EmekGüncel

SÖYLEŞİ | 20 Ekim’de işten çıkarılan İzmir Büyükşehir Belediyesi İşçileri işe geri dönmeyi bekliyor

"İşçiler, “Sorunun çözümü adına sorumluluk alan DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve İzmir Barosu’nun çabalarını dikkate alarak, eylemliliğimize ara verme kararı almış bulunuyoruz. İşlerimize en kısa sürede iade edileceğimize inanıyoruz"

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden güvenlik soruşturma gerekçe göstererek işten çıkarılan 16 işçiden 11’i işe alınırken 5 işçi işe geri alınmadı. İşçilerden Serkan İnan ve 8 Mart’ta açlık grevine giren Orhan Yıldız ve direnişte olan Tijda Kılıç ile de kadınların yaşadıkları konuştuk .

Söyleşimizden sonra 25 Mart günü işçiler direnişlerine bir süre ara verdikleri açıkladı.

İşçiler, “Sorunun çözümü adına sorumluluk alan DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve İzmir Barosu’nun çabalarını dikkate alarak, eylemliliğimize ara verme kararı almış bulunuyoruz. İşlerimize en kısa sürede iade edileceğimize inanıyoruz.” şeklinde açıklama ile son güncel durumu paylaştı. İşçilerle yaşanan süreci konuşurken, CHP ve belediye yetkililerinin “işe geri dönmenizde bir engel yok” vurgusu ile emek örgütlerinin araya girmesi işçilerin işe iadesi için bekleyişe geçti.

İşten çıkarılma ve ardından direnişle devam eden süreci anlatır mısınız?

Serkan İnan: 20 Ekim 2020 tarihinde 16 arkadaşımla işten çıkarıldık. Ben İzelman A.Ş’de, 15 arkadaşım ise İzenerji A.Ş’de çalışmaktaydı. Güvenlik soruşturmaları gerekçe gösterilerek medyaya yansıyan işten atmaların çoğunda olduğu gibi kod 29 gerekçesiyle işten çıkarıldık. Tabi süreç biraz daha geçmişe gidiyor; özellikle AKP Büyükşehir Belediyeleri’ni kaybettikten sonra büyük şehirlerdeki CHP’li belediyeler topal ördek benzetmesinden sonra başladı. O süreçten sonra yandaş medya hakkımızda özellikle o dönem işe alınanlar için terörist ifadesi kullanmaya başladı. Burada yüzlerce kişi terörist damgası yedi.

Süreç içerisinde sayılar çok inandırıcı olmayınca, onlara kadar düşmüş oldu. Bu saldırılara belediyeler yanıt vermedi. Belediyeler yanıt vermeyince yandaş medya saldırılarını arttırdı. Özellikle daire başkanlarına yansıyan, belli bir süreden sonra başkanın eşi hakkında manşet atmaya başladılar. Tabi ki kendine dokunmadıkları noktada bir şey yapmayanlar, işçileri kendine kalkan olarak kullanmakta tereddüt etmediler.

16 arkadaşımla birlikte hakkımızda güvenlik soruşturması gerekçe gösterilerek 20 Ekim 2020 tarihinde hepimiz işten çıkarıldık. Ondan sonraki süreçte özellikle belediye kanadı bize şunu söyledi. Aslında kendilerinin iyi niyetli olduğunu gelen güvenlik soruşturmasının Valilik tarafından işten çıkarılmamızın istenildiği söylendi. Bizlerde kendilerinin iyi niyetli olduğuna inanarak süreci sendika üzerinden yürütmeye devam ettik. Tabi ki bu süreçte İdare Mahkemesi ve İş Mahkemesi dava süreci işlerimiz başladı. İş mahkememizdeki dava süreci kısa bir süre sonra, 4 ay sonrasında aslında belediyenin iyi niyetli olmadığını gördük.

Çünkü valiliğin yaptığı savunmada şu yazıyordu: “4857 no’lu iş kanuna göre işten atma yetkisi bizde değil” diyor. “İş kanuna göre çalışan işçileri işten çıkartma yetkisi bizde değil” diyor, “kurulan komisyonlar belediyede kuruluyor belediyenin imzasıyla işçiler işten çıkarılır çıkarılma gerekçesi kod 29 da olabilir başka şekilde de olabilirdi bizim sorunumuz bu değil” demişti.

Belediye ise mahkeme savunmasında, İzmir depreminde binasının hasar gördüğünü belirterek, her bir savunma için bir aylık süre istemiş. Bununla yetinmeyip belediyeye açılan davaların hukuksuz olduğunu ifade edip, davanın düşürülmesini talep etmişti. Bu 5 aylık sürecin içerisinde aslında bütün okları Valiliğe göstermesinden dolayı 16 Şubat itibarıyla 16 arkadaşımızla direnişimizi de başlattık.

Bazı isimler seçilerek işten çıkarmalar yapılıyor. Belediyenin neye göre sizi seçtiğini düşünüyorsunuz, nasıl bir değerlendirmeniz var?

5 aylık sürede belediye başkanı bizi hiçbir şekilde dikkate almadı. Ama direnişe başladığımızın ikinci gününde 17 Şubat’ta belediye başkanı bizimle doğrudan diyalog sağlamak istedi. Belediye başkanı ile görüşme yaptığımız zaman şöyle bir durum ortaya çıktı. Bir iki arkadaşımız temsilci arkadaşımız ve Avukat arkadaşımız la görüşme sağladık. Hatta biraz daha geçmişe gidersek güvenlik soruşturmalarının Kılıçdaroğlu imzalı olarak CHP genel merkezden 6 Nisan 2018 tarihinde güvenlik soruşturmalarının belediyeler tarafından işçilere uygulanmaması talimatı vardı. Bu süre içerisinde CHP milletvekilleri güvenlik soruşturmalarına ve geçmişe dair arşiv araştırmalarının Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali olduğunu dair iptalleri söz konusu ve kısa bir süre önce de Danıştay 12. Dairesi’nin güvenlik soruşturmalarına tamamen yürürlükten kaldırılması kararı var.

Belediye Başkanlığı ile yaptığımız görüşmeden biz bu dosyamızı toparladık ve belediye başkanına teslim edip, önüne serdiğimiz andan itibaren Belediye Başkanı bize şunu söyledi “arkadaşlar hukuksal olarak bende baktım dosyaya hukuk birimi de baktı önümüzde kısa olarak çalışmanızın önünde bir engel yok” O zaman şu soruyu sorduk “neden işimiz de değiliz” Bu soruya bir cevap vermedi. Bundan sonraki süreçte peyderpey bizi işe alacaklarını söylediler 11 arkadaşımız kısa bir süre sonra işlerine geri döndüler kalan 5 arkadaşımız ise ben de dahil olmak üzere 5 kişiye şu söylendi: “arkadaşlar birbirinizden hiç bir farkınız yok sizi işe alacağız” ne zaman sorusuna hala cevap yok ve arkadaşlarımızın işe alınmasından bir hafta geçmesine rağmen hala işe alınacağımız ya da alınmayacağımıza dair olumlu-olumsuz bir cevap alamıyoruz kendinden hala.

Siz 8 Mart’ta açlık grevine başlamışsınız ve şöyle demişsiniz; “açlığa mahkum edildik, o yüzden bunu eyleme çevirdik” bu süreci bize anlatır mısınız? Aynı zamanda direnişin süreciniz nasıl ilerliyor?

Orhan Yıldız: İşten çıkarıldığımız süreçten itibaren sonuçta işsiz kaldık ve çalışmak zorundaydık. Sürecimiz böyle başladı, yaptığım bütün iş başvurularında red aldım. Çünkü kod 29’dan çıkarılmıştım, ahlaksızlıkla suçlandım. Yani pratik olarak açlığa mahkum edildik hakikaten. Belediye başkanı da kendi ağzıyla ifade ettiği şekilde burada hukuksuz bir durum var. O zaman hukuksuz bir durum varsa, açlığa da mahkum edildiğiysem bunu ortadan kaldırmanız gerekiyor. Ama buna karşı herhangi bir iyi niyet adımı ve bir gelişme görmeyince ben de mahkum edildiğim açlığımı eyleme dönüştürmeye karar verdim. Bu sebeple 8 Mart’ta kendi inisiyatifimde açlık grevine başladım. İşe geri dönene kadar sürdürmeyi düşünüyorum, bununla ilgili bir tereddütüm yok. Çünkü bu eylemi bıraksam da açlığa mahkumum. Çünkü işsizim ve başka gelirim yok, benim tek çarem işe dönmek. Çünkü artık kod 29 diye bir sabıkam var, işe dönmeden bitirmeyi düşünmüyorum.

Sendika size sahip çıkıyor mu, sendikadan ve devrimci-muhalif kamuoyundan beklentileriniz neler?

Serkan İnan: Açıkçası sendika bize biz eyleme başladığımız 16 Şubat itibarıyla bir süre öncesinde sendika ile son görüşmeyi yaptık bir hukuksuzluk olduğundan bahsettik ki ve sendikada bunu kabul etti. DİSK, eyleme geçtiğimiz 16 Şubat’tan 3 gün öncesine yaptığımız görüşmede bize şunu söyledi yetkili kişi, “biz belediyeye karşı yapılan hiçbir eylemi desteklemiyoruz”. Biz şu anda üzerimizdeki DİSK Genel-İş gömleğini sendikanın tutumuna rağmen giyiyoruz.

CHP kısa bir süre önce genel başkan düzeyinde yargıyı millitanlaşmakla suçladı, eğer ortada böyle bir süreç varsa neden bizi militanlaştıklarını iddia ettikleri yargının önüne attılar. Kamuoyuna şu çağrıyı yapmak istiyorum. Özellikle Adalet yürüyüş yaparak, “adalet” arayan bir parti ortada bir hukuksuzluk yokken neden işçileri hala işe iade etmemek de ısrar ediyor.

Birçok yerde kadın işçiler işten atılıyor. Kadınlar için gerçekten daha farklı bir yansıması olmakta Örneğin kod 29 içeriğinde yer alan ahlaksızlık kadınları daha farklı etkilemekte, ev içerisinde yansıması daha kapsamlı olmakta. Kadınlardan doğru bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tijda Kılıç: Biz 16 işçi çıkarıldık. Bu bir tecrit uygulamasıdır yani buradaki işçiler kod 29’la, güvenlik soruşturmasıyla fişlenmekte. Yaşamın hiçbir alanında bulunmama uygulaması, yani bugün fişlenen bir işçi kendim üzerinden örnek verirsem 5 aydır çalışamıyorum iş başvuruları yapıyorum, çağrılıyorum ama karşılaştığım uygulama şu: “Sen kod 29’la işten çıkarılmışsın”. Yasa şunu işverene söylemiyor, yani kod 29’dan işçiyi çıkardın ama neden çıkardın, işverenin böyle bir evrak böyle bir kanıt sunması bile gerekmiyor.

Dolayısıyla ben bunun bir tecrit uygulaması olduğunu düşünüyorum pandemi ile birlikte işverene altın tepside sunulan bir uygulama aslında. Bugün pandemi olmasaydı bizi işten bir kalemde çıkaramazdı, ama şimdi bir kalemde çıkarıyorlar. İşte seni biz kod 29 la çıkarıyoruz, “neden?”, çünkü çıkarabileceğim başka bir SGK uygulaması kodu yok.

Ama zaten işten çıkarılmamız hukuksuzken farklı bir kılıfla artı bir uygulama yükleyerek bizi işten çıkarttılar. Bugün 36 günümüz ve direniyoruz. Biz bunun insan hakları ihlali olduğunu söylüyoruz. Hukuksuz olduğunu söylüyoruz Dolayısıyla talebimiz net, işe geri dönmek işe geri dönmemizin önünde hiçbir engel yokken, işe geri dönüşümünün sağlanması istiyoruz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu