Makaleler

VİCDANSIZLAR-ԱՆԽԻՂՃՆԵՐ

Türkiye,11 yıldır iktidarda bulunan AKP’nin, Gezi Parkı alanını halkın elinden alıp, temsil ettiği sınıfın denetimine sunup rant sağlamasına karşı çıkan halkın şanlı mücadelesine tanık oldu. Doğayı, çevreyi ve yaşam alanlarını savunan halkın, kanla yazılan mücadelesi yeni bir dönemin artık başladığı sinyalini verdi.

Kitleler “artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” sloganıyla AKP’yi ve başındaki R. T. Erdoğan’ı tarihin çöplüğüne göndermeye kararlıydı. Tüm Türkiye çapında yükselen kitle gösterilerinde iktidar neye uğradığını şaşırdı. Çünkü artık kaçınılmaz sona gelinmişti. İstanbul-Okmeydanı’nda iki gündür Gezi Parkı’na destek için sunulan destek eyleminden bütün mahalle halkı etkilenmiş, polisin attığı gaz bombaları evlerin içine girmiş, aileler evlerde oturamaz hale gelmişti. Olaylar pazar sabahı biraz durgunlaşınca Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan ekmek almaya gideceğini söyledi. Annesinin gitmesini istemeyen Berkin Elvan annesinin elinden 5 TL’yi alarak ”Aney senin ayağın sakat, bir olay olursa kaçamazsın, ben gideyim, hem sokakta arkadaş bulursam kahvaltıya getirebilir miyim?” diyerek evden koşarak uzaklaştı.

O gidişin dönüşü, maalesef 8,5 ay sonra eve gelen tabutu oldu. Berkin Elvan’ı görenler, tanıkların anlatımıyla polisin direkt kafasına sıktığı gaz fişeği ile başından vurularak komaya girdi. Bunlar yetmiyormuş gibi çağrılan ambulansa polisler sokağı kapatarak gelmesini engellediler. Orada ölmesini istediler. Henüz 14 yaşında yüreği ana ve dost sevgisi ile dolu Berkin maalesef 269 gün sürecek hayatta kalma mücadelesinde yenik düştü. 11 Mart 2014 saat 07 ‘de kaybettik. Gezi Parkı’nın korunması için çarpık yapılaşmadan kaynaklanan bir avuç kalan doğanın güzelliklerini sadece kendi zenginliklerine zenginlik katmak için kullanan asalak burjuvazinin çıkarlarına karşı çıkan halkın en değerli evlatlarını kimisini ezerek, kimisini öldürerek, kimisini linç ederek aramızdan aldılar. Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz, Ankara’da Ethem Sarısülük, Antakya’da Abdullah Cömert, İstanbul’da Mehmet Ayvalıtaş, yine Antakya’da Ahmet Atakan, Lice’de Medeni Yıldırım yetmiyormuş gibi umudumuz ve geleceğimiz olan Berkin Elvan’a da kıydılar.

2013 yılında 14 yaşında polisin attığı gaz bombası ile kafasından yaralanan Berkin Elvan 45 kilo ağırlığında düştüğü hastanede 16 kiloya kadar düştü. 15. yaş gününe ailesinin, sevdiklerinin yanında değil hastanede komada 205.günde girdi.

Sınıf arkadaşları, öğretmenleri, ailesi, dostları, ilericiler, devrimciler Berkin’i bir an olsun yalnız bırakmadılar. Üç ay boyunca hastanenin önünden bir an olsun ayrılmadılar. Polisin sert müdahalelerine rağmen, faşizme inat Berkin’i sahiplendiler.

Ama olmadı. Sekizinci sınıf öğrencisi olan Berkin maalesef diplomasını almaya gidemedi. 14 yaşında pırıl pırıl bir gelecek umut katledildi.

Maalesef demokrasi, insan hakları, hukuk gibi en yüce değerlerin en ufak kırıntılarına dahi rastlanılmayan yaşadığımız topraklarda, polis ve asker kurşunları ile şehit olan demokrasi ve özgürlük şehitleri sonsuza kadar yaşayacaktır.

Erdoğan’ın vatandaşlarına karşı bu kadar vahşice, orantısız güç kullanarak saldırması korkunun ifadesidir. Ama korkunun ecele faydası yoktur. AKP iktidarını halk mutlaka bugün veya yarın alaşağı edecektir. İnsanların yaşam hakkını ellerinden alan Erdoğan’ın faşist polisleri 8 canımızın yanı sıra 12 kişiye yakın insanın kafasına gaz bombası sıkarak gözlerinin kör olmasına sebep olmuştur. Yüzlerce insanımız ise ezilerek sakat kalmışlardır. Bu eylemleri Erdoğan polisini savunarak ”kahraman” ilan ederek ”destan yazdı” diyerek savunmuştur. Doğru çünkü en itibarsız, güvenilirliği olmayan, halkına zulüm eden, polisi görünce ”yaka silken”, polisin ne demek olduğunu, halk kendi öz yaşantısından bilmektedir. Olayı gerçekleştiren ”kahraman”, “destan yazan” 7 polis hakkında açılan davalar ayrıca ibretlik göstergesidir. Mahkemede verdikleri ifadelere göre, ”kimileri orada değildi ”, ”kimileri o gün izinliydi”, “kimisinin fişek kullanma yetkisi yoktu ”, ”kimisi de bir şey hatırlamadığını” beyan ederek yalan konuştu. Doğrusu bu oynanan tiyatroya bu halk yabancı değildi. Hrant Dink davasında da aynı senaryo işletildi. Ethem Sarısülük’ün katili polis memuru başka bir yere, daha üst göreve amir olarak atanmadı mı? Uğur Kaymaz’ı vuran polis memurları beraat ettirilmedi mi? Polislerin attığı gaz bombası ile yaşam mücadelesi veren ama en sonunda hayatını kaybeden Berkin Elvan’ı vuran polisler, şimdi rahat mısınız? Akşamları rahat uyuyabiliyor musunuz? Acaba çocuklarınız size Berkin’i kim öldürdü? diye sorduğu zaman sizin cevabınız ne olacak? Bir insanın vicdanı buna tahammül edebilir mi? Üstelik hiç bir şey olmamış gibi toplumun arasında dolaşıyorsunuz değil mi?

Dolaşırlar, çünkü VİCDANSIZ’DIRLAR.

ÇOCUKLARA KIYMAYIN EFENDİLER!

Başka ülkelere basın özgürlüğü, demokrasi, hukuk gibi değerlerden bahsederek ”örnek” olmaya çalışan, her konuşmalarında burası ”muz cumhuriyeti ” değil diyerek açıklamalarda bulunan Erdoğan şu an itibariyle yönetim şekli olarak Afrika cumhuriyetlerinden bile geri durumdadır. AİHM, Rusya’dan sonra ikici ülke olarak Türkiye’yi İnsan hakları ihlalleri gibi konularında işaret etmektedir. Yargılamayı bekleyen binlerce dosya halen sırada beklemektedir. Erdoğan’ın ileri demokrasi olarak gördüğü Türkiye gerçekliğinde ancak kalekol, karakol, hapishane, adliye sarayları yapımında bayağı ”başarılı” olunmuştur. Bunların muhafazası için kendine uygun olan polis teşkilatını yapılandırmıştır. Oluşturulan polis devletinde sözde ileri demokrasinin en kaba sonuçlarını çocuklar üzerinde uygulanan ve vahim noktada olan çocukların durumları hükümeti hiç ilgilendirmemektedir. Olayın vahamiyetini gizlemek için ise hiçbir şey yokmuş ”ortalık güllük gülistanlık”mış gibi göstermeye çalışılmaktadır. Oysa bugüne kadar Türkiye genelinde öldürülen çocuk sayısı 520 candır. BDP bir soru önergesi vererek ölümler üzerine açıklama istemiştir ama bir cevap alamamıştır. Toplumda derin yaralar açan, adalete olan güveni tamamen sarsan bazı çocuk ölümleri vicdanları yaralamıştır. İşte bunlardan bazıları… Roboski’de F-16 savaş uçakları tarafından bombalanan 34 Kürt köylüsünden 17 ‘si henüz çocuk durumundaydı. Yaşları 12 ile 16 arasında değişen bu çocuklar okul ihtiyaçlarını karşılamak için Irak’tan benzin getirip satarak geçimlerini sağlıyorlardı. Bu onlar için çok görüldü. Cesetleri tanınamaz halde, yine aileler tarafından katırlara yüklenerek ancak köye getirebildi. Adana’da polisin attığı gaz bombası fişeği ile ölen Mazlum Akay’ın katilleri halen bilinmiyor. Devletin ihmali sonucu soğuktan anasının koynunda zatürreden 1,5 aylık iken ölen Ayaz Bebek’in dramı için hiç bir yetkili maalesef kılını kıpırdatmamıştır. Wan’da yine ilgisizlik ve ihmal sonucu doğa koşullarına yenik düşen ve ”çağ atlayan” bir Türkiye manzarası haline gelen minik Muharrem’in çuval içerisine sığdırılmış taşınan cesedi yürekleri fazlasıyla dağlamıştır.  Wan depreminde sadece Kürt oldukları için ”kader”lerine terkedilen ve zatürreden ölen 6 yaşındaki Deniz Olgun ile çadır yangınında hayatını kaybeden üç küçücük kardeş Mikail Tolukan (12), Bahar Tolukan (8), İsmail Tolukan (4) kardeşlerin ölüm sebebi ,”benden olmadığı” için doğayla başbaşa bırakılan anlayışın sonuçlarıdır. 2,5 aylıkken açlıktan ölen Kübra bebek ölmedi, öldürdüler. İncecik, çocuk bedenine yaşı 12 iken, 13 kurşun sıkılan babası ile birlikte infaz edilen, sonradan çatışma süsü verilen Uğur Kaymaz olayı halen hafızalardan silinmedi. ”Kahraman, destan yazan polis”lerin hepsi ödüllendirildi, beraat ettiler. Diyarbakır’ın Lice ilçesinde hayvan otlatmaya giden 12 yaşındaki Ceylan Önkol askeriyeden atılan havan mermisi öldürüldü. Vücudu paramparça ve tanınmaz halde olan Ceylan Önkol soruşturmasında hiçbir ilerleme sağlanmadan ”takipsizlik” kararı verildi. Gösterilerde, yürüyüşlerde ”taş atan çocuklar” olarak bilinen aslında kendi gelecekleri için, sokağa dökülen bu çocuklara polis mermi sıkacak kadar ileri gitmiştir. Mahsun Mızrak kafasına aldığı kurşun ile hayatını kaybedince, adli tıpta gerçek mermiyi av tüfeği mermisi ile değiştirdiler. Oysa bu toplumun aydınlık geleceği, umudu olan çocuklar hiç de bunları hak etmiyor.

Hatırlayacak olursak polise sınırsız yetki veren, POLİSE VUR EMRİNİ BEN VERDİM diyerek bütün sorumluluğu üzerine alan Erdoğan burada suç işlemiştir. Ölümlerin, sakat bırakılanların tüm insanlık dışı uygulamaların siyasi sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan’dır. Gülsüm Elvan Ana’nın dediği gibi ”Berkin Elvan’ı Allah almadı, Erdoğan aldı”. O zaman sonuçlarına da katlanacak, tüm bu kabarık suç dosyalarının hesabını uluslararası mahkemelerde yargılanarak verecektir.

Mısır’da gösterilerde ölen Esma bebek için gözyaşı döken Erdoğan, kendi vatandaşları için ise ”Vur Emri” vermektedir. 269 gün yaşam mücadelesi veren Berkin Elvan ailesini bir kere olsun arayıp sormayan, sorunlarına yardımcı olmayan devlet, bugün Berkin Elvan ardından timsah gözyaşları dökmektedir. Artık bunun inandırıcılığı kalmamıştır. Hiç bir şey Berkin Elvan’ın hayatından daha değerli değildir. Ailesi ve halkımızın yarasını, acısını hiçbir çabanız dindiremeyecektir. Kana bulaşmış elleriniz temizlenmeyecek,

ÇOCUK KATİLLERİ OLARAK ANILACAKSINIZ!

BERKİN ELVAN MÜCADELEMİZDE YAŞAYACAK!

ԲԵՐՔԻՆԷԼՎԱՆԸԱՆՄԱՀԷ

ԲԵՐՔԻՆԷԼՎԱՆԸԱՊՐԵԼՈՒԷՄԵՐՊԱՅՔԱՐՈՒՄ

(Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu