Makaleler

“SOYKIRIM DEMEYİN İSTEDİĞİNİZ KADAR PARA VERELİM!”

1915 yılına gelene kadar Ermeni ulusu çeşitli katliam, kıyım, sürgün olayları ile karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı Sultanı Abdülhamit sürecine denk gelen katliamlar döneminde üç yüz bine yakın Ermeni öldürülmüştür. Bu katliamlar soykırımın birinci aşaması olarak tarihe geçmiştir. Bu dönemde kitleler halinde ölümlere rastlamaktayız. 1894 Sason katliamı ile başlayan soykırım provaları, birçok ilde katliamlara dönüştü.

İstanbul ve Eğin katliamları ile tamamlandı. Adana’da 1909’da yapılan katliam ise doruk noktasıydı. Abdülhamit Han kesin katliam emrini vererek “Erkek, kadın ya da çocukları kurtarmaya çalışan haindir” demiştir. Bunu yaparken din öğesini kullanarak Kürtlerden oluşan Hamidiye Alayları’nı kurdu. Bunların silah ve teçhizat ihtiyaçlarını karşıladı. Yirmi beş bin civarında olduğu söylenen Hamidiye Alayları’nı Kürt aşiret reisleri kontrol altında tutuyordu.

Sultan Abdülhamit Han’ı Babi-Ali baskını ile 1913 yılında devirerek iktidarı ele geçiren Talat Paşa siyasette artık bundan sonra tek belirleyici kişi oldu. Siyasi, askeri, ekonomik desteğini bağlı olduğu dönemin en güçlü emperyalizmi Almanlardan alıyordu. İktidarı ele geçirmek için Jön Türkler oldukça şirin göründüler.

Halkların kardeşliğini savundular. Irk ve din ayrımına kesinlikle karşı olduğunu dahi açıkladılar. 1789 Fransız Devrimi’nin sloganı olan Liberte, Egalite, Fraternite (Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik)’i kullandılar. Buna başta Ermenileri dahi inandırdılar. ABD ve Avrupalıların desteğini aldılar.

Jön Türkler’in Selanik’te yaptıkları gizli toplantı ve alınan kararlar bundan sonraki süreçle ilgili önemli ve belirleyici oldu. Osmanlı sathında yaşayan gayri Müslimlerin yok edilmesi, bunun için ne kadar yol ve yöntem varsa denenmesi kararı alındı. Yıl 1914, Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı gelip kapıya dayandı.

Talat Paşa önderliğindeki Jön Türkler Almanya ile gizli bir anlaşma yaparak savaşta Almanya saflarında yer aldı. Bu savaşı bulunmaz bir fırsat olarak gören Talat Paşa ve kabinesi Ermenilerden ve Ermeni sorunundan kurtulmanın en iyi yolu olarak imha planlarını uygulamaya koydular.

Bunun için Osmanlı hükümeti Ermeni ulusunu yok edecek Tehcir Kararnamesi’ni yürürlüğe koydu. 24 Nisan 1915’te kanlı dönem böylelikle başlamış oldu. Önce erkekler, eli silah tutan herkes cepheye çağrılarak, güçsüz bırakılarak direnme gücü kırıldı. Bunlar toplandıktan sonra şehirlerin dışına çıkarılarak sessiz, ıssız, kuytuluk vadilerde öldürüldüler. Geri kalanlar, savaşın en çok ızdırabını çeken kadın, çoluk-çocuk ve yaşlılardan oluşan kafileler halinde belirsiz istikamette yollarda, dağlarda, ırmaklarda, çöllerde imha edildiler. Bazı kafileler Suriye’ye varmadan kilometrelerce yollara dayanamadan Der-Zor çöllerinde susuzluk, açlık ve hastalıktan öldü.

Talat Paşa’nın sonradan ortaya çıkan ve bütün illere gönderdiği telgrafla şu şekilde emir vermişti: “Hükümetin Türkiye’de yaşayan mevzubahis insanları tümüyle yok etmeye karar verdiği konusunda bilgilendirilmiş bulunuyorsunuz. Önlemler ne kadar trajik olursa olsun varlıkları ortadan kaldırılmalıdır. Ve yaşa, cinsiyete bakılmamalı, vicdan muhasebesine girişilmemelidir.”

Bu talimat doğrultusunda harekete geçen devletin bütün resmi ve sivil teşkilatları 1.5 milyon Ermeni’yi vahşi, insanlık dışı yol ve yöntemlerle öldürdü.

Peki tüm bu yaşanan insanlık dramına ne demek gerekir? 1948 yılında ortaya çıkan soykırım tanımı daha önceki yıllarda olmuş olayları kapsar mı, kapsamaz mı? Bugün tartışılan sorunların kaynağı bu olsa gerek…

Ermeni ulusuna karşı işlenen bu insanlık suçuna karşı uluslararası kamuoyu yetersiz, ilgisiz kaldığı için İkinci Emperyalist Savaşı’nda aynı şekilde Hitler, Avrupa’da 7 milyon Yahudi’yi öldürdü. Ermeni ulusuna yapılan uygulamalar ile Yahudilere yapılanların benzerlik olduğunu görebilmekteyiz.

rafael lemkinPeki soykırım tanımını kim, ne zaman, hangi koşullarda, ilk defa nerede kullanmıştır?

SOYKIRIM tanımına ilk önce Rafael Lemkin adlı Yahudi asıllı bir avukat tarafından açıklık getirilmiştir. Bu yüzden R. Lemkin’e Soykırım Sözleşmesi’nin babası denilmektedir. 1900 yılında Polonya’da dünyaya gelen R. Lemkin üniversitede filoloji alanında eğitim görüyordu. Ama daha sonra bu bölümü bırakarak, hukuk alanında öğrenim görmeye başladı. Bunun ana sebebini kendisi şu şekilde açıklamaktadır: Sogomon Telleryan 1921 yılında Ermeni Soykırımının bir numaralı planlayıp ve uygulayıcısı olan Talat Paşa’yı Berlin’de infaz eden kişidir. Mahkeme sonucunda alınan kararlar R. Lemkin’i çok etkilemiştir. S. Telleryan mahkeme tarafından serbest bırakılmıştır.

R. Lemkin soykırım kavramını ilk defa 20 yy.’ın başında Ermeni Soykırımı için kullandı. Yazılarında, notlarında hep Ermeni Soykırımı’nı işlemiş ve ön planda tutmuştur. Lemkin, bu kavramı uzun yıllar -21 yıl kadar- süren entelektüel, hukuki, bilimsel çalışmaları sonucu kullanmaya başlamıştır.

Lemkin 1933 yılında Madrit’te Milletler Cemiyeti desteğiyle düzenlenen Uluslararası Hukuk Konferansına katıldı. Burada “barbarlık”, “soykırım” konusunda sunum yaptı. Bu kavramları ilk defa burada kullandı. Ama büyük devletlerin buna karşı çıkmasıyla bu kavram kabul görmedi. Lemkin’in güçlü sezgileri vardı. Savaşın yakın olduğunu görebiliyordu. 1939’da Almanya’nın Polonya’yı istilası ile başlayan savaşta Lemkin Polonya ordusunda savaşa katıldı. Polonya Alman saldırılarına dayanamayınca Lemkin çareyi Amerika’ya kaçmakta buldu. Maceralı bir yolculukla yedi ay sonra ABD’ye ulaştı ve buraya yerleşti.

ABD’de hukuk çalışmalarına aralıksız devam eden Lemkin, Başkan Roosevelt’in hukuk danışmanlığını da yaptı. Nazilerin bütün Avrupa’yı işgal ettiği faşizm dönemde, uluslararası hukuk, suç kavramları ve sorumluların cezalandırılması için çalıştı. Sonradan ailesinin bütün fertlerinin savaşta Naziler tarafından öldürüldüğünü öğrendi.

Bu ara sayısız eser kaleme aldı. 1945 yılında II. Emperyalist Paylaşım Savaşı bitince Nazi liderlerini Nürnberg mahkemelerinde yargılayacak, Büyük Savaş Suçlularının yargılanması için oluşturulan heyetin içinde görevlendirildi. “Nazilerin kasıtlı ve sistemli bir soykırım yaptıklarını”, “ırksal ve ulusal grupları yok ettiklerini” ortaya koydu.

1948 yılında Soykırım’ın uluslararası insanlık suçu olarak düzenlenmesi, bütün devletlerin onaylayacağı bir anlaşma taslağı şeklinde Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna sunuldu. Türkiye’nin de imza attığı metin, 140 devlet tarafından kabul edildi. Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi olarak adlandırılan bu anlaşma insanlığın vicdanını şok ettiğini not ederek, soykırımı “uluslararası hukuk kapsamına giren bir suç” olarak kabul etti.

Uluslararası hukuka yaptığı bu büyük katkıların sahibi Rafael Lemkin, Amerika’da1959 yılında yoksul, muhtaç bir şekilde otel odasında ölü bulundu.

Ermeni toplumunda 1915 Soykırım Mez Yegern, yani Büyük Felaket olarak adlandırılır. Türkiye’de Ermeni sorunuyla ilgili devletin bugüne kadar bütün açıklamalarına bakıldığı zaman şu görülmektedir. Geçmişte olan biten tüm bu olaylara soykırım demeyin de ne derseniz deyin. Katliam, vahset, cinayet…

Aklınıza ne gelirse söyleyin, ama yeter ki SOYKIRIM demeyin. “Benim ecdadıma soykırım yaptı” diyemezsiniz. Adeta SOYKIRIM kelimesinden ürker duruma gelmişlerdir. Ama son on yıl içerisinde azımsanmayacak şekilde aydın, yazar, ilerici, duyarlı bir kesim bedeli ne olursa olsun SOYKIRIM demektedirler. 100 yıllık tabular artık parçalanmaya başlamıştır. 1977 yılında yapılan gizli görüşmelerde TC devleti adına görüş belirten İhsan Sabri Çağlayangil’in şu önerisi olayın vahametini ortaya koymuştur. “Soykırım demeyin istediğiniz kadar para verelim.”  

(Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu