GüncelMakaleler

ANALİZ | Seçim Sonuçları ve Birleşik Devrimci Mücadele

Toplumsal hareketler yükselmedikçe, işçi grevleri daha geniş bir çerçevede örgütlenmedikçe, yeni Geziler yaratılmadıkça, ve en önemlisi devrimciler-komünistler AKP’ye ve onunla birlikte bir bütün sisteme karşı devrimci zoru yükseltmedikçe AKP yerinde kalacaktır.

14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri farklı beklenti içinde olan kesimlerin beklentilerini karşılamadı. AKP, milletvekili seçimlerinde oyların % 35’ni alarak birinci parti çıkarken, cumhurbaşkanlığı seçimi ise 2. tura kaldı. 28 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin 2. turunu R.T. Erdoğan her yol ve yöntemi kullanıp kazanarak iktidarını bir kez daha pekiştirmiş oldu.

Bu seçim sonuçlarından çıkartılacak önemli dersler bulunmaktadır. Bunların üzerinden atlamadan yapılacak değerlendirmeler önümüzdeki dönemin bu alandaki mücadeleleri açısından da önemlidir.

Değerlendirmemize tekrar da olsa bazı hatırlatmalarla başlamak konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleşen milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri, ülkemizdeki ekonomik krizi, işsizliği, yoksulluğu, katliamları ve 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremi dahi gölgede bırakarak yapıldı. Seçimler, “varlık-yokluk” meselesi olarak hakim sınıfların, özellikle “muhalefet” kliğinin propagandasının da etkisiyle halk kitlelerinin gündemini oldukça meşgul etti. Bunun anlaşılır yönlerinin oldukça fazla olduğu bir gerçekti. Bunun üzerinden atlamak ve bunu önemsememek yapılacak değerlendirmelerin bir yönünü eksik bırakacaktır.

Kitlelerdeki beklenti, seçimin “varlık-yokluk” derekesine indirilmesinin temel nedeni 21 yıllık AKP iktidarıdır. 21 yıllık AKP iktidarının yarattığı toplumsal yıkım ve ekonomik kriz kitlelerde bir başka burjuva kliği yeni bir “umut” olarak görerek arkasından koşmasını beraber getirdi. Bu eğilim sadece halk kitlelerinin bir eğilimi değil, kendisine “sol” diyen önemli bir kesimin de arzusuydu. “Cehennemin kapılarının kapanarak” “yeni bir sürecin” kapılarının aralanması, “nefes alma” vb. beklentiler en büyük gerekçeler olarak taraftar buldu.

Kendisine “sol” diyen bir kesim değişimi arzularken, önemli bir kesim de siyasi İslamcı, faşist AKP iktidarına karşı kurtuluşun Kemalizm’de olduğunun propagandasını yaparak seçimleri kazanmayı bu ideolojik argüman üzerinden kurdu.

Her iki kesim de, hem milletvekili ve hem de cumhurbaşkanlığının seçiminin kazanılacağına kesin gözüyle baktı. AKP’nin 21 yıllık iktidarının getirdiği yıkım, baskı, ekonomik kriz, demokratik tüm hakların ortadan kaldırılması ile toplumdaki karşılığı, seçim yoluyla AKP’nin gönderileceği üzerine kuruldu. Öyle ki, ‘‘AKP-MHP faşizminin sandık da devrileceği’ en fazla atılan slogan oldu. Bu yaklaşım, faşizmi sadece AKP ve MHP’den ibaret gören çok eski bir faşizm tartışmasıdır.

Türkiye devletinin niteliği üzerine yapılan değerlendirmelerde faşizmi sadece MHP’den ibaret görenlerden, MHP gittiğinde ya da seçimleri kaybettiğinde Türkiye’de faşizm yok diyenlerden miras kalan bu politik tutum, bu seçim döneminin de popüler sloganları arasında oldukça taraftar buldu.

14 Mayıs milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimi ve 28 Mayıs’ta tekrarlanan cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turu kitlenin önemli bir bölümünün siyasi İslamcı, faşist AKP’nin hegemonyasında hareket ettiğini ve ideolojik bir tercihte bulunduğunu ortaya koydu.

Seçimde Irkçılık ve Şovenizm

Tam da burada gerçek manada devrimci ve proleter hareket kendisini sorgulamalıdır. Bu sonuç devrimci ve komünist hareketin ezilen emekçi sınıflar içinde yeterince örgütlenmediği ve işçi sınıfı içinde konumlanmadığı müddetçe 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçim (ve bundan sonraki) sonuçlarının da gösterdiği gibi, bu alandaki mücadelenin halk güçlerinin değil, hakim sınıf kliklerinin herhangi bir kliğinin hakimiyetiyle sonuçlanacağını bir kez daha kanıtlamış durumdadır.

Tekrar başa dönerek birkaç şeyin altını daha çizmeliyiz.

Gerek seçimin birinci gerekse de ikinci turunda AKP tüm devlet imkanlarını kullanarak bir seçim kampanyası yürüttü. Aylar öncesinden seçimde yapılacak hileleri, çalacağı oyları planladı.

AKP, seçim propagandasının başladığı süreçte ise seçim taktiğini üç sacayağı üzerine kurdu. Birincisi, dış güçlerin seçime müdahale ettiğini ileri sürdü. AKP’nin televizyonlarda ve basındaki şakşakçıları ise bunu daha da ileri götürerek “anti-emperyalist” kesilerek AKP’ye oy istediler.

İkincisi, en üst seviyede geliştirilen ırkçı propaganda oldu. Bu ırkçı propagandanın merkezine de Kürtler yerleştirildi. HDP üzerinden geliştirilen bu ırkçı propagandayla Kürtlerin parlamentoda olması bir ‘‘beka sorunu’’ olarak lanse edildi. Erdoğan tüm seçim propagandasının esaslarından birini de Millet İttifakı’nın kazanması durumunda ‘Abdullah Öcalan ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılacağının propagandasını yaptı.

Üçüncü ise, din üzerinden geliştirilen propaganda oldu. Muhalefetin kazanması durumunda Diyanetin kapatılacağı ileri sürdü. AKP, ekonominin nasıl düzeltileceğine ilişkin yüzeysel şeyler söylerken, tabanı bunu sorgulamadan en çok alkışladığı ise montaj videolar oldu.

Her konuşmasında “LGBTİ’ciler” diyerek “muhalefetin” dini ve aileyi hedef aldığını iddia ederek, kadınlar için yasal güvencelerin bulunduğu 6284 sayılı yasayı tartışma konusu yaparak, bu yasayı kaldıracaklarını açıktan propaganda eden YRP ve Hüda-Par’la kolkola girerek kadın-LGBTİ+ düşmanı cinsiyetçi politikalarını hiç gizlemedi.

Faşist burjuva kliğin bir diğer blokunu oluşturan Millet İttifakı ise, seçimi kesin kazanacağına inanarak hareket etti. Millet İttifakını oluşturan her bir partinin geçmişi karanlık ve kanlıdır. Kendi içinde dahi bir bütünlük sağlamayan bu faşist blok da seçim propagandası boyunca ırkçılık üzerinden halka seslendi.

İYİP, Kürtleri hedefe koyarken, diğer partiler ise göçmenleri hedefe koydu. Programlarına aldıkları insan hakları ve demokrasinin nasıl bir şey olduğunu bu ırkçı propagandalardan çıkartmak çok da zor değildi.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun beşli çete olarak lanse ettiği devlet olanaklarıyla zenginleşen komprador burjuvazinin kaçırdığı 418 milyar doları ülkeye geri getirerek ekonomiyi düze çıkartma planı kitlelerde fazla karşılık bulmadı.

Muhalefet kendi yenilgisini gizlemek için seçimin ‘Arap oyları ve göçmen oyları yüzünden kaybedildiği’ propagandasını yaparak seçim sonrası bile ırkçılığın şampiyonluğunu kimseye bırakmadı.

Peki bu söylem ve gerekçe doğru muydu? Elbette ki değil. Seçim sonuçlarını belirleyen Araplar ve Suriyeli göçmenler olmamıştır. Çünkü ‘‘Türkiye’de vatandaşlığa sahip olan 200 bin 950 Suriyeli, 101 bin 995 Ahıska Türkü, 6787 Uygur Türkü ve 37 bin 69 Afganistan uyruklu kişi bulunuyor.’’ Hal böyleyken “yabancıların seçimin kaderini etkilediği” propagandası koca bir yalan olduğu kadar, ırkçı ve şovenist bir çarpıtmadır.

Yeşil Sol Parti’nin Seçim Taktiği Doğru Muydu?

AKP iktidarı seçimlerin ufukta görülmesiyle birlikte MHP’nin de telkinleriyle HDP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Davanın sürdüğü dönemde seçim tarihi netleştiğinde, HDP’nin AKP’yle hareket etmeyeceği belli olduktan sonra AKP başta olmak üzere MHP, BBP, Vatan Partisi, Hüda-Par ve Millet İttifakında yer alan İYİP seçim propagandasını HDP’nin teşhiri üzerinden yürütmeye başladılar. Tüm faşist partilerin HDP şahsında yaptıkları Kürt düşmanlığından başa bir şey değildi.

HDP’nin kapatılma davası sonuçlanmadığı için seçime Yeşil Sol Parti ile girildi. Bu yerinde ve bir bakıma zorunlu bir taktikti. O süreçte HDP’nin kapatılması durumunda HDP seçime giremeyecek ve muhtemelen HDP’nin kazanacağı milletvekilleri AKP’ye ve diğer partilere sayılacaktı.

HDP, milletvekili seçimlerine Emek ve Özgürlük İttifakı ile girdi. İttifak içinde yer alan güçlerin toplum üzerindeki etkilerinin bir ve aynı olmadığı açıktı. İttifak içinde yer alan TİP’in ise, esasta Kemalizm hayranı olduğu biliniyordu. TİP bu duruşu nedeniyle Kemalist kesimlerce oldukça şişirildi. Kemalistlerin denetimindeki TV programlarına çıkartılan TİP’liler, Türkiye siyasetinin “yeni yüzleri” olarak topluma pazarlandı.

Bundaki esas amaç HDP oylarının bölünmesiydi. Ki TİP’li yetkililerin “aynı kitleye hitap etmiyoruz” söylemiyle üstü örtülmeye çalışılan bu gerçek, seçim sonrasında yaşananlarla net olarak açığa çıktı. TİP “seçim başarısı” kazanırken, Yeşil Soy Parti oyları geriledi. Toplamda ise halk kaybetti! Bu anlamıyla TİP’in bir başarısından söz etmek mümkündür.

Kendi parti çıkarlarını halkın çıkarlarının önüne koyarak oylarını artırdı ve parlamento ahırına dört vekil göndermeyi zafer olarak göstermeye çalıştı/çalışıyor!

TİP, hem ittifak içinde hem de ittifakta değilmiş gibi hareket etti. Seçime ayrı listelerle ve kendi parti logosuyla girmesi YSP’ye oy kaybettirdiği gibi, kimine göre 12, kimine göre ise YSP’ye 4 milletvekili kaybettirdi. YSP’nin TİP’e karşı liberal bir tavır içinde hareket etmesi doğru değildi.

Diğer yandan YSP’nin, 6 Şubat Maraş merkezli depremden sonra ayrı bir cumhurbaşkanlığı adayı çıkartmayacağını açıklaması yanlış oldu. HDP birinci turda kendi adayını çıkartarak seçime girmeli ve kendi meşrutiyetini daha da sağlamlaştırmalıydı.

HDP-YSP’nin hiçbir şart öne sürmeden kayıtsız şartsız Millet İttifakı adayını desteklemesi de bir başka hataydı. CHP dışında ittifakta yer alan hiçbir partinin HDP ile görüşmemesi, İYİP’in tüm seçim propagandası boyunca HDP-YSP’yi ve Kürtleri hedef almasına sesiz kalınması da ayrı bir sorundu.

Nitekim bu söylediklerimize ilişkin benzer değerlendirmeler seçim sonrası Kürt hareketinin ileri gelen kadroları tarafından da yapılmıştır. 1 Haziran 2023 tarihinde Özgür Politika Gazetesi’ne röportaj veren Duran Kalkan; ‘‘Bu seçim açısından ittifak politikalarında hata çok oldu. Daha çok sol-sosyalist, demokratik ittifakı öne çıkardılar, oraya kaydılar. Türkiye’deki demokratikleşmenin temeli sol, sosyalist olmak zorunda, fakat bu güçleri birleştiremediler. Emek ve Özgürlük İttifakı seçime bir listede giremedi. Bir partide girmeleri onlara oy kazandıracaktı. Hatta aritmetik hesabın ötesinde sinerji yaratarak her partinin gücünü aşan düzeyde oy elde edeceklerdi. Onu yaratamadılar’’ iadelerini kullanmaktadır.

Kitlelerle Daha Fazla Temas ve Birleşik Mücadele

28 Mayıs’ta cumhurbaşkanlığı için yapılan ikinci turda Erdoğan’ın, seçimi çeşitli hile ve entrikalarını da kullanarak kazandığı kesindir. Ancak seçim sonuçlarını sadece bununla açıklamak doğru değildir. AKP, seçim öncesi 28 Ekim 2023 tarihinde Ankara Spor Salonu’nda ‘‘Türkiye Yüzyılı Vizyon Belgesi’’ni açıkladı. AKP, bu projeyi 16 başlık olarak belirlemiş ve seçimi kazanması durumunda bu projeyi hayata geçireceğini açıklamıştı.

Seçimin bitiminden sonra oluşturulan yeni kabineyle yaratılan bir algı ile “Türkiye Yüzyılı Projesi”nin bu yeni kadroyla hayata geçirileceği söylenmektedir.

Kamuoyunda ve özellikle de muhalefet kanadında AKP’nin bunca ekonomik kriz varken beş yıl daha iktidarı sürdüremeyeceği propagandası yapılsa da, bu bir beklentinin-umudun ötesine geçmeyecektir.

Toplumsal hareketler yükselmedikçe, işçi grevleri daha geniş bir çerçevede örgütlenmedikçe, yeni Geziler yaratılmadıkça, ve en önemlisi devrimciler-komünistler AKP’ye ve onunla birlikte bir bütün sisteme karşı devrimci zoru yükseltmedikçe AKP yerinde kalacaktır.

AKP’nin ekonomik krizi kısa sürede aşması mümkün değildir. Mehmet Şimşek’in bir kurtarıcı gibi lanse edilmesi de AKP’yi kurtaramaz. Tıpkı bir zamanlar Kemal Derviş’in ekonominin başına getirilmesi nasıl ekonomiyi düze çıkartmadıysa Mehmet Şimşek de ekonomiyi kısa sürede düze çıkartamaz. Erdoğan, Mehmet Şimşek’in emperyalist tekellerle olan ilişkileri üzerinden Türkiye’ye bir sermaye akışının olacağını hesaplasa da, bunun da gelişmelere bağlı olduğu açıktır.

AKP, son 5 yıllık iktidarında yüzünü Avrasya’ya çevirmiş ve Rusya’yla olan ekonomik ve politik bağları başta ABD ve Avrupalı emperyalistleri oldukça kızdırmış bulunuyor. ABD ve Avrupa sermayesinin tekrar Türkiye’ye yatırım yapması biraz da Türkiye Rusya ve Çin ilişkilerinin gidişatı belirleyecektir.

AKP iktidarı ekonomik kriz büyüdükçe toplumsal tepkileri bastırmak için daha fazla baskı ve şiddete başvuracaktır. ‘‘Beka Sorunu’’ Kürt düşmanlığı üzerinden ısıtılıp ısıtılıp gündemde tutulmaya devam edilecektir. Mecliste oluşturduğu çoğunluğa MHP’yi de eklediğimizde istediği yasaları çıkartarak faşist baskılar daha da artacaktır.

Parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri her ne kadar taktik bir süreç olarak ele alınsa da, bu süreçten çıkartılması gereken önemli sonuçlar ve görevler bulunmaktadır. Bu anlamda, devrimci ve komünist hareket açısından aşağıdaki başlıkları seçim sonuçları olarak ele alıp görevlerimize daha fazla odaklanmak için çalışmalıyız.

Buna göre:

* Seçim bittiğine göre tüm devrimci örgüler yeni taktikler geliştirmeleri gerekmektedir. Bu seçimde de görüldü ki, devrimci hareketin bir bütün olarak halk kitleleriyle, özel olarak da işçi sınıfıyla olan bağları gerilemiş ve etki güçleri çok daha gerilere düşmüştür.

* Bundan çıkmanın yolu devrimde ısrar ve kitleleri örgütlemekten geçiyor. Her bir parti ve örgütün kendi stratejik hedeflerinden sapmadan yapması gereken en önemli ve başat görevlerden biri de Birleşik Mücadeleye önem vermesidir.

* Birleşik Mücadelenin ne olduğu, ne yapacağı tartışmaları yapılmadan, temel ortak payda olan faşizme karşı ortak mücadele fikri üzerinden adımlarımızı hızlandırmalıyız.

* Önümüzdeki süreçte BMG içinde yer alan güçler olarak daha verimli tartışmalar yaparak geride kalan sürece öz-eleştirel bir yaklaşımla kendimizi yeniden re-organize etmeliyiz.

* Birleşik Mücadelenin önemli hedeflerinden biri olarak gençlik alanlarında ortak mücadelenin geliştirilmesinde yaşanan eksiklikler giderilmelidir. Gençlik alanındaki ortak mücadele hattı yeniden canlandırılıp geliştirilmeli, kadın alanında da ortak mücadele için ilk adımlar atılmalıdır.

* Ortak örgütlenen faaliyetlerde BMG’nin tüm birleşenleri olarak her kampanyayı tam katılımlı olarak yürütmek esas olandı. Bu gerekliliği sadece dilek ve temenni olarak kavramamak, yaşama geçirmek gerekir. Zira bu yaratılmadığında Birleşik Mücadele fikrinin temelini sarsmış oluruz. Mevcut durumda hamlelerimizi “bir araya gelenler olarak” yapmalı, bunu tam katılımlı bileşenlere evrilecek şekilde yaygınlaştırmalıyız.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu