Emek

“Taşeronsak ne olmuş, hayallerimizi satmadık ya!”

Taşeron olarak gündelik işlerde çalışan bir YDG okuru yaşadıklarını gazetemize aktardı.  İş yerinde kadrolu işçi ile taşeron olarak çalışanlar ayrımına, çok ucuza zorunlu  mesailere kadar bir dizi hak gasbına değinen YDG okurunun yaşadıklarını paylaşıyoruz;

H.Merkezi: Taşeron olarak gündelik işlerde çalışan bir YDG okuru yaşadıkları gazetemize aktardı.  İş yerinde kadrolu, taşeroncu ayrımı olduğunu, çok ucuza zorunlu  mesailere kadar bir dizi hak gasbına değinen YDG okurunun yaşadıklarını paylaşıyoruz;

Gençliğin uzun süredir ‘trend vebası’ olma ünvanını sürdüren taşeron takımına bende nihayet dahil oldum. İlk girince soğuk oluyor ama yine de alışamıyorsun. Nasıl alışalım be güzel kardeşim, elde olta Galata’da balık tutmaya benzemiyor bu iş.

Her ne kadar “gündelik iş” denilerek yumuşatılmaya çalışılsa da, taşeron işler özellikle gençlik içerisinde oldukça yaygın. Bu, fabrika içerisin de daha da net görülebilir. Öğrenci misin? Askerlik sorunun mu var? O zaman yallah taşerona! Vicdani ret mi? O güzel de fakat ‘devlet baba’ o işi pek takmıyor.

Taşeron işler, “yaz aylarının vazgeçilmez işi” diye palazlandırılmaya çalışılmasının altında birçok kirli sebep var. Yüzbinlerce öğrenci yaz aylarında yeni okul dönemi öncesi artan ihtiyaçlarını gidermek geçirmek zorunda kalıyor. Dolayısıyla bu kadar öğrenci boşta iken elbette taşeron avcıları boş durur mu? Tabii ki hayır. Hemen “yaz aylarımızın vazgeçilmez işi” devreye girer.

Yevmiyesi 40 liradan başlayarak 60 liraya kadar çıkan bu güzide işlerimize talepte oldukça yoğun. Özellikle öğrencilerin yoğun olarak bulunması, “eğitimi ücretsiz yaptık” diyen firavunu lanetlemek için büyük bir sebep. Hatta kimi öğrencilerin okulunu kırıp işe geldiğine şahit olmakta mümkündür.

Askerlik sorunu yaşayanların durumuna ayrıca değinmek gerek. Neredeyse bütün fabrikalarda kadrolu olmak için istenen tecil yada teskere belgesi olmayanlar, yani sevgili asker kaçaklarımız maalesef taşeronda en çok zulme maruz kalanlardandır. Evli/nişanlı olan yada ailesinin maddi yükünü sırtında taşıyanları anlatmıyorum bile. Bu arkadaşlarımızın sisteme dönük beddualarının 2 kat fazla değerli olduğunu düşünüyorum. Bence tanrı bunu gözden geçirmeli.

 

“Günde 10 saat çalışma + haftanın 4 günü 7 saate kadar çıkabilen zorunlu mesai!”

Gelgelelim fabrikanın içerisinde neler olup bittiğine. Siz ona zurnanın ‘zırt’ dediği an da diyebilirsiniz. Öncelikle hiyerarşik şemayı şöyle özetleyebiliriz. Genel müdürümüz en tepe de, yağcı şeflerimiz bir altta, onların gözdesi kadrolarımız, en altta tabii ki küçük ve şirin taşeroncuklar yani biz. Günde 10 saat çalışma + haftanın 4 günü 7 saate kadar çıkabilen zorunlu mesai! Yazarken bile insan yoruluyor hakikaten.

Mola dışında genel müdürümüzün gül cemalini görmek oldukça zor. Gerçi benimde klimalı odam olsa bende dışarı çıkmam tabii canım. Neyse fesatlık yapmayayım. Şeflerimiz genel olarak kadroluları esas alır. Yani ortalama muhabbetleri şu; Çocukları al şu işi yaptır! E güzel kardeşim bunu bana da söyleyebilirsin. Neden aramıza kadroluları sokuyorsun ki! Neyse, sıra geldi kadrolu emekçi kardeşlere! Onlar taşeronun iş öğretmeni, yani kaldır-indirci! Genel olarak işleri şu; şeflerden alınan talimatlar ile taşeron işçilerin başında dikilmek! Şeflerin kafasında şunun olduğunu düşünüyorum; “Biz bunları bu kadar çalıştırıyoruz, bunlar kesin bir yerde arazi olmuşlardır!”

Günde ortalamam 10 civarı kamyon-tır boşaltma, palet taşıma, koli indir-kaldır vs. Güvencesizlik, yarın iş olur mu kaygısı taşımadan ve insanca bir çalışma ortamında kadrolu olmak düşü eşliğinde bütün taşeronların kafasında ortak slogan; ‘Taşeronsak nolmuş, hayallerimizi satmadık ya!

Bir YDG okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu