir kitle açığa çıkarmış ve bu kitlenin en önemli özelliğinin de sokağa çıkan, protesto eden bir kitle gerçekliğine yakın olması olduğunu belirtebiliriz. Ki bu durum, zaten her daim sokakta ve diğer mücadele alanlarında olması gereken devrimci, demokrat ve yurtsever kesimler lehinedir.

Yerel seçimlerle birlikte girilen politik atmosfer ise geniş kitle nezdinde teşhir örgütlenmesinin daha ciddi olanaklarını sunmaktadır. Bu anlamıyla seçim politikamız doğrultusunda yoğunlaştıracağımız kitle çalışmamız da, bu argümanlarla burjuva-feodal devlet gerçekliği ve birbirinden pek bir farkları olmayan sistem partilerinin daha fazla teşhirini yapmak ve böylelikle alternatif olarak Demokratik Halk Devrimi mücadelemizi kitlelere taşımak açısından önemli niteliğe sahiptir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu