Makaleler

Sinop Linç Girişimi Ve HDK’nin Engellenen Politik Faaliyeti

Linç saldırıları, faşizmin son yıllarda giderek daha yoğun ve etkin kullandığı bir silahı haline gelmiştir. Genel olarak toplumsal muhalefeti engellemenin, etkisizleştirmenin, bastırmanın bir yöntemi olarak başvurulan bu saldırılar, hedeflediği kesimler ve gerçekleştirdiği zaman göre bazı özgün anlamlarda kazanmaktadır.

Örneğin Afyon’da Batı Karadeniz’de, İstanbul’da birkaç ay önce gerçekleşen Kürtlere yönelik linç saldırılarının amacı, bir yandan onların faşist zorla ulusal mücadeleden uzak durmalarının sağlamakken, bir yandan da gitgide daha belirginlik kazanacak bir şekilde, ulusal arındırma provalarının yapılıyor olmasıdır. Bu sonuncu unsura belirginlik kazandıransa, kendilerinin tezgâhlandığı linç saldırılarından sonra “sorunun çözümü” için hemen uygulamaya koydukları ilden veya bölgeden Kürtleri göçertme “tedbiri”dir.

Sinop, samsun ve Hatay’daki linç saldırıları ve girişimlerine gelince, bu saldırıların hedefindekilerle zamanlanması dikkate alındığında, toplu muhalefeti engelleme, etkisizleştirme, bastırma kapsamına giren yukarıda belirttiğimiz örneklerle aynılaşan yönleri ile birlikte, özgün yanı olarak söylenmesi gereken Kürt hareketinin “Türklerin hassasiyetleri” ile terbiye edilmek istendiğidir.

Oyalama ve aldatmaca amacıyla bile olsa bir görüşme süreci söz konusuyken, Kürt ulusal hareketine “talep edeceğiniz ulusal haklar, bizim Türklerin hassasiyetleriyle belirleyeceğimiz makul ölçülerle olmalı, yoksa vatandaşın bölücülüğe karşı tepkisine muhatap olursunuz” demektir. Yani “Türklerin hassasiyetleri” oyunuyla Kürtlerin ulusal hakları engellemek istenmektedir. Bu engel yanları dışında bu saldırıların özgün yanlarına ve bu saldırılar özelinde elde edilmek istenilenler de bakmak gerekiyor.

HDK heyetinin Sinop’ta maruz bırakıldığı linç girişimi, ardından Samsun’da ve sonrasında Hatay’da benzer saldırıya maruz kalışı sonrasında kimse bu linç güruhlarının sorumluğunu üstlenmedi, üstlenilmedi.

Diğer yandan Sinop, hem de Samsun ve Hatay’daki olaylar medya marifetiyle bölgedeki “milliyetçi” ve “hassas vatandaşların kendiliğinden eylemleri olarak gösterilmeye çalışıldı.

Peki gerçekte ne oldu?

17 Şubat’ta “Çözüm İçin Müzakere, Barış İçin Eşitlik” HDK’nin başlattığı kampanya kapsamında Karadeniz Turunun ilk adımı olan Çorum’a gidiyor. Sonradan ortaya çıkıyor ki, Sinop’ta yaşanan olayların bezeri aslında Çorum’da da hazırlanmış. Fakat “Alevi-Sünni” çatışması çıkabilir” endişesi buradaki bu linç hazırlıkların iptal edilip, HDK heyetinin gezisinin sorunsuz geçmesi sağlanmış. Tam da bu aşamada Sinop ve Samsun’da yapılan saldırılar ve HDK’nın bu çalışmasının neden engellendiği de Çorum’da yapılan çalışmalar ışığında anlaşılabilir.

Aralarında 4 Blok milletvekillerinin de bulunduğu HDK heyeti, kahve toplantıları, önceden planlanan toplantılar vb etkinlikler aracılığı ile iki bine yakın Çorum halkı ile yüz yüze temasta bulunuyor.

Bu temasın doğurduğu sonucu en iyi özetleyecek veri Sebahat Tuncel’e olan yaklaşımda kendini gösteriyor. Meydanın gösterdiği ve hakkında her fırsatta oluşturulmaya çalışan “terörist” milletvekili imajı nedeniyle, toplantı öncesinde halkın mesafeli durduğu hatta yer yer “o gelmeseydi bari” şeklinde tepkilerinde gösterildiği bir milletvekili S.Tuncel.

Fakat toplantılar nedeniyle birebir soru sorma, cevap alma, konuşulanların samimiyeti vb. Halkla kurulan iletişim sonrasında toplantı öncesinde tepkili olan kişilerin S.Tuncel’i yeniden gelmesi konusunda davet ettikleri de gözlemleniyor.

Elbette ki tek bir toplantı ile halkta yaratılan tüm olumsuz düşüncelerin değiştirilmesi veya halkın devlet ve AKP iktidarının gerici ideolojisinin etkisinden kurtulması sağlanmayacaktır.

Fakat bu tür temasların insanların kafalarında soru işareti oluşturduğu da ortadadır. Düzenli bir çalışma olanağı oluşursa bu soru işaretleri çoğalıp, zamanla yanıt bulmaya başlarsa Karadeniz

devletin ve AKP iktidarının “arka bahçesi” olmaktan çıkabilmektedir. İşte linç girişiminin nedenlerinden birisi budur. HDK’nın bölgede kendi çalışmasının yürütmesi, onun kendisini halka anlatması engellemek istenmiş, engellenmiştir.

Linç girişiminin bir diğer nedeni devletin, AKP iktidarının ve özellikle de Başbakan’ın oluşturulmaya çalıştığı her şeyi belirten tek kişi, tek imajına zarar verecek olmasıydı. Ahmet Türk’ün Kandil’e yapılan operasyonlar nedeniyle “Başbakan Kürtleri bombalamaya devam ediyor” demesi nedeniyle “senin İmralı’ya gitmene izin veren başbakana bunu söylersen” diyerek İmralı’ya gidecek 2. Heyetteki Ahmet Türk ismini de veto eden başbakan bu ve benzeri tavırları ile sürekli olarak kamuoyuna bir mesaj vermekte, bir algı yaratmaya çalışmaktadır.

HDK SİNOP“Her şeyi belirleyen, tüm süreci yöneten devlet, başbakan” mesajı verilip bu algı oluşturulmaya çalışılıyor. HDK’nin süreci anlatmak amacıyla bir kampanya başlatması bu süreçte yeni, nasıl, niçin ele alacaklarının birebir halka anlatacak olmaları, üstelik bunu BDP ve HDK’nin oldukça zayıf olduğu bir bölgede, ya da diğer bir deyişle AKP’nin güçlü olduğu bir bölgede yapmaları oluşturulmaya çalışılan algıyı darbeleyecek bir çalışma olması nedeniyle kabul edilemezdi. Bu nedenle bir şekilde engellenmesi gereken bir kampanyaydı.

“Yapmayın, biz polisiz”

Son olarak, Sinop’taki linç girişimi üzerinden “kim yaptı?” gibi biz ve gereksiz olan tartışmaya da değinmek gerekiyor. Maruz kaldığı linç girişimi sonrası tutuklanıp Gebze Hapishanesine konulan genç kadın aktivist Birgün gazetesinde yaşadıklarını anlatmıştı. İstanbul’da katıldığı basın açıklaması gibi demokratik bir eylem sonrası iki arkadaş, bir grubun linç girişimine maruz kalıyorlar. Linççilerden birisi hazını alamayıp üzerlerine benzin döküyor, yakacakken daha önce linç güruhunun içinde olup, bu iki kadını tekme tokat döven onlarca sivil polis silahını çekip “yapmayın, biz polisiz” deyip yakmayı engelliyor.

Sinop’ta yaşananların bu linçten farkı yok. Her adımı devlet kontrolünde yaşanan, neyin ne kadar yaşanacağına oradaki kolluk kuvvetleri marifetleriyle hükümetin karar verdiği bir linç girişimidir yaşananlar. Buradan hareketle “kontrollü linç” gibi bir tanımlama yapmak da doğru değildir.

Zira devletin kontrolü dışında olan bir linç yaşanmamıştır. Linç girişiminin sonu Sivas’taki gibi yakma ile veya Maraş-Çorum katliamlarındaki gibi katletmeler ile bitince, bunlar devletin kontrolünden çıkmış oluyor. Sadece devletin hedefine ulaşmak için böylesi katliamları da göze aldığını gösteriyor.

Yani Sinop’ta yaşananlar da, Maraş’ta Çorum’da, Sivas’ta yaşananları gibi devlet kontrolünde, devlet eliyle yapılan linçtir. Diğerlerinden farkı devletin bu sefer ölüme ihtiyaç duymaması ve süreci bu şekilde aklamak olur ki bu yanlıştır.

Sonuç olarak, devlet, AKP iktidarı HDK’nin halka ulaşmasını kendisini birebir anlatmasını ve bunu kendisinin aktif olmadığı bölgelerde yapmasını engellemiştir. Sinop vb. linç girişimlerinin amacına ulaşmaması HDK’nin kendi politikalarını halka götürmesi ile sağlanacaktır. (Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu