Güncel

HALKIN GÜNDEMİ | “Herkes “Reis”, Her Yer Küçük AKP!”

"TC’nin bölgede yıllar önce başlattığı koruculuk politikasını ve halkın bu politikaya karşı yıllardan beri verdiği mücadeleyi anlamamız için en iyi örneklerden birisi; bir dönem Dersim’de bulunan, faşist TC’nin azılı subaylarından Namık Dursun’un “Her köyde, her mahallede en az bir işbirlikçi istiyorum” sözüdür."

Geçtiğimiz günlerde Dersim’de AKP İl Başkanı Sercan Özaydın, Çemişgezek Belediye Başkanı Metin Levent Yıldız ile Gedikler Jandarma Karakolu’nu ziyaret etmiş ve bu ziyaret sırasında Sercan Özaydın karakoldaki askerler tarafından bir siyasi partinin il başkanı değil de “bir devlet büyüğü” ya da “TSK rütbelisi” gibi askeri bir törenle karşılanmıştı.

Durumun sosyal medyaya yansımasının ardından Gedikler Karakol Komutanı görevinden alındı fakat olayın odağında olan Sercan Özaydın hakkında herhangi bir soruşturma dahi başlatılmadı.

Sonrasında ise halktv.com.tr’den Ferit Demir’in haberine göre Sercan Özaydın’ın Pertek ilçesinde korucular ile bir toplantı yaptığı iddia edildi. Haberin çıkmasıyla, AKP Pertek İlçe Başkanı İsmail Yelken ve korucu başı Emrah Çetintaş’ın 20 Ekim 2021 yılında bir çay bahçesinde Sercan Özaydın’ın da katıldığı bir toplantı organize ettiği anlaşıldı.

Gerçekleştirilen toplantıya 100 korucunun hepsi çağrılmış ama 20 korucu katılmamış. Toplantıya katılmayan 20 korucu sonrasında en uzak bölgelerde nöbete ve farklı görevlere gönderilerek cezalandırılmış, bazı korucular ise istifa etmiş. Yasal olmayan bir şekilde gerçekleştirilen bu toplantıdan da anlaşıldığı üzere, valilik ve askeri komutan izin vermediği halde korucular adeta AKP İl Başkanına bağlıymışçasına hareket etmektedir.

Ayrıca toplantıda konuşan AKP İl Başkanı Sercan Özaydın’ın koruculara hitaben şunları söylediği de ortaya çıktı: “Bu toplantıyı neden yaptım sizlere anlatayım; buraya gelen korucu kardeşlerimizin gönülden partimize bağlı olduklarını biliyorum. Aldığım duyumlara göre ve korucu başı kardeşimiz Emrah Çetintaş’ın verdiği bilgiye göre partimiz adına çalışan bazı korucu kardeşlerimize zorla nöbet tutturuluyormuş ve sürekli görev veriliyormuş. Bunun hesabını soracağım. Askeri yetkililer ve komutanlar ile görüştüm, partimiz için çalışan ve özellikle ilçede partimize hizmet eden korucu kardeşlerimiz Korucu başı Emrah ile görüşecekler ve bunlara nöbet verilmeyecek. Nöbetleri ve diğer görevleri partimize uzak olan korucular yapacak.”

AKP İl Başkanı Özaydın’ın cümlelerinin bir başka anlamı, “korucular ve TSK, AKP’ye hizmet edecek!” şeklinde tercüme edilebilir.

AKP iktidarının 20 yıllık sürecinde özellikle T. Kürdistanı’nda bu tarz haberlerin sürekli olarak çıkması “normal” karşılanan bir şey haline geldi. Örneğin benzer ilişki ağları ve sebeplerden ötürü katledilen Şenyaşar ailesinin direnişi hala sürerken bu katliamı gerçekleştirilenler AKP tarafından korunup kollanıyor, azılı faşistler cezasızlıkla ödüllendirilmeye devam ediyor.

Dersim gibi T. Kürdistanı’nın birçok bölgesinde koruculaştırma faaliyetleri de AKP il ve ilçe teşkilatlanmaları üzerinden sürdürülüyor. TSK ise özellikle 15 Temmuz sonrası devletin bir kurumu değil de AKP’nin bir aparatı olarak varlığını sürdürüyor. Bunun politik ve pratik hatta devrimciler için pek bir fark taşımadığı bir gerçekse de mevcut iktidarın devlet kültüründen uzak, kafa kola dayalı yönetim biçimi, TC’nin tüm hücrelerine gün geçtikçe daha fazla sirayet ediyor.

Örnekler çoğaldıkça çoğalıyor

Mevcut siyasi iktidardan güç alan, her biri kendi il ve ilçe teşkilatlarında ve bölgelerde minik devletler şeklinde davranan faşist çeteler sadece Dersim’le sınırlı değil. Aynı Şenyaşar Ailesindeki örnek gibi geçtiğimiz günlerde AKP’li Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan’ın yakınları ile Yıldırım ailesi arasında Ağrı 1970 Spor Klübü’nün satışı üzerinden bir kavga yaşandı. Bu olayın ardından Savcı Sayan, siyasal iktidardan aldığı güçle bir belediye başkanı olduğunu unutup adeta bir çete lideri gibi; uzun namlulu silah taşıyan koruma ve yakınları ile Ağrı sokaklarında dolanarak kendince halka gözdağı vermeye çalıştı.

Ardından Ağrı 1970 Spor Kulübü Başkanı Mehmet Yıldırım, Savcı Sayan’ın yönetimin kulübü adına topladığı parayı kendi cebine attığını belirterek; “Halka zulmediyor, istifa etmeli ve bu zulme artık millet ‘dur’ demelidir. Herkes Savcı Sayan’dan korkuyor, bu adam her şeye zarar bir insandır. Kumpasçıdır, yalancıdır, çarşı ortasında kaleşnikoflarla gezerek insanları korkutma politikası yürütüyor” dedi. Bu açıklamanın ardından Sayan’ın istifasını isteyen Ağrı 1970 Spor Kulübü Başkanı Mehmet Yıldırım’ın evinin önünde silahlı çatışma yaşandı. Saldırganların kim oldukları hala meçhul ama tahmin etmesi pek de zor görünmüyor!

Yapılması gereken açıktır!

TC’nin bölgede yıllar önce başlattığı koruculuk politikasını ve halkın bu politikaya karşı yıllardan beri verdiği mücadeleyi anlamamız için en iyi örneklerden birisi; bir dönem Dersim’de bulunan, faşist TC’nin azılı subaylarından Namık Dursun’un “Her köyde, her mahallede en az bir işbirlikçi istiyorum” sözüdür.

Çünkü Dersim’de koruculuk, gerillanın ulaşamadığı ova köyleri veya bölgedeki Sünni-Türk azınlığın bulunduğu belli bölgelerin dışında tutmadı. TC’de gözüne kestirdiği tek tek bireylere yönelerek bu politikayı bireyler nezdinde yaşama geçirmeye çalıştı. Koruculuk T.Kürdistanı genelinde yayılmaya devam etse de hala TC’nin istediği düzeyde ve işlevde değildir. Yayılmanın en önemli sebebi ise mevcut siyasal süreçte devrimci mücadelenin gerilediği gerçeğidir. Bölgelerdeki gerilla mücadelesinin de gerilemesiyle halkın direniş hatları daralmış bu boşluğu ise devlet çok eski ama etkili olan koruculuk politikası ve teknolojik üstünlüğü ile doldurma çalışmalarına tam gaz devam etmiştir/etmektedir.

Uzun zamandır yaşanan bu örnekler ve siyasi iktidarın kafa kol politikalarıyla kurmaya çalıştığı korku imparatorluğu nasıl alaşağı edilir? İşte asıl mesele budur!

2018 yılında Urfa’da Şenyaşar Ailesi’nin katledilmesi, Dersim’de uzun zamandır yaşanan süreç ve son olarak Ağrı’da yine AKP’li belediye başkanının yaptıkları… Bu örneklerin en büyük ortak noktası, sonucunda resmi olarak suçluların bir yaptırıma tabi tutulmaması, suçluların cezasızlık hatta terfilerle ödüllendirilmeleridir. Deyim yerindeyse her yer küçük birer “saray” herkes küçük birer “reis” haline gelmiştir. Yukarıdan aşağıya “tek adam” rejimine uygun bir şekilleniş yaratılmıştır. Yerel iktidar sahipleri, merkezi iktidarında desteğiyle, kendi bölgelerinde “başkanlık rejimi”ni kurmuşlardır! Bu gerçeklik biz ezilenlere tek bir şey gösteriyor: Mevcut sistemin adalet düzeninden bize hiçbir fayda yok! Bu faşist devletin mevcut adalet sisteminden medet ummaya devam edersek elde edebileceğimiz tek şey, daha çok zulümdür.

Tek çaremiz burjuva sistemin insanlara aşıladığı bireyci toplum düzenini reddederek, halkın örgütlü gücüyle kapitalizme ve faşist feodal düzene karşı mücadeleyi büyütmektir. Yıllardır baskı, zulüm ve çeşitli yollarla yarattıkları korku duvarlarını örgütlü mücadele ile bir bir yıkmaktır! Bir avuç muktedir ve tetikçi çetelere karşı elimizdeki en etkili silah işte budur…

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu