GüncelManşet

Aktar: “Saldırı kişilerden öte mesleki kimliğimize”

Amed: Ablukaların, yasakların, katliamların karşısında duruş sergileyen, tavır geliştiren tüm kesimlere yönelik devletin saldırı yelpazesi her geçen gün biraz daha genişliyor. Kayıpların, faili meçhullerin davalarına bakan Tahir Elçi’nin katledilmesiyle beraber avukatlara yönelik başlayan saldırı dalgası ev baskınları, tutuklama ve baskılarla sürüyor.

Son olarak İstanbul’da Özgürlükçü Hukukçular Derneği’ne üye olan 31 avukatın evi basılarak gözaltına alındı ve tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. İfade işlemlerinin ardından avukatlar serbest bırakıldı. Savcının yaptığı itirazın ardından avukatlar Hüseyin Boğatekin ile Ayşe Gösterişlioğlu tutuklandı. 28 Kasım 2015’te katledilen Tahir Elçi’nin olay yeri incelemesi ise 111 gün sonra gerçekleştirilmek isteniyor.

Hiç kuşkusuz Elçi’nin katledilmesi de, 31 avukatın keyfi bir şekilde evlerine baskın düzenlenerek, tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilmesi de tesadüf değildir. Konuya ilişkin hak arama mücadelesine Tahir Elçi ile beraber yıllarını vermiş Diyarbakır eski baro başkanı Mehmet Emin Aktar ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

– Avukatlara yönelik bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz ve neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?

– Bizler her gün ölümle sınanıyoruz gerçekten. Ancak bir mesleğin mensuplarının temsilcileri olarak katledilmek bizim açımızdan çok daha ağır bir yaraya neden oluyor. Tahir Elçi 1992 yılından beri tanıdığım bir arkadaşım ve meslektaşımdı. Birlikte birçok dava takip ettik. Elçi’nin ölümünden de acı bir durum var ki o da, yargının katliamın ardından girdiği sessizlik. Elçi katledildikten 111 gün sonra olay yeri tespit ve incelemesi yapılıyor. Sur yakılıp yıkıldıktan sonra ve Dört Ayaklı Minare neredeyse ayakta duramaz hale geldikten sonra oralarda delil aranıyor… Bizler delillerin orada olmadığını biliyoruz, artık orada bulunacak bir delil bırakmadılar. Delillerin hepsi savcılıkta bekletilen dosyada bulunmakta. Faillerin kim oldukları da o dosyaların arasındadır! Tek yapılması gereken şey o faili, şüpheli olarak yakalamak ve tutuklamak. Eğer yargılama gibi bir niyetleri varsa tabii.

Tahir Elçi’nin dava dosyasında çok az bir ilerleme kaydedildi. Görünen o ki yapılmak istenen, Tahir Elçi’nin hayatını adağı faili meçhul cinayetler gibi onun dosyasını da, faili meçhul dosyalarının arasında rafa kaldırmak. Bizler bunun önüne geçmek için uğraşıyoruz elbette ki. Oluşturmuş olduğumuz komisyonun talepleri doğrultusunda savcılık harekete geçiyor. Gelinen noktaya zaten bizim ısrarlarımızla gelindi.

 

– Avukatlara yönelik saldırı furyası son süreçte yoğunluk kazandı. Peki ya öncesi?

– Tahir ilk olarak Cizîr’de görev yapıyordu ve burada bir itirafçının ihbarları doğrultusunda birçok avukatı tutukladılar. Tutuklanan avukatlar arasında Elçi de vardı. Yani avukatlara yönelik toplu operasyon ve tutuklama furyası ilk olarak 1993 yılında başlatıldı. Ben ve birkaç meslektaşım tutuklanan avukatların davasını üstlendik. İçeride 20-25 günü aşkın kalan avukat arkadaşların tümü işkence görmüştü. Bulgular ve raporlar da vardı tabii. Bir dosya hazırlayarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruda bulunduk ve hak ihlalleri doğrultusunda TC’yi mahkum ettik. Bu raporları hazırlayan ve dosya halinde mahkemeye sunan avukatlar da tutuklandı ve iki yıl tutuklu yargılandılar. Tek gerekçe ise “yıllık insan hakları raporu” hazırlamaktı. Ancak tutuklanma sebepleri ‘örgüt üyeliği’ydi! Daha sonrasında birçok avukat hakkında dava açıldı. Ancak en büyük operasyon 2011 yılında 46 avukata yönelik yapılan operasyondu. Bu operasyonda meslektaşlarımız 2 yıl hapiste tutuklu kaldı. Öcalan davasına baktıkları için tutuklanan meslektaşlarımıza KCK’den dava açılmıştı ve savcı tümünü tereddütsüz tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk etmişti. Meslektaşlarımın tek suçu ise, müvekkilleri ile yaptıkları görüşmelerdi! “Adaya neden gittin? Kimin aracılığıyla gittin? Kaç kez gittin?” gibi garip sorular yöneltilmişti. Yaptığınız işi, üstlendiğiniz davayı, vekaletini üstlendiğiniz müvekkilinizle ilişkinizi sorgulayan sorular. Sonrasında ÇHD’li avukatlara yönelik bir operasyon yapıldı. Onlar da bir buçuk yıl tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldılar.

 

– Bu saldırıların sebebinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?

– Ta en başa dönüp bunun altında ne yatıyor diye sorduğumuzda cevap çok basit; avukatların rolü! Yargılama sistemi içerisinde, politik davalarda çok etkin bir rolü yok avukatların. Ama şöyle bir gücü var; “Muhalif kimliğinden kaynaklı yakaladığınız bu kişiler yalnız değildir” diyebiliyor. Bu güveni verdiği için tutuklanıyor avukatlar. Avukatlar çoğu kez gözaltında yapılmak istenilen kayıpların önüne geçmiştir. İşkenceyi teşhir ettik, uluslararası platformlara taşıdık, davalarını takip ettik. Gözaltında kaybedilenlerin davalarını takip ettik. Mağdur ailelerin yanında yer aldık. Daha ne olsun? Bunları yapmaları devletin hışmına uğralamalarına yetiyor da artıyor bile! Devlet burada, “siz bu davalara bakarsanız, biz de özgürlüğünüzü elinizden alırız” diyor. Daha açık bir haliyle avukatları vermiş oldukları hukuk mücadelesinden vazgeçirmek istiyorlar.

Ancak şöyle de bir gerçeklik var ki; 1993 yıllarında tutuklanan meslektaşlarımızı savunmak için, 15-20 avukat davalara katılım sağlarken, günümüzde ise birkaç yüz avukat katılım sağlayacağız. Yani her ne kadar korku furyası oluşturmaya çalışsalar da, davalara bakan avukat sayısı gittikçe artmaya devam ediyor. Tabii bu tek başına avukatların vereceği mücadeleyle kazanımla sonuçlanmaz. Avukatların yanı sıra bir kamuoyu da oluşturmak gerekiyor. Avukatların vermiş olduğu hak arama mücadelesine olan saldırıyla toplumsal mücadeleye yapılan saldırı arasında bir fark yoktur. Bu saldırı kişisel kimliğimizden öte mesleki kimliğimize yönelik bir saldırıdır.  

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu