Kadın

Bir işgalin ardından… Her şeye rağmen gülebilmek!

Gever’de mahalleleri, sokakları adım adım gezerken şehirdeki işgal havasını, ama buna rağmen halkın hayatını normalleştirme çabalarını görmek mümkün. Ama tüm bu çabalara rağmen artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı da açık. Hem devlet hem de halk nezdinde…

Eski Kışla’da ilerlerken bir moloz yığınının üzerinde duran iki kadınla karşılaşıyoruz. Kısa bir selamlaşmanın ardından kadına evinin ne durumda olduğunu sorduk. “Evim burası” dedi kadın, üzerinde durduğu moloz yığınını göstererek… “Sebepsiz yere yıktılar evimi. Burada çatışma bile olmadı ama evimi yıktılar. Daha ne anlatayım?! Allah bunu yanlarına bırakmasın!”

Yolumuza devam ederken girdiğimiz kimi sokaklar adeta hayalet şehre dönüş-müştü. Bize “eşlik eden” bir akrep tipi araç ile buradan Güngör Mahallesi’ne geçtik. Burada ilk karşılaştığımız kadın, bir kan davasından kaçıp geldiği Gever’den bir de devlet zulmü yüzünden kaçmak zorunda kalmıştı. Onun evine gitmek için beklerken yanında dünya güzeli iki çocukla bir kadın yanımıza geldi. Elinde koca bir poşet vardı. “Molozların arasından çocuklarım için ekmek çıkarıyorum. Sonra da bunları götürüp Cumhuriyet Mahallesi’nde satıyorum. Ma ne yapayım! 5 çocuğum var, onlar için her işi yaparım. Her şeyi satarım. Namus hariç” diyordu. “Allah bunu yanlarında bırakmasın” diyen kadın çocuklarıyla birlikte, poşetini sürükleyerek yanımızdan ayrıldı.

Yıkım görüntülerine alışmak istemiyorduk. Ama öyle harabeye çevrilmiş, moloz haline dönüşmüş binalar gördük ki bir süre sonra, kendimizi, kurşun izleri ile delik deşik edilmiş, cam ve çerçeveleri parçalanmış, evinin içi talan edilmiş evleri “buna pek bir şey olmamış” gibi cümleler sarf ederken yakalamaya başladık. Çok acil üç-beş parça eşyasını alıp, kimi ona bile fırsat bulamayıp evine kilit vuran ilçe halkının geride bıraktığı evler, çatışma olmasa dahi keyfi bir şekilde kullanılmış, harabeye çevrilmiş, kurşunlanmıştı.

Bölgeyi adım adım dolaşırken, yanımızdaki DİHA muhabirlerinin uyarısı ile muhabir bozuntusu Nazlı Çelik’in sırf “haber yapmak” için patlattığı evin önünde olduğumuzu fark ediyoruz. Buranın biraz ilerisinde halılarını, kıyafetlerini yıkayan bir kadın ve çocukları ile karşılaşıyoruz. Biraz sonra komşu evlerden de kadınlar geliyor ve sohbet ediyoruz. Ancak bu “sohbet” Kürtçe bilmemenin ağırlığı altında eziliyor ve ister istemez daha kısıtlı kalıyor. Genç bir kadın liseyi bitirdiğini ve savaştan kaynaklı sınava giremediğini anlatıyor. “Bomba, kurşun, çatışma sesleri arasında ders çalışabilir mi insan? Psikolojim bozulmuştu o dönem. Ama seneye gireceğim mutlaka.”

Kadınlar dayanışma için beyaz eşyaların gelip gelmediğini soruyor ve çamaşır yıkamaktan şişmiş, kızarmış ve yara olmuş ellerini gösteriyorlar. “Eşlerimiz eskiden ütüsüz kıyafet giymezdi ama şimdi mecburen giyiyorlar” diyor bir kadın. O sıra çamaşır yıkayan kadının oturduğu yer ıslak olduğu için eteğinin ıslandığını fark eden komşusu bu duruma gülmeye başlayınca herkes buna eşlik ediyor. “Gülüyoruz acınacak halimize” diye bu kez gülüşler hayıflanmaya bırakıyor yerini. Ama müdahale yine kadınların kendisinden geliyor: “Yıksınlar, biz yine yaparız. Ne olmuş!” Şehri yeniden inşa etme çalışmalarına, dayanışma amaçlı ve de çok sınırlı günde katılanlar olarak evlerinden başlayarak zaten yeniden inşaya girişmiş bu kadınlara bir kez daha hayran oluyor ve onlarla vedalaşarak yine yıkıntılar arasından dönüyoruz. (Gever’den bir YDK’lı)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu