Makaleler

İsyan dalgasının hatırlattıkları ya da öğrettikleri

Henüz komşulara sıçramayan virüs Tunus’la sınırlı iken domino etkisi sadece egemenler için kaygı, ezilenler için umut düzeyindeydi. Oysa bölge ülkelerindeki iktidarlar baskıcı olmaları yönünden ortak paydayı hiç terk etmemişlerdi. Aralarındaki tek fark baskının şiddeti düzeyinde kendisini göstermekteydi. Bölge halklarının ortaklaştığı yoksulluk ise öylesine birikmiştir ki, başkaldırı bir kıvılcım mesafesindeydi.

Halk, isyan dalgasında gerçek öncüsünden yoksun olsa da başkaldırı seçeneğini sokaklara taşımaktan imtina etmemiştir. Zira baskıya karşı direniş eşyanın tabiatından ileri gelmektedir. Mağrip’te, Arap Yarımadası’nda, Ortadoğu’da cereyan eden kitle eylemleri bu gerçeklikten bağımsız değildir, bağımsız olması düşünülemez de.

İsyanlar, ilericilik payesini, kendisine önderlik eden örgütlerden değil yüklendiği taleplerden alır. Hatta isyanın oluş halinde aldığı biçim bile talidir. Tunus ve Mısır’da tartışmaya yer bırakmayacak derecede meşru addedilen isyan, Libya’ya ulaştığında, ülkenin toplumsal dinamikleri karşısında tartışılır olmayı beraberinde getirmiştir. Libya isyanında her ne kadar aşiretler arası ve emperyalizme bağlılığa yönelen bir iktidar kavgası gerçekliği mevcutsa da Kaddafi’nin baskıcı rejimine bir karşı çıkış meşruluğu getirmektedir.

İsyan dalgası bir kez daha kitlelerin gücünü ispata soyunmuştur. Her olgu kendi gerçekliği içinde değerlendirilmek zorundadır. Tunus’ta sendikal mücadele, Mısır’da entelektüel ve sosyal yaşam diğer ülkelere nazaran gelişkin olsa da bölge ülkelerinde ciddi bir muhalefet hareketinin gelişmemiş olması herkesin malumudur. O halde bu isyanların, görece örgütsüzlüklerinden hareketle önemlerini küçümsemek doğru olmayacaktır.

Bölge despotlarının muhalefet hareketlerini en başından tolerans dışında bırakması da muhalefetin ciddi örgütlenmeler yaratamamasının önünde en büyük engellerden birini oluşturmuştur. İşte tam da burada, yani bu görece örgütsüzlük koşullarında açığa çıkan, egemenlere bir kez daha hatırlatılan, hatırlatmakla kalmayıp onları korkuya düşüren en önemli gerçek kitlelerin gücüdür.

Nereye yöneleceği tam anlamıyla belli olmasa da ezilenlerin bu kalkışması eski düzenin ortadan kaldırılmasını amaç edindiğinden emperyalizm için tehdit ve tehlike arz etmektedir. İstisnasız bir şekilde emperyalizme biat ederek göreve gelmiş bölge despotlarının işledikleri insanlık suçlarının akıllara henüz gelmiş gibi müdahaleye zemin hazırlamaları eski bir numara olmanın ötesinde bir anlam taşımamaktadır. İnsanlık suçu egemenlerin varlığı nedeniyle zuhur edegelmekle beraber sadece Kaddafi özgülünde bakıldığında bile bu pespaye gerekçenin inandırıcılığı yoktur. Zira daha dün emperyalist sofraların makbul konuklarından biridir Kaddafi.

Hiçbir neden emperyalist saldırıyı haklı çıkarmaya yetmeyecektir. Arkasına gizlendiği hiçbir maske emperyalizmin gerçek gayesini saklamaya yetmemektedir. Genel amacı sistemin sürdürülmesi olan emperyalizmin Libya’ya saldırırkenki özel amacı isyan dalgasını kendi hattından saptırmaktır. Bunun için Kaddafi’yi devirmesi şart değildir, isyancıların yenilgiye uğraması bile bu amaca aykırı olmayacaktır. Zira Kaddafi, ancak daha cömert bir anlaşma ile iktidarını koruyabilecektir. İsyancıların yenilmesi ise diğer bölge halklarına çekilen bir ihtar olarak devreye konabilir. NATO hava güçlerinin yanlışlıkla isyancıları vurması, emperyalizmin farklı seçenekleri gündemine almış olabileceğine delalet etmektedir.

Ezilen halkların isyan etme hakkına saldıran, isyan dalgasını rotasından çıkarmaya çabalayan emperyalist güçlerin dünyanın ezilen halklarına vermek istedikleri mesaj şudur: Ya Kaddafi gibilerin zulmü, ya doğrudan emperyalist zulüm…  Bugün Afrika’dan yayılıp dünya halklarınca emperyalizme verilen mesajın da “kahrolsun emperyalist boyunduruk ve her türden yerli gericilik minvalinde” bir sloganda cisimleşmesi bırakalım uzak bir ihtimal olmasını dünden daha yakındır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu