Kadın

Sürecin sadece nicel değil, nitel gücü olmak…

Emekçi kadınlar; ezilenler içinde “ezilenin de ezileni” olarak sistemle olan çelişkisi en yoğun olmasına karşın, örgütlenmesi en zor kesimlerden biridir… Bu durum -her ne kadar bir çelişki gibi görünse de- ancak tarihi, sosyolojik, politik, psikolojik vb. vb. belirleyenler dikkate alındığında anlaşılır hale gelir. Ve fakat, tüm genellemeler gibi belli özgünlükler, toplumsal değişimler, koşullar, süreçler vs. göz ardı edildiğinde ciddi hata paylarını da içinde barındırır.

Son yıllara ama özellikle de son bir yıllık sürece baktığımızda, kadın kitlelerindeki değişimi, hem kadın hareketi hem de toplumsal muhalefet içinde, eylemlere vb. kadınların katılımını, kendine güven konusunda sınırları aştığını-zorladığını görmemek mümkün değil. Ancak bu değişimin bir örgütlü güce dönüşmesinin, kadın örgütleriyle buluşmasının önünde hala ciddi engeller söz konusu. Bu engellerin başında da Yeni Demokrat Kadın’ın da içinde bulunduğu kadın örgütlenmelerinin kendi sınırlarını aşamaması, örgütlenmeye bugün daha açık hale gelmiş kesimlerle buluşmanın araçlarını yaratamaması geliyor diyebiliriz.

Biz elbette bu durumu kabullenmiyoruz. Kadın kitleleri yanımızdan akıp giderken kendi içine gömülen bir çalışmayı reddediyoruz. Tüm eylem ve etkinliklerde, çevremizdeki kadınları örgütleyecek olan kurumsal varlığımızı değil “birey” olarak varlığımızı yok sayıyoruz. Bu alanlarda kurumsal kimliğimizle kadınların taleplerini haykırmayışımızı mahkum ediyoruz. Yine bu alanlarda eylem disiplin ve içeriğini bozan, hiçe sayan, hiçbir şeye hizmet etmeyen “bireysel” tavrı istemiyoruz…

Tüm bu reddettiğimiz, yok saydığımız, mahkum ettiğimiz, istemediğimiz yolları kullanıp sonra “ezilenin ezileni” emekçi kadınların örgütlenmesindeki zorluklar genellemesine gitmek gerçekçi (ama ondan önce de devrimci) değildir. On binlerce kadın, yapılan eylem çağrılarına kulak veriyor ve katılıyorken, toplumsal muhalefetin en önemli bileşeni olarak sokaklara çıkıyorken, derdimizin bu genelleme değil, yine biz olduğumuz ortada değil mi?

1 Mayıs’la birlikte önümüzdeki sürece dair belli öngörüler mevcut. Ülkede, AKP iktidarının (tüm düzen partileri gibi sömürücü, egemen sınıfların temsilcisi ama aynı zamanda yine hepsinden daha fazla) yasakçı, kendinden başka türlü düşünene nefes dahi almayı yasaklayan, kitleleri sürekli aşağılayan vb. politika ve söylemleri devam ettiği müddetçe en ezilenler başta olmak üzere halk kitlelerinin öfkesinin bir kez daha yüzeyi zorlayacağını söylemek fazlasıyla mümkün.

Geçtiğimiz yıl, Gezi Parkı direnişiyle başlayan ve Gezi İsyanı olarak tüm kentleri saran dalga içindeki varlık biçimimize dair tartışmalar yaptık, olumluluk ve olumsuzluklarımız üzerine durduk. Bu değerlendirmelerin en temeli, Gezi İsyanı boyunca tek tek örnekler dışında YDK kimliğimizle isyanın bileşeni olamamak üzerineydi. Bu anlamıyla 1 Mayıs’la birlikte hazırlıklarımızı bu yönüyle yapmak ve eksiklerimizi tamamlamakla karşı karşıyayız. Aksi takdirde bir yandan sürecin içinde yer alırken diğer yandan kadın kitleleriyle etkileşime giremeyen, emekçi kadınların taleplerini ve sesini alanlara taşıyamayan, örgütlenmemizi ilerletmekten uzak bir tutum sergilemiş oluruz ki, bu da sürecin nicel gücünden öteye gidememek, niteliğimizi yansıtamamak ve yüzeyi zorlayan öfkenin sahiplerine yabancılaşmak anlamına gelecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu